Devlet bunları size yapsa ne yapardınız?
Sedat SUR
Birazdan anlatacağım hikâyeyi, Kürtlerin başına devletin açtığı musibetlerin toplamı gibi de okuyabilirsiniz. Zira, Erkan ailesine devletin milleti ve medyası ile bölünmez bütünlük içerisinde yaptıkları hikayenin bir parçası değil, ta kendisidir.
Hikaye Mardin’in Bafawa köyünde başlar. Köyün Türkçe ismini bilmiyorum, zaten hiçbir Kürt, kendi köyünün bile Türkçe adını bilmez. Bu arada köy 12 yaşında oğlu Uğur’la birlikte Kızıltepe’de katledilen Ahmet Kaymaz’ın da doğduğu köydür. Sultan ana, Mehdi amca ile bu köyde evlenir, sonra ilk çocukları Nazliye doğar. Hayat öylece kendi akışında ilerlerken, PKK çıkar ortaya. 90’lı yıllarla birlikte yakılan yıkılan köylerden biri de Erkan ailesinin yaşadığı Bafawa köyü olur. Aile ilk önce İslenderun’a göçer, burada Mehdi amca tutuklanır, tahliye olur olmaz da yine göç yollarına düşerek İzmir’e yerleşir. Nazliye’den sonra Abdurrahman, Yasemin, Eylem ve Özlem isimli çocuklar da aileye katılmıştır.
Aile İzmir’e biraz da olsa ‘huzur buluruz’ umuduyla geldi ama devlet bu defa hem de medyası ve milletini de yanına alarak Erkan ailesine "Bu devlet daha bize ne yapsın" dedirtti.
YAZMAK İSTEDİ SAVAŞMAK ZORUNDA KALDI
Ailenin erkek çocuğu Abdurrahman, Kürtlerin yaşadığı mahallelerde Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat gazetesi dağıtırken tutuklandı, gazeteci olmak, yazmak istiyordu Abdurrahman. Aylarca tutuklu kaldı, tahliye edildi ama arkasından hemen yıllarca içeride kalacağı cezalar verildi. Yazmak isteyen Abdurrahman cezaevine girmek yerine dağa gitmeyi tercih etti. Abdurrahman’dan sonra Nazliye, üstelik de hastalıkla boğuşurken tutuklandı. 12 yıl hapis cezası aldı.
OLMAYAN OĞULUN PROPAGANDASI
Nazliye tutuklu iken Abdurrahman, 2009 yılında Siirt’te uçaktan atılan kazan bombası ile öldü, cenaze bulunamadı. Sultan ana öldüğü yere gitti,oğlunun bir parçası da olsa alsın bir mezar yapabilsin diye devletin kapısını çaldı. Hakarete uğradı, tehdit edildi. "Oğlunun cesedi parçalara ayrıldı, ceset yok" deyip yolladılar. Sultan ana Abdurrahman’ın öldüğü yerde taşa toprağa sürdü yüzünü, öptü kokladı oğul niyetine...
Döndü evine, oğlu için taziye kurdu fotoğrafını koydu oğlunun, "PKK propagandası" buyurdu devlet. Tutuklandı Sultan ana, ölen, cesedi, mezarı bile olmayan oğlunun propagandasını yapmaktan...
SIRA MEHDİ AMCADA
Mehdi amca seyyar satıcılık yaparak yarı aç yarı tok, geride kalan çocukları okutuyor. Bu arada bir diğer çocuğu Yasemin de üniversiteye hazırlanıyor. Yasemin üniversite hazırlığı yaparken evi polis basıyor. Newroz’da yüzü kapalı slogan atan bir genç kızın giydiği palto ile evdeki paltonun benzer olduğu belirtilerek tutuklanıyor. Üniversite hayali yok oluyor. Nazliye’nin cezası bitiyor, anne tahliye oluyor, aile biraz rahatlıyor. Nazliye hem hasta hem de işsiz. Sabıkalı diye kimse iş vermiyor. Bir sitede küçük bir market açıyor. Yasemin de tahliye oluyor. Ama bu kadarı fazla! Aile ilk defa tam kadro bir arada.
Devlet bu durur mu? Hemen Mehdi amcayı içeri alıyor. Mehdi amca, mahpusluğun, yoksulluğun, başına yıkılmış köyünün; evlat acısının ağır yükü altında çökmüş omuzları ile süpürge sallayan yaşlı bir emekçi... Tutuklanınca çukur medya günlerce teşhir etti, akıl almaz yalanlarla hedef gösterdi Mehdi amcayı. Nihayetinde Mehdi amcanın iş akdi de feshedildi.
"Bu kadar da olmaz" diyeceksiniz ama evin diğer kızı Eylem’e de üniversitede bir etkinlikte Kürtçe söylenen bir şarkıya eşlik ettiği için dava açılıyor, 10 ay ceza alıyor. Devletin, erkek toplumun ve ağır yoksulluğun baskısı altında, hepsi de hapishanelerden, soruşturmalardan geçmiş kız kardeşler omuz omuza vererek küçücük marketi birlikte işletmeye başlıyor. Bir yandan cezaevindeki babalarına bakıyor, bir yandan okuyan kızların ihtiyaçlarını karşılıyorlar.
VE DEVLET YİNE GELİR
Sonra ne mi oldu ? Devlet yine geldi, bu kez sadece medyası ile değil, milletini de yanına aldı. Devlet evi bastı, 19 Aralık günü. Nazliye evden alındı, foseptik çukurunun bile yanında daha temiz kokacağı medyaya Nazliye’nin bir gözaltı fotosu verildi, altına "Bombacı yakalandı" yazılarak bu foto servis edildi.
BABA’DAN KIZINA ÖRGÜTSEL TALİMAT: KARDEŞLERİNE İYİ BAK
Havuz medyası haberi işledikçe işledi, aile ve Nazliye hedef yapıldı. Nazliye’nin ifade tutanağında ise bomba ile ilgili tek bir soru yok. Çünkü ortada ne bomba, ne de başka bir suç unsuru yok. Nazliye’ye sorulan soru şu: Babanla cezaevi görüşünde ne gibi örgütsel talimatlar aldın. Nazliye cevaplıyor: Babam kardeşlerime ve aileme iyi bakmamı söyler, bunu da talimat olarak vermez. Bir babanın evladına vereceği en örgütsel talimat işinde gücünde olmak, kardeşlerine iyi bakmak dışında ne olur ki ? Kaldı ki yasal olarak ileri teknikle dinlenen cezaevi görüş kabinlerinde baba ile kızın ne konuştuğunu devlet bilmez mi? Bilir elbette...
DEVLETİ, MEDYASI VE MİLLETİ İLE BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜK!
Devlet ve medya görevini tamamlamış, görev sırası millete gelmişti. Nazliye ve kız kardeşlerinin işlettiği marketin bulunduğu sitenin vatansever sakinleri elbette sitelerinde terör yuvasına müsade etmeyecek ve kahramanca bir linç harekatı ile dükkanı başlarına yıkacaktı. Yakalım dediler, yıkalım dediler, ne de olsa devlet ve medyalarından başka bir yol ve töre bilmezlerdi. Tehdit ettiler, derhal boşaltacaksınız ve bu siteden gideceksiniz dediler. Gencecik, hayatında karınca ezmemiş, devletin zulmüne karşı kardeşçe, kadınca birbirine tutunup yaşamaya çalışan kız kardeşler dükkanlarını kapattılar. Bunca zulmün yanında bir kez daha işssiz kaldılar. Eve döndüklerinde ablaları Nazliye’nin bir kez daha tutuklandığını öğrendiler.
Soru şu: Sizin devletiniz size bunları yapsa ne yapardınız?