Seran Vreskala
'Gözaltına almaya geleceklerse kahvaltıdan sonra gelsinler'
Seran VRESKALA
ARTI GERÇEK- Boğaziçi Üniversitesi kampüsüne girdiğim anda hâkim olan tedirginlik havası çok net hissediliyordu; o bildiğim tanıdığım kampüs ruhundan eser kalmamış. Yabancı olduğum için şüpheli gözlerle bakıyorlardı bana öğrenciler, belli ki kendilerini güvende hissetmiyorlar. Etrafta öğrenci olmadığından neredeyse çok emin olduğum, sonradan ‘siviller’ olduğunu öğrendiğim birtakım şahıslar kol geziyordu. Gençlerin çoğu artık onların kim olduğunu biliyordu. Konuştuğum geçen hafta gözaltına alınan öğrenciler kendilerini darp edenlerle rastlaşıyorlar ve aynı yerde bulundukları için kendilerini kötü hissediyorlar.
Belki ailelerinin bir fiske bile vurmadığı bu pırıl pırıl gençler, onları döven, aşağılayan, sadece fiziksel değil psikolojik işkence de yapanların, yaptıklarından dolayı dokunulmayacaklarından ve cezalandırılmayacaklarından emin şekilde karşılarına geçip çay içmelerini bile kabullenemiyorlar ama ellerinden dik durmaktan başka bir şeyin gelmeyeceğini biliyorlar. Bu durumun mağdurların cellatlarıyla, tacizcileriyle aynı mekâna sokulmasından hiçbir farkı yok! Bu endişeli havaya rağmen gençler arkadaşları hapisten çıkana kadar her yere renkli kurdeleler bağlayarak seslerini duyurmaya çalışıyorlar; sessiz bir protesto yaptıkları… Ama kurdeleleri bile gizli saklı bağlıyorlar çünkü her an tuhaf bir sebeple gözaltına alınabilirler. Bazı öğrenciler ise kampüse bile gelmiyorlar, derslere girmiyorlar çünkü çok kendileri de aileleri de çok korkuyorlarmış.
Kampüs dediğin öğrencinin ikinci yuvasıdır. Orada istediği gibi hareket etmekte özgür olmalıdır çünkü aldıkları eğitim düşüncelerini özgürce paylaşabilmelerini, bir tartışmada kendilerini özgürce ifade etmeleri üzerine dayanır; bu yüzden kendilerini aynen evlerinde olduğu gibi orada da güvende hissetmeleri gerekir. Yıllardır gittiğim kampüste insanların birbirine olan güvensizliğinden kaynaklanan bir endişe havasına ve yaratılan bir korku terörüne çok üzülerek şahit oldum. Bu can sıkıcı duruma ve etrafa hâkim olan endişeli havaya rağmen arkadaşlarının haklılığından ve yanlış bir şey yapmadıklarından emin olan öğrenciler, onları desteklemeye ve yalnız olmadıklarını göstermeye devam edecek.
Benimle konuşan, arkadaşlarını desteklemek isterken gözaltına alınmış ve gözaltındayken yaşadıklarını anlatan öğrencilerin tam isimlerini yazmayacağım.
Bu söyleşi iki parçada yayımlanacak; önce Sosyoloji Profesörü Faruk Birtek ile yaptığımız röportaj, ardından öğrencilerin anlattıkları...
'MÜMKÜNSE BENİ ALMAYA GELECEKLERSE, SABAH 10’DAN VE KAHVALTIDAN SONRA GELSİNLER; YAŞLIYIM, KAHVALTIYA İHTİYACIM VAR'
Prof. Dr. Faruk Birtek (Sosyoloji Bölümü)
42 yıl evvel Boğaziçi’nde ders vermek için dönmüş Amerika’dan; emekli olmasına rağmen öğrencilerinden kopamadığı için hala ders vermeye devam ediyor. Mesleğine ve öğrencilerine olan aşkı tartışılmaz. Hani her fakültede her konuda akıl danışabileceğiniz tonton, babacan bir akademisyen olur ya; Faruk Hoca da onlardan. Ses tonu o kadar teatral ki, ağzından çıkan her cümleyi sesiyle daha da anlamlaştırıyor. Öğrencilerinin başına gelenlerden dolayı uyuyamıyor. ‘Onlara bayılıyorum çünkü onlar sayesinde varım; nasıl bir balıkçıya deniz lazımsa bana da öğrenci lazım, onlarsız ben ne yaparım’ diyor.
- 42 yılda çok şeye şahit olmuşsunuzdur; Boğaziçi’ndeki eğitim sisteminde büyük değişiklikler oldu mu?
Kesinlikle hayır. Elbette ufak tefek değişiklikler var ama büyük bir değişiklik yok! 42 yıldır ne yapıyorsam, aynısını yapmaya devam ediyorum.
- Peki, demokrasiyi, eşitlik ve özgürlüğü öğreten bir okulun eğitmeni olarak bu son dönemde yaşananlara ne diyorsunuz?
Bu korkunç bir şey yahu! Bu Abdülhamit döneminde bile olmamış yahu! 1-2 entelektüeli, aydını zindana atmışlar ama öğrencilere dokunan hiç olmamış. Ya da sürgüne göndermişler ama böyle bir şey olmamış. Burada gencecik insanların suçları belli değil, ne zaman ne olacağı belli değil; bu çocukların terörle ne alakası var yahu? Terörün t’sini bilmez bu çocuklar.
- Barış kelimesini kullanarak savaşı üstlerine mi çektiler sizce?
E, ne yapacağız? Barışı savunmayalım mı? Biz söylemeye devam edeceğiz. Barış istemek suç olabilir mi yahu?
- Anayasaya göre suç değil!
Bir kere anayasa tatbik edilmiyor ki, ne anayasası? Anayasa hikâye olmuş. Bunlar 2 kelimede geçiştirmeyecek olaylar. Nereden başlayalım yahu?
- Peki, bu çocuklara ne olacak şimdi? Tutuklukları devam ederse okula dönebilecekler mi? Sonuçta ‘okutmayacağız’ dendi onlar için.
Daha evvel de söyledim, iki husus var; 1- bu çocuklar okula dönecekler ve okumaya devam edecekler. Bunların eğitim hakkını kimse alamaz. Bunlar bizim öğrencilerimiz, Boğaziçi öğrencilerinden vazgeçmez. Kolay yetişmiyor bu çocuklar. Bizler onların hizmetindeyiz, hizmetimizden vazgeçemeyiz. 2- Türkiye’de bundan evvel -anayasa mahkemesinin çarpık kararıyla- başörtülü öğrencilerin eğitim hakkını ellerinden aldılar; o karara istinaden başörtülü öğrencileri hiçbir üniversite, hiçbir kurum almazken Boğaziçi aldı. Biz burada anayasa mahkemesinin kararını çiğneyerek yaptık bunu. Her öğrencinin eğitim hakkının olması gerektiğine ve demokrasiye inandığımız için yaptık bunu. Ben o zaman Sosyoloji Bölüm Başkanıydım; bizim bölümümüze de aldık. Bununla da iftihar ediyorum. O zaman onları baş tacı ettik çünkü o çocuklar mağdur durumdaydılar, şimdi de bu çocuklar mağdur durumdalar. Şimdi o başörtülü çocukların haklarını savunduğunu iddia eden insanlar şimdi bu çocukların haklarını ellerinden almaya kalkıyorlar. Bu sefer anayasa mahkemesi de yanlarında değil; dolayısıyla kimse bu çocukların eğitim haklarını ellerinden alamaz. Çocuk bunlar yahu!
- Ama ülkemizde ifade özgürlüğü var.
Ülkede ifade özgürlüğü mü var? Ne özgürlüğü, 70 bin öğrenci hapiste yahu! Fetö metö’den dolayı da kaç yüz bin kişi hapiste… Ergenekon’dan kaç kişi hapse atıldı?
- Sonradan suçsuz oldukları kanıtlandı, onlardan özür dilendi ama bu çocuklar daha çok gençler; bu arada sönen hayatlar, biten hayaller ne olacak?
Ben de onu diyorum; ne olacak bu gençlere? Benim öğrencilerim zindanda yahu! Neyse ki Silivri’de bunlara iyi davranıyorlarmış, ona müteşekkirim. Teselli bulduğumuz şeye bakın! 10 gündür zindandalar bu çocuklar, ailelerine kim hesap verecek?
- Birebir öğrenciniz olan var mı içlerinde?
Tabii var. Çoğunu tanıyorum zaten. Biri çok iyi bildiğim, tanıdığım, sevdiğim, sohbet ettiğim dal dibi bir çocukcağız. Teröristi, t’yi görse korkar bu çocuk, terörle ne alakası var bu çocukların? 1 sene yatarsa içerde ne olacak bu çocuk? Çok akıllı, pırıl pırıl, karınca ezmeye korkan bir oğlandır bu yahu. Onlarca polis gelmiş 2 öğrenci için. 4 kirpiyle gelmişler o sabah 5’te, yatakhaneden almışlar bunları. Çocukcağız çıkarken kravatını takıp öyle çıkmış, öyle bir çocuk çünkü. Ama fotoğrafını çekerken tişörtle çekmişler. Bu çocuk içerde şimdi. Bu çocuğun suçu yok yahu! Nedir bunun suçu Allah’ını seversen!
- E, tepki göstermişler.
Yahu bir tepki de yok, ne tepkisi yahu? Fotoğraflarını çekmişler bunların. Bu elektronik dünyada her şey o kadar kolay saptırılabiliyor ki, bu da Amerikalıların başımıza açtığı bir bela. Nedir bu böyle yahu? Eskiden hürriyet varmış, şimdi öyle bir şey yok!
- Eskiden kampüslere polis bile giremezmiş; Deniz Gezmişler bu yüzden eylem yapmamışlar mıydı?
Ben 60’larla 70’leri 80’leri yaşadım yahu! 1960’da 17 yaşımdaydım; polis İstanbul Üniversitesi’ne girdi diye ayaklandık, yollarda yürüdük. 17 yaşında bir lise öğrencisiydim.
- Kimse sizi tutuklamadı mı?
Yok yahu! Kimse de tutuklanmadı yürüdü diye. Bizler demokratik hakkımızı savunduk ve tutuklanmadık. Bunlar yeni icatlar bu ülkede.
- Peki, bu çocuklara bir şey olmayacağına dair bir umudunuz var mı?
Çok güzel bir sual; umut her zaman var diyeceğim sana ama ne zaman erişeceğimizi ben bilmiyorum. Çok rahatsızım yahu, uyuyamıyorum. Nasıl oluyor benim öğrencim orada, ben burada size konuşuyorum. Çok huzursuzum yahu! Olacak şey değil! Benim dün sohbet ettiğim öğrenciler bugün ya gözaltında ya zindanda, ben burada oturuyorum, sizinle sohbet ediyorum; olacak şey değil! Suçlu hissediyorum kendimi.
- Neden?
Dün beraber oturduğum öğrenci içerde yahu! Ben burada oturuyorum, o içerde. Nasıl olur bu yahu? Olamayacak bir şey bu yahu?
- E, kalem tutması gereken elleri kelepçe gördü maalesef.
Ters kelepçeliyorlar üstelik, itip kakıyorlar. Bazılarını otomobile alıp orada dövüyorlar. Olamaz böyle bir şey! Bunun medeniyetle falan bir alakası yok! Bu insanlar uzaydan falan gelmiş herhalde. Böyle insan olur mu yahu?
- Üstelik tutuklanan öğrencilerden Yaren daha 18 yaşında.
Evet. Olacak şey değil; 8 tane maskeli adam, sabah 5’te koçbaşı ile kapısını kırıp içeri giriyorlar; anasını babasını 9 yaşındaki kardeşini yere yatırıyorlar. Bu çocuğu ters kelepçeleyip götürüyorlar. 9 yaşındaki bebeyi de yere yatırıyorlar; annesi ‘çocuk travma yaşıyor’ diye karşı çıkıyor ama kimse takmıyor. 18 yaşındaki çocuğu almak için 8 tane maskeli adam, ellerinde silahlarla eve geliyor ve kapıyı kırarak içeri giriyorlar. Olur mu böyle bir şey yahu? Aman bana öyle gelmesinler, ne olur kapıyı çalsınlar. Mümkünse kahvaltıdan sonra gelsinler, kahvaltı önemli ne olur; ben yaşlıyım. Rica edeyim öyle çok erken gelmesinler.
- Zaten önce yasaya göre karakola çağrılmaları gerekmez mi ifade vermeleri için?
Tabii yahu. Hüviyetini alırsın, karakola çağırırsın, o da gelir; gelmeyen yok yahu! Kimi çağırdılarsa gitmişler. Böyle canavarca davranmaya gerek yok! Çağırın, gelsinler.
- Konuşmaya çekinmiyorsunuz ama olacaklardan korkmuyor musunuz?
Korkuyorum tabii. Pasaportumu elimden alırlar, seyahat hürriyetimi elimden alırlar diye korkuyorum. Gözaltına alırlar diye çekiniyorum ama almasınlar, çok yaşlıyım! Nasıl korkmayayım ki, alelade çoluk çocuğu götürdükten sonra, benim yaşıma da bakmazlar. Niye böyle oluyor yahu? Ayrıca Müslümanlıkla nasıl bağdaştırıyorlar? Ben inançlı bir insan değilim ama nasıl bir iktidar hırsı ki bu Müslüman insanlar nasıl yalan söylüyor, anlamıyorum ki bunu. Dini vecibelerini nasıl ihlal ediyor insanlar, anlamıyorum! Davranış şekilleri inançlarıyla örtüşmüyor. İslam felsefesiyle, güzelliğiyle uyumlu değil yaptıkları!
- Dünyada tuhaf şekilde bir faşizm dalgası yayılmaya başladı; Kim, Putin, Trump derken şimdi de Macaristan aralarına katıldı. Ne diyorsunuz, bu yüzyılda bu normal mi? Özellikle de tarihte bunun feci örneklerini görmüşken…
Belki de 21’inci yüzyıl olduğu için bu böyle. Belki bu yüzyıl başka bir yüzyıl yahu. Başka bir dünya yaratıldı. Başka bir dünyadayız. Ama Türkiye başka. Türkiye’yi bunların içine koymamak lazım. Bizde başka bir olay yaşanıyor. Yüzbinlerce insan hapiste. 70 bin öğrenci hapiste. Bunların daha mahkemeleri görülmemiş; delilleri sunulmamış. Selahattin Demirtaş halen içerde. Hala delil toplanıyor. Muhalif bir partinin eş başkanı yahu bu adam! Olur mu böyle bir şey yahu? Türkiye başka türlü yaşıyor, bunları normalize etmemek lazım. Her yerde var ile olmaz bu iş. Her yerde bu olmuyor.
- Medya da doğruları yansıtmıyor pek.
Ne medyası yahu? Medya mı kaldı! Medya falan kalmadı, ne medyası? Hürriyet de gitti, ne olacak? Benim vergilerimi topluyorlar, bankalar medya satın alsın diye para veriyorlar. Ziraat Bankası ucuz faizle para veriyor, Demirören Hürriyet Gazetesi’ni alsın diye. Ne iştir bu yahu, parasını ben veriyorum. Yani çarpıklık çok var, nasıl çıkacağız buradan bilmiyorum. Muhalefete çok iş düşüyor, onlar da işini düzgün yapmıyorlar. Muhalefetin muhalefet yapması lazım! Siyasi süreçte büyük aksaklıklar var. Bir iktidar bu kadar güçlü hissediyor, bu kadar güçlü davranıyorsa bunda muhalefetin de suçu vardır. Bir partinin yarısı içerde, milletvekilleri içerde, gazeteciler içerde, öğrenciler içerde; ana muhalefet nerde? Adaletin olmadığı yerde mülk yoktur. Bu gün Türkiye’de malik yok çünkü adalet yok! Osmanlının tarih boyunca başarısının en büyük amili adaletin olması idi. O sayede Osmanlı balkanlarda 500 sene kalabildi çünkü adaleti vardı.
- 2 gün evvel tutuklanan öğrencilerin anne babaları bir basın açıklaması yaptılar, siz de oradaydınız. Sizce seslerini duyurma şansları var mı?
Başka çare yok, hukuki her yolu deneyeceğiz.