İktidar artık kaybettiğini biliyor ama bildiğini duymak istemiyor

İktidar artık kaybettiğini biliyor ama bildiğini duymak istemiyor
Muhalefet ve iktidarda oluşan ‘yenilmeyiz-yenemeyiz’ fikri paramparça oldu. Yani fikir parçalanması her iki taraf içinde geçerli

Kemal BOZKURT


Bu sıralar muhalif olan hemen herkes ‘darbeci ‘diye bastırılmaya çalışılıyor olsa da herkes biliyor ki; bu yapılanlar, seçimlerde gitmemek için yapılan baskılama biçimlerinden biri. Geçtiğimiz yerel seçimlerde olduğu gibi aceleyle düşünüp büyük hatalar yapmak yerine şimdiden kaybetmemenin önünü almaya çalışıyorlar. İstanbul’U alanın Türkiye’yi de alacağını bizatihi Erdoğan söylemişken bu ‘darbe’ söylemi de pek inandırıcı olamıyor haliyle.

Fakat bir dakika!

Geçen sene hem 31 Mart seçimleri sonrası hem de 24 Haziran yenilenen İstanbul seçimi öncesinde ‘iktidarı bırakmazlar’ mutlaka bir numara döner diye muhalefet söylüyordu. Ve garip bir şekilde bu muhalefetin değil iktidarın hoşuna giden bir söylem oluyordu.

‘Gönderemeyiz!’ duygusu ve fikri böylece yayılıyordu hem de muhalefette. Büyüyen iradesini seçme kararlılığı ve muhalafete yönelim sayesinde gittiler; Istanbul’dan Ankara’dan Mersin’den, Antalya'dan… HDP belediyelerini ise önceki dönem gibi ancak kayyımlarla dönebildiler.

Yani diyeceğim o ki; muhalefet de önyargılı... Sen karar verince gidiyor işte…

İktidar, gitmemek için İstanbul'da ikinci seçimi yaptı ve böylece gitmesi halklar nezdinde iyice pekişmiş oldu. Belki ikinci seçimi yapmasa ‘Acaba kazanabilir miydik?’ diye tartışabilecekken artık hiç bu konuyu konuşmuyor, akıllarına bile getirmek istemiyorlar. Fakat kaçtıkları şey hep önlerinde durduğu için acaba nasıl yeniden kazanabiliriz diye hırslanıyor, hırslandıkça da kendilerinde sorun görmek yerine halklar da sorun görme yoluna gidiyorlar. Kendilerinde sorun olduğunu söyleseler, bu seferde halkların desteği daha da çekilecek diye korkuyorlar. Halkların ne sorunu olabilir bu konuda? Dün seni nasıl getirdiysem ve bu senin için sorun olmadıysa göndermem de sorun olmamalı demiyor mu? Onu yapan halklar bunu yapamaz mı yani?

Muhalefet ve iktidarda oluşan ‘yenilmeyiz-yenemeyiz’ fikri böylece paramparça oldu. Yani fikir parçalanması her iki taraf içinde geçerli. Ki zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da ‘İstanbulu kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ demişken bunun seçimle olacağını da anlatmıyor muydu? E muhalefet de seçimle bunu yapmadı mı? O halde? 

Yani diyeceğim o ki yeni statüko da eskisi gibi artık kırıldı. Gitmemeler fikri kırıldığına göre ve herkesin gidebileceği anlaşıldığına göre bu durumu örtmek için ikinci bir politika uyguluyorlar.  ‘’Bizi ancak darbe ile yenebilirler!. Bunun inandırıcı olması için kendilerinin de inanmış gibi yapması gerekli olduğu için böyle bir durum varmışcasına konuşuyor, davalar açıyor, iktidarı sevdiğini söyleyen kimi konuklar tarafından televizyonlardan muhalefeti tehdit ediyorlar. Seçimleri kazanacak bir duruşa ve akla sahip olan muhalefet ve halklar bu yapılanların esasını görmüyor olabilir mi? Görmüyor olsalar baskılara rağmen büyüyebilirler miydi?Sadece görmek yetmez, gören herkes direnç geliştirmez nihayetinde. Gördükleri gibi direnç de umut da büyümüyor mu?  Büyümeseler iktidar niye panik olsun ki? Ki aslında iktidar için büyümek olağan, muhalefet içinse gerçekten çok zordur. Muhalefet olduğu yerden kalkış için çok enerji harcamak zorundayken, zaten giden iktidarın harcadığı enerjinin çok daha az olduğunu bilmeyen var mı? Tüm bu zorluklara rağmen muhalefet kazanmışken arkadan gelip öne geçmişken ve hala da öndeyken ‘’onu nasıl durdurabiliriz?’’ siyaseti bu. Bu saatten sonra iktidar muhalefeti durduramaz, ancak buna halk ve muhalefet kendisi karar verirse durur. Buna karar veren muhalefet de artık kendi hızlandığı yolda muhtemelen kendi ayakları altında ezilir.

Şimdi iktidar, muhalif belediyelerin dayanışma kampanyalarını bir şekilde engelelese de halk tarafından ‘’bizim yaşamamız engelleniyor’’ diye ele alınıyor. Durduramazsa da muhalefet ‘’alıp başını gidiyor.’’ İktidar bu açıdan gerçekten sıkışmış durumda.

Ancak şunu kendileri de biliyor; vakti geldiğinde kendisi nasıl kazanmışsa vakti geldiğinde de öyle kaybediyor. Ve ‘kendiliğindenlik’ diye pek eleştirilen şey aslında bir kısmı duruş, bir kısmı da artık olgunlaşma ise durdurulamaz oluyor. Yaşamın kuralıdır; herkes geldiği gibi gider. AKP nasıl geldiyse öyle de gidiyor işte. İçinde olduğu partiyi parçalayarak geldiği gibi şimdi hem Davutoğlu hem Babacan tarafından parçalanıyor.

Kİ öyle olduğu için iktidar uzun süredir artık kendi yoluna değil muhalefeti nasıl durdurmalıyım yoluna bakıyor.

Oysa hayalleri olan ve onları yapmaya koyulanlar, bir başkasına değil kendi yoluna bakarlar değil mi? İktidar artık hep muhalafete bakıyor baktıkça da hata yapıyor. Oysa bakması gereken kendinden çok halk olmalıydı! Şimdi mesela kardeş aile projesini nasıl engelleyecek? ‘Durun siz kardeş değilsiniz!’ mi diyecek? Askıda faturayı nasıl engelleyecek? Ki bu dayanışma insanların ne kadar muhtaç hale getirildiğini gösteren en temel göstergelerden biri haline gelmişken. İnternet sitesine her tıkladığımda ihtiyaç sahiplerinin sayısı arttığını siz de görmüyor musunuz? İnsanlar böyle bir faturası olmadığı halde mi bunu yapıyor yani? Muhtaç hale getirilmemişler mi yani?

Şimdi artık gidenlere ‘hain’ de diyemiyorlar. Çünkü kendileri de ağırlıkla Saadet’ten gidenlerden kurulmuştu. Vaktiyle kendilerinin doğru yaptığına inandıkları gibi şimdi kendilerinden gidenlerin de doğru yaptığına olan olumlu kuşkuya bir deneyim olarak sahipler. ‘’Belki de kalanlar yanlış yapıyordur!’ diyor olabilirler mi içlerinden?

Neyse, halklar bir şeye karar verdiğinde hangi plan hangi manipülasyon onu kolay kolay döndürebilir? Halklar iktidar kadar bilgiye sahip olmadığı için içgüdüleri yüksek olmak zorunda olanlarıdır. İçgüdülerimiz öyle kolay kolay da değişmez. ‘Artık bu iktidardan bize fayda yok!’ diye düşünmeye başlamış ve muhalefete yönelmişse insanlar, bunun gerçekten de çok zor bir dönüşüm olduğunu artık hepimiz biliyoruz. 

Şimdi iktidarın hesap sorulmazlık, güç ve kibirle ağzına ilk geldiği gibi konuştuğu, kelimelerini seçmeyip en ilkel duygularını ağzından çıkarttığı televizyon konuşmalarını dahi daha çok duyar olduk. Komşularından kimleri öldüreceğini, en az elli kişiyi öldürebilecek donanıma sahip olduğunu söyleyen bir konuk bu duygu haline kendi kendine mi geçiyor? Münferit mi bu söylenenler?

Üstelik muhalefet "komşum faturasını ödeyebildi mi?, aç açıkta kaldı mı?" kampanyaları yaparken, kimi iktidar aşıkları "komşularımı öldürmeliyim" planları yapıyor olduğunu kendi diliyle söylerken…

Öne Çıkanlar