Sivas Katliamı'nda yakınlarını yitirenler anlattı: 'Adalet yerini bulmadı, yüreğimizdeki yangın sönmedi'

Sivas Katliamı'nda yakınlarını yitirenler anlattı: 'Adalet yerini bulmadı, yüreğimizdeki yangın sönmedi'
Sivas'ta katledilen 33 kişinin aileleri yaşadıkları acıyı, adalet taleplerini ve 31 yıla rağmen suçluların cezalandırılmamasına tepkilerini Artı Gerçek'e anlattı: 'Adalet yerini bulmadı, yüreğimizdeki yangın sönmedi'

Mehmet MENEKŞE


SİVAS - 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli'nde çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini, anne, babalarını yitiren aileler katliamdan otuz bir yıl sonra Artı Gerçek’e konuştu. Adaletin yerine gelmediğini ve suçluların bulunmadığını belirten aileler Madımak Oteli'nin müze yapılması talebini de yineledi.

'BU ÇOCUKLARIN SUÇU NEYDİ?'

Dört çocuğundan biri olan Muammer Çiçek’i Madımak katliamında kaybeden doksan yaşındaki baba Hüseyin Çiçek Madımak’ta suçsuz insanların yakılmasına isyan etti. Baba Çiçek şu şekilde konuştu:

“Ne yaptı bu çocuklar, suçları ne idi? Hepsi okumuş, üniversite bitirmiş, aklı başında, vatanını, insanını seven çocuklar. İnsan insanı niçin yakar ki? Kendinizi bizim yerimize koyun ve gencecik, bin bir emek ile yetiştirip, okuttuğumuz çocuğumuz birileri din adına katlediyor. Bu çocukları yakanları bir türlü bulamadılar, bulduklarına gereken cezaları vermediler, insan yakanlar affedildi. Bu çocukların hayalleri, bir gelecekleri vardı, hayatlarının baharında çocuklarımızı da yaktılar, bizi de yaktılar. Bizler de bu ülkenin vatandaşıyız, insanıyız, bizim de bu ülkede istediğimiz gibi yaşamaya, nefes almaya hakkımız var. İnsanın insanı yakması hangi dine, hangi vicdana, hangi insanlığa sığar? Bizim dinimizde insan yakmak var mı? İnsan yakanlar lanetle anılacaklar.”

Seksen iki yaşındaki Anne Şirin Çiçek; “Elimizden aldılar yavrumuzu, ne diyeyim ki? Muammer tiyatroda Pir Sultan rolünü oynuyordu, ben gitmedim de babası Ankara’da izlemişti. Oğlum bir yıl önce mühendis olmuştu, ne zor koşullarda okuttuk yavrumu? Muammerimin diploması duvarda asılı kaldı. Otuz bir yıldır duvarda asılı diplomasına, fotoğraflarına baktıkça her gün yanıyoruz. Adalet yerini bulmadı, bunu bize yaşatanlara lanet olsun…”

ALEVİLER HEP HEDEFE KONULDU

Alevilerin hep hedef yapıldığını belirten Gülsüm Karababa’nın kardeşi Hüseyin Karababa şu şekilde konuştu;

“Bu ülkede Alevilerin her zaman hedefte olduğu, düzenli olarak katliamlara uğradıklarına tanık oluyoruz. Tarihsel süreçte Alevilerin yaşadığı katliamlara buradan bakarsak anlamlı bir sonuca ulaşabiliriz. Aleviler çeşitli toplumsal kesimlerinin ortak düşmanı haline getirilmek istenen bir konumda olmuşlar her zaman. Alevileri hedef haline getirilerek kendilerine yapay bir düşman yaratmaya çalışan tekçi, inkarcı yapı Aleviliği ve Alevileri hep ötekileştirmiş, dışlamış, Alevilerin bu topraklarda var olmasını bir türlü hazmedememiş. Yokluk, yoksulluk, işsizlik diz boyu, insanlar sisteme karşı ayaklanacaklar, ayaklanmanın olmaması için bu tür yapay hedefler, düşmanlar yaratılmak isteniyor. Ülkede yaratılmak istenen etnik kökene dayalı, mezhep kökenine dayalı çatışmalar aslında sınıfsal mücadelenin önüne geçmiş durumda ve bu tür ayrışmaların yine belli bir sınıfa hizmet ettiğini düşünüyorum. Bölerek, parçalayarak, birilerini düşmanlaştırarak ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar.”

'ANI KÖŞESİ ANLAMSIZ'

Yapılan anı köşesinin anlamsız olduğunu, mahkeme kararı ile kardeşinin isminin oradan çıkarılmasını sağladığını belirten Karababa şu şekilde konuştu:

“Madımak katliamı mağdurları olarak biz bir aileyiz. Aile olarak birlikte olup, bir olgunluk göstermemiz gerekiyor. Başımızdan nasıl bir olay geçti önce bunu tam tespit edip, süreci nasıl sürdüreceğiz, bunu belirlememiz gerekiyor. Bizim yüzleşmeye ihtiyacımız var. Kimse çocuklarımızın kanı üzerinden acitasyon yapmasın. Otuz bir yıl geçmiş, bu saatten sonra bizleri dinlemek zorundalar. Yüreği bizim ile birlikte atmayanların, mikrobik unsurların temizlenmesi lazım. Karamollaoğlu’nu alkışlamak için giden pir Sultan Abdal Derneği yöneticileri hesap vermek zorundalar. Otuz bir yıl sonra verilen mücadelede nereye geldiğimizi sorgulamamız lazım. Kimse benim kardeşim, çocuğum üzerinden oyun oynamasın. Alevi sivil toplum örgütlerini daha sorumlu davranmaya, sorumluluk almaya davet ediyorum. Ben Sivas’a gelmiyorum, çünkü ben kardeşimin ismini mahkeme kararı ile anı köşesi denilen yerden çıkarttırdım. Herkesin bunu yapması gerekir. Madımak utanç müzesi olsun demişiz, oraya anlamsız bir anı köşesi yaptılar. Oraya gitmek, onu öyle kabul etmek demektir, ben öyle kabul etmiyorum. O anı köşesinde oteli yakmak için gelen katillerin ismi de yıllarca orada durdu, sonra tepkilerimiz üzerine kaldırdılar. Çocuklarımızın isminin orada öyle orada durmasının ne anlamı var?”

'O YANGIN ORADA SÜRÜYOR'

Karababa; “31 yıl sonra ne yüreklerimizdeki yangın söndü ne de adalet yerini buldu. Bu katliam şahsi olmaktan çıktı, toplumun belli bir kesimine mal oldu. Bu bireysel bir durum değil ki, trafik kazası değil, benim kardeşim birileriyle kavga etmiş de bu iş başımıza gelmiş değil ki. 1240’tan beri katliamların yaşandığı bir topluluk var ortada. Kimin yüreği soğusun ki bizim de yüreğimiz soğusun. Adalet yerini buldu mu, taleplerimiz yerine getirildi mi? Bu katliamdan sonra bizler bir duruş sergilemeseydik, bir barikat oluşturmamış olsaydık, Alevileri teslim alacaklar, asimile çok daha yoğun ve kapsamlı olacaktı ama buna izin vermedik.”

'İNSAN YAKAN ZİHNİYETİ KERBELA’DAN TANIYORUZ'

Belkıs Çakır’ın babası 2 Temmuz katliamından birkaç yıl sonra yaşamını yitirdi. Belkıs Çakır’ın amcası Mustafa Çakır şu şekilde konuştu:

“Acımızın azalması mümkün değil, otuz değil yüz yıl geçse de her geçen yıl katlanarak artıyor. İçinde biraz insani duygu taşıyan, vicdanlı, duyarlı insanlar bunu biliyor. Adalet yerini bulmadı, katiller affedildi, zaman aşımından dava düştü. Evlatlarımız elbette geri gelmez ama içimizi rahatlatacak bir şey de olmadı, acılarımızın üzerine başka acılar da yüklendi. Kerbela’dan, Muaviye’den beri İşid zihniyeti katliamlarına devam ettiriyor. Aynı zihniyeti taşıyanlar köşe başını tutmuşlar, biz bunlardan adalet de beklemiyoruz zaten. Olan çocuklarımıza oldu, gencecik yaşta elimizden uçup gittiler. Kerbela’da İmam Hüseyin’in kafasını kesip top oynayan zihniyet çocuklarımızı yakarak katletti. Madımak’ın acısı bizleri çok yaktı, çok yaraladı, hayatımızda hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Madımak davası zaman aşımından düşürülüyor, ülkenin başbakanı çıkıp “Zaman aşımı milletimize hayırlı olsun” diyor. İşte o zaman benim ciğerimi bir daha söküp yaktılar. Sivas’ın katilleri mecliste milletvekili bile oldu beni değil Muaviye zihniyetini temsil ettiler. Biz bunları Kerbela’dan tanıyoruz, o günlerden bu günlere geldiler. Maraş katliamını yapan aynı zihniyeti değil miydi? Çorum katliamında tarlada çalışan hamile kadının karnındaki cenini çıkarıp öldüren zihniyet aynı zihniyet değil mi? Madımak’ın önünde “Yakın ulan yakın” diye bağıran aynı zihniyet değil mi? “Cehennem ateşi” diye bağıran aynı zihniyet değil mi? Bu ülke böyle gitmeyecek. Gezi eylemlerinde katledilen canlarımızın acısı Madımak’ta yakılanlardan daha mı hafifti? Asla değildi. Hepsinin acısı benim yüreğimde aynı, birebir.”

'KARDEŞİMLE EN SON TELEFONDA GÖRÜŞTÜK'

Mehmet Atay’ın ağabeyi Zeynel Atay 2 Temmuz’da kardeşiyle en son telefonda görüştüklerini, ondan sonra irtibatlarının koptuğunu, bir gün sonra da kardeşinin cenazesini almak için Sivas’a geldiğini belirtti. Kardeşi Mehmet Atay’ın 1968 yılı ilkbaharında Sivas’ın Divriği ilçesine bağlı Gönderen Köyünde ailesinin en küçük çocuğu olarak doğduğunu, Mehmet Atay on iki yaşındayken 1980’de babalarını, yirmi yaşındayken de 1988’de annelerini kaybettiklerini belirtti. Kardeşinin Gazi Üniversitesi Maliye Yüksek Okulunda okuduğu yıllarda okulun Oluşum Tiyatro Gurubunda çeşitli oyunlarda oynadığını, fotoğrafçılığa tutku ile bağlı olduğunu ve okulu bitirdikten sonra gazetecilik ve fotoğrafçılık yaptığını, 2 Temmuz 1993 yılında İstanbul’dan Sivas’ta yapılacak olar Pir Sultan Anma etkinliğine fotoğraf çekmek, gazetesine haber yapmak için geldiğini söyledi. İstanbul’da Divriği Kültür Derneğinin yönetim kurulu üyesi olduğunu ve Çağdaş Divriği Gazetesi muhabiri, fotoğrafçısı olarak çalıştığını belirtti.

Zeynel Atay şu şekilde konuştu;

“Kardeşim Mehmet ile Sivas’ta buluşacak, Pir Sultan anma etkinlikleri 1-2 Temmuz’ta Sivas’ta, 3-4 Temmuz’da da Banaz’da olacaktı, oraya birlikte gidecektik. Mehmet beni 2 Temmuz Cuma günü öyle saatlerinde telefon ile aradı, tedirgin ve endişeli bir sesle şehirde olaylar çıktığını söyledi. O saatten sonra kardeşimle bir daha iletişim kuramadım ve konuştuğumuz gibi Sivas’ta buluşamadık. Sivas’ta Madımak önünden televizyonlar canlı yayın yapıyordu ve şehre giriş çıkışlar yasaklanmıştı. Hayatını kaybedenler açıklanmaya başladığında ilk olarak kardeşim Mehmet Atay’ın ismi okundu. O akşam Ankara’dan Sivas’a gelmek için yola çıktık ve olağanüstü hal ilan edildiği için önce bizi şehre almadılar. Şehre girmek için ısrar ettim, kardeşim hayatını kaybetmiş, askerler ‘Biri sırtından vurursa suç bizim değil’ diye bana gözdağı verdiler. Ben dinlemedim ve kardeşimi Numune Hastanesinde buldum. Gittiğimiz hastanede sadece kardeşim ve Nesimi Çimen’in cenazesi vardı. Sabaha karşı savcı geldi ve Nesimi Çimen’in ismini yanlış yazmışlardı, kendisini çok iyi tanıdığımı söyleyerek ismi ben düzelttirdim. Bu katliam doğrudan bize değil, laik, demokratik, çağdaşlığa karşı yapılmıştır, topluma mal olmuş bir katliamdır. Bu katliam insanlığa karşı yapılmış bir katliamdır. Madımak’ta yazarlar, şairler, karikatüristler, sanatçılar katledildi. Kardeşim Mehmet otelin girişinde, dışarıdan gelecek saldırılara karşı durmaya çalışıyor, fotoğraf çekiyor. Mehmet’in fotoğraf makinesinden filmleri almışlar, makineleri bize verdiler, filmler yoktu. Madımak katliamı sıradan bir olay değil, organize bir olay olduğunu düşünüyorum.”

Öne Çıkanlar