NSU cinayetleri: Son söz henüz söylenmedi!
Gürsel YILDIRIM*
Mayıs 2013'te başlayan ve 5 yıldan fazla bir süredir Münih Yüksek Mahkemesi'nde görülen NSU davası, karar aşamasına geldi. Mahkeme 11 Temmuz’da 5 sanıkla ilgili kararını açıklayacak. Ancak mahkeme kararını açıklamadan önce de biliyoruz ki, bu mahkeme NSU terör örgtünün korkunç boyutunu ve 8’i Türkiyeli 10 insana karşı işlenen cinayetleri tatmin edici şekilde aydınlatmayacak ve bir çok soru cevapsız kalacak. Yanıtsız kalacak sorular mağdur ailelerin yıllardır boğuştuğu ve peşine düşmekten vazgeçmediği sorular: Mahkemede yargılan 5 sanığın ötesinde, NSU’nun diğer üyeleri, cinayetlerin işlendiği şehirlerdeki NSU’nun destekçileri ve devlet gizli servisi ile bağlantılarına ilişkin sorular...
Mahkeme, mağdur ailelerin avukaltarının cinayetlere dair bir çok sorularına cevap aramadı, yargılama sürecini sadece 5 sanğın rolüyle sınırladı. Mahkeme Alman emniyet birimlerinin çıkarlarına uygun bir strateji izledi. Ne Anayasayı Koruma Dairesi‘nin (Bundesamt für Verfassungsschutz) NSU'nun çevresinde görevlendirdikleri sayısız Neonazi ajanlarla olan ilişkileri mahkemenin konusu oldu, ne de, Anayasa koruma yetkilileri tarafından cinayetlerle ilgili dosyaların imha edilmesi... NSU cinayetleriyle ilgili bir çok belge mahkemeye sunulmadı, çünkü konuyu aydınlatacak olan bir çok belge/dosya bizzat devletin Anayasa koruma yetkilileri tarafından hasır altı edildi. Bazı belgeler ise "devlet sırrı" olarak 120 yıl saklı kalacak...
Bütün bunlar nasıl bir hukuk devletinde yaşadığımızı gösteriyor..
Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi kararı sonrası cinayetlerin üstüne bir örtü çekildiğinde, NSU üyeleri ve bir bütün olarak NSU yapısını ilgilendiren önemli birçok bilgi gizli kalacak. Sonuçta, güçlendirilmiş ve sarsılmamış istihbarat servisleri ve göçmenlere yönelik tehdit unsuru olan ve giderek daha da güçlenen Nazi çeteleri kalacak.
Durum böyle iken, mahkeme sonunda mağdur aileler için, Türkiyeli ve diğer göçmenler ve ırkçılığa maruz kalan tüm insanlar için elde kalan nedir?
Irkçı terör örgütü NSU'nun 4. Kasım 2011’de kendisini deşifre etmesinden önce, polis müfettişleri cinayetlerin her birinden sonra yüzlerce kişiyi sorguladılar. Her ne kadar kurbanların mağdur aileleri cinayetlerle ilgili ırkçı bir motiften yola çıkmış olsalar da, güvenlik yetkilileri tarafından ciddiye alınmadılar. Mağdur ailelerin cinayetler hakkında tanık olarak gördükleri, bildikleri, yetkililer tarafından sistematik bir şekilde göz ardı edildi. Güvenlik yetkilileri cinayetlerin arkasında ırkçı motif arama yerine, soruşturmalarını mağdurlar üzerine yoğunlaştırmış, mağdurları yıllarca zan altında bırakmıştı. Güvenlik yetkililerinin ırkçı motiflerle "öküzün altında buzağı arama" stratejileri sonucu, NSU 8’i Türkiyeli 10 insanı kaygısızca öldürebilmiştir.
Nasıl olurda Alman güvenlik birimleri soruşturmalarında, ırkçı bir motiften yola çıkmazlar? Türkiyeli göçmenler seri cinayetlere kurban giderken, neden bir sürü Alman güvenlik biriminin aklına yıllarca ırkçı bir motif olasılığı gelmez? Göçmenler söz konusu olduğunda güvenlik yetkililerinde nasıl bir algı ve soruşturma rutinleri hakim olduğunu, polis makamlarında hangi bariz ırkçı güdülerin hakim olduğunu, suça dair nelerin göz ardı edildiğini, çoğu kez NSU cinayetlerinden önce de gördük. Mağdur göçmen olduğunda güvenlik yetkililerinin cinayetle ilgili ırkçı motif yerine etnik "iç çatışma" bağlantılı sebepler aradığını önce de biliyorduk. Ama NSU cinayetleri bağlamında bu boyut tamamen bir devlet skandalı ve suçtur.
Alman devletinin "hukukun üstünlüğü" hikayeleri kocaman bir yalan...
NSU'nun 2011’de kendisini deşifre etmesinden önce NSU mağdurları yıllarca güvenlik yetkilileri tarafından bir oyunun içine çekildiler. Mağdur aileler zanlı olarak görüldü, yıllarca tersine çevrilmiş bir oyuna katlanmak zorunda kaldılar. Bu ırkçı oyundan dolayı mağdur aileler ciddi şekilde travma geçirdi. Bu durum, 5 yıllık NSU mahkemesi sürecinde de değişmedi. 27 Haziran 2001'de Hamburg-Altona'da NSU tarafından öldürülen Süleyman Taşköprü’nün kardeşi Osman Taşköprü bir gazete röportajında, güvenlik yetkililerinin sebep olduğu mağdur ailelerin acılarını şöyle dile getiriyor:
"Ailemden herkes çok yoğun bir yaşam mücadelesi verdi.. Telefon görüşmelerimiz dinlendi, komşular sorgulandı vs vs (...). Bize yönelik soruşturmalardan dolayı arkadaşlar ve komşular ailemize zanlı gözüyle baktılar, gittikçe bizlerden uzaklaştılar. (....) Millet bize kötü gözle baktı. Daha sonra, faillerin öğrenilmesinin ardından, komşulardan ve eski dostlardan özür dileyenler oldu.. Polisten bu güne kadar hiçbir şey, bir özür duymadık. (...) Polisler aileme çok fazla zarar verdi. Katilleri gören babamın ifadelerini tamamen görmezden geldiler. NSU'nun kurbanlarını nasıl seçtiği sorusu bugüne kadar hala yanıtlanmamıştır. Kardeşimin neden NSU'nun kurbanı olduğunu bilmiyoruz. Hiçbir aile, babalarının, oğullarının ve erkek kardeşlerinin Neonaziler tarafından neden seçildiğini bilmiyor. "
Mağdur aileleri yıllarca Münih'e, terör örgütü NSU'nun cinayetlerinin ve diğer suçların görüldüğü Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’ne giderek, sorularına cevap aradılar. Kendilerine yönelik iftira ve suçlamadan sonra, mahkemeye kendi bakış açılarını anlatmak istediler. Ama onların istekleri ve talepleri mahkemenin soğuk duvarlarına çarparak geri döndü. Mahkeme tarafından gözardı edildiler, hayal kırıklığına uğradılar ve gerçeklerin mahkemede ortaya çıkacağına dair bir umutları yok. Öldürülen kurbanlara saygı duyulması ve adaletsizliklerinin layıkıyla tanınması için çabaları karşılık bulmadı. Mağdur aileleri, mahkeme kararının gerçekleri aydınlatacağına dair bir beklentilerinin olmadığını müdahil olarak yer aldıkları davanın sonunda dile getirdiler.
Mehmet Kubaşık’ın kızı Gamze Kubaşık, mahkemenin kendisini hayal kırıklığına uğradığını belirtti ve mahkeme başkanına sitemle şunları söyledi:
"Ben başka birini yargı önüne getireceğinizi sanmıyorum. Sizin açınızdan konu burada tamamlandı." Kassel'de öldürülen Halil Yozgat'ın annesi Ayşe Yozgat mahkeme başkanına hitaben "Siz benim güvenim, son umudum idiniz. Arılar gibi çalıştınız ama bal üretmediniz. Sonuç yok" sözleriyle hayal kırıklığını dile getirdi. Theo Boulgarides'in kızı Michalina Boulgarides, beklentilerinin karşılanmadığını söyleyerek: " En azından mahkemeye sunulan delil dilekçelerinin kabul edilmesine izin verilmesini beklerdim. Bize bunu borçluydunuz. Gerçeği öğrenmeyi umuyordum" diyerek sitem etti. Theo Boulgarides'in eşi Yvonne Boulgarides ise "Tüm bu saçma aydınlatma açıklamaları bize daha çok soru, güvensizlik ve belirsizlik bıraktı" diyerek mahkeme sürecini özetledi..
Mağdur aileleri mahkeme salonunda Alman yargısının kibirini ve cehaletini yaşadılar. Bu beş yıl içinde Alman yargısının, soruşturma makamlarını ve devlet istihbarat servislerini nasıl koruduğunu gördüler. Süleyman Taşköprü’nün kardeşi Osman Taşköprü mahkemeden beklentiler konusunda söyledikleri şöyle: "Müdahil davacıların NSU’ya yardım edenlerin kimler olduğunu öğrenmek için gösterdiği tüm çabaların, federal savcılık veya mahkeme tarafından boşa çıkarıldığını görmek, bizleri şok etti".
Abdurrahim Özüdoğru'nun kızı Tülin Özüdoğru, NSU kompleksi bağlamında Almanya'ya düşen bir "leke"den söz ediyor. Alman yetkililerin bu lekeyi ortadan kaldırmak ve olanları aydınlatmak için çok az şey yaptığını söylüyor. Tülin Özüdoğru yine de umudunu koruyor: "Er ya da geç her şey ortaya çıkacak" diyor.
11 Temmuz 2018 Çarşamba günü açıklanacak olan mahkeme kararı, mağdur aileler açısından olayların aydınlatılması çabalarının sonu anlamına gelmiyor. Yvonne Boulgarides bir röportajda bu konuda şunları söylüyor: "Biliyorum ki zamanı geriye alamıyoruz. Ama yapabileceğimiz bir şey var: sormayı, sorgulamayı bırakmamak. Hepimiz mahkeme kararından sonra da cevap aramayı bırakmamalıyız".
Mağdur ailelerin toplumdan beklentilerini Osman Taşköprü şöyle ifade ediyor: "Bir toplum bu belirsizliği kabul etmemeli. Nazi katilleri yalnız değildi. Umarız ki mahkeme kararından sonra bu meseleye son verilmeyecek. Son yıllarda mahkeme sürecine ilginin azaldığını gördük. Türk toplumu da dahil, mağdur ailelere pek ilgi göstermedi. Sanki seri cinayetler çok geride, sanki geçmişte kalmış gibi bir tavır var. Oysaki burada birileri öldürüldü, burada Naziler kardeşimi öldürdü. Polis ve medya kardeşim hakkında yalanlar yaydı. Hamburg'un eski İçişleri Senatörü Michael Neumann, cinayetin tamamen aydınlatılması konusunda güvence verdi. Peki nerede kaldı bu aydınlatma sözü?"
Süleyman Taşköprü, 27 Haziran 2001'de Hamburg-Altona'da NSU tarafından öldürüldü. 2015 yılında NSU cinayetleri konusunda bir parlamento araştırma komisyonu kurulmasını için Hamburg Eyalet Parlamentosuna önerge verildi. Sol Parti’den gelen bu talep reddedildi. Hamburg'daki NSU cinayeti ile ilgili ve cinayetin arka planı bağlamında pek çok soru cevapsız kaldı. Bu nedenlerden dolayı, Taşköprü ailesiyle görüşülerek Süleyman Taşköprü Cinayetini Aydınlatma Girişimi kuruldu.
Girişimin taleplerinden, "Hamburg Senatosunun, Süleyman Taşköprü ailesinden, basmakalıp ırkçı ithamları, tahkikatı ve ailenin söylediklerini hiçe saydığı için özür dilemesi" talebi, Hamburg Eyalet Meclisi tarafından karşılık gördü. Hamburg Eyalet Meclisi Süleyman Taşköprü’nün öldürülüşünün yıldönümünde, 27 Haziran 2018 genel kurulunda, cinayeti soruşturma kapsamında Alman polisi tarafından aile yakınlarının şüpheli/zanlı görülmelerinden dolayı Taşköprü ailesinden özür diledi. Ancak "aileye makul şekilde tazminat verilmesi" ve NSU cinayetleri konusunda bir parlamento araştırma komisyonu kurulmasını Hamburg’da Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller’den oluşan koalisyon hükümeti gerekli görmüyor. NSU cinayetlerinin işlendigi bütün eyaletlerin yerel parlementolarında parlamento araştırma komisyonları kuruldu ve konuya dair calışmalar yapıldı. Hamburg’da böylesi bir araştırma komisyonun kurulması ve NSU’nun Hamburg baglantları konusunda açıkta kalan bir çok soruya cevap aranması kime zarar getirecek bilmiyoruz. Hamburg koalisyonunda görev yapan Türkiy’li milletvekilleri de dahil, geniş bir kesim bu talep karşısında henüz vurdumduymaz..
Münih Yüksek Mahkemesi kararının açıklandığı gün, 11 Temmuz Çarşamba günü, Almanya’nın bir çok şehirlerinde "Kein Schlussstich" sloganı altında eylemler gerçekleştirilecek. Münih'teki mahkeme kararıyla NSU cinayetleri ile ilgili hiçbir konunun üzerine çizginin çekilemeyeceğini haykıracak binlerce antifaşist. Hamburg'da karar günü Altona'da saat 18.00'de bir miting yapılacak.. Ayrıca 14 Temmuz Cumartesi günü Hamburg şehir merkezinde saat 14: 00'te St.Georg'daki Hansaplatz'da başlayacak büyük bir yürüyüş düzenlenecek. Hamburg'dan ve diger sehirlerden topluma güçlü bir sinyal göndermek istiyoruz. Mahkeme kararının NSU konusunda söylenmiş "son söz" olmayacağını haykırmak istiyoruz. Bu anlamda, eylemlere özellikle göçmenlerin de yoğun katılımını bekliyoruz...
* Süleyman Taşköprü Cinayetini Aydınlatma İnisiyatifi aktivisti