'Peygamber efendimiz zamanında bile'

'Cem Yılmaz 15 Temmuz ile ilgili farklı bir şey mi söylemiş hemen linç! Sezen Aksu şarkılarında Adem ile Havva’ya mı yer vermiş hiç durma hemen dini değerleri öne sürüp yok et!'

'Peygamber efendimiz zamanında bile'

Erdal Doğan, Gazete Karınca'da 12 Eylül darbesinden bugüne toplumun susturulmasına değindiği yazısında, "Din istismarı ve milliyetçilikle yoksulluğu, doğa katliamını, cinsel istismarı, intiharları, kadın cinayetlerini örtemeyenler bu kez hep masada hazırda duran ırkçılık ve nefret silahına sarılıyor o da yetmezse bir linç dalgası yaratıp o gün kim göze seçilmişse o hedefe alınıyor" dedi.

Doğan'ın yazısı şöyle:

Bu aralar kendi yaşadıklarım üzerinden yazı yazmaya başlamış olmamı açıkça garipsiyorum. Sanki kendi özelimi kamuoyu ile paylaşarak kendi mahremiyetimi kendi kendime ihlal ediyormuşum his ve düşüncesine kapılıyorum! Bu düşünce hislerle bu durumu bir süre sorguladım. Sonra bazı gerçekleri insanın kendi yaşadıkları üzerinden anlatması kadar doğal bir şey olmadığına kanaat getirerek biraz rahatlıyorum. Umarım öyledir. Çünkü aşağıdaki yazı da yine böyle gelişti.

Babamın ölümü ile İzmit/Kocaeli’nden Yalova’ya taşınmıştık. İlkokul ve ortaokul birinci sınıfı okuduğum hem sanayi merkezi hem de kiraz bahçeleri ile ünlü Yarımca’dan sonra daha önce tatillerde gittiğim Yalova, büyüme çağındaki bana yetmemişti. O zamanlar bir sayfiye yeri olan daha çok da emeklilerin yaşamlarının son demini geçirmek için mesken olarak seçtiği Yalova’da zaman bir türlü geçmek bilmezdi. Haliyle ben de o zamanlar İstanbul’un bir ilçesi olan Yalova’dan onun bağlı olduğu kentte lise ve üniversite eğitimimi sürdürmeyi hedeflemiştim. Keza 2 yıl Yalova Lisesi’ndeki ortaokul eğitiminden sonra girdiğim sınavla yeni açılmış Haydarpaşa Anadolu Teknik Lisesi Elektronik Bölümü’nü kazanmış ve kaydımı yaptırmıştım. Yatılı okuduğum bu okulun yatılı kalanlar için birer yarı askeri okul gibiydi. İlk zamanlar her hafta sonu sonraki zamanlarda ise daha uzun sürelerle aileme Yalova’ya gidip gelirdim. O zamanlar ne cep telefonu vardı ne de herkeste ev telefonu. İstanbul gibi tüm ülke daha yeşil, denizler daha temizdi. Ve o zamanlarda şehir hatları vapurlarıyla, minibüs, dolmuş, tren ve belediye otobüsleriyle ulaşım da bambaşkaydı. O dönemin bu toplu ulaşım araçlarıyla yolculuğun kültürel dokusu bambaşkaydı.

Ve en son geçen haftalarda ziyaret ettiğim Yalova’da yaklaşık 35 yıl öncesinden sonraki 5 -6 yıl boyunca gittiğim berberimi de ziyaret ettim. Evinin üste olduğu dükkanında tıraş olacaklar için iki koltuğu bulunan küçük bir berber dükkanıydı ve halen açıktı ve faaliyetteydi. Başımı uzaktan o tarafa doğru uzatırken dükkanının kaldırım üzerindeki sandalyesinde elinde zeka küpüyle renkleri denkleştirmeye çalışan tanıdık bir yüz gördüm. Saçlarının gürlüğünden yaşını uzaktan da yakından da tahmin etmek çok güç bir tanıdık. Zaten son yıllarda kadın ve erkeklerin yaşını tahmin etmeyi çoktan bırakmıştım. Ya doğal döngüleri ya iyi bakım ve sporla ya da cerrahi müdahalelerle yaş tahmini benim çok zor bir bulmacaydı ve bunu çoktan bırakmıştım.

Merhabalaştık ve saçı dökülmüş ve o zamandan bugüne yaş almış kendimi tanıttım ve hemen tanıdı. Fakat saçları gür ve dinç görünen bu orta yaşlı kişinin berberin kendisi mi yoksa kalfası mı olduğunu çıkaramıyordum. Pot kırma riskini göze alıp sordum kendisine hatırlarsan yanındaki kalfaya sürekli tıraş olurdum dedim. Tıraş dediğim de ya 3 numara tıraş ya da ona yakın bir saç kesimiydi. Ve çok zaman İstanbul’dan vapurla Yalova’ya geldiğimde eve gitmeden önce saç tıraşımı olur sonra toplu taşımanın ve yerleşimin pek az olduğu o zamanlar eve karanlıkta yürürdüm.

Tekrar tıraş olmaya geldim dedim. Dükkanda değişen tek şey elektrikli su ısıtıcısı ve bir bekleme koltuğuydu. Diğer her şey yaklaşık 13-14 metre karelik dükkanda yerini muhafaza ediyordu! Zaman o dükkanda donmuş gibiydi.

Önce doğum tarihini uygunca sordum! 37 yaşında yitirdiğim babamla aynı doğum tarihli 1947 doğumluydu. Yani 75 yaşındaydı. Şaşkınlığımı gizleyerek kalfasını sordum. Nerde dedim? Hatırlarsanız beni hep o tıraş ederdi! O izinli dedi bugün! Yani halen berabersiniz çok sevindim. Çok efendi ve saygılı ve çok iyi bir çalışan bulmuşsunuz dedim. Hafif tebessümle ve biraz utanarak o benim oğlum dedi! Ah ne güzel dedim. Tahmin etmeliydim dedim.

Sonra o kalfanın kendisi geldi. Benden 6 yaş büyüktü ve daha yeni emekli olmasına rağmen o da çalışmaya devam ediyordu.. Merhabalaştık ve baban senden daha genç görünüyor diye takıldım. O da eski arabaların sağlamlığı ile küçük bir kazada pelte çıkan yeni üretim araçlar gibiyiz ne yazık ki dedi ve sonra az sohbet edip vedalaşıp eve gitti.

1980 yılların ortaları ve 90’ların başıydı. Darbe karşıtlığı ve darbe eleştirisini yapan çok az sol muhalif kesim dışında tüm siyasi cenah mevcut durumun parametrelerinden oldukça memnundu. Apolitikleştirme ve Türk İslam sentezi çok yoğun işlenmeye başlamış, kontrolsüz neoliberal piyasa politikalarıyla kamusal ekonominin barbarca yağmalanmaya başladığı yıllardı. Türklük ne İslam’dan bağımsız olabilirdi ne de şovenizmden. Siyaset olarak İslamcılık da ne Türklükten bağımsızdı ne de apolitikleştirmeden. O yılların devlet ve toplumunun her hücresine adım adım yerleştirilen bu ideolojik ve ekonomik alt ve üst yapı ne yazık ki çok başarılı oldu.

Ve o günlerde liseli olmanıza rağmen buldozer gibi yakıp yıkan bu yıkımdan kurtulmaya çalışıp geleceğe umutla baksanız dahi bu farkındalığınızı ne yakın çevrenizle ne de berberinizle konuşabiliyordunuz.. Örgütlenme de farkındalık yaratmak da bugün gibi en ağır suçtu.

O günden bugüne saçları dökülmüş bir ben vardım öte yandan onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen hiç düzeni değişmemiş bir berber dükkanı. Ve halen ne berberim yaşadığı sıkıntıyı anlatabiliyor ne de ben ona rahat olabilmesini söyleyebiliyordum.

Babası 1942’de 2. Dünya Harbinde seferberlik nedeniyle yeniden askere çağrılmış. Dedesi Osmanlı Devleti’nde Çanakkale dahil yıllarca cephe cephe askere sürülüp savaşmış.

Annesi ilkokuldan sonra okumasına izin vermemiş, çok çaba sarf etmiş o günkü öğretmenini saygı ile anarak. Fakat annesinin onun yanından ayrılmasına ne gönlü ne de aklı ikna olmuş. O zamanlar Yalova’da yalnız ortaokul varmış liseler İstanbul’daymış.

Sonra bugüne geldik. Çok hızlıca ve kısaca… "Ekonomi" dedim, "Bir kısım insanlar doların Allah tarafından çıkarılıp indirildiğini söylüyor ve bazıları da ciddi ciddi inanıyor" dedim. O kadar dedim. Dedi ki; "Peygamber Efendimiz zamanında bile eğitimin şart olduğu söylenirdi. Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu ayetlerde de söylenir ve ta peygamber zamanından beri bilinir söylenir." Yine "Peygamber döneminde bir kelime öğretene minnet edilir saygı duyulurdu" dedi bir kez daha.

Mevcut yaşam koşullarından ve hukuksuzluktan konuşamıyordu.

İlkokuldan bugüne değin itirazsız çalışmış gelmiş bugüne. 1980 yılların susturulmuş Türkiye’sindeki o zoraki sükunet 2022 yılının ilk haftalarında o berber dükkanında 75 yaşındaki berberin boğazında boğum boğum düğümlenmişti! Çok derin bir din bilgini olmamasına rağmen çevresine din istismarı yapmadan kendi inancında, aklını ve hafızasını koruyarak ekmek teknesi dükkanında makas sallamaya devam ediyordu. Ama öte yandan hayat hep futbol konuşarak da geçmez ki! Hayat pahalılığının yaşamı giderek çekilmez kıldığı yerde bile o esnaf tanıdığına dahi rahat rahat konuşamıyor.. Konuşamıyor çünkü; soğan ve ekmeği yücelterek yoksullukla mücadele edenler ve din istismarı edip ve milliyetçilikle yoksulluğu poşetleyenlerin cezai hışmından korkuyordu!

Din istismarı ve milliyetçilikle yoksulluğu, doğa katliamını, cinsel istismarı, intiharları, kadın cinayetlerini örtemeyenler bu kez hep masada hazırda duran ırkçılık ve nefret silahına sarılıyor o da yetmezse bir linç dalgası yaratıp o gün kim göze seçilmişse o hedefe alınıyor. Mesele Tarkan yakıcı sorunlarda kafasını kuma gömmemiş mi hemen bir linç! Cem Yılmaz 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili farklı bir şey mi söylemiş hemen linç! Sezen Aksu şarkılarında Adem ile Havva’ya mı yer vermiş hiç durma hemen dini değerleri öne sürüp yok et!

Susturdukları toplumun öfkesini göremeyenler o toplumu ayrıştırdıkça ayrıştırmaya çabalıyorlar. Ama tüm araçlara rağmen başaramıyorlar. Ve başaramayacaklar.

yalova Cem Yılmaz Sezen Aksu ERDAL DOĞAN