Depremzede mülteciler kaderine terk edildi: 'Onları suçlamak ırkçılıktır'

Depremzede mülteciler kaderine terk edildi: 'Onları suçlamak ırkçılıktır'
Mültecilerle ilgili çalışma yürüten avukat Mahmut İsal anlattı: "Kaç yabancının enkaz altında olduğu, kaçının hayatını kaybettiği, kaçının barınma, gıdaya erişemediğini bilmezken yaşanan tüm olumsuzluklardan onları suçlamak en saf haliyle ırkçılıktır."

Esra ÇİFTÇİ


Artı Gerçek - Maraş merkezli depremlerin ardından deprem bölgelerinden başka illere göçler devam ediyor. Depremzedeler gittikleri illerde de barınmadan, gıda ve ulaşama kadar pek çok soruna çözüm arıyor. Geçici koruma altındaki mülteciler ise göç ettikleri yerlerde kaderine terk edilmiş durumda.

Depremin ardından İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan genelge ile mültecilerin deprem bölgesinden 60 gün süreyle çıkışlarına izin verilirken, bu süre boyunca kamu kurum ve kuruluşlarınca konaklama imkânı sağlanmayacağı belirtildi. Mülteci hakları ile ilgili çalışma yürüten Av. Mahmut İsal mültecilerin yaşadıkları sorunları Artı Gerçek’e anlattı.

YOL İZİN BELGESİ ALMALARI GEREKİYOR

Avukat Mahmut İsal, normal şartlarda Türkiye’de yaşayan, geçici ya da uluslararası koruma rejimlerinden biri kapsamında koruma altında bulunan bir yabancının il değişikliği için yaşadığı ilin Göç İdaresi Müdürlüğü’nden bir yol izin belgesi alması gerektiğini söylüyor. Bu yol izin belgesinin kolay sağlanan bir belge olmadığını, seyahatin amacının uygun görülürse ilgiliye verildiğini anlatan İsal, uygunluk sebepleri arasında sağlık, eğitim gibi sebeplerin yer aldığını da ekliyor:

"Yaşanan afetten sonra bu konuda bir istisna getirildi, afet bölgelerinde bulunan kişilerin yol izin belgesi olmaksızın bir başka ile 60 gün süreyle seyahat edebilmesine olanak tanındı. Normal şartlarda ikamet ilinden alınması gereken belgelerin varış ilinden alınabileceği, eğer varış ilinde bu izin belgesini almadan kolluk tarafından yakalanırsa da ilgili birimlere teslim edilmelerini takiben yol izin belgelerinin düzenleneceği Göç İdaresi Başkanlığı tarafından karara bağlandı."

'MÜLTECİLER AÇISINDAN YENİ BELİRSİZLİKLER DOĞURUYOR'

Afet bölgelerinden gelen yabancılar için ayrıca iki parçalı bir düzenleme daha yapıldığı bilgisini veriyor. İsal. Bu minvalde Göç İdaresi Başkanlığı tarafından yayımlanan yazıya göre;

"Maraş, Hatay, Antep, Adıyaman ve Malatya illerinde ikamet eden yabancıların ortaya çıkan barınma ihtiyacından dolayı bahsi geçen 5 il dışında kalan tüm illere yol izni belgesi olmaksızın seyahatlerine izin verilmesi ve gittikleri ilde bulunan il göç idaresi müdürlüklerinde kendilerine 60 gün süreyle yol izin belgesi düzenlenmesi, Adana, Osmaniye, Urfa, Kilis ve Diyarbakır illerinde ise yabancıların deprem kaynaklı barınma ihtiyacından dolayı seyahatlerinde izin belgesi başvurusunda bulunması gerekmekte olup yol izin belgesi başvurularının barınma imkanlarının olup olmadığı (ikamet ettiği binaların hasar durumu gözetilerek) ve mağduriyet durumu dikkate alınarak kayda kapalı illerde dahil olmak üzere birinci maddede yer alan 5 il hariç tüm iller için değerlendirilmesi ve deprem dışı nedenlerle olan taleplerinde ise rutin işleyişin devam etmesi karara bağlandı. Bu kararın fikri takibinin yapılması gerekiyor, zira her ne kadar kararda 60 gün sonunda yeni bir karar alınmazsa ilgili işlemin duracağı belirtilmişse de karar mevcut haliyle geçicilik dışında bir hukuki statüsü bulunmayan mülteciler açısından yeni belirsizlikler doğuruyor."

'SURİYELİLERİ İLGİLENDİREN BİR SEYAHAT KARARI ALINDI'

Avukat Mahmut İsal, bir mültecinin normal şartlarda yalnızca kayıt ilinde sağlık, eğitim, sosyal yardım gibi hak hizmetlerinden yararlanabiliyorken deprem sebebiyle il değiştirmek zorunda kalan mültecilerin başta eğitim hizmeti olmak üzere bu haklardan layığıyla faydalanıp faydalanamayacağının hak savunucuları tarafından ciddiyetle izlenmesi gerektiğini vurguluyor:

"Türkiye’de bulunan mülteci gruplardan yalnızca Suriyelileri ilgilendiren bir seyahat kararı daha alındı. O da normal şartlarda bayramlarda bile artık verilmeyen izinlerle Suriye’ye geçişlere izin verilmesi oldu. Depremin Suriye’de de yarattığı büyük yıkıcılık sonrasında bu yönde bir düzenlenme yapılması gereği hasıl olmuştu. Zira Suriye’nin büyük şehirlerinden üçü depremde ağır yara aldı. Bu şehirler Halep, İdlip ve Lazkiye şehirleridir. İlgili konuda sirküle edilen yazıya göre, depremden etkilenen illerde yaşayan ve Geçici Koruma altında bulunan kişiler özel bir engelleri yoksa izin belgesi olmaksızın doğrudan sınır kapısına başvurarak Suriye’ye geçiş yapabilecekler. Çıkış yapan kişiler hakkında V-175 tahdit kodu (Geçici Koruması Sonlandırılmaksızın Suriye ye giriş-çıkış yapacak yabancılar) uygulanacak. Suriye’ye en fazla 6, en az 3 ay gidilebilecekken çıkış için son tarih 20 Nisan 2023, dönüş için son tarih 15 Eylül 2023 olacak. Bu durumda çıkış yapan kişiler izin süreleri dahilinde geri dönerlerse haklarında uygulanan tahdit kodları kaldırılacaktır. Bu şekilde 20 bin Suriyelinin ülkeden ayrıldığı Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar tarafından açıklanmış ancak resmi olarak bir istatistik Göç İdaresi Başkanlığı veya Emniyet Genel Müdürlüğü Hudut Kapıları Daire Başkanlığı tarafından açıklanmamıştır."

'MÜLTECİLER NORMAL ZAMANDA OLDUKLARINDAN DAHA GÖRÜNMEZLER'

İsal, depremin halihazırda dezavantajlı olarak nitelendirilen tüm grupları daha ağır etkilediği gibi mülteciler açısından da yoğun bir yıkıcılık olduğuna dikkat çekiyor. İsal, depremin vurduğu 10 ilde yaşayan kayıtlı Suriyeli nüfusun 1.6 milyonun üzerinde olduğunu ve ilgili illerde Suriye dışındaki uyruklardan da mülteciler bulunduğu bilgisini veriyor.

Her kriz anında olduğu gibi mültecilerin bu ortamda da yine hedef tahtasına kolayca konduğunu söyleyen İsal, siyasilerin gerçeğe aykırı beyanlarla halkı galeyana getirme çabaları ve sosyal ile konvansiyonel medyada mülteci aleyhtarı içeriklerin şiddet döngüsüne katkı sunduğunun altını çiziyor:

"Yağma haberlerinin Suriyelileri hedef göstermek için kullanılması ile şiddete maruz bırakılan depremzedeler olmuştur. Gerçek görünümde ise bizzat sahada bulunmuş biri olarak Suriyelilerin normal zamanlarda olduklarından daha görünmez olduklarını söylemek gerektiğini düşünüyorum. Kendilerine normal şartlarda destek olan sivil toplum örgütleri depremde büyük zararlar gördüler. Hak arama konusunda ise ön plana çıkmaktan endişe ediyorlar. Sahada görüştüğüm Suriyeli yetişkin bir erkek enkazdan 5 cenazesinin çıktığını ve hala ulaşamadığı yakınlarının olduğunu belirttiğinde kendisine başvurabileceği hukuki yollar anlatılmasına rağmen bunların onun için ulaşması imkânsız seçenekler olduğunu ve bu başvuruları yapmaktan çekineceğini bize anlatmıştır."

'DEPREMDE HEM TÜRKİYE HEM SURİYE ETKİLENDİ'

Avukat Mahmut İsal, tüm bu şartlarda siyasilerin, gazetecilerin ve sair etki alanına sahip kişilerin yaşanan bu büyük deprem felaketi neticesinde hem Türkiye hem Suriye’nin etkilendiğini unutmamaları gerektiğini önemle vurguluyor.

“Yine hatırlatmak gerekir ki sadece Türkiye içerisinde 1,6 milyondan fazla yabancı da deprem alanında yaşamaktaydı, bu kişilerin cenazeleri olduğu, enkaz altından çıkabildilerse hayata tutunmaya çalıştıkları da unutulmamalı. Birden fazla kez travmaya maruz kalmış kişilerin korunması için daha fazla önlem alınması gerekirken bir de ayrımcılıkla yüz yüze kalmalarının acısıyla toz duman kalktığında yüzleşmemiz gerekiyor. Geldiğimiz noktada kaç yabancının enkaz altında olduğu, kaçının hayatını kaybettiği kaçının barınma, gıda hijyene erişemediğini bilmezken yaşanan tüm olumsuzluklardan onları suçlamak en saf haliyle ırkçılıktır ve buna karşı durmak her hak savunucusun görevidir."

'SONSUZ GEÇİCİLİK HALİ'

Avukat Mahmut İsal, depremzede mültecilerin depremden dolayı oluşan zararlarının tazmini için hukuk yollarına başvurma hakkına sahip olduklarını, bununla birlikte vatandaşlar gibi tek seferlik yapılan yardımlardan da depremzede olduklarını kanıtlamaları halinde faydalanabildiklerini belirtiyor:

"Normal şartlarda ayrım yapılmaksızın mültecilerin de barınma hakkından faydalanmaları gerekiyor ancak bunun ayrımcılık sebepli olarak aksadığı bilgisi sahadan bize gelen bilgiler arasında. Çadır sağlanan mülteciler vatandaşlarla aynı bölgelerde kalıyor öte yandan bölgede halihazırda çok sayıda mülteci tarım alanlarında çadırlarda yaşamaktaydı, bu grupların da temel ihtiyaçlara erişimlerinin takip edilmesi gerekiyor. Şunu da eklemek isterim, mültecilerin depremden sonra yaşadıkları en önemli sorun, son birkaç yıldır olduğu gibi damgalanma ve olağan şüpheli görülme hallerini takiben ayrımcılık bana göre. Tekrar benzer noktaların üzerinden geçmek gerekiyor. Türkiye’de yaşayan ve geçici koruma yahut uluslararası koruma altında bulunan grupların BMMYK tarafından benimsenen kalıcı çözümler olan “Güvenlik ve haysiyet içinde gönüllü geri dönüşler, yerel entegrasyon ve üçüncü ülkeye yerleşme” durumlarına sağlıklı şekilde ulaştıklarını söylemek zor. Bu konuda hem Türkiye’nin hem de uluslararası kamuoyunun ciddi çalışmalar yürütmesi gerekiyor. Sonsuz geçicilik halinden kurtulamadıkları sürece mültecilerin insan onuruna yakışan bir hayat düzeni kurmalarından bahsedemeyiz."

Öne Çıkanlar