Abdurrahman Gök: ‘Tutukluluğumun ardındaki temel motivasyon Kemal Kurkut fotoğrafları’

Abdurrahman Gök: ‘Tutukluluğumun ardındaki temel motivasyon Kemal Kurkut fotoğrafları’
Tutuklu gazeteci Abdurrahman Gök, duruşmasına günler kala avukatları aracılığıyla kendisine iletilen soruları cevapladı. Gök, tutukluluğunun ardındaki temel motivasyonun Kemal Kurkut fotoğrafları olduğunu söyledi. Söyleşinin tamamını sizler için aktardık.

Artı Gerçek - Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında 27 Nisan'da tutuklanan Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Abdurrahman Gök'ün yargılandığı davanın bir sonraki duruşması 5 Aralık’ta Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek.

Kürt gazeteciler ve siyasetçilere ilişkin birçok davada tanık olan Ümit Akbıyık'ın ve bir gizli tanığın ifadeleri nedeniyle "terör örgütü üyeliği" ve "terör örgütü propagandası" ile suçlanan Abdurrahman Gök, esasen gazetecilik faaliyetlerinden ötürü yargılanıyor.

İnternetten sipariş verilebilen kitaplar, çalıştığı kurumun kendisi için yaptığı SGK kaydı, haber peşinde gittiği Suriye'nin kuzeyinde çektiği fotoğraflar Gök hakkındaki “örgüt üyeliği” iddiasına delil olarak gösteriliyor. Yaklaşık 20 yıldır gazetecilik yapan Gök, kamuoyunda Kemal Kurkut fotoğrafı ile tanınıyor. Bu fotoğraf, örtpas edilmek istenen bir cinayetin kanıtı niteliğindeydi.

Ayrıca İran’da Mahsa Jîna Amînî protestoları sırasında büyük haberlere, yazı dizilerine imza attı. IŞİD saldırılarında Şengal’de, Maraş depreminde “Fidan Abla”nın yanındaydı.

Gök’ün “Jin jiyan azadî”yi dünyaya yayan “Rojhilat ve İran’dayım: Yeni bir İran umudu” haberine Musa Anter Gazetecilik Ödülü verildi.

7 aydır tutuklu olan Gök, Gazze’yi ve Rojava'yı da yakından takip etmek istediğini belirtiyor.

Duruşmasına günler kala Expressininterrupted.com'dan Çağrı Sarı, avukatları aracılığıyla Gök'e sorular gönderdi ve böylece bir söyleşi ortaya çıkmış oldu.

Söyleşi'nin tamamı şöyle:

28 KARE FOTOĞRAF İLE ORTAYA ÇIKAN GERÇEK

* Diyarbakır’da 2017 Newroz’unun sabahına gidelim. Kemal Kurkut fotoğrafının hikayesini yeniden anlatalım. Orada tam olarak ne yaşandı?

2017’de Diyarbakır Newroz alanında Newroz’un büyük coşkuyla kutlanması için günler öncesinden hem siyasi partiler hem de sivil toplum örgütleri yoğun bir çalışma içindeydi. Sanırım uzunca yıllardan sonra izin verilmiş bir Newroz’du. Tabii siyasi iktidar sıklıkla yaptığı gibi Kürt siyasi hareketinin halkta artık karşılık görmediği yönünde propaganda yapıyordu. Kürt siyasi hareketi de Newroz alanından vereceği fotoğrafla bunun gerçeği yansıtmadığını söylemek istiyordu. Ve nitekim Newroz günü sadece Diyarbakır’dan değil bütün Kürt kentlerinden halk Diyarbakır’a geldi.

Böyle önemli bir Newroz’du. Ben de gazeteci olarak takip etmek istiyordum. Sabah protokol ve basın kapısının bulunduğu Alataş Caddesine geldim. Birçok gazeteci arkadaş da burada toplanmıştı. Arama yapılıyor gerekçesiyle bekliyorduk. Zaman zaman diğer arama noktalarındaki gerginlikleri de gazeteci arkadaşlardan öğreniyorduk. Saat sekiz gibi silah sesi duydum ve arkamı dönüp bulunduğum noktadan zaten açık olan fotoğraf makinamın deklanşörüne basmaya başladım. TOMA arkasında yarı çıplak uzanmış genci gördüm. Polis yanıma geldi. Fotoğraf makinemin kartını yuvasından çıkarıp sakladım. Çünkü o kısa sürede polisin beni gözaltına alıp fotoğraflara el koyacağını biliyordum. Nitekim hafıza kartı daha elimdeyken beni uzaklaştıran polis memuru yanıma gelip amirinin beni istediğini söyledi. O esnada polisin arkasında yürürken kartı hemen arka cebime koydum. Polisin kartımı istemesiyle de cebimdeki yedek kartımı verdim. Sonra beni bıraktılar. Tabii ben hemen haber merkezini arayıp 20 yaşlarında üstü çıplak bir gencin arama noktasında polisler tarafından vurulduğunu ve hastaneye kaldırıldığını söyledim. İlk olarak fotoğraftan söz etmeyi göze alamadım. Bu arada sahneden fotoğraflar çekilmesi ile görevliydim. Yaklaşık iki saat sonra haber merkezinden editör arkadaşlar beni arayıp, “Sen vurulan genç üstü çıplak dedin ancak ajanslar canlı bomba diye servis ettiler” dediler. Daha sonra, gözlemlerimle beraber neler yaşandığını yazdım. Valiliğin neler dediğine baktım. Kırk saniye içinde çekilmiş 28 fotoğraf karesini olay yerindeki gözlemlerime ve valiliğin neler dediğine bakarak servis ettik.

* Haberi yayınlayınca nasıl bir etkisi oldu?

Haber ve fotoğraflar sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Kısa sürede de gündeme oturdu. “Valinin halkı yanılttığı” şeklinde büyük tepkiler arka arkaya geldi. Hükümete yakın olsun olmasın birkaç medya kuruluşu önce fotoğraflara gözlerini kapatmayı sürdürdüler, daha sonra haberimi geçmek durumunda kaldılar. Gencin yakını bize ulaşarak ölen kişinin Kemal Kurkut olduğunu, üniversitede müzik bölümünde okuduğunu anlattı. Cenazesinin Malatya’da toprağa verileceğini söyledi.

Tabii aile, çocuklarının böyle bir şey yapmış olabileceğine ihtimal vermediler. Hatta yoğun haber bombardımanı yüzünden inanma noktasına bile geldiklerini, ancak fotoğraflarla birlikte çocuklarının masumiyetine inandıklarını öğrenmiş oldum. Bu bilgileri ve sonrasında yaşananları yayınlayınca televizyonlar ve ajanslar daha fazla gözlerini kapatamadılar.

* Adli süreç nasıl işledi? O polisler hâlâ görevde mi?

Tabii kamuoyunun yoğun baskısı olunca Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. İki polis tutuklama talebi ile mahkemeye sevk edildi. Ancak mahkeme polislerin serbest bırakılmasına karar verdi. Savcı itiraz etti. Ancak bu itiraz da reddedildi. Sonrasında İçişleri Bakanlığı müfettiş gönderdi. İki polisten birine suç duyurusuna takipsizlik verildi. Dosya tek tutuksuz yargılanan polis ile iddianameye dönüştü. Tabii sanık polis görevden uzaklaştırıldı. Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile elimdeki fotoğrafları ve tanıklığımı başsavcıya anlattım, fotoğrafları teslim ettim. Sanık polis hakkında ağırlaştırılmış müebbet istemiyle dava açıldı. İlk duruşmada ben de tanık olarak dinlendim. Duruşmada polisin itirazından üç ay sonra görevine iade edildiğini, duruşmalara polis memuru olarak katıldığını öğrendik. Bu aslında dosyanın sonrasında olacakların işaretiydi. Doğrudan ateş edilmesine rağmen bilirkişi raporunda “bu doğru değil” denildi ve böylece duruşmalar birbirini izledi. Savcılar değişince istenen ceza da düşürülerek duruşmalara devam edildi. En sonunda beraat kararı verildi. Aslında ayan beyan işlenen bir suçtan, sanık polis olduğu için bir cezasızlık durumuna tanık olduk.

* Davanın seyrini değiştiren bu tarihi fotoğraflar aynı zamanda size yapılan baskıların hatta bugün hâlâ tutuklu olmanızın nedeni olarak gösteriliyor. Katılır mısınız?

Ne yazık ki öyle. Bu fotoğraflar yayınladıktan sonra fiziki takipten teknik takibe, isimsiz telefonlardan ev baskınlarına kadar birçok tehdide maruz kaldım.

Defalarca gözaltına alındım. Hakkımda dosyalar hazırlandı. Nihayetinde şu anda tutukluyum. Yargılamaların ve şu anda tutuklu bulunmamın ardındaki temel motivasyonu Kemal Kurkut fotoğrafları oluşturuyor.

* Daha önce de defalarca polis şiddeti ile karşılaşmıştınız ama son altı yıl başka türlü bir seyir aldı. Bu fotoğrafın tüm bunları başınıza getirebileceğini düşünmüş müydünüz?

Açıkçası tarih boyunca hakikate bağlı kalanların ve hakikati ortaya çıkaranların, hakikate aykırı davrananların başına neler geldiğini bilen ve hakikat mücadelesini tercih eden biri olarak o fotoğrafları yayınladığımda başıma bu yaşadıklarından çok çok ağırlarının, ölümün de gelebileceğini düşündüm. Arkadaşlarım ve ailem benim için çok kaygılandılar. Fotoğraflardan sonra keşke yayınlamasaydın, ismini açıklamasaydın diyenler de oldu. Ama o zaman vicdanıma nasıl hesap verecektim? Ya öyle yapsaydım, Kemal Korkut’un annesi oğlunun masumiyetini nasıl gösterebilecekti? Defalarca her iki gözümü öperek “Kemal’imin en son anlarına şahitlik eden bu gözlerdi” dedi. Acısını nasıl dindirebilirdim başka türlü? Bu aynı zamanda gazeteciliğin onuruna da sahip çıkmak anlamına geliyordu. O yüzden zerre pişmanlık duymuyorum.

'FOTOĞRAFIN YAYINLANMASINDAN SONRA EVİME BASKIN DÜZENLENDİ'

* Fotoğraf nedeniyle 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası verildi. Gerekçe neydi?

Kemal Korkut fotoğrafının yayınlanmasından sonra polis evime baskın düzenledi. İş yerinde olduğum için gidip ifademi verdim. Hakkımda ihbar olduğu söylendi. İçeriğini de bilmiyordum. Sonra takipsizlikle sonuçlandı. O dosyadan 2017’de, aynı yıl yeniden ifadeye çağrıldım. Ona da takipsizlik verildi. 2018 Ekim ayında da polisler evime baskın yaptı. Üç gün sonra emniyette ifade vermemin ardından serbest bırakıldım.

Polisin yargılamalar sonucunda beraat etmesi ile yeniden hakkımda iddianame oluşturuldu. “Örgüt üyeliği” ve “propagandası” ile 22 buçuk yıla kadar hapis isteniyordu. Ancak iddia tamamen gazetecilik faaliyetlerine dayandırılıyordu. 2014 yılında Şengal’de, Kobanê’de bulunduğum fotoğraf var. Haber ve fotoğraflardan oluşan bir iddianamede tutuksuz yargılandım. Yine gizli tanık ifadesiyle. “Örgüt talimatı ile o fotoğrafları çekti” falan gibi ifadeler vardı.

* Bir itirafçının size dair beyanı olmadığı halde sanki size dair beyanı varmış gibi dosyanızda yer aldı. İlk duruşmada savcının bu bilgiden haberi olmadığı da belli oldu.

Telefon görüşmelerinin HTS kayıtları suçlamaya delil olarak gösterildi. Tabii hepsine yanıt verdim. Ve tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildim, tutuklandım. Yani aslında bu durum, tutuklanmama öncesinde karar verildiği, diğer aşamaların da formalite icabı birer imzaya bırakıldığını gösteriyordu. Tamamen zorlama bir tutukluluk durumu yaşıyorum. Çünkü iddianame hazırlanıp kabul edildiğinde öğrendik ki itirafçı Ümit Akbıyık beni sormuş, bu şahıs da çalışan olmadığım halde benim Pel Prodüksiyonda çalıştığımı, Avrupa’da yayın yapan kanallara programlar çekip gönderdiğimi, örgüt talimatı ile gazeteci olduğumu söylemiş. Haberlerim aslında bu iddiayı çürütmüş oldu ama altı ayı aşkın süredir tutukluyum. Mezopotamya Haber Ajansından (MA) yatan SGK primlerim de “örgüt üyeliği” suçlamasına delil olarak gösterildi. Gazeteci Kadri Gürsel’in kitabı da deliller arasında.

* Biraz açar mısınız?

Düşünün bu şahsın beyanı doğrultusunda Pel Prodüksiyonda çalıştığım gerekçesiyle “örgüt üyesi” olduğum iddia ediliyor. Ve bu nedenle tutuklanıyorum. İddianameye MA muhabiri olduğumu gösteren SGK kaydını koyuyorlar. Bunun çelişkili olduğunu anladıkları için olsa gerek, şöyle denilmiş: “MA’da kaydının bulunması, basın tanıtım kartı alabilmek içindir.”

Halbuki basın tanıtım kartı için SGK kaydına gerek yok. Kaldı ki Pel Prodüksiyon da SGK kaydı yapıp basın tanıtım kartı verir. Resmi bir yer. Üstelik onlarca çalışanıyla hâlâ faaliyetini sürdürüyor.

İlk duruşmada söyledim: “Savcı bunları iddianameye yerleştirmiş ama nedenini belirtmediği için ben de nasıl savunma yapacağımı bilemiyorum” dedim.

İddianamede bir şiir kitabının 4 Şubat 2021 tarihinde MA’da yayınlanan tanıtımı var. Yine, 64 yaşındaki Elif Kısa, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'nde, gizli bir tanığın aleyhine verdiği ifade nedeniyle eşi Ali Kısa ile birlikte tutuklanmıştı. Oğlu Ahmet Kısa’nın dönemin Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e hitaben yazdığı mektubun haberi, 26 Ocak 2021 tarihli Libya iç savaşına dair yapılan röportaj ve haberler var.

Evde yapılan aramalarda kitaplığımda bulunan ve Zilan Deresi katliamını anlatan bir kitap ile Kadri Gürsel’in Metis’ten çıkan Dağdakiler kitabına yasaklı olduğu gerekçesiyle el konuldu. İddianamemde de suç unsuru olarak yer aldı.

* Bir gazeteciye yapılan bu suçlamalardan yola çıkarak yargının pozisyonunu nasıl yorumlarsınız?

Bu söyleşiyi okuyacak olanlar bu pozisyonu daha net yorumlar diye düşünüyorum.

* Kemal Kurkut fotoğrafınız basın tarihine geçer elbette ama çok önemli başka işlere de imza attınız. 6 Şubat depremlerinin ardından sokak sokak gezdiniz. O dönemden Fidan abla ile olan videonuz çok konuşuldu. Geçen yıl Mahsa Amini ayaklanması sırasında İran'a gidip çok yönlü bir röportaja imza attınız. Bu yazı dizinizle Musa Anter Gazetecilik Ödülü aldınız. Aylardır cezaevindesiniz. Bu süreçte dışarıda olup şunu yapmalıydım dediğiniz işler oldu mu? Örneğin Hamas-İsrail savaşı var.

Yirmi yılı aşkın gazeteciliğimin son 12 yılını çatışmalı alan gazeteciliği olarak sürdürüyorum. 2011’de Suriye’deki iç savaş başlar başlamaz gittim. 2014’de Şengal ve Kobane’de yaşananları takip ettim. 2017’de Rakka’ya başlatılan operasyonu arazide takip ettim. İran’da Mahsa Amini’nin ölümüyle başlayan süreci de takip ettim. Hepsi de zorlu süreçler. Ancak biraz olsun insanların dertlerine haberlerle derman olduğunuzda kendi yaşadığınız travmalarla da baş ediyorsunuz. İnsan odaklı, doğa odaklı bir gazetecilik yaptığınızda odağınıza insan hikayeleri aldığınızda aslında birçok sorunun çözümüne de katkı sunmuş oluyorsunuz. Bu cezaevi süreci bunu biraz sekteye uğrattı tabii. Televizyonun karşısına her geçtiğimde şu an Gazze’de olsaydım diye içimden geçiriyorum. Gazze’ye saldırı düzenlendiğinde, Gazze her daim gündem olabiliyor. Ancak Rojava’da hastaneler, sivil yerleşim yerleri var ve hiç gündem değil. Bunları TV’lerde, gazetelerde göremeyince de neden tutuklu olduğumu anlamış oluyorum.

* Cezaevi günlerinden de bahsedelim. Kaç kişi ile kalıyorsunuz, kitaplara gazetelere ulaşma sıkıntısı yaşıyor musunuz?

Üç arkadaşız koğuşta. Tabii günlerimizi daha çok okumakla geçiriyoruz. Yeni Yaşam, Evrensel, BirGün gibi gazeteler maalesef verilmiyor. Halk TV, KRT Tele 1 gibi kanallar da yok. Yani anlayacağınız bol bol iktidarı öven haber bombardımanına maruz kalıyorum. (HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar