Kobanê Davası izlenimleri: Demirtaş'ın savunmasından basına yansımayanlar

Kobanê Davası izlenimleri: Demirtaş'ın savunmasından basına yansımayanlar
Her duruşma arası, "Yerel seçimlere giderken Demirtaş’ın bu savunması çok etkili oldu. Keşke herkes dinleyebilseydi…” cümleleri dolaşıp duruyor. Savunma bittiğinde salondaki avukatlar ve yakınları SEGBİS ekranındaki her pencere kapanana kadar çıkamıyor...

Hicran CENGİZ


Artı Gerçek - Selahattin Demirtaş’ın dokuz gün süren tarihi nitelikteki savunması, aslında savunmadan öte “Kobanê Davası Nedir?” başlıklı bir panel gibi geçti. 108 sanığı olan bir dava değil, Ankara, Edirne, Diyarbakır SEGBİS bağlantılarının olduğu ekranda zoom’dan katıldığınız bir paneldeymiş gibiydik...

Kapıdan girerken mahkeme heyeti ile Demirtaş arasında bir soru-cevap trafiğinin olacağını, belki itirazlarla sözlerin kesileceğini, haberi yazmanın zor olacağını düşünürken, Demirtaş'ın Kürtçe başlayan savunmasının ilk Türkçe cümleleri “Ben savunmamı siz mahkemeye değil halka sunuyorum. 9 yıllık kumpasa vereceğim savunmam kaç gün sürer bilmiyorum” oldu. "Politik bir savunma" başlıyordu.

ARKADAŞLARI VE AİLESİ İÇİN 'GÖRÜŞ' GÜNÜ

Avukatları, hazırlığı aylar süren savunmayı ilk kez sesli dinliyor, yer yer kafa sallıyor, yer yer dosyaya eklenecekler için not alıyorlar. Arkadaşları, canlı olmasa da O'nu görebilmenin fırsatını bulmuşken ekrandan gözlerini ayıramıyor. İstisnasız her bağlantı başı ve sonunda kadraja girilerek eller sallanıyor, selamlar söyleniyor. Demirtaş ailesi için bir fark var ama bu "görüşmede." Evet görüşme. Sanki extra bir görüş günü gibi. Telefon ve açık görüşün dışında da görüşebilmenin fırsatı.

İlk gün Demirtaş, “Siz kararınızı vermişsiniz. Kararı yüzüme okumanıza müsaade etmeyeceğim. Karar açıklandığı zaman davul-zurnalarla karşılayın.” cümlesini kuruyor. Bir an salondaki her şey duruyor, herkesin aynı anda yutkunduğunu görüyorsunuz. Nasıl olur da bir insan ‘aslında tutuklanmaması gerektiğini’ anlatmak için hazırladığı savunma sırasında kararın aleyhine çıkacağını düşünür? Arada konuşulanlardan biri bu oluyor: “Yani işte umutsuzluktan değil de süreci bitirmek için aldılar, süreç olmadığı sürece de bırakmazlar.”

SÜREÇ, SÜREÇ, SÜREÇ...

Süreç. Davanın en çok kullanılan kelimesi olacak. Kurtuluş Savaşı süreci, 1921 Anayasası süreci, 24 Anayasası süreci, Cumhuriyet süreci, 90’lar süreci, çözüm süreci, barış süreci, sokağa çıkma yasakları ve çatışmalı süreç, Kobanê süreci…

Demirtaş bazen tarihsel bir anlatımla Kürt sorununu bu "süreçler" ekseninde anlatıyor. Eee hani fezlekeler, esas hakkındaki savunmalar diyecek oluyoruz. Demirtaş “Bu salonda bizim şahsımızda Kürt ve Kürdistan gerçeği mahkum edilmek isteniyor” deyip davanın ideolojik saiklerle açıldığına dair AİHM kararını hatırlatıyor. Malum Demirtaş’ın kendine has anlatımı olan bir siyasetçi. Salon artık Kürd’ün varlık yokluk haline karar verilmesine ilişkin örnekleri dinlemeye dikkat kesiliyor. İşin içine mizah girince salondaki Kürtler düşünüyor: “Cumhuriyet için bizim durumumuz: Yaşar ne yaşar ne yaşamaz.”

KÜRTÇENİN YARGIYLA İMTİHANI

Hak-hukuk, insan hakları, dil-kültür başlıklarının ağırlıklı olduğu bu savunmada özellikle Kürtçenin üzerinden süren var olma hali anlatılıyor. Avukatlardan biri de bundan nasibini alıyor. Mahkeme tutanağına adını yazdırırken Kürtçedeki “X” nin “H” olarak okunması sebebiyle mübaşire yazdırması zaman alıyor. Demirtaş’ın anlatmaya çalıştığı ironi salonun ortasında bir anda somutlaşıyor. Kürt bir avukat, anadilindeki adını Kürt bir siyasetçinin savunmasında yazdırabilmek için Türkçe harflerle başvurmak zorunda kalıyor…

3. GÜN: CAN ATALAY KARARI BEKLENİRKEN...

Savunmanın 3. günü, Demirtaş “Can Atalay elbette serbest bırakılmalıdır. Ancak AYM üzerindeki baskı Can Atalay kararı nedeniyle değildir, Demirtaş hakkında vereceği olası kararla ilgilidir” dediği sıralarda AYM’nin Atalay hakkındaki ikinci kez verdiği ihlal kararı üzerine 13. Ağır Ceza Mahkemesi kaleminden çıkacak karar için gazeteciler, avukatlar adliyede birikiyor. Bekleyişleri sürerken Demirtaş, savunmasında dokunulmazlıkların kaldırılmasında muhalefetin ve medyanın rolüne ilişkin anlatımını sürdürüyor.

İlk haftayı kapatırken Demirtaş’ın değindiği bir konu tutukluluklarının aileleri ve yakınları üzerindeki etkisi oluyor: “Ailelerini kaybedenler oldu, yanlarında olamadık. Cenazelerine birkaç saat katılanlar oldu. Taziyesini, acısını yakınları ile paylaşamadan getirdiniz. Benim ailem buraya birkaç kilometre kala kaza geçirdiler. Biz sadece tutuklu da değil sürgünüz. Sürgün etmeseydiniz ailelerimiz de yaşamazdı bunları.”

Hafta sonu boyunca savunma üzerine yazılan haberlere bakarken, yeni yılın ilk günü babası Tahir Demirtaş’ın ölüm haberi geliyor. Avukatı Mahsuni Karaman taziye evinden "Selahattin Demirtaş içinde bulunduğu siyasi rehinelik durumunu protesto etmek için izin almadı ve cenazeye katılmama kararı verdi.” bilgisini paylaştı. Demirtaş, “Merak etme baba, yüreğimiz bu hücreden büyüktür” notunu paylaşınca acaba savunmaya devam edecek mi bekleyişi başladı.

Davanın 5. günü yas havası var salonda. Gelenler hem Demirtaş ile hem de birbirleri ile taziyeleşiyor.

Mahkeme başkanı başsağlığı bulanarak Demirtaş'a savunmasına devam edip etmeyeceğini sordu. Demirtaş, "Elimden geldiğince devam edeceğim" dedi. 7 yıldır görmediği babasının yasını, “Savunmamı, okuma yazması olmadan alın teriyle 7 çocuk yetiştiren babama, Tahir ustaya ve bütün anne babalara ithaf ediyorum" cümleleri ile sığdırdı.

HEYETTEN GELEN SORU: SELAHATTİN BEY, ŞUNU Mİ DEMEK İSTEDİNİZ?

9 günlük savunma boyunca mahkeme heyetinin sesini, duruşma başlangıcı, ara başlangıçları ve bitişler dışında 2-3 kez duyduk. O seslerden biri mesela şu: (Davalardan birinin AYM aşamasındaki bir bilgisine ilişkin) “Selahattin Bey, şunu mu demek istediniz?”.

Bu ses, “Aaa mahkeme heyeti ilk kez konuştu” şaşkınlığı ile birlikte Demirtaş’ın burun hizasına indirdiği gözlüklerinin üstünde bakışıyla bizi birkaç saniye sessizliği bırakıyor. O anki sessizlik duruşma arasında şöyle yorumlanıyor: “Sanki Demirtaş’ın her dediğini anlamışlardı da bir cümlesini soruyorlar?"

HER SAVUNMA ARASINDAKİ GÜNDEM: ÇÖZÜM SÜERCİ BAŞLAR MI?

Savunma siyaset gündemine de yansıyor. Her savunma arasında “Acaba çözüm süreci mi başlayacak? Çözüm sürecinde iktidarda olan ya da yetkili kişiler bir cevap verecek mi? Yerel seçimlere giderken Demirtaş’ın bu savunması çok etkili oldu. Sanki miting yaptı. Keşke herkes dinleyebilseydi…” cümleleri dolaşıp duruyor.

Savunma bittiğinde salondaki avukatlar ve yakınları SEGBİS ekranındaki her pencere kapanana kadar çıkamıyor salondan. Görüşe gidebilenler olacak ama geri kalanlar “Başka savunma da olmayacak, bari bir şeyler yazsa da öyle haber alsak.” demeye başlıyor. Akılda, "Sahi Demirtaş bir daha ne zaman konuşur?" sorusu kalıyor.

Öne Çıkanlar