Doğmamış anneye mektup

Doğmamış anneye mektup
Bana veremediklerine sahip olmak için çırpınıp duruyorum. Çünkü bir kızım var. Ödüm kopuyor sana benzeyen bir anne olacağım diye. Kızımı her kucaklayışımda tedirginim. Çünkü bütün dokunmalarınız şiddetle oldu.

Meliha Yıldız


Uzun zamandır sana yazmayı düşünüyorum anne, artık ertelemeyeceğim mektubu. Yokluğunda başıma neler geldi anlatacağım sana. Dinlemeye cesaret edebilecek misin bilmiyorum? Dinlemesen de anlatacağım. Yüklerimi bırakabilmem için anlatmam şart.

Ne beni teslim ettiğin kadın ne de kocası, hiçbir zaman sevmedi beni. Kadın hatta benden nefret etti. Onun için tam bir baş belasıyım. Kaç kere ölümden döndüm bilmiyorum. Beşiğimdeyken boğulup hastanelik olduğum bildiğim.

Kadının rahminde, on beş günlükken kocasından dayak yemeye başladım. Doğduktan sonra da kadın düzenli olarak dövdü beni. Adamın benim için ilk söylediği kelime “orospu”ydu.

Bir mektup için sert bir başlangıç oldu. Hikayemin başı da sonu da sert anne. Kader mi denir ne denir bilmem, hikayen nasıl başlıyorsa öyle gidiyor…

Evin içinde sürekli şiddet vardı. Bu yüzden disssosiyatif amnezi yaşadım. Hatırlamıyorum. Geçmiş dediğim bölük pörçük anılar, sağdan soldan duyduklarım. İyi ki hatırlamıyorum, hatırlamamak delirmekten ve ölmekten kurtardı beni. Bu duruma ne kadar kurtuluş denirse.

Annesiz olmak yetmiyormuş gibi bir de bu kadına annelik yapmak zorunda kaldım. O kadar özgüvensiz, o kadar korkak ve özdeğersizdi ki… Adamın hiçbir isteğine direnmiyordu. Adamın yaptıkları karşısında ölü gibiydi, yok gibiydi. Kadının dirençsizliği beni çok şaşırtıyor, korkutuyordu ama bu dirençsizliğin ilerde başıma ne işler açacağını asla tahmin edemiyordum.

Adam kadını çok dövüyordu ve kadın; “bu dayaklara senin için katlanıyorum” diyerek tanrım olmuştu benim. Suçluluk duygusuyla beni esir almıştı. Çocukluğumdan geriye kalan en derin duygu; suçluluk... Çocukluğum bu kadını kocasının elinden nasıl kurtaracağımı düşünmekle geçti. Bir insan benim yüzümden dayak yiyordu...Benim yüzümden dayak yiyordu ama ben otuz iki yaşıma gelene kadar bu adamdan ayrılmadı. Benim için dayaklara katlanıyorsa neden otuz iki yaşına kadar ayrılmamıştı?... Ben on sekiz yaşında ayrılmıştım o evden. Bu soruları sorduğumda kırk dört yaşındaydım. Kadınla yüzleşme sırasında farkına vardım bunun ve birçok şeyin.

Bu kadın kocasından ayrıldığında, ona ben baktım biliyor musun anne? Çocukları içinde en çok şiddete maruz kalan bendim, ona karşı kendini en çok sorumlu hisseden yine bendim. Ondan nefret ederken ona suçlulukla karışık bir sorumluluk hissediyordum. Bu kadınlar dünyanın en büyük manipülatörleri.

Kırk dört yaşında yaşananlarla yüzleştiğim gün, bu kadının beni emzirmek istemediğini öğrendim. Emzirmek verilebilecek en basit bakım değil mi?… Kediler bunu çok rahat yapıyor. Kedileri kıskanıyorum. Bazı insanlar bunu bile neden yapamıyor anne?

Ömrüm, bana sütünü bile vermeyen bir kadının beni sevmesini beklemekle geçti. Ondan ümidi kestiğim zamanlar başka insanlarda aradım bu sevgiyi. Beni sevmeyen insanlarla bağ kurabilmek için çırpınıp durdum.

Neden beni bu insanlara teslim ettin anne?... Sana ihtiyaç duyduğum zamanlarda neden gelmedin?... Gözyaşları içinde, kendimi bu dünyada yapayalnız hissederken, bu acımasız insanların vicdanına beni nasıl terk ettin anne?... Hele kocası bana cinsel istismarda bulunduğunda nasıl duymadın çığlıklarımı?

Seninki nasıl bir güçsüzlük ki çığlıklarıma duyarsız kalabildin?... Anlamıyorum seni, güçsüzlüğünü kabullenemiyorum. Senin güçsüzlüğüne duyduğum öfkeden dolayı çok güçlü biri oldum. Bir çocuk kadar kırılganken çok güçlü oldum. Olmayacak işlerin altına girdim. Kırılganlığımla yenildim. Yenildiğimi kabul etmedim aynı hataları tekrar edip durdum.

Sana her ihtiyaç duyduğumda yokluğun yeni öfkeler, yeni nefretler yarattı bende. Şefkat ve güven yerine öfke ve nefret doldu içim. İçinde ne varsa bana da onu verdin. İnsan sahip olamadıklarını verebilir mi?...

Bana veremediklerine sahip olmak için çırpınıp duruyorum. Çünkü bir kızım var. Ödüm kopuyor sana benzeyen bir anne olacağım diye. Kızımı her kucaklayışımda tedirginim. Çünkü bütün dokunmalarınız şiddetle oldu.

Artık seni beklemiyorum anne. Kocanın cenazesine gitmediğim gibi senin de cenazene gelmeyeceğim. Çünkü sen ölemezsin hiç doğmadığın için.


Meliha Yıldız: "1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı. Bu, onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan "Kutsal Tecrit"i 2021 yılında yazdı. İkinci kitabı Uçurum Kenarındaki Salıncaklar 2023 yılında yayınlandı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor"

Öne Çıkanlar