Diyanet’ten 'gizli' ibareli cemaatler raporu

Diyanet İşleri Başkanlığı, ‘Gizli’ ibareli bir rapor hazırladı. Raporda, ‘Türkiye'nin bir an önce dini yapıları legalleştirecek çözümler üretmesi zaruret haline gelmiştir’ deniliyor.

Diyanet’ten 'gizli' ibareli cemaatler raporu

Derya OKATAN

ARTI GERÇEK- AKP iktidarı döneminde Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar güçlenen cemaat ve dini örgütlenmeler denetim altına alınmak isteniyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı "GİZLİ" ibareli rapor, cemaatler için yasal bir düzenlemenin habercisi.

Diyanet İşleri Başkanlığı, "Dini-Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dini-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dini Yönelişler" başlıklı bir kitapçık hazırladı. Kitapçığın Diyanet’in dini konularda en yüksek karar ve danışma organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu'na bağlı İnançlar ve Dini Oluşumlar Komisyonunca hazırlandığı belirtiliyor.

"Gizli" ibareli ve Cumhurbaşkanlığı’na sunulduğu öğrenilen kitapçıkta Türkiye’deki tüm dini örgütlenmelere dair değerlendirmeler yer alırken, kitapçığın hazırlanma amacı, önsözde şöyle açıklanıyor: "Türkiye'nin 15 Temmuz 2016'da dini istismar eden Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) eliyle maruz kaldığı ihanet ve darbe girişimi, ülkemizde dernek, cemaat, tarikat veya vakıf adıyla faaliyet yürüten dini yapıların derinlemesine incelenmesini zaruri hale getirmiştir."

12 EYLÜL DARBESİYLE DİNİ YAPILAR BÜYÜDÜ

226 sayfalık kitapçıkta Türkiye’de dini örgütlenmelerin tarihine dair bilgiler aktarılıyor. 1950 öncesi izlenen "din karşıtı politikalar" nedeniyle gizli faaliyet yürüten oluşumların, demokratik yumuşamanın yaşandığı yıllardan itibaren dernek, vakıf olarak legal bir şekilde faaliyetlerini sürdürdüğü, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra ise ciddi oranda büyüdüğü ve geliştiği belirtiliyor.

DEVLETTE GİZLİ ÖRGÜTLENDİLER

Kitapçıkta Türkiye’deki İslami oluşumların "milli" karakterde, yani devleti olumlayıcı yaklaşımları olduğu, bu nedenle devlet desteğini önemsedikleri, hatta devlette görev alan kendilerine bağlı kişilerin çokluğuyla övündükleri aktarılıyor.
Kitapçıkta, "Cemaatlerin devlet içindeki örgütlenmesi genellikle gizli olmak zorundaydı; çünkü Cumhuriyet rejimi en başından beri cemaatleri kendisine karşı tehdit olarak algıladı" deniliyor.

Diyanet’ten 'gizli' ibareli cemaatler raporu - Resim : 1

CEMAATLER NASIL BÜYÜDÜ?

Kitapçıkta dini örgütlenmelerin nasıl toplumsal meşruiyet ve güç kazandığı da anlatılıyor. Buna göre, devlet destekli din eğitim kurumlarında dillendirilen yeni din anlayışlarına toplumun tepkisi nedeniyle cemaatler ilgi gördü. Devlete ve onun din politikalarına duyulan kuşku, toplumu cemaatlere yönlendirdi.

Hemen her siyasi partinin (özellikle muhafazakar olanlar) cemaatlerle ilişkide olması da toplumda cemaatlerin itibarını ve oy potansiyelini arttırdı. Bu, cemaatlere alışılmışın dışında büyüme fırsatı sundu. 1985 sonrası cemaatler sahip oldukları insan kaynağını ticari-mali kazanım elde etmek için seferber etti, devlet bürokrasisinde gizlice örgütlenmeye ve bu konumlarını kendi lehlerine kullanmaya başladı. 2000 sonrası şirketler, holdingler kurdular, okullar açtılar. Şeffaf olmayan yapıları ile kendilerini korumaya alırken, yine şeffaf olmayan ilişki ağlarını da fırsata çevirdiler.

Kitapçıkta, genel değerlendirmelerin ardından Türkiye’deki tüm dini örgütlenmelere dair tek tek detaylı değerlendirmeler yapılıyor. Fişleme de denilebilecek bu bilgiler arasında cemaat önderlerinin özgeçmişleri, basın yayın organları, ilişkide oldukları STK’lar ve faaliyetleri aktarılıyor.

‘DİNİ YAPILAR LEGALLEŞTİRİLMELİ’

Kitapçıkta, "Türkiye'nin bir an önce Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile yasakladığı dini yapıları legalleştirecek çözümler üretmesi ve ancak bu yolla şeffaf ve denetlenebilir yapılar olarak cemaatleri ahlaki/dini sorumluluk alanına döndürmesi bir zaruret haline gelmiştir" denilirken, cemaatlere yönelik politikaların "FETÖ" problemi bağlamında ele alınmasının ciddi riskler taşıdığı ifade ediliyor.

Kitapçığın sonuç bölümünde, dini örgütlenmelerin denetim altına alınabilmesi için yasal çerçeve öneriliyor: "Devletin öncelikli ele alması gereken tedbir, ülkemizdeki dini hareketlerin şeffaflığını temin edecek yasal çerçeveyi ortaya koymasıdır. Esasen Osmanlı Devleti'nin son yıllarında hayata geçirilen Meclis-i Meşayıh tecrübesi bu bağlamda incelenmeyi hak etmektedir."

Kitapçıkta, "toplumun ahengini bozan, dini istismar eden akımlara karşı toplumsal bilincin artırılması için" öne çıkan dört unsur ise şöyle sıralanıyor: Hukuk, Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, İlahiyat Fakülteleri.

OSMAN TİFTİKÇİ: RESMİ DİN KONUSUNDA DEVLETTE ÇELİŞKİLER VAR

Türkiye’deki İslami hareketlere dair çalışmalarıyla bilinen yazar Osman Tiftikçi, kitapçıktan anlaşıldığı kadarıyla cemaatlere ve dini hareketlere yeni bir devlet operasyonunun beklenebileceğini ifade ediyor. Ama Tiftikçi’ye göre, bu 28 Şubat’taki gibi kaba güçle ya da FETÖ’ye davranıldığı gibi olmayacak, yasal yollar kullanılarak ve buna uymayanlar gayrı meşru ilan edilerek cemaatler üzerinde denetim sağlanmaya çalışılacak.

Peki, AKP iktidarı dini örgütlenmeleri neden denetim altına almak istiyor? Dini örgütlenmelerin maddi ve siyasi olarak tarihte görülmedik imkanlara kavuşsalar da kitle gözünde itibar kaybettiğini belirten Tiftikçi, bunu siyasi iktidara, devlete tümüyle bağımlı hale gelmelerine bağlıyor, "Arkalarındaki siyasi destek, devlet gücü çekildiğinde birçok cemaatin varlık yokluk durumunda kalacağını söyleyebiliriz" diyor.

Tiftikçi, soruyu, bu değerlendirmesinin ardından yanıtlıyor: "Tüm bu devlete bağımlılığa rağmen raporun da gösterdiği gibi, düzen cemaatlerden belli ölçülerde rahatsız. Bunun nedeni, cemaatlerin bürokraside sağladıkları kadrolaşmaya, sahip oldukları imkanlara, sayılarını epeyce artırdıkları kadrolara ve sempatizanlara, yurt dışında geliştirdikleri ilişkilere dayanarak, herhangi bir siyasi istikrarsızlık sürecinde kontrol dışına çıkabilecekleri, 1990’larda başlayan İslamcı radikalizmin etkisine girebilecekleri korkusu olabilir. Ayrıca cemaatlerin tümü AKP destekçisi değildir. Örneğin Yeni Asya Nurcuları, Kürt Nurcuları, Furkan Vakfı gibi.

"Cemaatlerin devlet denetimi altına alınmak istenmesinde, bunun için yol ve yöntemler aranmasında yeni bir şey yok. Ama bence resmi dinin ne olması gerektiği konusunda devlet yönetiminde çelişkiler var. Erdoğan cemaatlerin ve devlet dışı dini akımların denetim altına alınmasından, bunların kendi kişisel emir komutasına girmelerini anlıyor. Ama Erdoğan’ın sistemli, istikrarlı bir dini anlayışa sahip olduğunu söylemek zor. Atatürkçü, kendini devletin esas sahibi, düzenin kurucusu olarak gören kesim ise Atatürkçülüğü İslamlaştırarak, İslamı da modernleştirerek yani bağımlı kapitalist düzene ve günümüzdeki emperyalist gericiliğe uygun hale getirerek topluma zorla dayatma peşinde. AKP’nin iktidardan düşmesi halinde cemaatlerin muhalif tavır alıp harekete geçmelerinden korkuyor olmalılar. Yani bu kesim cemaatlerin resmi denetim altına alınıp, güçlerinin sınırlandırılmasını istiyor."

TARİKAT VE CEMAATLER EŞDEĞER DEĞİL

Yazar Osman Tiftikçi, ayrıca yaygın bir yanlışı da düzeltiyor. Tarikat ve cemaat kavramlarının eşdeğer olmadığını belirten Tiftikçi, "Tarikatlar Ortaçağın feodal kurumlarıdır ve ondan arta kalanlardır. Cemaatler ise emperyalist dönemin sömürge, bağımlı kapitalist İslam ülkelerinde ortaya çıkan, modern döneme ait yapılardır. Türkiye’de cemaatler 1930’lu yıllardan sonra oluşmaya başlamışlardır. İlk cemaat Nurculardır" diyor.

SINIFSAL KONUMLARINA BAKMAK GEREKİR

Kitapçıktaki, "Kuran İslamı", "Selefi Söylem", "Mehdici Söylem", "Gelenekçi" vs. biçimde dini söylemleri temel alan sınıflandırmaya da itiraz eden Tiftikçi, bunun bilimsel ve gerçek durumu anlatmaktan uzak olduğunu dile getiriyor. Çünkü, "cemaatlerin farklı dini söylemlerini, farklı Kuran yorumlarını anlayabilmek için, dine, Kuran’a değil, bu cemaatlerin siyasi tavırlarına, mevcut siyasi düzene, ekonomik düzene ve sorunların çözümü için neler önerdiklerine bakmak gerekir. Bunlara bakıldığında da cemaatlerin sınıfsal konumlarını anlayabiliriz. Yani cemaatleri anlayabilmek için hareket noktamız onların dini söylemleri, Kuran yorumları olamaz."

Tiftikçi’ye göre, bu açıdan bakıldığında Türkiye’de esas olarak üç dini akımdan söz edilebilir:

1) Resmi İslam. Yani Diyanet (camiler, Kuran kursları, memur din adamları), Milli Eğitim, İlahiyat fakülteleri ile dayatılan devlet dini. Ya da egemen sınıfların ve emperyalizmin dini.

2) Cemaatler. Bunlar şimdiki holding seviyelerine ulaşmadan önce, oluşumlarında esnaf ve küçük sanayici, küçük tüccar kesimini temsil eden, bu kesimlerin düzene tepkilerini dini biçimlerde ifade etmelerini ifade eden kurumlardı.

3) Dini nispeten yoksullar açısından yorumlayan, tevhidi hareket. Türkiye’de bu anlayış 1960’larda Ercüment Özkan ile başlayıp, Hamza Türkmen, 1990’larda dinde reformizmi temsil eden dergileri ve günümüzde en popüler biçimiyle İhsan Eliaçık tarafından temsil edilmektedir.

Türkiye FETÖ akp Diyanet İşleri Başkanlığı STK Osman Tiftikçi