HDP: Gazeteciler gerçekleri yazdıkları için gözaltındalar
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. İktidarın yolsuzluğun, yalanın en çok da hukuksuzluğun kitabını yazdığını ifade eden Beştaş, hukukun tamamen siyasetin intikam aracı haline getirildiğini söyledi. İktidarın muhalif avına çıktığını kaydeden Beştaş, "Son bir haftada Diyarbakır'da 21 gazeteci gözaltına alındı ve gözaltı süreçleri hala devam ediyor. İlk dönem avukatlarıyla görüştürülmediler şimdi de gözaltı süreleri 16 Haziran’a kadar uzatılmış durumda. Yaptıkları meslek nedeniyle hakikatleri yazdıkları için özgür basın mensupları gözaltındalar" dedi.
BASINA SANSÜR YASASINA TEPKİ
Ankara'da kenti felç eden şiddetli yağış sonrası meydana gelen sele ilişkin konuşan HDP'li Beştaş, aralarında CHP Genlik Kolları Başkan Yardımcısı'nın da olduğu hayatını kaybeden yurttaşlar için baş sağlığı diledi.
Konuşmasının devamında AKP'nin dezenformasyon yasasına değinen Beştaş, "Basında sansür yasasının zamanlaması ve hemen gazetecilerin gözaltına alınması tabii ki tesadüf değil. Basına sansür yasasıyla tüm muhalefet hedef alınıyor bunu anlamak için çok da bilmeye gerek yok. Önce yine tabii ki Kürtlerden başladılar, özgür basın geleneği temsilcilerini gözaltına tutuyorlar. Kadın gazetecileri de gözaltında tutuyorlar. JİNNEWS dünyada ve Türkiye’de ilklerden birini oluşturuyor, sadece kadın ajansı, kadın haberleri yapıyorlar, onlar da gözaltında. Geçen hafta Şırnak'ta 18 kişi İstanbul ve Tekirdağ'da HDK ve Göç İzleme Derneği yönelik operasyonda 39 kişi gözaltına alınmıştı. Başka bir tutuklama da Van'dan geldi. Van’daki tutuklamanın dikkat çekici bir boyutu var, daha önce çözüm sürecinde valiliğin resmi çağrısı ile barış sürecinin resmi gözlemcisi olma iddiasıyla tutuklandılar. Bunların tabii ki devam ettiğini görüyoruz" diye konuştu.
‘İKTİDARIN HUKUKSUZLUKLARINI TÜM DÜNYA GÖRÜYOR’
Kobane Davası’nda yaşanan hukuksuzluklarla sözlerine devam eden Beştaş, "Seyirci almama, savunma hakkını bir günle sınırlama, tanıkları alenen yönlendiren bir yargılama devam ettiriliyor. Bu kadar hukuksuzluk hiçbir vicdana sığmazken Sincan’daki iktidar yargısı bunu duruşma periyoduna sığdırmaya çalışıyor. Bu saldırılar, yargılamak, tutuklamaların tamamı örgütlü planlı ve önceden karar verilen uygulamalar olduğunu biliyoruz. Her gün bize saldıran ve operasyon yapan iktidar, iktidarlarının en zayıf dönemini yaşıyor, bu hukuksuzlukları tüm dünya görüyor" diye ekledi.
‘AB’NİN DAHA OBJEKTİF TUTUM ALMASI GEREKİYOR’
Avrupa Parlamentosu’nda (AP) geçen hafta oylanan ve kabul edilen 2021 Türkiye raporuna da değinen Beştaş, şunları söyledi: "Türkiye'de demokrasi hukuk devleti temel hak ve özgürlüklere dair elle tutulur bir ilerleme kaydedilmediğini bu raporda görüyoruz. AB ile müzakere sürecinin başlama şansı olmadığı net bir şekilde ifade edilmiş oldu. Hatta Türkiye raportörü ‘HDP’nin kapatılması halinde Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin devam edeceğini düşünmüyorum’ sözlerini kullandı. AB’ye gireceğiz diye AKP iktidarı yola çıkmıştı şimdi ise AB’nin kapısından geçemeyecek bir iktidarla karşı karşıyayız. Hakikaten bu rapor belgelerden sadece bir tanesi. Tabii ki bu tesadüf değil. 94 yılında DEP’in kapatılması sürecinde AP-Türkiye ilişkileri durma noktasına gelmişti. AB raporları çok önemli, önemsiyoruz ama AB’nin tutum almakta çok da ilerlemediğini ifade etmek istiyorum daha objektif somut tutumlar alması gerekiyor. Türkiye, hayatın her alanında hakikaten içler acısı bir durumda."
‘EKONOMİNİN DÜZELMESİ MÜMKÜN DEĞİL’
Ekonomideki gelişmelere ilişkin de konuşan HDP’li Beştaş, şunları söyledi:
"Ekonomi alanında her zamanki gibi hız kesmeden enflasyon yükseliyor her türlü veri allak bullak durumda. İşsizlik, açlık, yoksulluk aynı hızla devam ediyor. Fahrettin Altun Twitter hesabında bir video paylaşmış, bir masal tablosu aslında. Bu masal tablosunda vatandaş yok, bu ülkenin her alanına sirayet eden bir çöküş hikayesi görüyoruz. Bu masal tablosunda her alanda başarılı bir ülke tablosu çiziliyor ama burası Türkiye mi? Türkiye olmadığını bu ülkede yaşayanlar olarak görebiliyoruz. Gerçekler o kadar eğilip bükülmüş ki ne ağzına kadar dolan cezaevleri ne her gün işlenen kadın cinayetleri, ne ranta ekolojik talana dair veriler, sağlık ve eğitimdeki çöküş, ne de tarım ve hayvancılığın bitişi var bu masalın içinde. Halk artık bunlar tabii ki ciddiye almıyor. Bunların yalan olduğunu gayet iyi biliyor. Yıllık enflasyon ENAG’a göre yüzde 160,76 olarak gerçekleşti. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde ise 139 ülke arasında Türkiye 117’inci sırasında işte bu iki veri arasında doğru bir orantı var. Hukukta, demokraside, özgürlüklerde, eşitlikte geriye doğru giden bir ülkede enflasyonun düşmesi ya da ekonominin düzelmesinin mümkün olamadığını not etmek isterim."
‘CEZAEVLERİNİN YAPILDIĞI BİR ÜLKE’
"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçmesinden bu yana ekmeğin fiyatı yüzde 200 arttı. Benzer şekilde süt yüzde 200’ün üzerinde ayçiçek yağı yüzde 300’e yakın, yumurta yüzde 200’ün üzerinde zamlandı. Akaryakıt zamları ise aslında bütün zamların temel nedeni olmaya devam ediyor. Akaryakıt zammı yüzde 256 oranında devam ediyor bu arada tabii ki yoksulluk sınırının 19 bin 602 TL olduğunu da aklımızdan hiç çıkarmayalım bu rakamlar ortada dururken hangi yüzle vatandaşa bu masalları anlatıyorlar hakikaten ben bunlara inanamıyorum. Şunu söylemek istiyorum demokratikleşme olmadan ekonomi düzlüğe çıkmaz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi devam ettiği müddetçe ekonomi düzelmeyecek. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ceberut ve içinde halk olmayan bir sistem inşa ediyorlar. En son getirdikleri GES ve daha önceki kur korumalı sistemde halk yine yok. Parası olanlar, zengin olanlar var onları kurtarmaya ve onları daha çok zenginleştirmeye çalışan bir iktidar aklıyla ekonomi düzlüğe çıkmayacak. Fabrika yerine cezaevlerinin yapıldığı bir ülkede ekonomik buhran bitmez."
‘SAĞLIKÇILARI DA BİZLERİ DE ALDATTILAR’
AKP’nin sağlık düzenlemesine de tepki gösteren Beştaş, "Sağlıkçıları da bizi de aldattılar" diyerek şunları söyledi:
"Meclis gündemine ilişkin de bir iki şey söylemek isterim bu hafta iki yasa gelecek. Biri Sağlık Yasası, bir de İstanbul Finans Merkezi yasası gelecek. Sağlık yasasına ilişkin şunu söyleyeyim; her zamanki gibi, sağlıkçıları da bizleri de aldattılar. 6 ay önce, gece yarısı 1 Aralık’ta bir düzenleme geldi bütün partileri çağırdılar orada oturduk, tartıştık. Bir paket getirdiler sağlıkçılara ve hekimlere yönelik eleştirilerimiz olmasına rağmen iyileştirmeler olduğu için 5 parti imzaladı bu paketi hatta Genel Kurul’da kabul edildi ertesi gün Erdoğan'ın sağlık bakanını fırçalaması üzerine o paket tekrar geri çekildi ve ‘herkesi kapsayacak yeni bir paket getireceğiz’ dediler. 6 aydır sağlık emekçileri bekliyor şimdi getirdikleri yasa diğerinden çok geri ve verdikleri hiçbir sözü tutmadıklarını görüyoruz."
‘SAĞLIK EMEKÇİLERİ DÜZENLEMEDE YOK’
"Sağlık Bakanlığı adeta askerleri göreve çağırmak seferberlik ilanı gibi sağlık alanında da bir seferberlik ilanı var. Ne demişler 65-72 yaşları arasında olup daha önce bakanlık ya da bağlı kuruluşlarında çalışan doktorların yeniden istihdamına yönelik yerleştirme işlemlerine ilişkin başvuru yayınlandı. Eski, emekli doktorları göreve çağırdılar çünkü bu çağrı bu alandaki vahametin düzeyini gösteriyor. Hastaneler bomboş, tomografi için bir yıl sonraya vatandaşa randevu veriliyor. Bu pakette sadece hekimler var onlar için de yeterli bir düzenleme yok. Sağlık emekçileri bu raporun içinde maalesef yok. Hiçbir değişiklik içermiyor. Hemşireler, sağlık çalışanlarına yönelik negatif bir ayrımcılık içeriyor. Hemşire ile doktor nöbeti birlikte tutuyor aynı çalışma ortamında saatlerce bazen 24 saat çalışıyorlar buna hemşiri, laborantı, radyoloğu da dahil bütün personeli kastediyorum. Sadece hekimlere bir iyileştirme yetersiz bir iyileştirmedir diğerlerine sıfır katkı getiren bir düzenlemeyle karşı karşıyayız."
‘KABUL ETMEYECEĞİZ’
"Doktorlar yurt dışına gidiyor onlara seferberlik çağrısı yaptık. Doktor ihtiyacı var ondan iyileştirme yaptık diyorlar, aslında başka bir ilişki kuruluyor. Sizin bütün sağlık emekçilerini bu pakete almanız için onların da yurt dışına mı gitmesi lazım? Böyle bir ayrımcılık olamaz, buna dair muhalefetimizi güçlü bir şeklide yaptık komisyonda. Genel Kurul da kesinlikle kabul etmeyeceğimizi şimdiden ifade etmek istiyorum.
İSTANBUL FİNANS MERKEZİ TEPKİSİ: SİYASET ŞİRKETLEŞTİRİLİYOR
"Bir de İstanbul Finans merkezi kuruluyor. Ne diyor taslak? Ülkeyi şirket gibi yöneten AKP’nin başka bir mahareti siyasetin şirketleşmesinin başka bir adımı olarak görüyoruz. İFM'nin Türkiye Varlık Fonu tarafından kurulan anonim şirketler geçmişte Sayıştay denetimine tabi değiller ve geçmişte pek çok kez şüphe çekmişti, tartışmalı bir durumdu. Sayıştay’ın Cumhurbaşkanı tarafından uyarıldığını da unutmadık ‘bu kadar açık aranmasınlar’ demişti. İFM ne yapacak birçok vergi muafiyetinden ve istisnadan yararlanacak vatandaşların vergileriyle yine ayakta kalacak ve bunun denetiminin ne kadar bağımsız olacağını da halkın takdirine sunuyorum."
‘MECLİS’TEN HABERLER İÇ AÇICI DEĞİL’
"İstanbul Finans Merkezi bir gayrimenkul, yap-sat projesinin ötesine geçecek durumda değildir. Diğer uluslararası finans merkezleriyle de kıyaslayamıyoruz. Açıkçası hukuk devleti olmayan, Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanının talimatıyla çalıştığı AİHM kararlarının tanınmadığı Türkiye’deki tek adam sisteminde İstanbul Finans Merkezi’nin neler yapacağını görmek çok zor değil. Meclis’ten haberler iç açıcı değil farkındayım karamsar bir tablonun alarmını hepimize veriyor. Alarm zilleri çalmaya devam ediyor bunun karşısında pes etmeyeceğiz, geri adım atmayacağız, değiştirecek gücümüz de sözümüz de var."
GEMLİK YÜRÜYÜŞÜ: HDP OLARAK TECRİDE KARŞIYIZ
Beştaş, konuşmasının devamında şunları söyledi:
"Dün 12 Haziran Gemlik Yürüyüşü’nün yapılacağı tarih olarak İstanbul’daydık. Meclis grubumuzun ağırlıklı bölümü İstanbul’daydı, ben de oradaydım. Dünden bu yana bu yürüyüşe ilişkin çeşitli spekülasyonlar ve açıklamalar var. Biz HDP olarak işkenceye, savaşa, mutlak tecride karşıyız. Tecrit bir işkencedir ve bu işkenceye karşı olmak insan olmanın gereğidir, emredici hükmüdür. AKP iktidarı MHP ile birlikte ‘ben işkencenin yanındayım, işkence yapıyorum’ diyorsa çıkıp açıklasınlar bunu. Tecridi ben bilerek isteyerek uyguluyorum, hukuksuzlukta ısrar ediyorum, kendimi hukuka bağlı hissetmiyorum diyorsa çıkıp bunu açıklasınlar. Kaçak güreşmesinler."
‘MECLİS’İN GÖREVİ BAŞSAĞLIĞI DİLEMEK DEĞİL, SAVAŞI DURDURMAKTIR’
"Kürt halkı ile Türk halkı kardeştir hikayeleriyle kaçak güreşmesine gerek yok. Neden bu dönemde? ‘Her gün cenazeler geliyor’ diyorlar. Tam da bu dönemde önemli zaten. Her gün gençler toprağa veriliyor, her gün bu ülkenin anneleri feryat figan halinde cenaze karşılıyorlar. Edirne’den Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan Yozgat’a, Yozgat’tan Trabzon’a her gün cenazeler geliyor. Bu cenazelere dair Meclis’in tek görevi başsağlığı dilemek değil, Meclis bir yas çadırı değil. Meclis’in görevi bu savaş durdurmaktır. Bu meseleyi çözmektir, Kürt meselesinin demokratik bir şekilde çözülmediği bir Türkiye ne ekonomide ne de hukuk devleti olma ilkelerin de ne hak ve özgürlüklerde ne de eşitlik mücadelesinde bir milim ileri gidemez."
‘İMRALI’DAN GELECEK ÇÖZÜM TECRİT ALTINDA TUTULUYOR’
"İmralı'nın anlamı ne? İmralı Ada’sında tutulan Sayın Öcalan başta olmak üzere ve diğer 3 mahpus bir kere savaşı durdurmamak için tecrit altında tutuluyorlar, barış politikası konuşulmasın diye tecrit altında tutuluyorlar. Yani 2013-2015 yıllarında bu ülkede tek bir gencin burnu kanamadı. İnsanlar parklarda, sokaklarda, caddelerde gece yarılarına kadar dolaştı bir bahar iklimi geldi. Çünkü Trabzon’daki bir asker annesi de ‘benim çocuğum güven içinde’ dedi. Hakkari'deki Mardin'deki bir anne de Kürt gencinin annesi de ‘çocuğum çatışmada değil, bu sorun çözülecek’ dedi. Bu nedenle İmralı Adası’ndan gelecek çözüm çağrısı tecrit altında tutuluyor."
‘HERGÜN CENAZE VE ÖLÜM HABERLERİNİN GELMESİNİ İSTEMİYORUZ’
"Biz HDP olarak diyoruz ki; o tecridi kaldırın, İmralı kapılarını açın, buraya cenaze gelmesin. Buraya bir kez daha huzur gelsin, demokrasiyi hissedelim. Kardeşçe eşit ve özgür koşullara yaşamak için bu meselenin barışçıl yöntemlerle diyalogla çözümünü savunalım. Dünkü etkinliğimize Türkiye’nin birçok kesiminden demokrasi güçleri de katıldılar. Başta bileşenlerimiz olmak üzere sadece HDP ve bileşenleri değil demokratik kamuoyu da Kadıköy’deydi. Biz savaş karşıtlığı temelinde buluştuk çünkü hakikaten biz artık Türkiye’de her gün cenaze ve ölüm haberlerinin gelmesini kabul etmiyoruz, bunun karşısında mücadelemize de devam edeceğiz. Dünkü etkinliği bir savaş karşıtlığı etkinliğiydi. İşkenceye karşı bir etkinlikti, eşitlik talebiydi, ‘cenazeler gelmesin’ etkinliğiydi, dünkü etkinliği tecridi kaldırın, bu ülke nefes alsın etkinliğiydi. Fakat onlar ne yaptılar? Ağır bir saldırıyla bunu engellemeye çalıştılar. İktidar çözüm önerilerinden ve Öcalan'ın düşüncelerinden korkuyor, engelliyor bunu, Türkiye'nin duymasını istemiyor. Çünkü onlar seçim kampanyasında şimdi Kürdistan Bölgesinde ve Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik savaş tamtamlarını çalmaya devam ediyorlar. Neden? Çünkü milliyetçiliği büyütecekler, çünkü halkın arasındaki ayrıştırıcılığı yükseltecekler, çünkü kutuplaştırmayı artıracaklar. Çünkü insanlar birbirine yaklaşırsa, birbirini dinler ve temas ederse bu meselenin çözülebilir olduğunu görecek ve AKP-MHP iktidarı kaybedecek. Şöyle bir ülke olabilir mi? Biz bunu kabul etmiyoruz! Savaş tamtanlığının serbest, savaş çığırtkanlığının serbest, barış talebinin, savaş karşıtlığının yasaklandığı bir ülkeye döndü Türkiye, böyle bir şey olamaz."
KADIKÖY’DEKİ SALDIRIYA TEPKİ
"İşkence insanlığa karşı bir suç. Resmi düzeyde işkence uygulanıyor ve bu işkencenin arkasında iktidar duruyor. Tecridin işkence olduğunu ben söylemiyorum, bunu uluslararası mahkemeler söylüyor, işkenceyi önleme sözleşmesi söylüyor. Daha düne kadar Öcalan ile görüşen iktidar; ‘Seçimi bu sefer savaş politikasıyla alacağım’ diye bir yandan Yunanistan’a tehditler savunuyor, bir yandan Kuzey Doğu Suriye'ye tehditler savuruyor. Öte yandan sınır ötesi operasyonlara devam ediyor. Buna itiraz edenler de başta biz olmak üzere ‘terör’ laflarıyla başka bir yere konumlandırıyorlar. Hayır, biz HDP olarak bu ülkenin partisiyiz. Bu ülkenin her yerinden oy alıyoruz, oy almamızın temelinde de savaş karşıtlığımız, kardeşlik, özgürlük, eşitlik özgürlük talebimiz yer alıyor. Halkın yararına politika sürdürüyoruz.
Dünkü etkinlikte ne mi oldu? İşte bu görseller var! Bütün İstanbul polisi dün Kadıköy’deydi, 40’ı aşkın vekilin olduğu bir ortamda İstanbul polisi alenen saldırdı. Basını da çıkardı sonradan düşünün. Berdan Öztürk vekilin konuşmasını ben çektim, çünkü basının çekmesine bile izin vermediler. Şöyle bir manzara düşünün, yüzlerce binlerce insan her yerde öbek öbek işkenceye, tecride karşı ses çıkarmak için o alana toplanmışlar ama polis var gücüyle saldırıyor, işkence yapıyor. Buyurun, bu fotoğraflar dünden ve daha bunun yüzlercesi elimizde duruyor. Bursa’da sokakta işkence yaparak partililerimizi gözaltına aldılar, Iğdır milletvekilimiz Habip Eksik oradaydı, çay ocağından her çıkanı gözaltına aldılar. Kapıya kilit vurdular. İl binamızı hangi güç kilitleyebilir? O il binasını halk açıyor ve açık tutuyor. Açıkçası bu uygulamayı da tecridi de işkenceyi de savaşı da kabul etmedik etmeyeceğiz. Spekülasyonlarla, yalan yanlış algı yönetimiyle HDP'nin sözünü de mücadelesini de karartamayacaksınız."
‘VEKİLE PLASTİK KELEPÇE TAKILDI’
"Bu ne biliyor musunuz? Bu bir plastik kelepçe, bir vekilimizin koluna takıldı. Zorla! Onu söküp buraya getirdim ibret olsun diye. Vekile kelepçe takan ve darp eden bir uygulama vardı. Rapor alsak hepimiz raporlu oluruz. Ama biz bunu zul sayıyoruz çünkü İçişleri Bakanı dün çıkıp bunun zaten talimatını verdiğini söyledi, bu bizim için sır değildi. Başka bir şey de vardı. Onu şaşkınlıkla ve üzüntüyle karşıladığımı söyleyeceğim."
AKŞENER’E YANIT: İÇİŞLERİ BAKANINA MI ÖZENİYOR?
"Sayın Akşener de açıklama yaptı. ‘Kadınlar yürütülmüyor, siz onları yürüttünüz’ diyor. Sanki bizler orada özgürce yürümüşüz Gemlik’e gitmişiz hiçbir engelleme yok gibi tweeti var. Yanılıyorsun Sayın Akşener, dün konuşmama bile izin vermediler, yürüyüşe izin verilmedi, en temel demokratik hak kullandırılmadı. ‘Kadınlar yürütülmedi’ diyorsunuz doğru kadın eylemlerinde de yine şiddet gören biziz. Ali İsmail Korkmaz’ın anmasında da yine biz varız, orada da biz engelleniyoruz. Meral hanım karar versin muhalefet mi İçişleri bakanı mı? İçişleri bakanlığına mı özeniyor. Eğer güçlü bir muhalefet yapmak istiyorsa Kürt düşmanlığını körükleyen politikalardan uzak dursun. ‘Gençler ölmesin, savaş bitsin, tecrit bitsin’ diye yapılan bir etkinlikten rahatsız duyması bizim için kaygı vericidir. Bu siyaseti halk çok iyi görüyor."
'MUHALEFET BU SORULARA CEVAP VERMELİ'
"Muhalefete de soruyoruz; ‘Tecrit var mı yok mu? Varsa neden nedir? İşkence midir değil midir? İşkenceyi onaylıyorlar mı onaylamıyorlar mı? Cevabını istiyoruz. Siz savaş politikasının yanında mısınız yoksa çözümün mü yanındasınız? Bu sorulara cevap versinler tartışalım."