'Diyarbakırlılar, 'Bizden bu kadar korkuyorsa niye geliyor?' diyor'
ARTI GERÇEK- Artı Gerçek yazarları Armağan Kargılı, İnci Hekimoğlu, Koray Düzgören ve Eser Karakaş ile Artı TV programcısı Erk Acarer'in konuk olduğu "Celal Başlangıç'la Artı Gerçek" programının ikinci bölümünde, Erdoğan'ın Diyarbakır ziyareti ve Cumhurbaşkanlığı sisteminin 3. yılı konuşuldu.
'ERDOĞAN'IN ZİYARETİ UMUTSUZCA KENDİ SEÇMEN KİTLESİNDEKİ EROZYONU ÖNLEMEK ÜZERİNEYDİ'
Erdoğan'ın Diyarbakır ziyaretini değerlendiren Koray Düzgören, "Bundan çok büyük beklenti içinde olan vardı. Bir takım dedikodular ortaya atıldı gene, klasik dedikodular: Yeni bir süreç başlatacak iktidar. Bu süreç içerisinde Kürtlere yeni vaatlerde bulunacak" diyerek "Ama Erdoğan'ın Diyarbakır'da yaptığı konuşmaya baktığımız zaman bunların hiçbirini göremedik. 'Barış sürecini ben başlattım ama bitiren ben olmadım' dedi. Nasıl ki ekonomik krizin suçunu dış güçlere havale ediyorsa çözüm sürecinin sonlanmasını da karşı tarafa fatura etti. Onun dışında da Kürtlere yönelik bir şey söylemedi, söylese de inandırıcı olmazdı. Erdoğan'ın, biraz da umutsuz bir şekilde, kendi seçmen kitlesindeki erozyonu önleme çabasıydı bu. Garo Paylan'ın da dediği gibi bu geziler HDP'nin oyunu artıracaktır, dağılacak oy varsa bu AKP oylarıdır" ifadelerini kullandı.
'DİYARBAKIRLILAR, 'BİZDEN BU KADAR KORKUYORSA NİYE GELİYOR' DİYE SORDU'
Celal Başlangıç da bölgedeki gazetecilerle konuştuğunu ve Diyarbakır'a komşu illerden binlerce polisin getirildiğini, kentin ablukaya alındığını, Erdoğan'ın güzergahında bulunan ev ve işyerinde yaşayan on binlerce kişiye GBT yapıldığını hatırlatarak, "Oradaki insanlar da çok bunalmışlardı. Evinden çıkan işine gidemiyor, işinden öıkıp evine dönmek isteyen evine gidemiyordu. Hatta Diyarbakırlılar, 'Bizden bu kadar korkuyorsa niye geliyor?' diyor. Onun için çok amacına uygun bir gezi olmadı. yüzde 15 oy kaldıysa yüzde 10'a düşmüştür bu mitingden sonra" diye konuştu.
Başlangıç, 9 Temmuz'un "tek adam rejiminin" başladığı tarih olduğunu hatırlatarak, bu rejimde geride bıraktığımız 3 yıldaki ekonomik gidişatı Eser Karakaş'a sordu.
'HER KONUDA NİSPİ DEĞİL MUTLAK GERİLEME OLDU; TAM BİR BAŞARISIZLIK'
Karakaş, "Tam bir başarısızlık. Beklenen ölçüde ilerlenememesi de bir başarıdır ama burada mutlak gerileme var. Geldiği 2018'de kişi başı gelir aşağı yukarı 9 bin 700 dolardı, şu anda 8 bin 500 dolar. Genç işsizlik 2018'de yüzde 17 imiş, şimdi yüzde 26. Toplam istihdam, toplam çalışan sayısı 1 milyon kişi azalmış. Bırakın 3 yılda istihdamın biraz artışını her konuda mutlak gerileme var. Enflasyon yüzde 12'den yüzde 18'e geldi ki bu Temmuz sonunda daha da ilerleyecek. Yabancı kaynak girişi yıllık 12,8 milyar dolardan 7 milyara inmiş. Merkez Bankası rezervi, Erdoğan'ın kullandığı biçimle söylüyorum, yani borçları düşürmeden, 95 milyar dolarmış, şimdi 55 milyar dolar. Yani brüt rezervler 40 milyar dolar azalmış. Kamu net borçları 507 milyar TL'den 1043 milyar TL'ye çıkmış. Toplanan vergilerin 5'te 1'i faiz ödemelerine gidiyor. Dolar kuru 5 civarında başlamıştı, yıl sonu için Merkez Bankası tahmini 9 lira. Her konuda nispi değil mutlak gerileme var. Zaten devlet yerine teşkilatın olduğu yerde ne beklenirdi ki. Her yerden tel tel dökülüyoruz. Bir toplumsal refleks bekliyorum, aklıma başka bir şey gelmiyor" diye konuştu.
Armağan Kargılı ise "tek adam rejiminin" 3. yılında uluslararası alandaki fotoğrafı çekti. Kargılı, Erk Acarer'e saldırı, Sezgin Baran Korkmaz Davası ve Avrupa Parlamentosu (AP) kararlarını değerlendirdi.
'ÇOK SERT BİR TEPKİ GÖSTERMESİ GEREKİYOR AVRUPA'NIN'
"Erk'e yapılan saldırı, Avrupa'da basın özgürlüğüne yapılmış bir saldırıydı. Erk'in durumunda belki saldırı önlemezdi diye düşünülebilir, Alman hükümeti kendisini böyle savunabilir ama bundan sonrası çok önemli. Sadece Almanya'nın değil AB'nin en temel ilkelerinden birisi olan basın özgürlüğüne ve kendisine can güvenliği nedeniyle sığınmış bir gazeteciyi koruyup koruyamadığını bundan sonra göreceğiz. Çok sert bir tepki göstermesi gerekiyor bütün Avrupa'nın. Bununla bağlantılı bakmak gerekiyor AP'nin karalarına" diyerek şöyle devam etti:
'SAĞ İKTİDARLARIN BULUNDUĞU AVRUPA, DEĞERLERİNİN ELİNDEN GİTTİĞİNİN FARKINA VARMALI'
"Muhalefetin durumunu ele alan özel bir oturum vardı AP'de. Avrupa'nın bütün organları son yıllarda 'kınadı', 'endişe duydu', bir de 'derin bir endişe duyduğunu' açıkladı. Artık Türkiye'deki durum bunu çoktan geçti. Yani endişeyle, kınamayla yatışacak bir durum değil. Avrupa değerlerine sığınmış bir gazeteciyi koruyamıyorsunuz ve bunu arkasında ne kadar duracağınızı göreceğiz. Putin böyle yapar biliyorsunuz, dünyanın neresinde olursa olsun muhalif gazetecilere yönelik saldırılar düzenlenir. Nasıl Rusya'ya bir takım yaptırımlar uygulanıyorsa artı Türkiye'ye ilişkin bir takım yaptırımların zamanı geldi de geçti. Evet AP'den çıkan karar büyük çoğunlukla geçti ama artık bir şey yapmaları gerekiyor. Sağ iktidarların bulunduğu Avrupa, artık Avrupa'nın değerlerinin elinden gittiğinin farkına varmalı."
Sezgin Baran Korkmaz davasıyla ilgili "Bütün para akışı Türk bankları üzerinden yapılmış. Sadece Türk değil, ABD bankaları da kullanılmış. Sadece ABD devleti dolandırılmamış, çok büyük bir olayla karşı karşıyayız" diyerek şunları söyledi:
'TÜRKİYE'YE GETİRİLEN ALTINLAR MESELESİ ÇARPICI BİR ÖRNEK'
"Çünkü Rusya'nın seçimlere sonucunun bir müdahalesi olarak yürütülüyor bu soruşturma. Sezgin Baran Korkmaz'ın bu işten kurtulabilmesinin tek bir yolu var: 'Evet, ben yaptım ama benden daha büyükler de vardı' demek. Bu sayede ABD yönetimini ikna edebilsin ve kendi cezasında indirime gidilsin. Bununla ilgili Cumhurbaşkanlığı sisteminin 3. yılda nereye geldiğini ortaya koyacak çok çarpıcı bir örnek var: Türkiye'nin altınları meselesi. Zarrab davası sırasında muhtemelen el konulur korkusuyla ABD'den İngiltere'ye getirildi. Şimdi de aynı korkuyla Türkiye'ye getirildi. Bir de bunu Erdoğan'ın kendisi açıkladı. Aslında hep aynı korku. Çünkü öyle bir yolsuzluk içerisinde ki hükümet, muhalefetin artık harekete geçmesi gerekiyor. Artık bu davalar karşısında neyin pazarlık yapılacağı, karşılığında neyin verileceği belli değil. Bu bir güvenlik sorununa dönüştü."
'NEDİR BU SUÇLULARIN SIĞINMAK İSTEDİĞİ TÜRK ADALETİ?'
Celal Başlangıç'ın, "Sezgin Baran Korkmaz, 'Beni Türk adaletine teslim edin' diyor. Çiftlikbank tosuncuğu Mehmet Aydın Türk adaletine sığındı. Hatta Avrupa'daki IŞİD'ciler bile Türkiye'de yargılanmak istiyorlar. Sana saldıranlar da yakalansa 'Biz Türk adaletine teslim edin' diyecekler. Nedir Bu Türk adaleti?" sorusunu Erk Acarer şöyle yanıtladı:
"Suriye'de bulunduğum bir dönemde 3 IŞİD'ciyle, 2'si kadındı, yaptığım bir röportajda aynısını söylemişlerdi bana: Türkiye'ye dönmek istiyoruz çünkü Türkiye'de adil yargılanacağımızı düşünüyoruz. Esas kritik mesela burası. Türkiye'de kimler adil yargılanacağını düşünüyor? Bomboş iddianamelerle insanların hayatlarından yıllar çalınırken, bu cümlelerin gözümüzün içine baka baka kurulması, yargı sisteminin nereye geldiğinin çok somut bir ifadesidir. Utanç verici bir hal içindeyiz."