‘Gerçeği, sinen gazetecilere hatırlatmak gerek’

‘Gerçeği, sinen gazetecilere hatırlatmak gerek’
Geçtiğimiz günlerde sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek hakkında 2 yıl 4 ay hapis cezası verilen Ali Barış Kurt ile hem kendi öznel durumunu,...

Geçtiğimiz günlerde sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek hakkında 2 yıl 4 ay hapis cezası verilen Ali Barış Kurt ile hem kendi öznel durumunu, hem de hukukun gazetecilere nasıl uygulandığını konuştuk.

Fehim IŞIK

Türkiye’de basına yönelik baskılar akıl almaz bir hızla artıyor. Birçok gazeteci cezaevinde. Mallarına el konulan gazeteciler var. Türkiye’de adı yargı olan kurum, bazı gazetecilerin haberlerinde suçlayabileceği bir şey bulmayınca bu kez sosyal medya paylaşımları üzerinden gazetecileri sindirmeye dönük adımlar atıyor.

Sosyal medya paylaşımları nedeniyle yargılanarak cezalandırılan gazetecilerden biri de Ali Barış Kurt.

"DELİLSİZ SORUŞTURMA CEZAYLA SONUÇLANDI"

Ali Barış Kurt hakkında, Twitter hesabındaki paylaşımlar ve mesleki faaliyetleri gerekçesiyle 15 Şubat 2016'da BİMER üzerinden ihbarda bulunulmuş. Gazeteci Kurt, bu ihbarın devamında neler yaşandığını şöyle aktarıyor:

"Bunun üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu geçtiğimiz yılın 22 Şubat tarihinde bir soruşturma yürüttü ve ‘örgüt propagandası’ndan kovuşturma başlattı. Ancak avukat arkadaşımız kovuşturmaya dayanak yapılan delilin usulüne uygun olmadığını ortaya çıkardı. Usulüne uygun olmayan bir delilin böylesi bir kovuşturmaya dayanak yapılması halinde tamamen hukuka aykırı bir yargılama yapılacağı savıyla da itirazda bulunduk."

Ancak delilin usulsüzlüğüne rağmen yargılama yapılıyor:

"Usulsüz delile gelecek olursak; BİMER'e başvurunun belli koşulları var. İsim ve soyisim, TC kimlik numarası, e-posta adresi, tebligat adresi, cep telefonu gibi bilgilerin sisteme mutlaka, ihbarda bulunan kişi tarafından girilmesi gerekiyor. Ancak durum böyle işlememiş ve sözüm ona bir kişi hiçbir bilgisini girmeden ihbarda bulunmuş! Bunun da kovuşturmaya dahil edilmesiyle, ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi çiğnendi."

Gazeteci Ali Barış Kurt bu usülsüzlüğe rağmen yürütülen yargılama sonrasında Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2 yıl, 4 aylık hapis cezası aldı. Kurt, itirazda bulunduklarını, ancak Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi’nin itirazlarını reddederek geçtiğimiz günlerde kararın kendilerine tebliğ edildiğini aktardı.

"HABER ÇALIŞMALARINI SUÇ SAYMAK VAHİMDİR"

Gazeteci Kurt’a, yargılamaya esas olan konunun Türkiye'de değişen konjonktürle ilgisinin ne düzeyde olduğunu sorduk. Daha doğrusu, bu davada hukukun nerede durduğunu yorumlamasını istedik. Gazeteci Kurt’un Türkiye’de gazetecilere yönelik yargılamalarda hukukun nerede durduğuna ilişkin görüşleri şöyle:

"Bunu, ‘ihbar’ bahanesine atıfta bulunarak yanıtlamak daha yerinde olur. Kaldı ki, ortada bir ihbarın olup olmaması da ehemmiyet taşımıyor. Savcılığın haberden ibaret çalışmaları suç unsuru saymak için bu ihbarı ciddiye alması zaten vahim ama şaşırtıcı değil. Halihazırda gazetecilik yapmaya çalışan, düşündüğünü bir türlü esirgeyemeyen kimselere blokaj uygulanıyor ve bu da ‘suç unsuru yaratma' refleksiyle paralel işliyor. Artık darbe hukukunda da suç sayılmayan bir rolü üstlenmeniz lazım gelmiyor; sıralamada ‘önce karar, sonra suç unsuru' pratiği deneniyor. Bilhassa OHAL şartlarında hukuksuzluğun karakteristik örneğini de bu durum temsil ediyor. Haliyle böyle dönemlerde konjonktürden bağımsız elma dahi satılmıyor. İlla satılacaksa, kırmızı mı yeşil mi olacağının kararının da bizatihi verilmesinin önüne geçilmek isteniyor."

Kurt, yaşanan hukuksuzluğu Sputnik internet sitesine erişim ile örneklendirerek aktarmayı sürdürdü:

"Sputnik'e erişim Türkiye ile Rusya arasındaki gerilim sırasında yasaklanmıştı. Yumuşama günlerinde ise -bu sırada Erdoğan Rusya'ya gidiyordu- yasak kaldırıldı. Bence bu, basına yönelik yasakların, baskıların, teslim alma politikalarının hukuki değil de siyasi olduğunu anlatırken yararlanılabilecek bir örnek oldu."

"90’LARDA BOMBALANIYORDUK, ŞİMDİ KAPATILIYORUZ"

Gazeteci Kurt’a Türkiye'de basına yönelik baskıların artması ile kendisine yönelik davanın cezayla sonuçlanması arasındaki ilişkiyi de sorduk. Kurt’un bu konuya yaklaşımı da şöyle oldu:

"Bundan önce de hukuki süreçler tıkırında değildi. '90'larda kurumlarımız bombalanarak kapatılıyordu, şimdi ise mühürlenerek. Son senelerde özgür basına dönük en ciddi yönelim 2011'in sonunda olmuş, onlarca arkadaşımız tutuklanmıştı. Yine şimdiki farkını ise ‘propaganda’ suçlamasına ertelemesiz hapis cezası verilmesiyle anlamak mümkün gibi. Bu da basının -tıpkı ifşa olan ‘Çöktürme Planı'nda dendiği gibi- topyekûn bir hedef altında olduğunun işareti. '90'lar örneğinin çok sık tekrar edilmesi de bunla ilgili. Kadri Bağdu arkadaşımızı anımsatırsak, siyasi infazlar tamamıyla son bulmadığı gibi, siyasi yargılamalar da bu işleyişe dahil edildi. Yine Kürdistan, Ankara ve İzmir'de Kürt basınından, muhalif basından ‘kaçırılan' arkadaşlarımız da oldu. Özcesi, hakikatin yayılmasıyla endişeye kapılan güç, çok yönlü bir işlevsiz kılma metodunu planlıyor ve yargı da çekinerek ya da heveslenerek bunu uyguluyor."

"ÖZGÜR BASIN HALKA KARŞI SORUMLUDUR"

AKP’nin gülünç propaganda tekniklerine başvurduğunu belirten Kurt, hükümetin medyaya bakış açısını ise şu sözlerle yorumladı:

"Egemenler için kimi toplumlarda medyaya gerek kalmaz; kurşunla, copla kendilerini ‘kabul ettirebilirler' ama Kürtler ve sosyalistler sayesinde Türkiye'de, her zaman sonuç alıcı olmamasına rağmen oluşan demokratik altyapı, bu kolaylığın önünü alıyor ve nihayetinde medya günümüzde AKP için değer kazanıyor. Türkiye'de basın özgürlüğü, gazetecinin şirketi için mi, kamu için mi çalışıp çalışmadığı ile alakalı işliyor. Aslında okurun, kimin gerçeği söyleyip söylemediğini anlaması bu yüzden hiç de zor değil. Özgür basının sorumlu olduğu sadece kamu, halk var. Oysa ana-akım için işler hisselerinin hareketliliğiyle de ciddi bir ‘matematik' gerektiriyor! Mesela dava sürecimle ilgili ana-akımdan bir muhabir arkadaş aramış ve soruşturma dosyasında fark ettiği bir hukuksuzluğu haber yapmak istediğini söyleyip bilgi almıştı. Bir gün sonra "bizimkiler haberi basmadı" mesajını aldım. Ana-akım, kendi özgürlüğünün genel bir basın özgürlüğünden geçtiğini anlayamadığı için, gazetecilerin hukuksuzca yargılanmasını dert etmiyor. Durum bu iken, tavuk çiftliği kuran bir gazete patronunun ertesi günkü nüshada beyaz etin faydalarını sürmanşetten vermesine niye şaşıralım?"

"BÖYLE SÜREÇLERİN KALICI OLMA ŞANSI YOK"

Cezaevine konulma riski ile karşı karşıya olan gazeteci Ali Barış Kurt bundan sonra ne yapacağını anlatırken de şunları belirtti:

"Aslında iki yıllık cezanın -hukuk dışılığını mahkum etmeyi bir kenara bırakırsak- pek de lafını etmemek lazım. Senelerdir tutsak olan arkadaşlarımız var. Özünde cezaevi süreciyle kimse hiçbirimizin fikrini, iradesini teslim almış olmayacak ancak bu süreçleri de olağanlaştırmaktan kaçınmalıyız. ‘Alışmak' bazen diri tutabilir, bazen de reflekslerimizin imhasına vesile olur. En basitinden, bir hak gasbını engelleyememiş oluyoruz. Dünyanın da alay ettiği bu kadar hukuksuz tatbiklerle cezaevlerinin dolmasının önüne geçebilmeliyiz. Kesin karar açıklandığı ve tebliğ edildiği için 10 günde teslim olmam gerekiyordu. Tabii ki haksız, hukuksuz bulduğum bir kararı kendi ellerimle teslim olarak meşrulaştırmayacağım. Daha önemli olansa; tutuklansak da teslim olmuyoruz! Toplumsal düşünen, hissedenler için bazı kötü deneyimler sarsıcı değildir ama mesela bizlerin bir de aileleri var. Toplumca olduğu kadar ‘ailece' de bizleri mağdur edenlerin hesap vereceği günler için çalışarak bu süreci geçireceğiz. Çok sevdiğimiz bir yolumuz var ve engebesine takılmadan, uzunluğundan yorulup kestirmelere de girmeden, aynı yoldan devam edeceğiz. Böyle süreçlerin kalıcı olma şansı yok ama haysiyet de onsuz bir pratik de tarihe not düşülür. Bu gerçeği sinen, susan, kendini kandıran ‘gazetecilere' hatırlatmak isterim."

Yaklaşık 10 yıldır özgür basında çalıştığını belirten Kurt, sözlerini şöyle tamamladı:

"Özgür basında çalıştığım 10 yıl tek gurur kaynağım. Hem mesleki olarak, hem de insanlığın ölçütlerine kadar özgür basından, çalışma arkadaşlarımdan çok şey öğrendim. Öğrenemediğim şeyler olduysa da benim eksikliğimdir."

Öne Çıkanlar