CHP - Halk TV arasındaki 'görkemli tartışmalar' ve medya etiği: ‘Haber değerini parti ve para belirleyemez’
CHP’nin Halk TV ile anlaşmayı feshetmesiyle çıkan kavga, gazetecilik etiğini de gündeme getirdi. Esra Arsan: "Günümüz ticari medyasında maalesef artık tek patron var o da para.” Bildirici: “Medya kuruluşları bütün güç odaklarına eşit mesafede durmalıdır."

Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
ANKARA - CHP Genel Başkan Yardımcısı Eren Erdem, 22 Temmuz’da yaptığı yazılı açıklamada, CHP'nin Halk TV ile tüm ilişkisini tek taraflı fesih hakkını kullanarak sonlandırdığını duyurdu. Bu açıklamayla beraber günlerdir süren bir tartışmanın fitili ateşlendi.
Sözleşmenin sonlandırılmasının ardından yaşananlar medya etiği ve siyasi partiler ile medya ilişkilerini yeniden gündeme getirdi. Yaşanan süreci ve tartışmaları akademisyen Doç. Dr. Esra Arsan ve Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici ile konuştuk.
Arsan’a göre, asıl sorun bu ilişkilerin hiç olmadığı, reklam-yayın pazarlıkları yapılmadığı gibi kamuoyuna lanse edilmesi. Medya Ombudsmanı Bildirici ise, anlaşmanın feshinin anlaşmanın gazetecilik etiği açısından ne kadar yanlış olduğunun en somut göstergesi olduğunu vurguladı.
‘ASIL SORUN BU İLİŞKİ HİÇ YOKMUŞ GİBİ YALAN SÖYLENMESİ’
CHP’nin Halk TV ile arasındaki protokolü tek taraflı feshetmesi gündemde. İmzalanan protokolün içeriğinde partinin grup toplantılarını, açıklamalarını baştan sona yayınlamak olduğu belirtiliyor. Ayrıca anlaşmada CHP’den alınan reklamlarının paylaşılması da yer alıyor. Anlaşmanın feshedilmesinin ardından Eren Erdem’in açıklamasına göre, temel sebep Halk TV’de CHP’nin eleştiriliyor olması ve Faik Öztrak’ın basın açıklamalarının verilmemesi. Kararın ardından Halk TV yaptıkları bir programa CHP tarafından “engelleme” olduğunu duyurdu. Siz bütün bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Esra Arsan: Öncelikle, bu tür “parayı veren düdüğü çalar” gazeteciliğinin ülkemizde yeni bir şey olmadığını not edelim. Partizan ve müşterici ilişkiler Türkiye basınında cumhuriyetin kuruluşundan beri var. Anadolu Ajansı Kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal’in emriyle Halide Edip ve Yunus Nadi tarafından kurulmuştu. O tarihte Anadolu’ya kurtuluş savaşını ve devrimleri anlatmak amacıyla kurulan ajans, bugün gelinen noktada da mevcut iktidarın hizmetinde, AKP hükümetinin reklamını yapar durumda. Demek ki, Cumhuriyet’in ilk gününden bu yana siyaset-gazeteci ilişkisinde pek bir değişim olmamış ve gazeteciler bireysel ve kurumsal olarak bağımsızlıklarını kazanamamış, etik ve profesyonel gazetecilik ülkemizde gelişmemiş.
Şimdi bu tablodan hareket edersek, bir de ülkedeki anaakım medyanın yüzde 90’ının AKP hükümetinin düdüğünü çaldığı gerçeğine varırız. AKP, en çok izlenen TV kanallarını, en çok okunan gazeteleri ve etkili radyoları sahiplik yapılarını kurgulayarak kontrol ediyor. AKP’nin hükmettiği anaakım medyada sadece AKP övgüsü var, muhalefet partileri veya eleştirellik yok. Hal böyle olunca, muhalefet partileri seslerini duyurabilmek için kendilerine yandaş medya kanallarına ihtiyaç duyuyor. CHP’nin de benim “AKPgiller” dediğim yaygın medyada sesini duyurma imkanı olmayınca, kendi medyasını kurmak zorunda kalıyor. Cumhuriyet gazetesinin yıllardır CHP’li belediyelerden ilan aldığı, Sözcü Gazetesi, Halk TV gibi kanalların da CHP ile yayın ve ilan anlaşmaları olduğu biliniyor. Bunlar skandal filan değil.
Ayrıca, dünyanın pek çok yerinde siyasi partilerin gazetesi, TV kanalı, radyosu var, bu suç değil, yasal bir şey. Ancak sorunlu olan şey, bu ilişki sanki hiç yokmuş, bu medya kanalları siyasi partilerle asla akçeli işlere girmiyormuş, reklam-yayın pazarlıkları yapılmıyormuş da, hepsi muazzam yansız, objektif gazetecilik yapıyorlarmış gibi kamuya yalan söylenmesi. Yok efendim protokol CHP’nin grup toplantılarının kanalda canlı yayınlanması için yapılmışmış…
'PARTİ GRUP TOPLANTISI YAYINLAYAN HER KANAL YA PARA YA AYRICALIK ALMIŞTIR'
Allah aşkınıza, bir partinin ziyadesiyle sıkıcı olan ve belki de kimsenin izlemeyeceği grup toplantısı bir haber midir? Haber değildir. O toplantıda önemli bir olay olmuşsa, haber değeri taşıyan bir laf edilmişse, o zaman gazeteci devreye girer, haberi yapar. Onun dışında, bir parti grup toplantısını canlı yayınlayan her kanal, o partiden muhakkak ya para almıştır, ya da o kanala partiden (veya hükümetten) başka bir ayrıcalık sağlanmıştır. Bunu herkes bilsin, ona göre izlesin TV kanallarını.
'MUHALİF' MEDYA BÜYÜK BİR DARBE YEMİŞ DURUMDA'
Faruk Bildirici: Bu ülkede yaygın medyanın büyük bir kısmı siyasi iktidarın denetiminde ve kalan alternatif, “muhalif” medya siyasi iktidarın cezalarıyla, ilan ambargolarıyla bir cendere altında tutuluyor. Böyle bir ortam söz konusu. Böyle bir ortamda ana muhalefet partisi CHP’nin “muhalif” medya ile ilişkisi, desteği çok önemli ve değerli. Ama bunun etik sınırları içerisinde yapılması gerek. Burada sorunlar olduğu görülüyor. CHP’nin yaptığı açıklama, anlaşmayı feshetme biçimi Halk TV’yi kurtlar sofrasına atmak biçiminden. Eren Erdem’in açıklamaları Halk TV’nin anlaşmanın gereğini yapmadığını yönünde. Faik Öztrak’ın açıklamalarının yayınlanmaması gibi. Ama bunları kendi aralarında görüşmek yerine kamuoyunda tartışıyorlar. Sonuçta biz CHP’nin bu medya kuruluşlarıyla para karşılığı canlı yayın anlaşması yaptığını öğreniyoruz. Ayrıca bu kanalların bağımsızlığına gölge düşmüş durumda. “Muhalif” medya büyük bir darbe yemiş durumda.
‘DÜDÜĞÜ PARAYI VERENE DEĞİL İMAMOĞLU'NA ÇALDIRMAYA KALKMIŞ’
Tartışmanın önemli boyutlarından bir tanesi de, medya ve yayıncılık etiği. CHP ve Halk TV arasında bir protokolün bulunmasını ve bu protokolün iptal edilmesini medya ve yayıncılık etiği üzerinden nasıl değerlendirirsiniz?
Esra Arsan: Medya etiği açısından, Halk TV-CHP ilişkisini değil, dediğim gibi, bu ilişkinin açıkça itiraf edilmemesini sorunlu buluyorum. Bu arada, CHP’deki değişim talepleri ve Kılıçdaroğlu- İmamoğlu tartışmaları Halk TV’nin yönetim mekanizmasına da yansımış anlaşılan. Şimdi kanala parayı veren Kılıçdaroğlu ekibi, ama kanal İmamoğlu’nun düdüğünü çalmaya başlamış. Yani boyunu aşan işlere kalkışıp, parti içi çatışmalarda aktif rol almaya kalkmış.
Nasrettin Hoca’nın ünlü anlatısındaki gibi düdüğü parayı verene değil, İmamoğlu’na çaldırmaya kalkmış. Tabii Kılıçdaroğlu ekibi de kanala verdikleri paranın hesabını soruyor. Şaşırtmadı beni. Para musluğunu keserek kanala ceza veriyorlar akıllarınca. Hükümet ve muhalefet, medya söz konusu olduğunda aynı mantıkla hareket ediyor. Tabii bu cezalandırma daha kibar yapılabilirdi; daha ince siyasal iletişim ve propaganda tekniklerini kullanarak yapılabilirdi. Ama sanırım partinin geneline yansımış olan standart beceriksizlik, yandaş gazetecilere ve yeni parti genel başkan yardımcısına da sirayet etmiş. Bu işi açıkça yaparak muhalif yandaş basının kara yüzünü açıkça ortaya dökmüş oldular. Böylece halk da bizim yıllardır anlattığımız ama kimseyi inandıramadığımız partizan gazeteciliğin gerçek yüzünü görmüş oldu.
'GAZETECİLİK DEĞİL REKLAMCILIK YÜRÜTMÜŞ OLURSUNUZ'
Faruk Bildirici: Reklamların yayınlamasında sorun yok. Bunlara kimse itiraz edemez. Bunların reklam ve PR metinleri, videoları olduğu belli. Ama CHP Genel Başkanı, Grup Sözcüsü, Grup Başkanvekili, MYK sonrası toplantılar gibi bir takım açıklamaların baştan sona canlı yayınlanmasında sorun var. Çok önemli bir gelişme olmuştur, o toplantıyı baştan sona verirsiniz. Bence bu ülkedeki gazeteciliğin, televizyon haberciliğinin en önemli yanlışlarından birisi, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere siyasetçilerin konuşmalarının baştan sona aynen verilmesidir. Dünyanın hiçbir yerinde çok özel bir durum yok ise kimsenin konuşması baştan sona haber değeri taşıyamaz. Ama siz onu baştan sona vererek izleyiciyi gereksiz yere meşgul ediyorsunuz. Ayrıca haber belirleme yetkisini, yeteneğini tamamen karşı taraftaki siyasetçiye bırakmış oluyorsunuz. Bence doğrusu, kim olursa olsun konuşmayı dinleyip izleyip haber değeri olan bölümü yayınlamak.
Burada editoryal şekilde haber değeri belirlenmiyor. Haber değerini parti ve verdiği para belirliyor. Ben buna itiraz ediyorum. Haber değerine konu olan herhangi bir yayının değerini parti ve para belirleyemez diye düşünüyorum. Bunu yaptığını zaman gazetecilik değil, reklamcılık, halkla ilişkiler faaliyeti yürütmüş olursunuz.
‘ORTADA GAZETECİLİK YOK Kİ, GAZETECİLİK ETİĞİ ARAYALIM’
Gazeteciliğin bir temas ve mesafe mesleği olduğu söylenir. Bu tartışma, partiler ve medya arasındaki ilişkileri de gündeme getirdi. Partiler ve medya arasındaki ilişkiler nasıl olmalıdır? Bunun sınırları nelerdir? Siyasi ve ekonomik çıkarlar ifade özgürlüğünü ve gazetecilik faaliyetini nasıl etkiliyor?
Esra Arsan: Ben partizan gazeteciliği sevmiyorum. Ama bu bütün dünyada var olan bir siyasal iletişim modelini yok saymamı da gerektirmiyor. Hem partizan hem de iyi gazeteci olunabilir. İlke, sorumluluk, hesap verirlik ve mesleki adanmışlık partizan gazetecide varsa, o yine hakikati arar, doğru haberi gözümüze sokar. Gazeteciliğin normatif tarifine göre evet, gazeteciler partizan da olsalar mümkün olduğu kadar siyasal aktörlerle aralarına mesafe koymalıdır.
Çünkü gazetecinin gerçek patronu okurdur/izleyendir ve gazeteci halk yararına haber yapmalıdır. Ancak ülkemizde halk doğru habere para ödemiyor. Hatta doğru haber yapan gazetecileri okumuyor, izlemiyor, onları marja itiyor. Halk gerçekleri öğrenmek istemiyor. Bu durum gerçek gazetecilik için bir handikap. O nedenle gerçek gazeteciler medya alanından çekildi zaten. Geriye kalanlar da para kazanabilmek ve medya kurumlarını ayakta tutabilmek için gazetecilik dışı faaliyetlere giriyorlar. Etik ihlaller diz boyu, saymakla bitmez. Ama saysak ne değişecek? Ortada gazetecilik yok ki, gazetecilik etiği arayalım.
'HİÇBİRİ KİRLİ SİSTEMDEN AZADE DEĞİL'
Günümüz ticari medyasında maalesef artık tek patron var o da para. Reklamı veren kapitalist sermaye, krediyi veren devlet bankası, reklam için veya yandaş yayın için parayı basan muhalefet partisi-siyasi aktör… Bu sadece CHP için değil, tüm partiler için geçerli. Artık para kimden geliyorsa onun düdüğünü çalıyor ticari medya. Halk TV, o TV bu TV hiçbiri bu kirli sistemden azade değil. Bu çarpık durum sadece bizde değil, tüm dünyada var ancak bizde 3. dünya ülkesi olmanın tüm pespayeliği ile yapılıyor her şey ve ne yazık ki halkın haber alma hakkı ve ifade özgürlüğü bu sistemden çok zarar görüyor. Ben bir gazetecilik akademisyeni olarak artık ticari medyayı hiç izlemiyorum ve onlara güvenmiyorum.
Gazeteciliği her akşam 5-6 bıyıklı sakallının yüksek sesle bağırarak, uzman olmadıkları konularda ahkam kesmesi olarak algılayan, arda kalan zamanlarda da dizi, evlilik programı, parti propagandası gibi gerçek gazetecilikle ve toplumsal gerçeklikle alakası olmayan şeylerle dolduran kanallar bunlar. Bu nedenlerle, konunun etik bağlamında ele alınmasını da doğru bulmuyorum.
‘’MUHALİF MEDYA’ TANIMLAMASININ NE KADAR DOĞRU OLDUĞUNU GÖSTERDİ’
Faruk Bildirici: Temas ve mesafe kuralı dünyayı yayılan yüzyıllardır sürdürülen gazetecilik birikiminin sonucu. Her gazeteci temas ve mesafe kuralını ihlal etmemek durumundadır. Aynı şekilde medya kuruluşları da bütün siyasi partilere ve güç odaklarına karşı eşit mesafede durmak zorunda. Her medya kuruluşunun dünya görüşü ve siyasi çizgisi vardır. Ancak o siyasi çizgiye yakın bile olsa bir siyasi partiye uzak mesafede durursa ona eleştirel bakabilir. Aksi takdirde eleştirel bakmak mümkün olmaz.
Ben yakın bir zamana kadar Türkiye’de iktidar medyası dışında “bağımsız ve eleştirel medya” olarak nitelendiriyordum. Ancak sonra bunu “muhalif medya” olarak tanımlamanın daha doğru olduğunu düşündüm. Evet, gazetecilik zaten her şeye karşı muhalif bir duruştur. Ama Türkiye’deki “muhalif medya” iktidara karşı muhalif bir duruş sergilemekle birlikte muhalefete karşı muhalif duruş sergilemiyor, eleştirel yaklaşmıyor. O zaman bizim bu medyaya bağımsız ve eleştirel dememiz mümkün değil ki. Üzülerek ortaya çıkan bu tartışmaların “muhalif medya” tanımlamasının ne kadar doğru olduğunu gösterdiğini düşünüyorum. Hem canlı yayınlar için para alacaksınız hem de onlara karşı eleştirel duracaksınız. Olmaz işte. Farklı bir yayıncılık yapmaya başladıkları an CHP tepki gösterdi ve anlaşmayı bozdu. Anlaşmanın feshi bu anlaşmanın gazetecilik etiği açısından ne kadar yanlış olduğunun en somut göstergesi.
KAVGA NASIL BAŞLADI? TARAFLAR NE DEDİ?
CHP'li Erdem, 22 Temmuz'da yaptığı yazılı açıklamasında, "Halk TV isimli televizyon kanalı ile partimiz arasında yapılmış olan ve Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay denetimine tabi; 01.01.2023 tarihli protokolün 6.3. maddesi kapsamında, partimiz tek taraflı fesih hakkını kullanmış, Halk TV ile tüm ilişkimiz sona ermiştir" ifadelerini kullandı.
Halk TV Yönetim Kurulu Başkanı Cafer Mahiroğlu, aynı gün Twitter hesabından yaptığı açıklamada "Halk TV ile CHP arasında, parti yönetiminin basın ve grup toplantılarının yayınlanması karşılığında yapılan, Sayıştay denetimine de tabi olan anlaşma, CHP tarafından tek taraflı olarak feshedilmiştir. CHP yönetiminin en doğal hakkı olan bu kararı saygıyla karşılıyoruz” dedi.
Fesih kararının ardından 23 Temmuz’da Halk TV'de yayınlanan Serhan Asker'in sunuculuğunu yaptığı Görkemli Hatıralar adlı programın Antalya Döşemealtı'nda Kırkgöz Hanı'nda gerçekleştirilecek canlı yayınının, CHP Genel Başkanı Eren Erdem'in talimatıyla iptal edildiği belirtildi. Kırkgöz Hanı’nda çekilmesi planlanan program, yayına izin verilmemesi sonrası han dışında gerçekleştirildi.
Serhan Asker, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Sevgili Görkemli Hatıralar izleyicileri... Bugün Antalya Döşemealtı'nda tarihi Kırkgöz Hanı'nda büyük hazırlıkları yapılan program ne yapmaya çalıştığı belli olmayan bir CHP Genel Başkan Yardımcısı'nın talimatıyla iptal edildi. Ancak canlı yayının yapılacağı yerin dışına çıkarak sizlerle birlikte olacağız. Üzgünüz... Görkemli Hatıralar sizin programdır. Susmayacağız... Tüm Antalyalıları canlı yayına davet ediyorum..." ifadelerini kullandı.
Halk TV Yönetim Kurulu Başkanı Cafer Mahiroğlu da, “Sayın Genel Başkan, bu talimattan haberiniz olduğunu düşünmüyorum. CHP’yi ve sizi tanıyorum. Böyle bir karara imza atmayacağınıza, iktidarın yasakçı ve sansürcü zihniyetini hatırlatan politikalara tevessül etmeyeceğinize inanıyorum” çağrısında bulundu.
Buna karşın CHP’li Erdem, engellemeyi yalanlayarak, "Ajanslar, yayın organları ve benzer kuruluşlar ile reklam anlaşmaları yapmayı tercih etme yahut etmeme hakkımız saklıdır. Elbette ne sansür getiririz, ne yasaklarız” açıklaması yaptı.
Kılıçdaroğlu'nun ise, geçtiğimiz hafta sonu belediye başkanları toplantısında, “Bizim parti içinde konuştuğumuz şeylerin bir kısmı tabii ki aramızda kalmalıdır. Ama köşe yazarları üzerinden parti içi meseleler tartıştırılıyor. Ben kimin nereden ne kadar maaş aldığını iyi biliyorum” dediği iddia edildi.
Haberin ardından aralarında İsmail Saymaz, Fatih Altaylı, Deniz Zeyrek gibi isimlerin olduğu birçok gazeteci Kılıçdaroğlu’na para alan gazetecilerin kim olduğunu açıklaması çağrısında bulundu.
Mahiroğlu, 24 Temmuz’da bir kez daha CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na seslenerek karardan geri dönülmesini istedi. Kararın altında Kılıçdaroğlu'nun imzasının bulunduğu haberlerinin basına yansıdığını belirten Mahiroğlu, CHP kültürünün, yasakçı, sansürcü zihniyete geçit vermeyeceğini söyleyerek, “Yetişkinlik evresine ulaşamamış bir ergen aklının CHP’ye ihanet etmesine, kurumsal kimliği aşındırmasına lütfen izin vermeyin. Biz hiçbir sansürü kabul etmedik; etmeyiz de. Çağrımızı lütfen dikkate alın ve Halk TV’ye uygulanan bu sansürden vazgeçilmesini sağlayın. Ne ülkeye, ne de CHP kimliğine bu kara lekenin sürülmesine izin vermeyin” dedi.
Eren Erdem, 24 Temmuz’da Sözcü gazetesinde Ruhat Mengi ile yaptığı söyleşide fesih gerekçesini “Halk TV’nin maksatlı yayın yaptığını düşünüyorum. Adeta CHP tabanını ve kamuoyunu demoralize etmeyi amaçlıyormuşçasına bir yayıncılık çizgisi yürütüyor Halk TV” diyerek açıkladı. Erdem, ayrıca aynı gün TV100’de çıktığı bir yayında ise, sözleşmedeki hükümlerin gerçekleşmemesi ve CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın basın toplantısının Halk TV’de canlı yayımlanmaması nedeniyle sözleşmeyi feshettiklerini söyledi.
Eren Erdem, Halk TV kararının nedenini açıkladı: Ambargo ve sansür uygulandı
Halk TV'nin patronu Cafer Mahiroğlu Eren Erdem'i hedef aldı, Kemal Kılıçdaroğlu'na çağrı yaptı
Eren Erdem'den 'Halk TV' açıklaması: Gerçekle bağdaşmaz haberler doğru değildir
Halk TV'den Eren Erdem'e çağrı: Anlaşmanın miktarını açıklasın