CHP'li Müslüm Sarı: Cumhuriyetin ikinci yüzyılı fikri Kürtlerin 3. yoludur
‘Siyasal İslam parantezi kapanıyor Türkiye’de. Yeni bir dönem başlayacak. Ben buna Cumhuriyetin ikinci yüzyılın başlangıcı diyorum. İkinci yüzyılda yeniden Cumhuriyet.’
Derya OKATAN
ARTI GERÇEK- CHP’nin 37. Olağan Genel Kurultayı, 25-26 Temmuz günlerinde gerçekleştirilecek.
Pandemi koşullarında, izleyicisiz ve pek çok sınırlama ile gerçekleştirilecek olan kurultayın zamanlamasına dair eleştiride bulunan CHP PM üyesi Müslüm Sarı, oysa kurultayın son zamanlardaki en önemli kurultaylardan birisi olduğunu söylüyor.
Sarı’ya göre, tabandan kurultaya kadar daha güçlü tartışmaların yürütüldüğü bir süreç yürütülmeliydi. Siyasal İslam parantezinin kapandığını belirterek, yeni bir Cumhuriyet parantezi açılması gerektiğini
söyleyen Sarı, bunun için CHP’nin ciddi bir reforma ihtiyacı olduğu görüşünde.
Kurultay öncesi Artı Gerçek’in sorularını yanıtlayan CHP PM üyesi Müslüm Sarı’nın açıklamaları şöyle:
CHP’nin iktidar kurultayı iddiası var. Siz nasıl bir önem atfediyorsunuz bu kurultaya?
Ben bu kurultayı Cumhuriyet Halk Partisi’nin son zamanlarda yaptığı en önemli kurultaylardan biri olarak görüyorum. Ortada, yerelde iktidar olmuş bir Cumhuriyet Halk Partisi, arkasında bir seçim başarısı, hızla güç kaybeden bir Cumhur İttifakı var. Türkiye’de aslında 2017 yılında beri AKP’ye oy veren seçmen AKP’den sıtkı sıyrılmış, bir biçimde arafta bekliyor. AKP’den memnun değil.
AKP’nin Türkiye’ye ve dünyaya verebileceği hiçbir şey kalmadı ama bu seçmenin nereye gideceğine dair kafası karışık, arıyor, bekliyor. Buna en namzet de Cumhuriyet Halk Partisi. AKP karşısındaki siyasal çizginin
en az yarısı CHP’de temsil ediliyor. Aynı zamanda Cumhuriyetin kurucu partisi. AKP sorasında yeni bir şey kurulacaksa, bunun yeniden bir kurucu parti eliyle yapılması siyaseten de son derece meşru. O yüzden CHP tam bir yol ayrımında. İnsanlar izliyor, CHP’ye bakıyor. Ona göre bir değerlendirme yapacak. Tam böyle bir dönemde bir kurultay yapıyor.
‘PARTİDE CİDDİ BİR REFORM OLMALI’
İktidar için koşullar belki de çok elverişli olmasına rağmen CHP neyi eksik ya da yanlış yapıyor?
Siyasette bir itici faktörler bir de çekici faktörler vardır. İtici faktörler AKP’nin içinde bulunduğu durum. Nesnel koşullar uygun diye otomatik bir biçimde iktidarlar değişmez. Marksist terminolojinden konuşacak olursak, nesnel koşullar ve öznel koşulların aynı anda olması ancak devrimi mümkün kılıyorsa, burada da öyle; iktidar ancak her iki koşulun bir arada gerçekleşmesi ile değişir. Nesnel koşullar itibariyle Türkiye yeni bir iktidara hazır ama öznel koşulların da hazır olması gerekiyor. Nesnel koşullar hazır olduğu halde iktidar değişemiyorsa o zaman bize dair olan konularda problem var demektir. Kadro, liderlik, ideolojik-politik hat, söylem, örgüt modelleri, örgütlenme...
Ben partide ciddi bir reform olması gerektiğine inanıyorum. Cumhuriyetin yüzüncü yılına doğru giderken bir kere daha cumhuriyeti kurmak, yeni bir Cumhuriyet parantezi açmak gibi bir iddia içinde isek, bunu kurabilecek kadrolar, söylemler, tarz-ı siyaset, liderlik, yani topyekûn bir yenilenmenin bir yol açacağını düşünüyorum.
‘SİYASAL İSLAM PARANTEZİ KAPANIYOR’
Yeni bir Cumhuriyet parantezi ile neyi kast ediyorsunuz?
AKP’nin iktidarda olması sadece bir partinin iktidarda olması demek değildir, bir yaşam biçimi ve bir siyasal ideolojinin iktidarda olması demektir. Ona biz siyasal İslam diyoruz. Siyasal İslam parantezi kapanıyor Türkiye’de, yaklaşık 20 yıllık bir iktidardan sonra. Yeni bir dönem başlayacak. Yeni dönemi bir başka partinin iktidarı dönemi gibi algılamıyorum ben. Bu yeni dönem nasıl ki bir yaşam biçiminin parantezini kapatıyorsa bir başka yaşam biçiminin parantezini açacaktır. Ben buna Cumhuriyetin ikinci yüzyılın başlangıcı diyorum. İkinci yüzyılda yeniden Cumhuriyet. Neyi kast ediyorum? Toplumsal hayatımızı, siyasetimizi etkileyen bütün büyük çelişkilerini bir parantez içinde ortak bir konsensüs ile çözmekten bahsediyorum.
Nedir bu çelişkiler? Kürtler ile Türkler arasındaki çelişkiler, Aleviler ile Sünniler arasındaki çelişkiler, laikler ile muhafazakârlar arasındaki çelişkiler, kadın ile erkek arasındaki cinsiyet çelişkisi, üretim modeli ile çevre çelişkisi, emek ile sermaye çelişkisi… Tüm bu çelişkilere dönüp yeniden bakmak, büyük bir konsensüs oluşturmak, bir kere daha 100 yıl önce yapıldığı gibi yeniden bu sorunları özgüvenle çözmek kast ettiğim şey. Sadece anayasa değil, anayasa bu işin formel bir ayağı. Anayasanın da üzerine bastığı bir zeminden bahsediyorum. Türkiye bence buna hazır. Ortaklaştığımız değerler var. Bu zemin üzerinden oyun kurmaya ihtiyaç var. Bir oyun kurucu gerekir.
Bu tarihsel misyon Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşüyor. İki sebepten dolayı: Birincisi, yüzde 50’nin en
az yarısı CHP. İkincisi; kurucu parti. Yüzyıl önce bunu yaptı. CHP’nin dönüp bu zemin üzerinde kendini
yeniden yapılandırması gerekir.
‘AKP’NİN İKTİDARDA KALMASININ SEBEBİ SEÇENEK OLMAYI BAŞARAMAYAN MUHALEFETTİR’
Son zamanlarda özellikle Ayasofya kararı ile birlikte yeniden şeriat tartışmaları yoğunlaşmışken siz
siyasal İslam parantezinin kapandığını söylüyorsunuz…
Bunlar demogojik üstyapısal tartışmalar. Seçmen nezdinde AKP ile Türkiye’nin daha iyiye gideceğine
ilişkin hiçbir algı kalmamıştır. AKP 2002’de iktidara geldiğinde bir siyasal hikâyesi vardı. Vesayetlerden
kurtaracağım dedi, büyük bir ekonomik krizin üzerine gelmişti, 3 Y dedi, dünyada siyasal İslam
hareketi vardı, 11 Eylül saldırılarından sonra batı kendine bir düşman icat etmişti, buna karşı ılımlı
İslam modelleri geliştirmişti.
AKP bu dalgadan faydalandı. Türkiye’ye çok ciddi kaynak geldi, AB’den tarih aldı, Türk mucizesinden söz edilmeye başlandı. Bu 2013 Arap Baharına kadar devam etti, sonra tıkandı. Esasen siyasal İslam ile ilgili tartışmalar dünyada 2011-2012 yıllarında bitti. Arap Baharını batı destekledi, çünkü halk desteği olmayan laik diktatörlükler vardı. Kaddafi, Esad, Saddam gibi… Bunlar gitsin, buradaki güçlü orta sınıf ile biz kendimizi teğelleriz, diye düşünüldü. Ama öyle olmadı. Çünkü en hazırlıklı olanlar siyasal İslamcılardı. Pıtrak gibi radikal İslamcılar çıktı. Avrupa’nın ortasında bombalar patlayınca, mülteci akını başlayınca şunu gördüler: "İslamın ılımlısı ılımsızı olmaz, her zaman radikalleşmeye eğildir. Bu topraklar için en uygun modeller yine seküler modellerdir." Siyasal İslam parantezinin kapandığı ve yeniden sekülerizme dönüş süreci yaşandı. Tüm ülkelerde siyasal İslamcı yapılar iktidarını kaybettiler, sadece AKP kaldı. AKP’nin bunca yıl iktidarını sürdürebilmesinin tek nedeni seçenek olmayı başaramamış bir muhalefettir.
‘2023’E AKP İKTİDARI İLE GİRMEYECEĞİZ’
AKP süreci zaten tamamlanmıştır. Artık bir zamanlama meselesidir AKP’nin gitmesi. Ama AKP’nin siyasal hikâyesi tükendi diye otomatik olarak iktidar değişmeyecektir. İktidarın değişmesi bir seçeneğin oluşması ile ilişkilidir. Muhalefet insanlarda güven uyandıracak bir siyasal seçenek oluşturmayı başardığı anda ertesi gün AKP diye bir parti olmayacaktır. Biz bu süreci önümüzdeki 2 yıl içinde yaşayacağız. 2023’e asla AKP iktidarı ile girmeyeceğiz. Seçim zamanında da yapılsa, Ekim 2023’den önce olacak ve asla AKP bu seçimi kazanamayacak. Ama muhalefetin ciddi şekilde yeniden yapılamaya ihtiyacı var, bu dönem boyunca.
‘KİŞİ SEÇİMLERİNE ENDEKSLİ BİR KURULTAY’
Kurultaya dair değerlendirmeleriniz yarım kalmıştı. İktidar kurultayı olabilecek mi?
Tam da böyle bir zeminde bu kurultayı yapıyoruz. O yüzden ben çok önemli bir kurultay olduğunu düşünüyorum. Ama partinin bunları tartışması, içeriğini biraz zenginleştirmesi gerekirdi. Sadece kurultay gününe dair değil, kurultay sürecinden bahsediyorum. İl-ilçe kongreleri, aşağıdan yukarıya doğru nasıl bir dünya, nasıl bir Türkiye, nasıl bir yeni yüzyıl, bütün bunları tartışmasını beklerdim. Ama böyle bir süreç yaşanmadı, sadece kişi seçimlerine endeksli bir kurultay yapacağız. Çok olağanüstü koşullarda aceleye getirilmiş bir kurultay oldu. Daha makul bir zamanda içerikli bir kurultay yapabilirdik. Ama bunu yapamayacağız gibi görünüyor. En azından iyi bir kadro oluşturmak elimizdeki en önemli seçenek. Bütün bu anlattığım süreci yönetebilecek, toplumu anlayacak ve toplumun önüne vizyon koyabilecek bir kadro oluşturabilmek bu kadar kısa sürede elimizden gelen tek şey. Buna dönük bir çalışma yapıyoruz.
‘EN BÜYÜK PROBLEM İKTİDAR FETİŞİZMİ’
CHP siyasetine dair çeşitli eleştiriler var. Bunlardan birisi siyasetsizlik. Siz nasıl görüyorsunuz?
CHP’de benim son zamanlarda gördüğüm en büyük problem ittifak fetişizmi. Bu çok büyük bir sorun. İttifaklar nihai olan şeyler değildir, kaygan zeminlerdedir ve ancak seçim zamanlarında konuşulan konulardır. Daha 2-3 yıl varken kurduğumuz ittifakı sürdüreceğiz diye hareket etmek bizi daha siyasetsiz bir alana itmektedir. Oysa aslolan partinin kendi oylarını arttırmasıdır. Bir ittifakı sürdüreceğiz diye partiyi çok öne çıkarmayan, siyasetsiz hatta doğru ittiğini görüyorum. Kendi siyasal düşüncesini nasıl zenginleştirebilir, nasıl taraftar kazanabilir, politik hattını nasıl oluşturabilir, öncelikli görevi bunlardır. Hele ki biraz önce anlattığım zeminde CHP’ye bu kadar büyük işler düşerken bunları öncüllemesi lazım. Bunu yapamayınca siyasetsizlik alanına çekiliyorsunuz, bu da tarihin biçtiği oyun kurucu rolünü oynayamayışımıza neden oluyor. En büyük problem bu bence.
‘CHP’NİN DURUMUNU ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİĞE BENZETİYORUM’
Biraz önce bahsettiğiniz çelişkiler konusunda CHP nasıl bir siyaset izlemeli?
Bu büyük çelişkilerle ilgili CHP’nin daha cesur olması gerektiğini düşünüyorum. Ben CHP’nin
durumunu biraz öğretilmiş çaresizliğe benzetiyorum. Parti aslında bütün bu sorunları çözme
konusunda inanılmaz bir potansiyele sahip.
‘CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILI FİKRİ KÜRTLERİN 3. YOLUDUR’
Mesela Kürt meselesi. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı fikri aslında Kürtlerin 3. yoludur. Yeniden bir ana bütüne entegre olma meselesini yeniden cumhuriyet parantezi içinde çok rahat çözebiliriz. Yeter ki bu konuya daha özgüvenli bakalım. Alevilik-Sünnilik meselesi, eşit anayasal yurttaşlık çerçevesinde daha cesaretle, daha yüksek sesle konuşulması gereken konulandan birisidir. Mesela emek ve sermaye arasında yeni bir konsensüse ihtiyaç var. 21. yüzyıl koşullarında 19. yüzyıl kavramları ile meseleye bakamayız. Bambaşka bir dünya var. Çevre, ekoloji tartışmaları, kadınlarla ilgili yürütülen tartışmalar, parti bunları daha cesur bir biçimde savunmayı başarırsa, kendini ittifak zeminine sıkıştırmadan, kim bize ne der demeyi bir tarafa bırakarak kendi özgül düşüncelerini yüksek sesle cesaretle ve tutarlı bir biçimde seslendirmeyi başardığında büyük bir zemin inşa edecektir.
Peki, gençlere dair…
Bu da önemli bir eksenimiz. Z kuşağı; özgürlüğe düşkün, yaşam biçimlerine müdahale edilmesini istemeyen, siyasal İslamın otoriter totoliter eğilimlerini giydirmeye çalıştığı siyasal sistemin dışında kalan, taraf değiştirebilen, körün körüne bir şeye bağlı olmayan, biat etmeyen, klasik siyasetçilerden haz etmeyen, yeniyi arayan bir kesim. Mesela eğitim sistemi bu kadar dejenere edilmiş olmasına ve 20 yıldır devam eden bir iktidara rağmen 2017 referandumunda en yüksek hayır oyunu ilk defa oy kullanan seçmenlerde gördük. Bu inanılmaz bir dinamik. Bu dinamiği kapsamak, kavramak lazım. Bunu anlayacak kadrolarla ancak yapabiliriz. Pandemiden sonra yeni bir dünya, Cumhuriyetin yeni yüzyılı fikri ve yeni nesil üzerinden yeni siyasetler üretmek lazım.