'Sorun Boğaziçi'nin istenen kıvama gelmemesi'

'Sorun Boğaziçi'nin istenen kıvama gelmemesi'
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rıfat Okçabol öğrencilere yönelik operasyonun asıl amacının 'üniversiteye haddini bildirmek' olduğunu söyledi.

HABER MERKEZİ- Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan ‘Afrin lokumu’ tartışmalarının ardından Erdoğan, "O komünist vatan haini gençlere okuma hakkı vermeyeceğiz" açıklaması yapmış, 15 öğrenci gözaltına alınmıştı. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rıfat Okçabol öğrencilere yönelik operasyonla ilgili "Sorun tüm üniversiteler istenen kıvama getirilmişken, Boğaziçi'nin (şimdilik) istenen kıvama gelmemiş olmasıdır. Hemen her üniversiteden gerici söylem, savaş desteği, başkanlık desteği, iktidarın her açılımına destek gelirken, Boğaziçi'nden (şimdilik) gelmemesidir" değerlendirmesini yaptı. 

Evrensel gazetesinden Eylem Nazlıer'in sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Okçabol, "Amaç üzüm yerken (muhalif öğrencilere hadlerini bildirirken), bağcıyı dövmektir (Boğaziçi'ne de haddini bildirmektir)" diyor. Okçabol'un bazı sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

- Son gözaltı operasyonlarıyla Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri adeta bir kuşatma altında. Erdoğan’ın sözleriyle başlayan ve öğrencileri ‘terörist’ sayan bu sürecin sonunda, protestolara katılan ya da muhalif düşünen öğrenci gençlerin eğitim haklarını da ortadan kaldırılması gündemde. Neler söylersiniz bu konuda?
 
Boğaziçi Üniversitesi’deki olay, hemen her üniversitede olan ve öğrenci disiplin yönetmeliğiyle çözülebilecek bir olaydır. Günlük yaşamda sık sık görüldüğü gibi, benzeri olayları yandaşlar yaptığında, tutuklama ya da disiplin soruşturması bile yapılmayan bir olaydır. Ancak olay, gençlerin savaş karşıtlığı ile iktidarın BOUN karşıtlığını birleştiren yandaşlarca kolayca alevlendirilmiştir. Boğaziçi'nde yaşanan olayda, lokum dağıtanların, sözel tepkiler üzerine hemen video çekmeye başlamaları, polisin gece yurtları basarak videodaki öğrencileri ve de hatta o gün Boğaziçi'nde değil de üniversitenin Kilyos yerleşkesinde olan bir öğrenciyi tutuklaması, bir rastlantı değildir. Tutuklamaları bir açıklamayla protesto etmek isteyen öğrencilerin, açıklama yapmadan polis tarafından derdest edilmeleri de rastlantı değildir. Amaç üzüm yerken (muhalif öğrencilere hadlerini bildirirken), bağcıyı dövmektir (Boğaziçi’ne de haddini bildirmektir). Öğrencilerin (sadece sözle) protesto etmesi bir suç değildir. Fiziki müdahalede bulunan Boğaziçi öğrencisi varsa, öğrenci disiplin yönetmeliğine göre verilecek en ağır ceza, bir uyarı, hadi bilemediniz birkaç günlük- 1 haftalık uzaklaştırma cezasıdır.

- Peki neden uzaklaştırma cezası değil de öğrenciler gözaltına alındı ve üniversiteden atılmak isteniyor?
Olası suçu bu derece olan kişileri ‘vatan hainliği, teröre destekle ya da teröristlikle’ suçlamak da rastlantı değil tabii. Hele, komünist olmak herkesin yasal ve doğal hakkıyken, "Komünistleri okuldan atacağız" demek, rastlantı olabilir mi? Evrensel hukuk anlayışına, uluslararası sözleşmelere ve de 1982 Anayasası’na göre bile, hem öğrencileri yargılamadan suçlamak, hem de okuldan atmakla tehdit etmek, yasal olmadığı gibi, kabul edilebilir bir durum da değildir. Daha geçen hafta AİHM, iktidarı eleştirmenin suç olmadığını bir kez daha açıklamış, iktidarın, eleştiri yaptıkları için mağdur ettiği kişilere tazminat ödemesine karar vermiştir. Ancak BOUN’deki olay bir kez daha gösteriyor ki, iktidar, Boğaziçi’ne de, muhaliflerine de çok kızmakta, muhalifleri bir kaşık suda boğmak istemekte ve şimdilik korkutmakla yetinmektedir. "FETÖ’cü yapıyı bitirdik" dedikleri halde OHAL’i uzatacak olmalarının bir nedeni, OHAL sopasıyla bu korkuyu yaygınlaştırmaktır; her an bir OHAL KHK’si ile her türlü muhalif söylem ve eylemlerin fiilen yasaklanabileceğini unutturmamaktır. Esasında da iktidarın bunu yapması, ya an meselesidir  ya da hesap kitap meselesidir.     

Boğaziçi’de fırtına aslında rektörlük seçimlerinde kopmuştu. Çok yüksek oyla seçilen rektöre görev verilmediği gibi, seçime bile katılmayan bir profesör rektör olarak atandı. Son gözaltı operasyonu, üniversite üzerindeki siyasi tahakkümün bir devamı olarak okunabilir mi?
Batı ülkelerindeki üniversiteler çoksesli değil mi? Bunlardan hangisinin kendi devletine, kendi halkının değerlerine karşı faaliyet yürüttüğünü gördünüz?" demesi, rastlantı mıdır? Esas sorun da bu noktadadır aslında. Bana göre Boğaziçi, toplumun büyük çoğunluğu gibi, Cumhuriyetin ilke ve kazanımlarına sahip çıktığı gibi ülkenin ve toplumun evrensel insan haklarıyla örtüşen değerlerine de sahip çıkmaktadır. Sorun, iktidarın Cumhuriyet değerleriyle olduğu kadar, evrensel insan haklarıyla da barışık olmamasıdır. Sorun, tüm üniversitelerin istenen kıvama getirilmişken, Boğaziçi'nin (şimdilik) istenen kıvama gelmemiş olmasıdır. Hemen her üniversiteden gerici söylem, savaş desteği, başkanlık desteği, iktidarın her açılımına destek gelirken, Boğaziçi’nden (şimdilik) gelmemesidir. Ya Boğaziçi istenen kıvama getirilecektir ya da iktidar seçimlerde el değiştirecektir.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

 

Öne Çıkanlar