Bir gece ansızın gidebilir miyiz?

Bir gece ansızın gidebilir miyiz?
Bizim Anadolu'daki kiliseler de çoğunlukla terk edilmiştir. Yılda bir kez dolar belki, o da gelen olursa. Daha çok definecilerdir ziyaretçileri, o da kazmak, çalmak için.

Aris NALCI


Bir haftadır İstanbul'daki kiliselere yapılan saldırılar konuşuluyor. Bakırköy Ermeni kilisesinin kapısını yakma girişiminin ardından Kuzguncuk'taki kiliseye yapılan saldırının aslında nefret söyleminin şiddete dönüştüğü ve bunların daha başlangıç olduğu yorumlarını gündeme getirdi. 

Hrant Dink Vakfı da kendisine yapılan tehdidi bir basın açıklamasıyla dile getirince bu saldırıların fiziki boyuta geçiş sürecinin hızı tehlike çanlarını çalıyor.

Bedros Şirinoğlu aracılığı ile Ermeni Vakıflar Birliği'nin Cumhurbaşkanı'nın Corona kampanyasına yapılan 500 bin TL'lik bağış yetmedi herhalde, insanların Corona nefretini Ermenilere kusmasını durdurmaya.

Saldırılar dikkat çekti ama acaba gerçekten de gereğini yapacak olan kurumlar icraata geçti mi?

Hrant Dink Vakfı yaptığı yazılı açıklamada 27-28 Mayıs'ta email yoluyla alınan tehditin "Bir gece ansızın gelebiliriz" sloganını içerdiğine dikkat çekiyor. "Hrant Dink Vakfı’nı 'kardeş masalları' anlatmakla itham edildiği söyleniyor. 

Vakıf: "Ülkeyi terk etmemizi talep ediyor, Rakel Dink’i ve avukatımızı ölümle tehdit ediyor" diyor.

 

Peki neden saldırıyorlar...

Eskiden beri vardır kiliselere saldırmak. Kapılarına, duvarlarına yazılar yazmak, işemek falan. Ermenileri veya Rumları veya Süryanileri korkutmak istiyorsanız önce kiliseye saldırısınız.

Neden mi? 

Her ne kadar inançlı ya da inançsız olsak da bizler için kilise demek, okul demek, okul demek, gelecek demek, çocuklarımız demek, hâlâ umudumuz var demek...

Kiliseye saldırınca kısadan hisse geleceğimize ve varlığımıza saldırmış da oluyorsunuz.

Mesaj açık yani...

Bizim Anadolu'daki kiliseler de çoğunlukla terk edilmiştir. Yılda bir kez dolar belki, o da gelen olursa. Daha çok definecilerdir ziyaretçileri, o da kazmak, çalmak için. Dolayısı ile zaten onların duvarlarına yazılan çizilen MHP, Bozkurt işaretlerinin haddi hesabı yoktur.

Eğer kilise ya da manastır şanslı ise birkaç taşı hala çevre köy evine yapı taşı ya da merdiven olmuştur.

Ya da küfür kafir yerine duvarına kaçak gelmiş sevgililer isimlerini kazımışlardır...

O da şanslı ise hani.

İstanbul'da ise durum farklı biraz. Oradaki kiliseler yaşıyor, nefes alıyor. İçinde okulu yanında derneği kültür merkezi vardır mutlaka. Haftanın her günü birileri gelir gider. 

Düğün, dernek, cenaze, vaftiz etkinlikler çok.

O yüzdendir ki böyle göz göre göre, kameraya baka baka haç sökmek açık mesajdır yaşayanlara.

Bugüne kadar bizim kiliselerimize yapılmış saldırıların çok azında hatta açık söyleyeyim "hiçbirinde" ne tutukluluk görülmüştür ne de yargılanma...

Evet şimdi olduğu gibi Emniyet Müdürü üzüntüsünü dile getirmiştir. Hatta birileri yakalanıp tahkikat başlatılmıştır. Ama o tahkikat sonucu tutukluluk gördüğümü hatırlamıyorum ben.
Hepsi ya bulunamamıştır ya da takip edilmemiştir.

Ben bu yazıyı yazdığım sırada da öngördüğüm gibi Kuzguncuk kilisesine saldıran kişi adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.

Bazen de şikayet bile edilmemiştir. 

İşte bence problem tam bu noktada başka bir görünüm kazanıyor.

Hadi takip edilmemiş, polis peşini bırakmış onu bir şekil anlarım. Polis Türkiye'deki Hıristiyanlara karşı yapılan hangi suçu takip etmiş ki bunu edecek.

Ama şikayet bile etmemek, işte o büyük problem. 

Şikayetten kastım "polise söyledik gerekeni yapıyor" açıklaması değildir.

Sürekli olarak bunu dilendirmek ve kampanya yapmaktır.

Bunun yapılmaması ise sindirilmek, sinmek ve korkmaktır belki de.

Şimdi diyeceksiniz ki korkmak doğaldır. 

Evet doğaldır ama bu kadar korkunun olduğu yerde mutlaka azıcık da cesaret yeşerir.

İşte bu saldırılar sonrasında Tuma Çelik ve Garo Paylan aslında Ermeniler ve Süryaniler arasında yeşeren bu cesaretin temsilleri.

O yüzden de tehlikeli görülüyorlar. 

Hadi devlet tehlikeli görüyor ve gerekli yerlere gerekli talimatları vermiş. 

Peki neden Ermenilerin yeni seçilen Patriği Garo Paylan'ı bu saldırılarla ilgili soru önergesi verirken 'halkın oluru' yerine Türkiye 'devletinin oluru' ile seçilen Türkiye Ermenileri Patriği ona kafa tutmayı tercih eder?

Ermeni toplumu birkaç gündür Patrik Maşalıyan ile Garo Paylan arasındaki mektuplu tartışmayı takip ediyor. Paylan şimdiki Ermeni Patriğini seçim sürecindeki olumsuzluklar nedeniyle tanımayacağını açıklamıştı birkaç kez.

Şimdi ise Patrik bir cevap yayınlayarak kendisine cevap veriyor.

Bu tartışmanın fotoğrafı ve mektuplaşmanın satır araları birçok şeyi açıklıyor aslında.

Bazıları kiliselere yapılan saldırıların mecliste araştırılmasını isterken, bazıları Emniyet müdürlerinin "üzgünüz, kabul edilemez" gibi ifadelerini kabul edip hayatına devam eder.

Oysa bilen bilir bu şekilde başlar her şey. 

Unutmayalım, bu şekilde başlamadı mı Patrik Mutafyan ve Hrant Dink'in tartışması.

Seçim tüzüğü tartışmalarından kendine rol biçen, 'yalnızlaştırılmış zaten buna saldıralım'cı nefret suçluları değil miydi 19 Ocak'ta rol oynayanlar.

Hele ki o katillerin salınabileceği haberlerinin verildiği bugünlerde yine Ermeni toplumu içerisinde seçilmiş/seçilmemiş tartışmasının yaşanması tesadüf müdür?

Türkiye Ermenileri Patriği açıklamasında "Garo Paylan bir Kürt partisinin hiyerarşisinde yüce mevkilere gelişiyle gurur duyarken, kendi halkının hiyerarşisine ne kadar zarar verdiğinin farkında bile değil" sözlerini sarf ederken aslında siyasete nerede durduğu çok net belirtiyor.

HDP bir Türkiye partisidir, ama siz bir Ermeni olarak sadece Kürt partisi diyerek onu daraltmaya çalışarak etiketlerseniz hem Halkların demokratik ortak yaşama umuduna hem de bu mücadeleyi yürüten Garo'ya zarar verirsiniz.

Üstelik bu nitelemelerle halkların değil ne olursa olsun devlet tarafında olduğunuzu bir kez daha kaşelemiş olursunuz...

Oysa bizim tarafımız insanlığın tarafı,
Hrant'ın tarafı,
Sevag'ın tarafı,
Ali İsmail'in tarafı,
Berkin Elvan'ın tarafı...

Oysa zaman birliktelik zamanı.

Tarihin tekerrürünü kendi ellerimizle yaratmamalıyız...

Ermeni, Süryani, Kürt, Türk ya da Yahudi, Keldani nitelemeleri din adamlarının siyaset yaparken kullanabileceği kıstaslar olmamalıdır.

Onlar bir gece ansızın gelebilirler ama bizler bir gece ansızın gidemeyiz...

 

Öne Çıkanlar