Üye hakimden Ahmet Şık'a: Yer değiştirelim mi?

'Aradığınız örgüt şu anda siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor' diyen Şık'ın savunması mahkeme heyetini kızdırdı. Savcı, 'Burayı siz yönetiyorsunuz galiba' dedi.

Üye hakimden Ahmet Şık'a: Yer değiştirelim mi?

HABER MERKEZİ- Cumhuriyet davasında savunma yapan Ahmet Şık, "Hiçbir şekilde savunma yapmıyorum çünkü gazetecilik suç değildir. Söylediklerim savunma değil, ithamdır" dedi. Şık'ın savunmasının ardından Mahkeme Başkanı ile savcı arasında sert diyaloglar yaşandı.

Ahmet Şık, konuşmasına 3 yıl önce, 2014’te yayımlanan ‘Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda’ isimli kitabının önsüzünü okuyarak başladı:

"Türkiye’yi siyasal ve toplumsal olarak beraber dönüştüren iki güç olan AKP ile Gülen Cemaati’nin birlikteliği ve yancı desteğiyle sürdürülen, adına iktidar denilen kanalizasyon patladı. ‘Yeni Türkiye’ denilen garabeti inşa eden, amaca ulaşmak için her türlü araca başvurmanın uygun olduğu Makyavelist bir anlayışın hakim olduğu iki güç; AKP ve Cemaat ayrıştı.

Her ikisi de sistemin ve toplumun demokratikleşmesini değil, kendi otoritesini hakim güç kılmak üzerinden, içinde örgütlenmeye çalıştıkları devleti ele geçirmek isteyen güç odakları.

Uzun vadede söz sahibi tek güç olacaklarını düşündükleri devletin otoritesine bağlılığı sarsılmaz kılmaya çalışan bir anlayışa sahip bu iki odak, gördük ki bir yandan ortak düşmanlarla mücadele ederlerken öte yandan birbirlerini yok etmeye dönük hamleler için malzeme biriktirmişler.

Bu malzemelerin kullanılacağı günün yaklaştığı, kanalizasyondaki pis kokunun uzun süredir dışarıya yayılmasından belliydi. Medya köşelerinden yapılan tehditler, el altından yapılan tasfiyeler, zaman zaman sızdırılan telefon konuşmaları, hukuksuzluk üzerine kurulu polis-yargı operasyonlarının, ortak düşmanlardan sonra iktidar bileşenlerini hedef alması yaşanacakların işaretiydi.

Ortalıkta yok edilecek düşman kalmadığına kanaat getirince, devletin sahibinin kim olacağı kavgasına tutuşarak birbirlerini hedef aldılar. Evet ortalığı pislik götürdü, götürüyor. Görünen o ki bir süre daha böyle olacak. Dinin, etik değerlerin alet edildiği bu savaşta tarafların ihtiyaçlarını karşılayan yalanlar, tarafları nezdinde gerçeklerden daha itibarlı. Bu yüzden yapılan savunmalara kimse aldanmasın. Bu savaş, ne demokrasi ve temiz toplum ne de birilerinin iddia ettiği gibi barış ya da sivilleşme için yaşanıyor. Sadece devletin sahibi kim olacak diye savaşılıyor."

Kitabının yayınlandığı tarihten sonra AKP ve Gülen cemaati arasındaki savaşın daha da şiddetlendiğini söyleyen Şık, "2007’deki Ergenekon soruşturmalarıyla başlayan sahte bir tarih yazımı sürecinin iktidar ve suç ortaklarının devletin ve ülkenin yağmalanmasında kimin daha çok pay alacağıyla ilgili savaş bir darbe kalkışmasına kadar uzandı. 15 Temmuz 2016’da 250 insanın katledildiği kanlı bir kalkışma yaşandı" dedi.

HAKİM MÜDAHALE ETTİ

Ahmet Şık, darbe girişimini ve sonrasında yaşananları anlatırken hakim "Savunma kapsamında kal Ahmet Şık. Köşe yazısı yazma" dedi. Ahmet Şık ise savunma kapsamında olduğunu vurguladı ve devam etti:

"15 Temmuz’da darbe engellendi ama cunta iktidar oldu. Darbe kalkışmasından sonra hazırlanan iddianamelerde Gülen Cemaati’nin amacı şöyle anlatılıyor:

"Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm Anayasal kurumları olan Yasama, Yürütme ve Yargı erklerini ele geçirmek ve bu süreç tamamlandıktan sonra devleti, toplumu ve fertleri FETÖ’nün ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek; oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasi gücü yönetmek."

'15 TEMMUZ CEMAATİN EN BÜYÜK YENİLGİSİ VE ZAFERİ'

"Bir lütuf olarak görülen kanlı bir kalkışmadan bugüne uzanan süreçte ortaya çıkan, biraz önce özetlediğimiz tabloya baktığımızda, iddianamelerde anlatılan bu amacın gerçekleşmediğini kim söyleyebilir?

Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm Anayasal kurumları olan Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri ele geçirilmedi mi?

OHAL ve KHK’ler aracılığıyla devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojileri ve menfaatleri doğrultusunda dizayn etmeye çalışmıyorlar mı?

'SUÇLU OLDUKLARINI ANLATMAYALIM İSTİYORLAR'

"Devleti ve ülkenin kaynaklarını talan etme niyet ve kararlılığında, oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasi gücü yönetmeye çalışmıyorlar mı?

İşte bu nedenlerle Gülen Cemaati’nin en büyük yenilgisi olan 15 Temmuz Kalkışması, aynı zamanda en büyük zaferidir.

Çünkü, Fethullah Gülen’in idealize ettiği devlet, toplum ve fert modeli 15 Temmuz kalkışması sonrasında hayata geçirilmiş oldu. İnşa süreci hızla devam eden ve demokrasinin yanında yer alan herkesin karşı çıkması gereken sistem kimin elinde olursa olsun, patenti Fethullah Gülen’dedir.

Tam da bu nedenle Fethullah Gülen ve cemaati ne istediyse, Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti vermiştir.

Şimdiyse, kanlı bir kalkışmanın ardındaki güçlerden birisi olduğu kuşku götürmez bir gerçek olan Gülen Cemaati’nin, FETÖ diye anılan bir canavara dönüşmesinde hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi davranıyorlar.

Suçlu olduklarını söylemeyelim, gerçekleri anlatmayalım istiyorlar.

Darbecilerce katledilenlerin kanlarını ucuz ve sığ bir siyasetin demagoji malzemesi yapıyorlar.

Çünkü gücü elinde tutanların tek bir amacı var: Totaliter iktidarlarını her ne olursa olsun sürdürmek."

Ahmet Şık, 25 sayfalık savunmasında uzun uzun AKP-Cemaat işbirliğini ve çatışmasını anlattı.

'SORUMLU ERDOĞAN VE AKP'DİR'

Şık'ın şu cümleleri dikkat çekti:

"Doğru ifadesiyle söylersek, Gülen Cemaati’nin devlet ve toplum için en tehlikeli hale gelecek güce erişmesinin en büyük sorumlusu, "Ne istedilerse veren" ve "yaptığı yardımlar için af dileyerek" suçunu da itiraf eden Recep Tayyip Erdoğan ve 15 yıldır tek başına iktidar olan AKP’dir. Dolayısıyla 15 Temmuz kalkışmasının da sorumluları arasındadırlar.

AKP hükümeti de siyasal onay makamı olarak bir yandan hukuksuzluklara suç ortaklığı yaparken, öte yandan kumpasların faillerine yönelik eleştiri ve suçlamalara karşı da kendini siper etmişti.

Şimdiyse, o dönemin suç ve günahlarının tüm yükünü Gülen Cemaati’nin sırtına yükleyerek kendi rollerini ve suçlarını gizlemeye çalışıyorlar.

'KANDIRILMADINIZ, BİRLİKTE KANDIRMAYA ÇALIŞTINIZ'

"Cemaat kendilerini hedef alana dek uyarı ve eleştirileri dinlemeyip, devleti tüm kurumlarıyla birlikte bu çeteye teslim eden, suçlarına ortaklık yapanlar şimdi "kandırıldıklarına" inanmamızı istiyorlar.

Hayır kandırılmadınız. Aksine, birlikte kandırmaya çalıştınız.

Yıllardır bunu söylememize rağmen,Cumhuriyet Gazetesi’nden örgüt, bizlerden FETÖ’cü çıkarmak için beyhude bir çabaya girişen Türkiye yargısının "kandırıldık" açıklamasını yeterli görerek şüpheliler hakkında herhangi bir soruşturma açmadığını da belirtelim.

'BEKİR BOZDAĞ BAŞ SORUMLUDUR'

Bekir Bozdağ, yargının Cemaat’e teslim edilmesinin baş sorumlularından birisi olduğunu ileri süren Şık, şöyle devam etti:

"Ancak bizler FETÖ’cü suçlamasıyla hapsedilmişken, Bekir Bozdağ görevinin değiştirilesine karar verildiği geçen haftaya kadar Adalet Bakanı sıfatıyla Hakim-Savcılar Kurulu’nun başındaki kişi olarak, kendisi tarafından ataması yapılan yargı mensuplarının teşkilattan ihraçlarını yönetiyordu."

Cemaatin MİT içinde örgütlenmesi ve 15 Temmuz darbe girişimi günü yaşananlar nedeniyle MİT ve Hakan Fidan hakkındaki suçlamalar ve kuşkuları da bir bir dile getiren Şık, "Şimdi biz bunları, kuşkularımızı söyleyip, yazdığımız için hapisteyiz. Ama böyle bir planı, bir darbe kalkışmasının parçası olduğunu anlayabilecek kapasitede olmadıklarını itiraf edenler, orduyu ve MİT’i yönetmeye devam ediyor" dedi.

'BENİ ARIYORLARSA MEŞGUL DE'

Ahmet Şık savunmasını yaparken salondakilerden birinin telefonu çaldı. Şık'ın 'Beni arıyorlarsa meşgul de' sözleri gülüşmelere neden oldu.

2011'DE DE TUTUKLANMIŞTIM

2011 yılında da Cemaat'in gücünün doruğunda olduğunu ve kendisinin de cemaat hakkında yazdığı 'İmamın Ordusu' kitabı nedeniyle tutuklandığını belirten Ahmet Şık, dönemin başbakanı Erdoğan'ın o gün "Bazı kitaplar bombadan tehlikelidir" sözünü anımsattı. Şık, şöyle devam etti:

"Hapiste tutulan gazeteciler için, şimdi de sıkça yaptığı gibi o zaman da, "Gazeteci değil, Teröristler" diyordu. Elbette böyle bir beklentimiz yok ama Erdoğan kitaplarla, yazarlarıyla, gazetecilerle arasındaki ilişkiyi kriminal düzeyde tutmak yerine okuyup, dinleyip, anlamaya çalışsaydı, kuvvetle muhtemel bugün hiçbirimiz burada olmayacaktık.

'SÖYLEDİKLERİM SAVUNMA DEĞİL İTHAM'

"Dahası Erdoğan okuyan birisi olsaydı, Salvador Allende’nin Şili’nin Faşist cuntacılarına söylediği; "Tarih bizden yana ve tarihi haklılar yazar" sözünden de haberdar olacaktı.

Evet, tarih bir kez daha bizden yana. Dolayısıyla ne Cumhuriyet Gazetesi’nden bir illegal örgüt ne de bizlerden terörist çıkaramayacaksınız.

Buraya kadar anlattıklarımdan anlamışsınızdır. Söylediklerim savunma veya ifade değil. Aksine ithamdır. Çünkü;

Bu siyasi operasyonun kanuni kılıfını hazırlayan metnin başında "iddianame" yazması, çöp muamelesi yapılması gereken bu utanç vesikasını hukuki kılmıyor. Tıpkı, öncesi ve sonrasıyla bu siyasi operasyonda görev ve rol üstlenen kimi kişilerin adlarının önünde hâkim – savcı yazmasının kendilerini hukukçu kılmadığı gibi.

Bizlere yönelik bu operasyon; düşünce ve ifade hürriyetini, basın özgürlüğünü hedef alan bir pogromdan başka bir şey değildir. Ve kimi yargı mensupları da bu pogromun linççileri olma görevini üstlenmişlerdir.

'CUMHURİYET'TE ARADIĞINIZ ÖRGÜT ÜLKEYİ YÖNETİYOR'

"Cumhuriyet Gazetesi’nde aradığınız örgüt, siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor. Sahibinin sesi olmuş medyası da bu organize kötülük örgütünün yalanlarını gerçekmiş gibi sunuyor. Suçlarını perdeleyip, kötülüğün yaygınlaşıp sıradanlaşması görevini yerine getiriyor. Yani örgüt propagandası yapıyor.

Kimsenin kuşkusu olmasın, tüm kişi ve kurumlarıyla organize kötülük örgütünün bu ablukası da dağıtılacak.
Çünkü bu ülkede;
- Demokrasi düşmanlarına inat, kalıcı ve yaygın bir demokrasi için mücadele edenler var.
- Hukuku katledenlere inat, hukukun üstünlüğünü savunmaya devam edenler var.
- Menfaat düzenlerini sürdürmek için savaşı ve ölümü kutsayanlara inat, barışı ve yaşamı esas kılmaya çalışanlar var.
- Çocukları katledenlere, pedofilleri koruyanlara inat çocukların düşlerini gerçek kılmak için çabalayanlar var.
- Ve hakikati boğmak isteyenlere inat gazetecilik yapmaya devam edenler var.
Gazetecilik faaliyetlerimin suç olarak gösterilmeye çalışıldığı bir operasyona karşı söyleyeceklerim bundan ibarettir. Ve hiçbir şekilde savunma değildir. Ki bunu gazeteciliğe ve mesleğimin etik değerlerine hakaret sayarım.

Çünkü gazetecilik suç değildir.

Gazetecilik faaliyetlerini suçlama konusu yapmak, totaliter rejimlerin ortak özelliğidir. Tecrübemle biliyorum ki mesleki faaliyetlerim nedeniyle her siyasal iktidarın ve her dönemin yargısının "kötüsü – suçlusu" olmayı başardım. Kızıma bırakacağım bu mirastan gurur duyuyorum."

'ZORBALARI KORKUTAN CESARETTİR'

Bu yüzden söyleyeceğim o ki, dün gazeteciydim. Bugün gazeteciyim. Yarın da gazetecilik yapmaya devam edeceğim.

Bunun için bir bedel ödemek gerektiği ortada. Ama sanmayın ki bu bizi korkutuyor. Ne ben, ne de dostları olmaktan onur duyduğum "Dışarıdaki Gazeteciler", her kim olursanız olun hiç birinizden korkmuyoruz. Çünkü zorbaları en çok korkutanın cesaret olduğunu biliyoruz.

Ve zorbalar da şunu bilsin ki, hiçbir zalimlik, tarihin akışını engelleyemez.

Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet."

Ahmet Şık'ın savunmasının ardından salonda çok büyük bir alkış koptu. Hakim, 'şov yeri mi burası' diyerek kızdı ve sorulara geçildi.

'SİZ O İDDİANAMEYİ ÇOK CİDDİYE ALMAYIN'

Hakim: Gazetecilik sınırsız özgürlük içerir mi? Gazeteciliği anlattığınız burada sanık sıfatı taşıyan herkes gazeteci? Gazeteciliğin sınırları var mıdır?

Şık: Gazeteciliğin sınırını belirleyen şey; hakikatla kurduğu bağ, kamusal çıkardır. Hakikatı anlatan her şey haberdir. Gazeteciliği belirleyen evrensel kuralları var elbette. Hakikatle kurduğu bağda bir sıkıntı var mı yok mu ve kamusal bir çıkar gözetir mi gözetmez mi, buna bakılır.
Bir gazeteci savaş çığırtkanlığı yapmaz, seksizm yapmaz. Güç odakları ile arasına sınır koyar gazeteci. Savaşın değil barışın dilini savunur. Demokrasiyi boğmak isteyenlere inat demokrasinin yanında olur. Barışı ve yaşamı kutsamak gerekir.

Hakim: Barışı ve yaşamı kutsamak önemli dediniz. İddianamede bazı yazılarınız var. Bunlar bu koşulları kapsıyor mu?

Ahmet Şık: 27 yıldır gazeteciyim ben Türkiye yargısına basın özgürlüğü nedir diye anlatmaktan yoruldum.

Hakim: İddianame...

Şık: Siz o iddianameyi çok ciddiye almayın. 27 yıldır gazeteciyim tek bir yazım tekzip edilmedi. Bunca yalanın dolaşımda olduğu bir ortamda bu gurur verici birşey.

Başkan: 'MİT Reyhanlı Katliamını biliyordu' haberini neden teyit etmediniz?
Şık: Nasıl edeyim, MİT'i mi arayayım mesela? MİT yaptım der mi? Siz ciddi soruyorum benim bu haberlerimi okudunuz mu?

Başkan: Mit Tırları haberi ile ilgili ne diyorsunuz?
Şık: Gurur duyuyorum.

Hakim: Savcı Kiraz'ı öldürenlerle konuşmanız barışı ve yaşamı savunmaya uyuyor mu?

Şık: İsterseniz sorularımı okuyun birlikte karar verelim. Benim bayrağın arkasına gizleyecek bir suçum, dinin arkasına gizleyecek bir günahım yok!

Cübbelerinizin insanların canından ve özgürlüğünden yapıldığını bilin.

SAVCI KIZDI: BURAYI YÖNETEN SİZSİNİZ ANLAŞILAN

Savcı: Savunmanız iki saat sürdü ama esasa ilişkin bir şey yoktu. Bizlere ders vermeye yönelik bir savunma haddiniz değil. Sizin bize ders verme haddiniz yok. Biz de bir eğitim aldık. Hep FETÖ'den bahsettiniz. DHKP-C ve PKK'ye dönük savunma yok.

Şık: İddianamede ne var? Faşizm susmak değil konuşmak mecburiyetidir.
Savcı: Okumadınız mı?
Şık: Çok ciddiya almadım. Ben gazeteciyim bu örgütler benim için haberdir.

Savcı: Siz burada cevap verir ya da vermezsiniz.
Şık: Faşizmde niyet okumak diye bir şey vardır. Niyet okuyarak sormayın o zaman.

Savcı: O zaman soruyu anlamadım deyin. Bu örgütlerle ilgili iddialara ne diyorsunuz?

Şık: Ben gazeteciyim. Bu örgütler benim için haberdir.

Savcı: Katil devlet demişsiniz.

Şık: Devletin tarihi kanlıdır. Ermeniler, Hrant, Suriye, Berkin.. Az söylemişim seri katildir. Siyasal görüşüm, dünyadaki tüm devletlerin terör örgütü olduğudur. Terör dosyası diyorsunuz üç gündür gazetecilik faaliyetimizi soruyorsunuz. Tek örgüt sorusu sormadınız. Nokta. Aradığınız örgüt siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor.

İsrail, Filistin'e yönelik devlet terörü yapmıyor mu? Suriye'yi bombalayan, Irak'ı işgal eden bir gecede Yeni Zelanda'da Aborjinleri kesen devlet değil mi? Türkiye de bundan muaf değildir. Osmanlı'dan bu yana kanla dolu, yıkımla dolu... Dersim'de katliam yapan, Ermenileri soykırıma uğratan, Berkin'i öldüren devlettir. Doğrusu devlet, seri teröristtir.

Ahmet Şık, tweetlerle ilgili soruya ise 'Genel cevap veremem tek tek sorun" dedi. Bunun üzerine Savcı, "Burayı siz yönetiyorsunuz herhalde" dedi.

Savcı: Sizi kim işe aldı?
Şık: Teklif üzerine başladım.
Savcı: Can Dündarmı teklifte bulundu?
Şık: Can Dündar, ben geldikten sonra Genel Yayın Yönetmeni oldu. Ben başladığımda İbrahim Yıldız genel yayın yönetmeniydi.
Şık: Bu gazeteciliğin yargılandığı bir davadır. Burada bir anlaşalım. Kimse bana terör örgütüne yardım yataklık ediyorsunuz diyemez. Burada gazetecilik yargılanıyor. Aradığınız örgüt siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor. Suçlular er geç yargılanacak ya da siyaset tarihinin çöplüğüne gidecek.

Hakim: Buna şüphe yok.

Şık: O halde herhalde Cuma günü davayı düşürüyorsunuz.

Bir gazetenin yayın politikasının değişmesinin dava konusu olması demokratik değil totoliter bir ülkenin işaretidir.

Şık ile savcı ve hakimin konuşması sırasında üye hakimin de Şık'a "Yer değiştirelim mi" dediği duyuldu.

Ahmet Şık'ın yanıtı ise, "Siyasal iklime bağlı belli olmaz" oldu.

AHMET ŞIK'IN SAVUNMASININ TAM METNİ

ahmet şık