Foreign Policy: Boğaziçi protestoları Gezi'yi çağrıştırıyor

Foreign Policy: Boğaziçi protestoları Gezi'yi çağrıştırıyor
10 Şubat 2021 Çarşamba günü Artı TV'de yayınlanan 'Global Medya Günlüğü'nde seçilmiş altı yazının özetleri.

10 Şubat 2021 Çarşamba günü Artı TV'de yayınlanan 'Global Medya Günlüğü'nde seçilmiş altı yazının özetleri:

OCAK AYINDAN BERİ DEVAM EDEN BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ PROTESTOLARINI ELE ALAN FOREIGN POLICY'DEKİ HABER, POLİSİN GÖSTERİCİLERE TUTUMUNUN VE HÜKÜMETİN UZLAŞMAZ TAVRININ GEZİ OLAYLARINI ÇAĞRIŞTIRDIĞINI BELİRTİYOR

CLARE BUSCH, MERVE PEHLIVAN
FOREIGN POLICY/ABD
BOĞAZİÇİ GÖSTERİLERİ DEVAM EDİYOR

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki protestoları değerlendiren Foreign Policy'deki haberde, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin içinde bulundukları durumu ülkenin demokratik normlarının dağılması ile bağlantıladıkları belirtiliyor. Clare Bush, "Polis öğrencileri gözaltına alırken ve biber gazı atıp öğrencileri taciz ederken halkın buna tepkisi ve Erdoğan hükümetinin uzlaşmaz tavrı, 2013 Gezi olaylarını çağrıştırıyor" diye yazıyor.

Geçtiğimiz günerde Boğaziçi göstericilerine destek verenlerin Gezi'nin taktiklerinden biri olan saat 9'da tencere tava vurma eylemini yenilediklerini yazan Bush, Gezi ile Boğaziçi arasındaki benzerlikler gerçekten çarpıcı diyor ve devam ediyor: "Farklı siyasi ve kültürel geçmişlere sahip bir grup genç, devlet başkanının popüler olmayan ve tartışmalı bir kararına karşı yine bir arada duruyor.

Erdoğan ve bakanları göstericilerin endişelerine cevap vermek yerine onları karalamayı denediler ve yine itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Bu tür bölücü söylemler, hükümetin kontrolünde olan basın tarafından, hükümetin seçmen tabanından destek toplamasına imkan sağladığından bir kez daha büyütüldü." Boğaziçin'de başlayan gösterilerin İstanbul'un diğer bölgelerine ve başka şehirlere  yayılmaya başladığını yazan Bush, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Boğaziçi Üniversitesi'nde Hukuk ve İletişim Fakülteleri açılması yönündeki kararnamesi, gösterilerde yasadışı tutuklamalar ve iletişimsizlik dikkate alındığında oldukça ironik…" sözlerini yazıyor.

yazının devamı...


TÜRKİYE'DE KADIN ÜNİVERSİTESİ AÇILMASI GÜNDEMİNİ DEĞERLENDİREN TIMES NOW HABERİNDE "TÜRKİYE'NİN KADINLARININ SADECE KADINLARA YÖNELİK BİR ÜNİVERSİTEYE DEĞİL, DAHA FAZLA KAPSAYICILIĞA VE HAKLARA İHTİYACI VAR" DENİYOR

ALEXANDRA DE CRAMER
TIMES NOW NEWS/HİNDİSTAN
'YALNIZCA KADINLARA AYRILMIŞ KURUM FİKRİ YANLIŞ'

Alexandra De Cramer, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Japonya'daki örneklerden esinlenerek Türkiye'de açılması planlanan kadın üniversitelerini ele alıyor yazısında. De Cramer "Cinsiyete dayalı bir eğitim sistemi, uzun süredir AKP'nin en önemli hedeflerinden biri. Erdoğan hükümeti karma kurumlara devam eden kadın ve erkekleri ayırmak için çalışıyordu. Ama şimdi, 2023 yılına kadar tamamen kadınlara özel bir üniversite açılması planlanıyor. Böyle bir gelişme, Türkiye'de zaten birçok yönden hücum altında olan kadın haklarının zararına olacak" yorumunu yapıyor.

CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka'ya göre böyle bir üniveriste planı, "itaatkâr kadınlar" yaratmanın başka bir yolu. Nazlıaka kararın kadın örgütlerine, siyasi partilere veya öğrencilere danışılmadan verildiğine de dikkat çekiyor. Batı'da ve birçok başka ülkede cinsiyet eşitliğine doğru yürüyüşün kadınların daha önceleri sadece erkeklere ayrılmış olan üniversitelerde eğitim görebilmesi anlamına geldiğinin altını çizen De Cramer Güney Kore gibi az sayıda ülkede sadece kadınların gittiği üniversitlerin olduğunu ve amaçlarının kadınları mükemmeliyete doğru güçlendirme olduğunu belirtiyor.

De Cramer, "Ancak, kadınların zaten uzun süredir yüksek öğretime erişebildiği Türkiye'de, sadece kadınlara özel bir kurumun kurulması, geriye doğru atılmış büyük bir adımdır ve kadın haklarını geliştirme ihtiyacıyla bağdaşması zor" diyor. Dünya Ekonomik Forumu'nun son Cinsiyet Eşitliği Endeksi'ne göre Türkiye'nin ankete katılan 153 ülke arasında 130. sırada olduğunu yazan de Cramer, "Türk hükümeti kadın ve erkeklerin birbirine karışmasını önlemeye takıntılı görünüyor ve toplum genelinde neredeyse bir modern harem biçimini savunuyor" diye yazıyor.

De Cramer, "yalnızca kadınlara ayrılmış kurumlar fikri ancak kadınların yurttaşlık statüsünü düşürme girişimi olarak görülebilir. Bu fikir 21. yüzyılda amaca uygun olmayan bir fikir" yorumunu yapıyor.

yazının devamı...


AHVAL HABER SİTESİ TÜRKİYE'DEN BEYİN GÖÇÜNÜN SON YILLARDA ARTIŞ GÖSTERDİĞİNİ VE BU GÖÇÜN ÜLKE EKONOMİSİ ÜZERİNE ETKİLERİ OLDUĞUNA DİKKAT ÇEKİYOR

JOHN LUBBOCK
AHVAL NEWS/BAS
TÜRKİYE'NİN BEYİN GÖÇÜ

Türkiye'deki resmi istatistik kurumuna göre 2019 yılında Türkiye'den toplam 330 bin 289 kişi göç etti. Beyin göçünün Türkiye'de son yıllarda gündeme gelen konulardan biri olduğunu yazan John Lubbock, "2013'teki Gezi Parkı protestolarının ardından, Türkiye'nin eğitimli, siyasi olarak ilerici gençlerinin çoğu ülkeyi terk etmek hakkında konuşmaya başladı" diyor.

Bu kişilerin neden Türkiye'den ayrılmak istediklerini anlamak için minik bir anket çalışması yaptığını yazan Lubbock, 129 kişi üzerinde gerçekleştirdiği anketin her ne kadar gerçek temsili bir örneklem oluşturmasa da bir fikir verdiğini savunuyor. Ankete katılanların yüzde 49'unun 30-40 yaş aralığında olduğunu da vurgulayan Lubbock, eğitim fırsatlarının olmaması birçok kişi tarafından ülkeden ayrılmanın ana nedenlerinden biri olarak belirtiliyor diyor. Lubbock, "Katılımcıların yüzde 24'ü Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümetinin siyasi baskılarını gerekçe olarak veriyor… Bazı kişiler sosyal, siyasi ya da cinsel kimliklerinin toplum tarafından kabul edilmediğini düşündüklerini belirtiyor" diye yazıyor.

Türkiye'nin beyin göçünün ülke ekonomisi ve toplumu üzerinde etkili olduğunu belirten Lubbock, "Türkiye'ye doğrudan yabancı yatırımlar azalmakla kalmadı aynı zamanda Türklerin sahip olduğu sermayenin bir kısmı da ülkeyi terk ediyor, Türkiye'nin ödemeler dengesi açığını daha da artırıyor ve Türk lirasının değerini düşürüyor" yorumunu yapıyor. Lubbock, gündemi değiştirmek için Türk hükümetinin Boğaziçi Üniversitesi gibi liberal kurumları hedef almasının Türkiye'nin artan ekonomik sıkıntılarına daha da kötü etki ettiğini savunuyor.

yazının devamı...


EURACTIV HABER SİTESİ TÜRKİYE'NİN AMERİKA VE AVRUPA BİRLİĞİ İLE YENİ BİR SAYFA AÇMAK İSTEMESİNİN ÜLKESİNDE ARTAN YOKSULLUK VE İŞSİZLİĞİN ETKİSİ OLDUĞUNU SAVUNUYOR.

ROBERT ELLIS
EURACTIV/BELÇİKA
AB İLE YENİ BİR SAYFA

Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde birdenbire "yeni bir sayfa açma" arzusunun bazıları için sürpriz bir gelişme olduğunu yazan Robert Ellis, bu değişimin ülkenin kötüleşen ekonomisi ile bağlantılı olduğunu yazıyor.

Ellis, "Amerika'nın Türkiye'ye yaptırım uygulamaya karar vermesi ve Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin altıncı en büyük ticaret ortağı ve önemli bir yabancı yatırım kaynağı olması nedeniyle bu aslında o kadar da sürpriz bir durum değil" yorumunu yapıyor.

Ellis, bunda Türkiye'nin ekonomik sıkıntılarının, artan yoksulluk ve işsizliğin etkisinin yanı sıra Erdoğan'ın yeniden seçilme şansının da etkisi olduğunu vurguluyor. Boğaziçi Üniversitesi'nde siyaset bilimci olan Koray Çalışkan'a göre, AKP'nin AB sürecinden vazgeçmesinin nedeni ordunun bir kenara itilmesinin ardından sivil siyasette tam bir hegemonya kurmuş olması.

2013 yılından itibaren AKP'nin liberal bir rejim olma iddiasından vazgeçtiğini yazan Ellis, AKP'nin hem parti içinde hem de parti dışında muhalifleri ezmeye başladığını yazıyor. 2013 yılında Gezi Parkı olaylarının rejimin sert tepkisi ile karşılandığını belirten Ellis, "Bu, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki öğrencilerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üniversitenin yeni rektörünü atamasına karşı protestolarına yönelik mevcut baskılarda da görülüyor..: Hükümet muhalifleri ve eleştirmenleri muhtemelen bir erken seçime hazırlık aşaması çerçevesinde her gün göz altına alınıyor" diyor.

Türkiye'nin bölgede giderek daha yalnızlaştığına dikkat çeken Ellis, Türkiye'nin Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ'daki saldırgan genişlemesinin ve Doğu Akdeniz'deki açmazın Türkiye açısından pek güven artırıcı olarak görülemeyeceğini savunuyor.

yazının devamı...


TÜRKİYE'NİN FRANSA'DAKİ DİASPORASI ÜZERİNDE ETKİSİNİ ARTIRMAYA YÖNELİK YANKI UYANDIRAN HABERE DEĞİNEN SPUTNİK HABER SİTESİ, KONU İLE İLGİLİ İSTİHBARAT RAPORLARININ FRANSIZ İÇ VE DIŞ GÜVENLİK MÜDÜRLÜKLERİ İLE PAYLAŞILDIĞINI BELİRTİYOR

ALEXANDRE AOUN
SPUTNIK/FRANSA
TÜRKİYE'NİN FRANSA'DAKİ DİASPORASI İLE İLİŞKİLERİ

Fransa'nın Pazar Gazetesi, JDD'de yayınlanan ve Türkiye'nin Fransa'ya sızmaya çalıştığını anlatan haberin Fransa'da yankı uyandırdığını yazan Alexandre Aoun, gazetenin ileri sürdüğü konu ile ilgili Kafkasya ve Ortadoğu uzmanı Tigrane Yegavian'ın görüşlerine yer veriyor.

Fransız İç Güvenlik ve Dış Güvenlik birimlerinin Türkiye'nin Fransız Müslümanlar üzerindeki artan etkisi konusunda önceden bilgilendirildiğini belirten Aoun, yetkililere sunulan raporların bazı Türk ağlarının eğitim ve din dernekleri üzerinden gerçek bir sızma stratejisini gözler önüne serdiğini yazıyor. Rapora göre amaç , diasporayı kontrol etmek. Sputnik'in sorularını yanıtlayan Tigrane Yegavian, "Fransa'daki Türk toplumu AKP'nin sesi olmalı. Diaspora Erdoğan'ın imajını yansıtmalı" yorumunu yapıyor. 

Bu raporların Fransa'da dini ayrımcılık yasa tasarısının Parlamento'da tartışıldığı bir dönemde ortaya çıktığına dikkat çeken Yegavian, Parlamentoda tartışılan yasa tasarısının Fransa'da dış güçlere bağlı olmayan bir İslam'ı savunduğunu vurguluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi islam söylemleri olduğunu belirten Yegavian, Erdoğan'ın hakimiyetini genişletmek için Orta Asya'da pan-türkizmden, Orta Doğu'da ise panislamizmden söz ettiğini ifade ediyor. JDD gazetesinde yer alan makaleye göre, Türkiye'nin etkisi en çok Fransa'nın Alman sınırına yakın Alsace-Lorraine bölgesinde hissediliyor.

Fransız yetkililerin Türk yetkililerin bölgede etkisini artırmak istemesine karşı sessiz kalmalarını eleştiren Yegavian, Türk diasporasını arkasına almak istemeyen Almanya'da da durumun benzer olduğunu belirtiyor ve devam ediyor: "Erdoğan aslında sadece diasporayı hedef almıyor, Batı neo-sömürgeciliği olarak adlandırdığı şeye karşı çıkarak Müslüman topluluklardaki dini boşluğu doldurmaya çalışıyor."

yazının devamı...


WASHINGTON POST GAZETESİ, AŞI DİPLOMASİSİNİN GİDEREK YOĞUNLAŞTIĞINA DİKKAT ÇEKEREK, RUS AŞISI SPUTNIK-V'İN  KÜRESEL BİR BAŞARI ÖYKÜSÜNE DÖNÜŞEBİLECEĞİNİ VE BUNUN KREMLİN İÇİN YUMUŞAK GÜÇ ZAFERİ ANLAMINA GELDİĞİNİ YAZIYOR

ISHAAN TAROOR
WASHINGTON POST/ABD
AŞI İLE DEĞİŞEN DENGELER

Birkaç ay öncesine kadar Covid-19'a karşı geliştirilen Rus aşından söz etmenin Amerika'da alay konusu olduğunu yazan Ishaan Taroor, Sputnik V'in son günlerde, özellikle de Lancet dergisinin aşının yüzde 91.8'lik etkiye sahip olduğunu yazmasının ardından tam tersi bir imaja sahip olduğunu ve küresel bir başarı öyküsüne dönüşebileceğini yazıyor. Bir düzine ülkenin aşıya onay verdiğine dikkat çeken Taroor, Sputnik'in Batılı rakiplerinden daha ucuz olduğunu ve soğuk depolama altyapısına ihtiyaç duymadığının altını çiziyor. 

Taroor "Bu Kremlin için ender bir yumuşak güç zaferi anlamına gelebilir" diyor. İran'ın bu hafta Rus aşısını kullanmaya başladığını belirten Taroor, Latin Amerika'da da Arjantin başta olmak üzere altı ülkenin aşıyı kullanmaya başladığını yazıyor.

Üretim kıtlığı ve satın almadaki aksaklıklar nedeniyle AB genelinde yaşanan sıkıntıyı aşmak üzere Macaristan'ın Sputnik'i onayladığını belirten Taroor, AB'nin Dış Politika Şefi Joseph Borrell'ın Moskova seyahatine değiniyor. Taroor şu sözlerle devam ediyor: "Brüksel'de dikkatler Rus muhalif lider Navalny'nin hapse atılması sonrası Moskova'ya giden Borrell'ın kaotik olarak değerlendirilen seyahatine çevrildi.

Kıdemli diplomat zeytin dalı ile gitti ancak aşağılanmış bir şekilde döndü." Kremlin eleştirmenlerinin Biden ve Avrupa'daki müttefiklerinin  Rusya'ya karşı sert tavır almasını istediklerini yazan Taroor, sürgündeki muhalif Garry Kasparov'un Washington Post'a yazdığı yazıdan alıntı yapıyor.

Kasparov'un "Diktatörlere insan hakları dersi vermek onlardan petrol, gaz ve para alıyorsanız oldukça anlamsız" diye yazdığını hatırlatan Taroor, "Peki aşı konusunda ne yapalım?" diye soruyor.

yazının devamı...

 

Öne Çıkanlar