Mafya Patronu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ben
Meliha YILDIZ
Geçtiğimiz hafta Can Dündar’ın son belgeseli “Mafya Patronu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ben” Alman kanalı ARD’de yayınlandı. Belgesel, Sedat Peker’in yayınladığı videolar üzerinden Türkiye’de derin devletin son kırk yılını anlatıyor.
Özellikle Gezi ve 15 Temmuz sonrası AKP iktidarının tercih ettiği psikolojik savaşın bir unsuru olarak devletin Peker’le işbirliğini anlatıyor. Bir mayfa patronunun yükselişi ve devletin mafyalaşması.
Can Dündar’ın belgeseli için biraz geç kalmış denebilir, bunu kendisi de ifade ediyor ama fotoğrafı çok net görmemiz açısından izlenmesi gereken bir film.
Hatırlayalım videonun yayınlandığı günlerde AKP iktidarına karşı kendini çaresiz hisseden muhalif çevrelerde bile Sedat Peker bir umut haline gelmişti. Kahraman ilan edilmişti.
Özellikle "Tayyip Abi'yle helalleşme" dediği son videosuyla AKP’nin iktidarının sonunun geleceğine inanılıyordu. Peker’in bulunduğu ülke liderleriyle yapılan görüşmeler sonucunda onuncu video yayınlanmadı.
Belgesel aslında yayınlanmayan onuncu videoyu anlatıyor. İlk dokuz videonun gösterdikleri onuncu videonun yayınlanmasına aslında gerek olmadığını da. Biz Pazar günü bekledik onuncu videoyu. Sonraki pazar da bekledik. Bekledik, bekledik… Susurluk'tan beri bekliyoruz. Belgesel Susurluk'tan beri bekliyor olmamızın bedelini ödediğimizi anlatıyor.
Evet derin devlet-mafya ilişkilerini birinci ağızdan dinlemek o dönem toplumu etkiledi ama hesaplaşılmayan mafyatik ilişkiler Peker’in videolarından sonra daha meşru hale geldi. Nakavt olmuş bir boksör gibi yerde yumruk yemeğe devam ettik ve tepki veremedik. Belgeselin Türkiye’de pek ses getirmemesinin en önemli sebebi bu belki.
Açığa çıkan ilişkiler mücadeleyle bertaraf edilmedikçe kanıksandı. Mafyatik ilişkiler artık devletin bir aracı değil devletin kendisi haline geldi. Mafya kültürü kurumlara, toplumsal yaşamın bütün alanlarına nüfuz etti.
Film başka şeyleri de gösteriyor.
Can Dündar’ın yaşadıkları üzerinden Türkiye’deki gazetecilerin üzerindeki baskı ve şiddeti. Gazetecilerin sürgün koşullarında birçok göçmen gibi hayata sıfırdan başlamak zorunda kalmalarını.
Sürgün koşullarına rağmen yurtdışında olmayı bir avantaja dönüştürmelerini.
Bu belgesel Türkiye’de hazırlanabilse bile büyük ihtimal yayınlanamayacaktı. Sınırları ve yasakları aşan belgesel yurtdışında oluşan Türkiye medyasının güçlenmesinin Türkiye için ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
Belgeselin başarısı şunu da gösteriyor; “Can Dündar geri döndü!”
Meliha Yıldız kimdir?
1975’te, birçok ihmal ve istismarın yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşında, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı ifşa etti. Bu, onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit'i 2021 yılında yazdı. İkinci kitabı Uçurum Kenarındaki Salıncaklar 2023 yılında yayınlandı. Özellikle yazılarıyla çocuğun cinsel istismarı konusunda aktivizm çalışmaları yapmaya devam ediyor.