Yargıtay-AYM arasında anayasal kriz: Suç duyurusunun herhangi bir sonuca varması mümkün mü?

Yargıtay-AYM arasında anayasal kriz: Suç duyurusunun herhangi bir sonuca varması mümkün mü?
MLSA, Yargıtay'ın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasını değerlendirdi: Yargıtay bu hamlesiyle neyi amaçlıyor? Suç duyurusundan bir sonuç çıkar mı? Mevcut durum yargı hakkında hangi ipuçlarını veriyor?

Artı Gerçek - Yargıtay'ın Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay için 'hak ihlali' veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri hakkındaki suç duyurusunda bulunması beraberinde tepkileri getirdi. Hukukçular ve siyasiler mevcut durumun mümkün olamayacağını belirtirken Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) de konuya ilişkin ayrıntılı bir bilgi notu yayımladı.

Kararın Meclis'te okunması sonrası Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülecek olmasına dikkat çekilen notta, "Karar, yüksek yargıda derin bir çatlağa işaret ediyor. Önümüzdeki dönemde hem yargıda hem de siyasette AYM’nin rolü tartışmaya açılacak" denildi.

'KARARIN DİLİ HUKUKİ OLMAKTAN ÇOK SİYASİ'

MLSA tarafından hazırlanan bilgi notu şöyle:

"8 Kasım akşamı yayınlanan karar, AYM’nin sistemdeki konumuna ve yetkisine yönelik ağır eleştiriler içeriyor. Kararın dili hukuki olmaktan çok siyasi. Örneğin kararda AYM’nin Erdem Gül ve Can Dündar kararına atıfta bulunularak “...ortaya koyduğu gerekçeyle ağır ve haklı eleştiriler almış ve bu kararda inceleme yetkisini açık şekilde aşmıştır.” şeklinde eleştiri getirilmekte. Kararın devamında daha da ileri giderek AYM’nin, Leyla Güven kararına atıf yapması şu şekilde eleştiriyor: “... yargısal aktivizm sonucu vermiş olduğu ve kamuoyunda üniversitelere başörtü yasağı olarak bilinen, bizce de kabul görmeyen bir kararını gerekçe göstermesi dikkat çekici bulunmuş ve bir ironi olarak değerlendirilmiştir.”. Kararın yirmi birinci sayfasında “... hiçbir organ tarafından denetlenmemenin vermiş olduğu rahatlıkla da, içtihat yoluyla anayasal yetkisini sürekli artırmak ve kötüye kullanmak suretiyle ...” gibi siyasi eleştiriler yer buluyor.

'YARGITAY AÇIKÇA AYM'NİN YETKİSİNİ KIRPMAYI AMAÇLIYOR'

Kararın anayasal kriz olarak değerlendirilmesinin sebebi, Türkiye’de ilk defa, yüksek mahkemeler arasında böyle bir çatışma görülmesi. Yargıtay, açıkça AYM’nin konumunu sorgulayarak, yetkisini kırpmayı amaçlıyor. Karar hiç şüphesiz Anayasa’nın 153. maddesinin açıkça ihlali anlamına geliyor. Keza Anayasa’nın 153.maddesi “Anayasa Mahkemesi kararları … yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” hükmünü içeriyor. Ancak Yargıtay kararı Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulmamasına hükmederek Anayasa’nın bu hükmünü işlevsiz bıraktı.

'SUÇ DUYURUSUNUN SONUCA VARMASI MÜMKÜN DEĞİL'

Yargıtay bunun da ötesine geçerek, AYM üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Kararın kişisel bir hal aldığını gösteren bu tutum, yargıda son zamanlarda gündeme gelen gruplaşmalara işaret ediyor. İktidar cephesinden gelen karmaşık mesajlar da yargıdaki klikler arasında çekişme olduğu teorisini doğruluyor. AYM üyeleri hakkında suç duyurusunun herhangi bir sonuca varması mümkün değil. AYM üyeleri hakkında soruşturma izni ancak on beş kişilik Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından verilebiliyor. Genel Kurul en az on beş üyenin 10’u ile toplanabiliyor. Atalay kararında on üyenin ihlal yönünde oy kullandığı düşünüldüğünde soruşturma izninin verilebilmesi hukuken mümkün değil.

NE YAPILMALI?

Yargıtay tarafından verilen kararı hukuki bir karar olarak mütalaa etmek mümkün değildir. Yargıtay Birinci Başkanı tarafından derhal Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyeleri hakkında disiplin süreci başlatılmalıdır. Dairede görevli hakimler derhal görevden el çekmeye davet edilmelidir. Yargıtay tarafından Anayasa Mahkemesi kararını uygulayacak bir daire teşkil edilmeli ve AYM’nin kararına uyularak Can Atalay tahliye edilmelidir. Aksine yapılacak her türlü tartışma ve işlem, Türkiye’nin yüz elli yıllık hukuk birikimini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Anayasal düzene karşı Yargıtay 3.Ceza Dairesi tarafından girişilen bu darbe girişimi ancak hukuk çerçevesinde atılacak keskin adımlar ile durdurulabilir.

Yargıtay kararında en çok vurgulanan konu Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali tespitinin ötesinde karar vermesiydi. Yargıtay tarafından defalarca tekrarlanan “Süper temyiz mahkemesi” eleştirisi, aslında Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini tespit kararı ile sınırlama isteğini gösteriyor. Anayasa değişiklik paketinin gündeme gelmesiyle, Anayasa Mahkemesi’nin de yetkisini sınırlayacak adımlar beklenebilir."

NE OLMUŞTU?

Can Atalay, Gezi Parkı davasında 18 yıl hapse mahkum edildikten sonra 14 Mayıs'ta yapılan 28. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde TİP'ten milletvekili seçilmişti. Atalay'ın, "milletvekili seçilmesi nedeniyle hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye edilmesi" talebiyle yaptığı başvuru, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nce reddedilmişti. Yargılamaya devam edilmesi nedeniyle "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma" hakkının, tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle de "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkının ihlal edildiği ileri sürülerek Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapılmıştı.

Gezi davasından mahkum olduktan sonra milletvekili seçilen ve Anayasa Mahkemesi'nin hakkında ihlal kararı verdiği Avukat Can Atalay'ın dosyası Anayasa Mahkemesi tarafından yerel mahkeme olan İstanbul 13. Ceza Mahkemesi'ne gönderilmişti. Mahkeme, dosyada karar verme yetkisinin Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nde olduğunu belirterek dosyayı bu daireye göndermişti.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise kararı tanımamış, Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’yı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını öne sürerek Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulunmuştu. (HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar