Akşener, Erdoğan'a kendi sözleriyle seslendi: Sen daha dur, bunlar iyi günlerin

Akşener, Erdoğan'a kendi sözleriyle seslendi: Sen daha dur, bunlar iyi günlerin
Akşener, 'Erdoğan geçen haftaki grup konuşmasında Rize'deki provokasyon çalışmasının azmettiricisi olduğunu itiraf etti' açıklamasında bulundu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, açıkladığı pandemi tedbirleri üzerinden eleştirilerde bulunan Akşener, "Ya işini yap ya da sandığı getir, biz de memleketi hak ettiği gibi yönetelim" çağrısında bulunu.

Akşener, "Sayın Erdoğan; iş yapıyor gibi görünmek için, şekilden şekile girmekten artık vazgeç. Aldığın abuk sabuk kararlarla, zor durumdaki insanlarımızı daha da zor duruma düşürme. Ya işini yap, ya da sandığı getir, biz de memleketi hak ettiği gibi yönetelim." düşüncesini dile getirdi.

Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Türkiye cami açılışında bile milleti bölmeyi başaran bir zihniyetle yönetiliyor. Bu zihniyet ne zaman sıkışsa milletimizi bölmeye çalışıyor. Milletimizi birbirine düşürüyor. Tek önceliği koltukları olanlar bu toplumsal ayrışmadan besleniyorlar. Biz davet aldık, programımız vardı ama Grup Başkanımız İsmail Tatlıoğlu katıldı. Sayın Erdoğan ve ekibinin herkesin eşit, bir ve beraber olduğu Allah'ın evinde düşmanlık üretmesini kabul edemeyiz. Cami müminler ibadet etsin diye yapılır. Camilerimiz hepimizin. Taksim Cami'nde ibadet eden vatandaşlarımızı kendi siyasi hesaplarına alet edemezsin.

Yüce Allah'ın evinde vatandaşımızın arasına nifak tohumları ekemezsin. Ne yazık ki bu zihniyetin yansımalarını Ayasofya'da bile yaşıyoruz. Sayın Erdoğan'a yaranacaklar diye, sözde din adamları Cumhuriyetimizin kurucusuna lanet okuyor. Yazıklar olsun. Bu çirkin anlayışın memleketimize ve milletimize verecek zerre şeyi olamaz.

‘ESNAFIMIZ, ÇİFTÇİMİZ NEDEN HALA PERİŞAN?’

Bir insanın şahsi menfaatleri, Allah korkusunun önüne geçerse, o insan her şeyi yapar, her yaptığını da mübah görür. Şahsi ikballeri için, nifaktan, gıybetten, kul hakkı yemekten çekinmeyenler günahta da sınır tanımazlar. İhtiyaç olur iftira ederler, ihtiyaç olur istiskal ederler, ihtiyaç olur yalan söylerler. Nitekim, temel görevi, iktidarın yalanlarına gerçeklik uydurmak olan, Türkiye İstatistik Kurumu, hafta başında, aziz milletimize büyük bir müjde verdi. Dedi ki; "Türkiye, 2021’in ilk çeyreğinde, yüzde 7 büyüdü." Gözümüz aydın, büyümüşüz. Açıklamayı yapan TÜİK olduğu için biz de doğal olarak, bu büyümeyi bir inceleyelim dedik. Açıklanan verilere göre, sabit sermaye yatırımları, büyümeye pozitif etki yapmış. Beş çeyrek negatiften sonra, net ihracat da az da olsa pozitif katkı yapmış. Buraya kadar her şey güzel. Elbette bunları sevindirici buluyoruz. Ama bazı şeyleri sorgulamak zorundayız. Mesela, milletimiz bu büyümeyi hissedebilmiş mi? Hayır. Mesela, yüzde 7 büyümeye rağmen, esnafımız, çiftçimiz neden hala perişan? Kem küm. Mesela, son bir yılda işsiz sayımız, neden 2 buçuk milyon kişi artarak, 10 milyona ulaşmış? Cevap yok.

‘ZENGİNLEŞMEMİŞİZ, TAM TERSİNE BORÇLANMIŞIZ’

Bizden çok daha düşük oranda büyüdükleri halde birçok ülke, pandeminin olumsuzluklarını, bizden çok daha hafif yaşıyor. Çünkü o ülkelerde, hükümetler ciddi hibe destekleri verdiler. Yani vatandaşlarının sağlık ve huzurunu, büyüme istatistiklerinin önüne koydular. Bizde ise iktidar, sırf büyüyeceğiz diye, hem yarım tedbirlerle insanlarımızın sağlığı tehlikeye attı, hem de direkt yardım yapmayarak insanlarımızı geçim sıkıntılarıyla baş başa bıraktı. Sırf istatistikler yüksek gelsin diye sosyal devlet olmanın gereğini maalesef yapmadı. Bu çarpık anlayışın etkilerini, büyüme rakamlarını incelediğimizde görebiliyoruz. Milli gelirimizi, gelir yöntemiyle incelendiğimizde, ücret ödemelerinin, gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının, 2014 yılının ilk çeyreğinden beri, en düşük seviyeye geldiğini görüyoruz. Bir başka deyişle, ücretli çalışanlar, pastadan son yedi yılın, en küçük payını almışlar. Ayrıca bu büyümenin, krediyle finanse edildiğini de atlamamak gerekiyor. İlk çeyrek sonu itibarıyla, son bir yılda, toplam banka kredileri, 830 milyar lira, tüketici kredileri de, 223 milyar lira artmış. Yani, iktidarın dört elle sarıldığı bu büyüme, esasında borçla gerçekleşmiş. Yani, zenginleşmemişiz, tam tersine borçlanmışız. Sözüm ona beklentileri aşan, bu olağanüstü büyümenin, milletimizce hissedilememesinin sebebi işte budur. Sipariş istatistik destekli sözde büyüme ile, gerçek kalkınma arasındaki fark, işte budur."

KORONAVİRÜS TEDBİRLERİ

İktidarın, bu "dostlar alışverişte görsün" siyasetinin sonuçlarını, ekonomiden pandemiye, eğitimden tarıma kadar her alanda yaşıyoruz. Geçtiğimiz Pazartesi günü, Sayın Erdoğan, pandemi tedbirlerindeki yeni dönem için kürsüdeydi. Milletçe cevabını beklediğimiz birçok soru vardı. Bu soruların çoğuna, artık adet olduğu üzere yine cevap bulamadık. Net bir aşı takvimi oluşturulmuş mu? Oluşturulmamış. Turizm hareketliliği ve konaklamalarla ilgili ne gibi kısıtlamalar var? Belli değil. Yurt Dışına çıkışlardan, 65 yaş üstü insanlarımızın durumundan, telafi eğitiminden bahsedildi mi? Hayır. Öğretmenlerin kadro beklentilerine bir cevap var mı? Yok. Toplu etkinlikler ve konserlerin bahsi geçti mi? Hayır. Süre ve sayılarla ilgili bir izahat var mı? O da yok. Ne var? Her zamanki gibi bolca hamaset, birkaç tane de yarım yamalak tedbir var. Mesela ben bir şeyi çok merak ediyorum: Bu kapanma kararlarının bilimsel bir temeli var mıdır? Bilim kurulunun bu konuda bir çalışması olmuş mudur? Yani bilim kurulu, "Saat 10’dan sonra dışarı çıkma yasağının getirilmesi, virüsün yayılmasını engeller." demiş midir? Yoksa, bu kararlar göz kararıyla, Sayın Erdoğan’ın kendi keyfine göre, "dostlar alışverişte görsün" diye aldığı kararlar mıdır?" ifadelerini kullandı.

‘YA İŞİNİ YAP, YA DA SANDIĞI GETİR’

İktidarın artık bir şeyin farkına varması gerekiyor. Bir karar alma yetkisine sahip olmak, alınan kararı, hiçbir açıklama yapmadan, hiçbir mantığa dayandırmadan, kafaya göre uygulamak anlamına gelmez. Modern bir devlette, her kararın rasyonel bir açıklaması olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti, göz kararı ile Sayın Erdoğan’ın paşa gönlüne göre yönetilecek bir devlet değildir. Böyle iş bilmezlik olmaz. Böyle devlet insanlığı olmaz. Böyle pandemi yönetilmez. Sayın Erdoğan; iş yapıyor gibi görünmek için, şekilden şekile girmekten artık vazgeç. Aldığın abuk sabuk kararlarla, zor durumdaki insanlarımızı daha da zor duruma düşürme. Ya işini yap, ya da sandığı getir, biz de memleketi hak ettiği gibi yönetelim.

‘BUNLAR DAHA İYİ GÜNLERİN’

Erdoğan geçen haftaki grup konuşmasında Rize'deki provokasyon çalışmasının azmettiricisi olduğunu itiraf etti. Daha başka planları da olacak ki 'Bu daha iyi günleriniz' diye ekledi. Sayın Erdoğan, lafa gelince Rizelisin ama Rizeli'yi düşünmüyorsun. Rize'nin gelini hemşehrilerine sahip çıktı diye küplere biniyorsun. Sahip çıkmaya devam edeceğim. Köpürsen de, tehditler savursan da milletimizin yanında durmaya devam edeceğim. Sen daha dur, senin deyiminle 'Bunlar daha iyi günlerin' Milletin gerçekleriyle daha çok yüzleşeceksin. Valla ben kayınvalidemi çok seviyorum, aynı evde de oturuyoruz senelerdir. Tembihi var; 'Garibin yanından ayrılmayacaksın, Rizelinin de ardında duracaksın.'

Bunu tüketici satın alamıyor, yetiştiren üretici satamıyor. Müslüm Baba'nın dediği gibi, 'Yansın bu dünya.' Böyle bir şey olabilir mi? Zaten yakarsa bu dünyayı garipler yakar. Aha bu soğan yakacak, bu soğan.

‘KURAKLIK İLK YIL ÜRETİCİYİ VURUR’

Tarım Bakanlığı raporu diyor ki; 'Çay ihracatı için markalaşma çalışması yapılmalı.' Peki ne yapıldı? ÇAYKUR'a AK Parti İl Başkanı'nın abisini atamış, ne markalaşma be, öf.  Kuraklık çiftçilerimizi perişan ederken, poz verme meraklısı Tarım Bakanı kuraklığın üstünü örtme sevdasında. Kuraklık ilk yıl üreticiyi vurur, devam eden yıllarda gelir vatandaşı vurur. Bize gelen rapor ve bilgiler, geçen hafta itibariyle buğday için yüzde 17-18, kırmızı mercimek için yüzde 60'lara varan rekolte kaybı olabileceğini gösteriyor.

‘BU NASIL BİR DEVLET YÖNETME ANLAYIŞIDIR?’

Akşener, konuşmasının son bölümünde hakkında tutuklama kararı bulunan Sedat Peker'in videolarına değindi. Son haftalarda yaşananları ibretle takip ettiklerini söyleyen Akşener, meseleye devletin itibarı açısından baktıklarını ifade etti. "Bu devlet, hepimizin. Devlet insanlığından nasibini almamışların elinde zarar görmesine asla müsade etmeyiz. Ancak yaşanan çirkinlikleri göz ardı edemeyiz" diyen Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik olarak şunları kaydetti:

O ne yaptı, gitti kefalet koydu. Sayın Erdoğan, bu işler öyle bir kişinin çıkıp ortaya kefalet koymasıyla olmaz. Bu işler şeffaf ve adil şekilde yönetilen yargı süreçleriyle olur. Seni bir kez daha devlet ciddiyetiyle ve makamının sorumluluğuyla çalışmaya davet ediyorum. Bu önemli mevkilerde olanların dedikodu usulü iş yapması, başında bulundukları o bakanlıkların, Adalet Bakanlığı'nın hakimi savcısı, İçişleri Bakanlığı'nın kolluk kuvvetleri birbiriyle çalışmak zorundadır. Bu nasıl bir devlet yönetme anlayışıdır?

Bunu samimiyetimle söylüyorum. Bakın durum tahmininizden vahim, vahim, vahim. İçişleri Bakanı'nın kenara çekilmesinde fayda vardır. Delilleri toplayacak kolluk kuvvetlerinin rahatlaması için, adalet mekanizmasının gölgesiz işletilmesi için bu şarttır. Benim Sayın Süleyman Soylu ile ilgili herhangi bir alerjik tutumum söz konusu değildir. Kendisi benim babamın oğlu değildir. Devlet aile ilişkisi biçiminde yönetilmez. Görevini yaptığı zaman alkışlarız, yanlış yaptığı zaman eleştirimizi söyleriz.

‘BİR DÜĞÜNDE HİÇ Mİ HALAY BAŞI OLMADINIZ?’

Bu arada İYİ Parti'nin grup toplantısında müzisyenlerin sorunlarını anlatmak üzere kürsüye Burhan Şeşen davet edildi.

Burhan Şeşen, şunları kaydetti: Tiyatrocu, sinemacılar destek paketlerinde yer aldılar ama bizler üvey evlat gibiydik. 'Bize para verin' demek, sızlanmak, bir şeyler talep eder pozisyonda olmak hiçbir müzisyenin tercihi değidir. Yaptıklarımızın sanat olduğu görmezden gelinerek, hak ettiğimiz saygınlık birkaç plaketle geçiştirildi. Ey bu ülkeyi yönetenler, bir aşk acısı çektiğinizde hiç mi bir şarkım size teselli olmadı, bir düğünde hiç mi halay başı olmadınız? İlkokulda, milli bayramlarda 'Dağ başını duman almış' marşını da mı okumadınız. Müzisyenler gerçekten özel insanlar, farklı insanlar. Ben hala bu yaşımda bir şarkıyla dünyayı güzelleştireceğimi düşünüyorum. Çok ütopik bir şey ama, biz de her şeyi barışla, uzlaşmayla çözmeye çalışıyoruz. Gençler yeni bir akım başlattılar, gözünü yumma, müziğe sahip çık. Gözünü yumma, sahneye sahip çık.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar