COVID-19, aşı, göçmenler, ırkçılık ve gelecek

COVID-19, aşı, göçmenler, ırkçılık ve gelecek
Sahiplenme ve değiştirme, 'Biz de bu ülkenin sahibiyiz' duygusunun sesi.

Cafer CEBE


Göçmenlerin işçi olarak, insan değil, sadece iş gücü olarak görüldüğü, dışlandığı 70’li ve 80’li yıllar.

Almanların efsanevi Başbakanı,

2. Dünya savaşında Hitler faşizmine karşı müttefik saflarında mücadele eden,

Daha sonra Berlin Belediye Başkanı, ( Berlin Başbakanı)

Ardından Federal Başbakan olan Willy Brandt’ın Varşova’da katledilenlerin anıtı önünde diz çöken ve özür dileyen tarihi resmi!

Özür, af dileme ve dünya politik davranışlarının en saygın ve unutulmaz örneği!
Aynı Başbakanın yabancıları kast ederek "Gemi doldu, taşıyor" dediği yıllar!

Barakalarda, bir odada, üst üste konulmuş ranzalarda kalan insanlar,

Max Frisch’in meşhur tanımlamasıyla;

"İşçi getirmek istemiştik, gelenler insanmış" deyiminin haklılık kazandığı,

Esir olmakla insan olmak arasındaki gel – gitler!

Yalnızlık ve dışlanmanın getirdiği zorunlu gettolaşma.

Sonraki yıllarda politik ermiş olarak bilinen ve Eylül 2017 yılında yaşamını yitiren Hıristiyan Demokrat Partisi eski Genel Sekreteri Heiner Geissler’in yabancıları sık sık dışlayan konuşmaları!

Nihayetinde, Helmut Kohl kabinesinde CSU’lu İç İşleri Bakanı olan Friedrich Zimmermann ismiyle de anılan yönetmenliğin yayınlanması ve yabancıları dışlayan politik tutumun giderek güçlenmesi,

yabancıların dışlamanın tüm politik partilerin ortak noktası haline geldiği sürecin başladığı yıllar.

Politik partilerin bu davranışı; toplumda ırkçı, faşist akımların hızla güçlenmesine, sonucu ölüm ve katliamlara varan saldırılar.

Yabancılar arasında, giderek kendilerinin dışlandığı, 2. Sınıf insan olarak görülme duygusunun hızla yaygınlaşması süreci.

Yaşlı kuşaklarda geri dönüş başlarken, genç kuşakların ise bu ülkeyi benimseme ve kendilerini bu toplumun bir parçası olma duygusunu yitirmelerine ve Almanya’ya yabancılaşmalarına yol açtığı kabuslu yıllar...

Yalnızlık ve zor yıllar

Almanya’da doğup büyüyenlerin bile kendilerini yabancı hissettiği

Küçük bir suç nedeniyle gençlerin yurt dışı edildiği

Çalışma ve oturma izninin 'Aslanın ağzında' olduğu yıllar…

Yalnızlık ve dışa itilmenin, horlanmanın yol açtığı gettolar

Ve nihayetinde göçmenlerle yerliler arasında oluşan duvarlar

En alttaki ve üsttekiler,

Egemen Kültür ve kültür olarak küçümsenen kültürler!

Aradan yıllar geçti

Yabancılar olarak tanımlanan göçmenlerin 4. Kuşağı büyümeye başladı.

Bugün Alman’ya nüfusunun dörtte biri,

Büyük şehirlerde okula gidenlerin yarısı, duygusal hasara uğramış bu 'yabancı'lardan oluşuyor.

Toplum ikiye bölündü;

Bir yandan tüm bunlara başkaldıran ve bu toplumu sahiplenen, eğitime ve politik katılımcılığa önem verenler.

Bunlar politikacı, sanayici, kültür, bilim insanı oldular.

Yıprandıkları, hastalandıkları, yaralarını sarmak için için doktor,

Uğradıkları haksızlığa karşı mücadele için avukat,

Uğradıkları sorunları çözmek ve dayanışmak için sosyal danışman,

Kaderlerini değiştirmek için politikacı olmaya başladılar.

Diğer kesimi ise küstü, kızdı ve kin besledi.

Milliyetçiliğe, ırkçılığa ve dine sarıldı.

Güçsüzlüklerini geldikleri toplumun değerlerine sarılarak kendilerini var etmeye çalıştılar.

Şiddetin ve ırkçılığın değersizliklerini bu toplumlara taşıdılar.

Suriye‘de cihata giden, insan kesen kuşak bunlardan oluşuyor.

Aradan geçen ve yanlış uygulamaların damga vurduğu bunca yıl; Alman toplumuna da bir şeyler öğretti!

'Yabancı' kelimesinin yerini 'Göçmenler'

'Egemen Kültür'ün yerini 'Multikultur' ya da 'Transkultur' terimleri aldı.

Tüm politik partiler göçmenleri keşfetti.

Almanya’nın geleceğinin, nüfusun dörten birini oluşturan göçmenlerin aktif katılımı olmadan yıkım olacağını görmeye başladılar.

Göçmenlerin ülkeyi sahiplenen ve değiştermeyi, pay sahibi olmayı göze alan kesimi ile, politikanın hatalarını görenlerinin yolları bir noktada kesişti ve meyvelerini vermeye başladı.

Göçmenler ses vermeye başladı!

Sahiplenme ve değiştirme, 'Biz de bu ülkenin sahibiyiz' duygusunun sesi

Siz susun!

Covid 19 aşısının bulunması; dünya tıp tarihinin önemli bir buluşudur.

Nasıl Pasteor, Haldemar Haffkine, nasıl Robert Koch, nasıl Edward Jenner ile gurur duyuyorsak,

Göçmen çocukları olarak bu buluşu gerçekleştiren Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci ile, insanlık olarak gurur duymalıyız. Onlar sadece bizim değil; tüm insanlığın ortak değeridir.

Onlar, aynı zamanda Almanya’yı sahiplenmenin ve şekillendirmenin, tıp tarihi ve insanlığın önemli sembolleridir.

İki Türkiye kökenli bilim insanının COVID-19 aşısını bulmalarını birçok insan sahiplendi;

Almanlar sahiplendi, çünkü Alman bilim insanlarıydı. Amerikalıların şirketi almasına karşı şirketi sahiplenip desteklediler.

Hem insanlığa büyük bir hizmet, hem de Alman ekonomisine büyük bir katkı sağladığı için haklılar.

Göçmenler sahiplendi; kendilerinden olan birinin bu başarıyı göstermesiyle gururlandılar, kırılan gururları, yaralarını tedavi ettiler,

Aleviler sahiplendi, dışlanma ve yok sayılmaya bir isyan bayrağı olarak gördüler!

Ya siz ırkçılar,

Türk Devleti!

Siz hangi hakla sahipleniyorsunuz?

Ne kadar bilim insani varsa bilim kurumlarından, üniversitelerden atan,

Server Tanilli’yi tekerlekli sanalyeye muhtaç eden,

Ruhi Su’yu kansere teslim eden,

Türkan Saylan’ı ölümün pençesine atan,

Yerini cahil, cüheyla, hurafeci cincilerle dolduran,

Bilgi ve bilimi sürgün eden, süründüren, cezalandıran,

Onları ölüme, açlığa mahkum eden siz değil misiniz?

Eğer varsa beceriniz utanın ve oturun oturduğunuz yerde!

Döktüğünüz kanların izi hala Ankara Garı’nda, Silvanda!

Utanın ve susun!

Siz bilimi, beceriyi ve güzelliği yok ettiniz!

Oturun, oturduğunuz yerde

Bu kadar ayıp hala yetmedi mi?

Öne Çıkanlar