DFG Eşbaşkanı Müftüoğlu: Tutsaklar iradesiz, hafızasız ve bilinçsiz bırakılmaya çalışılıyor
Artı Gerçek - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda yürütülen soruşturma kapsamında 3 Mayıs'ta çıkarıldığı mahkemece tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, tutulduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde yaşanan hak ihlallerini kaleme aldı.
Müftüoğlu, yazısında birçok hasta tutuklunun durumuna dikkat çekerek, cezaevi yönetiminin keyfi uygulamalarını anlattı. Müftüoğlu, “Egemenlerin muhalifleri ıslah etme adı altında kurdukları zindanlar da tutsaklar iradesiz, hafızasız ve bilinçsiz bırakılmaya çalışılıyor. Bunun için de her türlü hukuksuzluğu dayatmaktan çekinmiyor” dedi.
Müftüoğlu, hak ihlallerin son bulması için bağımsız heyetlerin cezaevine ziyarette bulunması çağrısı yaparak, “sesimiz, rengimiz olmanızı istiyoruz” ifadelerini kullandı.
‘SORUŞTURMANIN SEYRİNİ ALEYHİMİZE DEĞİŞTİRİLEBİLİYORLAR’
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine her gün bir yenisinin eklendiğini belirten Müftüoğlu, şunları söyledi:
“Cezaevlerinden yükselen bu hak arayışlarına kör, sağır ve dilsiz kalanlar, bunları yalan ve iftira beyanlar alarak tanımlamaktan vazgeçmeyerek, cezaevi yöneticileri ve personellerine cesaret vermeye devam ediyorlar. Son olarak bir tutsağın 2015 Haziran ayında İzmir Kadın Kapalı Cezaevi’nde çıplak aramaya ve işkenceye maruz kaldığı beyanı ve şikayetleri dikkate alınmamış ancak cezaevi müdürü ve gardiyanlar arasında çıkan sorunlardan kaynaklanan bir nedenle o güne dair kamera kayıtları kamuoyuna yansımış ve böylelikle çıplak arama ve işkence yapıldığı kanıtlanmıştır. Cezaevinde ve personelleri idaresinde olan kamera ve kamera kayıtlarını hakkımızda başlatılan kimi soruşturmalarda kanıt olarak gösterdiğimizde, cezaevi yönetimi ve personelleri kamera kayıtlarının olmadığını iddia ederek, soruşturmanın seyrini aleyhimize değiştirilebiliyorlar.”
‘SOSYAL FAALİYETLERİ VE HAKLARI KEYFİ VE HUKUKSUZ BİR ŞEKİLDE YOK SAYILMAKTADIR’
Birçok kentte açılan yeni Yüksek Güvenlikli Cezaevi ve S Tipi cezaevlerinin gelinen noktada mutlak tecrit ve idam kararı olmadan ölüme sürükleme kurumlarına dönüştüğünü kaydeden Müftüoğlu, şunları ifade etti:
“Bu ağır koşullarda esir tutulan arkadaşlarımız, toplumdan ve birlikte kaldıkları arkadaşlarından izole edilmekte. Sosyal faaliyetleri ve hakları keyfi ve hukuksuz bir şekilde yok sayılmaktadır. Bizler de Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan politik kadın tutsaklar, bu ve buna benzer ve sürekliliği söz konusu kimi hak ihlallerini sizlerle paylaşmak istiyoruz. Kendi yönetmeliğini uygulamayan, infaz yasasındaki ‘ve’, ‘veya’ bağlaçlarını uygulamada keyfi, tutsakların aleyhine kullanan, hak ihlallerine karşı yaptığımız başvurularda lehe olan kararları ‘şahsi bağlar’ denilerek emsal kabul etmeyen, aleyhte olan kararları emsal olarak gösterip genele uygulayan bir anlayışla mücadele ediyoruz.”
‘KEYFİ BİR ŞEKİLDE VERİLEN DİSİPLİN CEZALARI DA YER ALMAKTADIR’
Tahliyelerin önünde engel olan İdare ve Gözlem Kurulu’nun kararlarına dikkat çeken Müftüoğlu, şunları kaydetti:
"Yargılama süreci tamamlanıp ceza verilmesi durumunda cezanın kaç yıl olduğu, denetimli serbestlik koşullu salıverme ve hak ederek çıkış tarihlerinin yer aldığı müddetname hükmüyle verilir. Bu tarihler biz politik devrimci kadın tutsaklar açısından bir önemli bulunmasa da kurumları bağlayıcı bir yanı vardır. Ancak Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde şu anda 14 politik kadın tutsağın ‘koşullu salıverilmeleri’ İdare Ve Gözlem Kurulu tarafından ertelenmiş, engellenmiştir. İdare ve Gözlem Kurulu’nun tahliyelerini 5 defa ertelemeden sonra, cezanın tamamını infaz edilmiş olarak çıkacaklar. İnfazları fiili olarak yakılmış oluyor. Bu 14 arkadaşımızın içerisinde 30 yıldır tutsak edilen Semir Demirdağ ve Nedime Yaklav da bulunmaktadır. ‘İyi halli olma’ ve ‘eşik puanı geçmedikleri’ gerekçe gösterilerek, bu kurul kararlarında haksız, hukuksuz ve beraatle sonuçlanmış ancak hala devam ediyormuş gibi gösterilen keyfi bir şekilde verilen disiplin cezaları da yer almaktadır.”
‘FİİLİ MAHKEME ROLÜYLE YENİ BİR YARGILAMA BAŞLATIYORLAR’
Kurulun yarattığı gerekçelerin yanı sıra tutuklulara “casusluk” dayattığını belirten Müftüoğlu, şunlara dikkat çekti:
“Mülakata çıkmayı reddetme, taraflı koğuşta bulunma, pişmanlık göstermeme, iyileştirme planını kabul etmeme, infaz süresinde genel ve kısmi aramalarda ve sayımlarda kurum idaresi ve personelinin çalışmalarını kolaylaştırıcı bir tutum ve davranış göstermeme, iyi hal sistemini ve iyi hal uygulamalarının yükümlülüklerini yerine getirmeyerek sistemi reddettiği gibi birçok gerekçe İdare Ve Gözlem Kurulu dönem değerlendirmesi denilen tahliyelerin ertelendiği, engellendiği kararlarda yerini alıyor. Mülakata çıkan, görüşme yaptıkları arkadaşlarımıza ‘Neden HDP’den Belediye Eş Başkanı oldun’, ‘Seni nasıl ikna ettiler’, ‘Ne tür çalışmalar yürüttün?’, ‘Pişman mısın’, ‘Çıkınca ne yapmayı düşünüyorsun’ gibi sözlü sorular sorularak, fiili mahkeme rolüyle yeni bir yargılama başlatıyorlar. Yine bu mülakatlarda ‘Muhteşem yararlılık’, ‘Bize bilmediğimiz içeriden bilgiler ver’ gibi söylemlerle açık bir şekilde casusluk dayatılıyor.”
‘ZİNDANLARDA FİİLİ BİR İDAM CEZASI UYGULANIYOR’
Müftüoğlu, hasta tutuklu Özge Özbek’in sağlık durumu ve yaşadıklarına dair şunları anlattı: “Epilepsi ve beyin tümörü tanısı konan ve beynindeki tümör sayısını tespit edilmeyecek kadar çok olduğu doktor tarafından rapora geçilen Özbek hala tutsak. Sivil ölüm alanlarına dönüştürülmüş zindanlarda fiili bir idam cezası uygulanıyor. Zindanlarda ve tahliyelerinden çok kısa bir süre sonra dışarıda yaşamını yitiren tutsaklara dair veriler, sivil toplum örgütleri aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılıyor. İstatistiki bir veri olarak 651 ağır hasta tutsağın olduğu, paylaşılan son rakamlardır. Bu veriler insan hayatında ve yaşam hakkına saldırıyı ortaya koyuyor. Bu nedenle Özbek de dahil tüm ağır tutsakların etkin ve etkili bir tedavi görebilmeleri için serbest bırakılmaları gerekiyor.
‘SİVİL ARAÇLARLA HASTANEYE GÖTÜRÜLME TALEBİ REDDEDİLMİŞTİR’
Özbek yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle sık aralıklarla şiddetli baş ağrıları ve epilepsi atakları yaşamakta. Ring vb. araçlar bu atakları tetiklemektedir. Hem jandarma hem cezaevi yönetimiyle yapılan yazışmalarda ambulans veya kuruma ait sivil araçlarla hastaneye götürülme talebi ‘üç ayrı doktordan rapor alınması gerekiyor’ beyanı ile reddedilmiştir. Bu üç ayrı doktor raporunu alabilmek için de her hastaneye gidişte ringle gitmesi gerekecektir. Ring yolculuğunun ataklarını ve bu atakların beynindeki tümörlerde nasıl bir etki yarattığı bilinmezken, bu uygulama ile Özbek’in hayatı riske atılıyor. Geçireceği epilepsi ataklarında ring içinde müdahale edecek bir ekibin olmadığı da göz önünde bulundurulduğunda, bu durumun hayati öneme sahip olduğu anlaşılacaktır. Bu yaklaşım tutsakların sağlık ve yaşam hakkının cezaevi yönetimi tarafından nasıl ihlal edildiğini somutlaştırıyor.”
‘YUH YUH’ ŞARKISI SORUŞTURMA NEDENİ OLDU
Tutuklulara sık sık disiplin cezalarının verildiğini, bunun keyfi ve yalan beyanlarla gerekçelendirildiğini ifade eden Müftüoğlu, şunları belirtti:
“Zılgıt, halay çekme, türküler söyleme, bu disiplin cezalarına gerekçe yapılırken, slogan atmadığımız halde slogan attığımız iddia edilerek, günün vardiyası tarafından tutanak tutulup soruşturmanın başlatılması ve disiplin cezası verilmesi sağlanabiliyor. Tam bir işbirliği içindeki infaz hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi beyanlarımızı onaylıyor. Örneğin spor salonunda Aşık Mahsuni’nin ‘Yuh Yuh’ şarkısını söyledikleri için ‘devlet büyüklerini aşağılamakla’ arkadaşlarımız hakkında soruşturma başlatabiliyorlar. Yine Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde başlatılan disiplin soruşturmaları, savcılık tarafından iddianameye dönüştürülerek ‘propaganda’ ve ‘örgüt üyeliği’nden yeni dosyalar oluşturulup cezalar veriliyor. Cezaevi idaresi tarafından ‘kalın kapaklıdır, yırtmanız gerekli’ denilerek kapağı yırtılan, tahrip edilen, kitapları kendi imkanları ile tamir eden, diş macununun ve pirinçten yapılan bir karışımla cezaevine yasak eşya koymaktan hem disiplin soruşturması hem de dava dosyası açılan bir arkadaşımıza 1 yıl 8 ay hapis cezası verildi ve bu mizaha konu olabilecek ceza, İstinaf Mahkemesi’nce onandı. Disiplin soruşturmasından ‘cezanın kaldırılmasına karar verilmiştir’ sonucu çıkmasına rağmen, hapis cezası verilmekten kaçınılamamıştır.”
'CEZAEVİ YÖNETİMİ SUÇ ÜRETİYOR’
Müftüoğlu, mektubunun devamında şunları aktardı:
“Hiçbir yer ile bağlı olmayan aile görüş telefon ve benzeri tüm iletişim araçlarının cezaevi idaresince denetlendiği bir ortamda örgütsel bağ nasıl sağlanabilir, yasak eşya nasıl cezaevine konulabilir ya da aynı suçtan yani politik devrimci kadınlar olarak aynı ortamda tutsakken propagandayı kime yapabilir. Düşünce ve ifade özgürlüğün tamamen yok. İradesiz ve düşüncesiz bırakmaya çalıştıkları biz politik tutsak kadınların yargılamaları hiç bitmiyor. Cezaevi yönetimi kendisini, hâkim, savcı, polis, istihbarat yerine koyarak suç bulmaya, bulamadıkları yerde üretmeye devam ediyorlar.
‘21 YILDIR CEZAEVİNDE TUTULAN YILDIRIM ARKADAŞIMIZ SAĞ GÖZÜNÜ TAMAMEN KAYBETMİŞ’
21 yıldır cezaevinde tutulan Selver Yıldırım arkadaşımız sağ gözünü tamamen kaybetmiş, sol gözünde ise yüzde 70 görme kaybı var. Ayrıca el ve kollarında kısmi bir işlev kaybı da bulunmakta. Arkadaşımızın sol gözünün görme kaybını önlemesi için ışıktan korunması, güneş gözlüğünü kullanması gerekiyor. Doktor tarafından güneş gözlüğü kullanması gerektiği reçete edildiği halde cezaevi yönetimi bunu kabul etmiyor ve arkadaşımızın yaşadığı sağlık sorununun da derinleşmesine sebep oluyorlar.
‘BASİT TALEBİN GERÇEKLEŞMESİ İÇİN AÇLIK GREVİNE GİRMEK ZORUNDA BIRAKILIYORSUNUZ’
Bizler zindanlarda oda değişimi talebinde bulunuyoruz. Başka arkadaşlarımızı görmek, yeni fikirler duymak, görüş saatlerini ve günlerinin uygun olduğunu odalarda geçmeyi istemek, sağlık koşulları bu değişim talebimin bir parçası. Sincan Kapalı Cezaevinde oda değişimi talepleri de yeni bir cezalandırma yöntemine dönüşüyor. Oda değişim taleplerimiz karşılanmadığı gibi, bu talebi olan arkadaşlarımıza ‘seni tek başına yen bir koğuşa götürelim’ diyerek, tüm arkadaşlarımızla bağını tamamen kopararak aleni izolasyon teklif ediliyor. 1 buçuk yıldır oda değişimi talebi kabul edilmeyen arkadaşımız Melike Göksu, hiçbir gerekçe sunulmadan ‘uygun görülmediği’ diyerek talebini reddeden cezaevi yönetiminin tutumundan kaynaklı açlık grevine başladı. Grevin 6’ncı gününde hasbelkader gerçekleşen savcı görüşmesinden sonra cezaevi yönetimi tarafından oda değişikliği yapıldı. Ne yazık ki hakkın ve hukukun bu denli ayaklar altına alındığı bir dönemde, böylesi bir basit talebin gerçekleşmesi için açlık grevine girmek zorunda bırakılıyorsunuz.
‘İRADEMİZE, KİŞİLİĞİMİZE BİR SALDIRI SÖZ KONUSU’
Herhangi bir gerekçe ile koğuş dışına çıkarıldığımızda, tesadüfen karşılaştığımız, selam verdiğimiz arkadaşlarımız olduğunda ‘konuşmak yasak’, ‘temas etmek yasak’, ‘tutanak tutarım’ gibi tehditlerle karşı karşıya kalıyoruz. 80 darbesi döneminde zindanlarda uygulanan ya da zincirli kölelere yapılan pek bir farkı olmayan ‘sus konuşma yasak’ veya ‘Türkçe konuş’, ‘çok konuştun’dan farklı olmayan bu uygulamalarla irademize, kişiliğimize bir saldırı söz konusu.
‘HAK ARAYIŞIMIZA DEVAM EDERKEN SİZLERİN DE DIŞARIDAKİ SESİMİZ, RENGİMİZ OLMANIZI İSTİYORUZ’
Egemenlerin muhalifleri ıslah etme adı altında kurdukları zindanlar da tutsaklar iradesiz, hafızasız ve bilinçsiz bırakılmaya çalışılıyor. Bunun için de her türlü hukuksuzluğu dayatmaktan çekinmiyor. Sınırsız yetkilere donatılan cezaevi yöneticilerinin ve personellerin aktörü oldukları bu hak ihlallerinin son bulması adına sivil toplum örgütlerini baroları, kadın örgütleri, inan hakları kurumlarınca oluşturulmuş bağımsız tarafsız heyetleri Sincan Kadın Kapalı cezaevinde incelemeler yapmasını, sorumluların açığa çıkarılarak soruşturulmasını istiyoruz. Cezaevlerinde yaşanan bu hak ihlallerinin son bulması adına hak arayışımıza devam ederken sizlerin de dışarıdaki sesimiz, rengimiz olmanızı istiyoruz. Mücadele ve dayanışma ile.”(MA)