Koridor hayat

Koridor hayat
Evin koridorları arasındaki hayat bizim. Hepimiz çoluk-çocuk oraya sıkıştık. Birbirimizi ancak biz anlarız.

Hasan HARMANCI *


Herkes öyle bir mutlu ki anlatamam. Kısa ve uzun vadede ülkenin ulaşacağı ekonomik düzeye verilen olumlu tepkiden bahsediyorum. Sanki bugün beklenen her şey gerçekleşmiş gibi bir coşku, bir tezahürat, bir mutluluk.

Sanki bir hikâye anlatır gibi başladım yazıma, çünkü hikâye gibi başladı bu ülke ekonomisinin güçlendirilme söylemi. Hiçbir alt yapısı yok. İdeolojiden ayrıştırılmış güncellenen bir ekonomik ve sosyal bakış açısı yok. Bilime, eğitime, işgücü potansiyelinin nasıl planlanacağına dair hiçbir hazırlık yok. Ve ne ilginç tüm bu belirsizliğe rağmen ayakta alkışlayan ve iktidarda olana dalkavukça yaklaşan insan sayısı da bir trend gibi gün gün çoğalarak karşımıza çıkıyor. Burada sorulacak soru şudur; bu söylemlerde bulunan mı suçlu, yoksa bunu alkışlayanlar mı? Böylesi bir suçun cezalandırılması olur mu hiç? Kanımca cezasız kalır, kalacaktır elbet; ancak gelecek geldikçe cezası da ödenecektir. Ve yine kanımca kimin ödeyeceği de bellidir.

Göstere göstere güce karşı koyma hakkımız da elimizden alındı. Biz bunu da alkışladık. Niye, çünkü popülizmi ziyadesiyle seviyoruz. Bu öyle bir sevgi ki akşam evimize götüreceğimiz bir tas çorbadan daha değerli böylesi bir popülist umudu taşımak. Biz çalışmayacağımızı ve eğitim almayacağımızı bileceğiz ve yine de on yıl sonra karnımızın istediğimiz kadar doyacağına dair umudu yitirmeyeceğiz. İnanılmaz popüler bir düşünce yapısı.

Bizde düzen hep böyle değişir; güç askeri-bürokrat bloğun elinden alınıp başka bir tanımlı/ tanımsız gücün eline geçer ve biz her zaman devletin gücü altında eziliriz. Öyle bir devlet değişimi ve gücü meydana gelir ki yüzde ellinin evde zor tutulduğunu ninni gibi dinleriz.

Toplumun bir kez sonsuz gücü olsa acaba ne yapacak cidden merak ediyorum. Aramızda sevgi ve güven bağları olsa, iktidarda olan kendini dinin ve geçmiş yüzyılların devlet mitlerine, efsanelerine bağlamasa, etnik ve dini ayrım olmadan yaşasak yazgımız nasıl olur ki acaba?

Yaşamımız ne yaparsak yapalım, nasıl yaşarsak yaşayalım hep bir aygıt tarafından yönetiliyor, yönetilmeye de devam edecek muhtemelen. Bu fikir o ekonomik sıçramalardan daha mı ham hayal, emin değilim. Ancak; demokratik siyasetin işlemesinin öyle kolay olduğunu sanıyorsak yanılıyor olabiliriz, zira bedel ödemeden bunun gerçekleşmesi büyük bir hayaldir. Şu unutulmamalıdır ki ahlak olmadan, eğitim olmadan bu iş kesinle olmaz. Ahlakın ve eğitimin olmadığı yerde hukuk kültürü olmaz. Hukukun olmadığı yerde o canım ekonomik hikâye de olamaz.

 

Birçok ülke lideri son zamanlarda yerel yöneticilerinden çıkıyor. Boris Johnson’da Londra Belediye Başkanıydı. Sovyetlerin dağılmasından beridir böylesi bir Yerel yönetimlerden iktidara yürümeler arttı. Bu durum ilginç bir biçimde bürokrasiyi belirliyor ve farklı yönetim anlayışlarının oluşmasını sağlıyor. Genelde hitabeti güçlü ve ne yaptığını bilen bu bürokratlardan küçük-büyük kazıklar yiyerek tecrübeli hale geliyoruz. Mahallenin delisiyle de velisiyle de tokalaşan bürokratların kaderi oradaki alçak gönüllülük içinde şekilleniyor.

 

Halka doğrudan hizmet etmek insanı bayağı pişiriyor, olgunlaştırıyor. Sistemin insan için ve kendisi için nasıl çalışması gerektiğinin ince çizgisini ayarlayabilme yeteneği kazandırıyor. Kesinlikle halkın temel ihtiyacını iyi biliyorsun dezavantajlı kesimleri hemen fark ediyorsun. Bir kadının, kız çocuğunun, annenin derdini, tasasını, sesini anında ayırt ediyorsun. Çıkarcıları koltuğa oturuş biçiminden anlıyorsun. Maliyetleri anında çıkarıyorsun. Bunu bir kez keşfettin mi, halk sırtından seni asla indirmez. Çünkü uzlaşmayı ve aleni hizmet etmeyi çok iyi öğreniyorsun. Kapı çalmayı da kapının çalınmasından da yüksünmüyorsun.

İşte refah dediğimiz şey buradan başlıyor. Bu nedenle yerel yönetim deneyimi olanlar ülke yönetimlerinde güçlü aday konumuna geliyorlar.

 

Cumhurbaşkanı bu nedenle yerel yönetimlerin her hareketini kendine rekabet olarak görüyor, çünkü toplumun gücünün, devletin gücünün yerel yönetimlerde olduğunu biliyor. Aslında iktidar diye bir şey kalmadı, artık devlet başkanı olmak da bir şey ifade etmiyor.

 

Dünya küçüldü. Alkışlamakla bir sonuca varacağımızı sandığımız sandıklar gittikçe şeffaflaşmak durumunda.

Devlet kapasitesini belirleyen devlet değil, yerel yönetimlerin iş yapma becerisidir. Ekonomik ya da toplumsal kriz anlarında doğru kararlar yerel yönetimlerden çıkıyor. Uluslararası sermayenin değil halkın ihtiyacı olan işletmeler, iş birlikleri, dengeler buralarda doğuyor.

 

Kürt sorununun çözüm noktası da laikliğin işletilmesi de iş piyasasının güçlü ve dengeli olması da buralardan başlıyor. Kürt belediyelerinin siyaseten, ekonomik ve sosyal yaptırım ve işlevi atanmışlardan daha belirleyicidir.

 

Şehirlerin, kasabaların, köylerin kendine has düzenleri var, dolayısıyla bunu o bölgenin yerel dilini, kültürü bilen yerel yönetimi sağlıklı ve istendik şekilde yürütebilir. Merkezi hükümetler ne kadar oligarşik ya da demir bilekli olursa olsun güçlü işlevleri yoktur, ancak yasal gücü geçici olarak kullanabilir. Çünkü Yerel yönetim halkın kendisidir. Yeniden bölüşüm ya da sosyal-siyasal güvenliği her ne kadar hükümetler belirleyici gibi görünse de bu artık tümüyle mümkün görünmüyor. Artık yirminci yüzyıl devlet modelleri işlemiyor. Bu AB’nde de Amerika’da da işlemiyor. Devletlerin gücü denetim aygıtı olmasıyla, kurumsal düzenlenimle sınırlıdır.

Belediyeler temsil hakkını kullanamayanlar için daha yüksek teminattır. On yıllık, elli yıllık hikayelerin, stratejilerin daha az kurbanı olmamızı, tarikat belediyeciliğini yıkan, sosyal eşitlik ve sosyal yardımlaşma dengesini kuracak güç onlardır. Yerel yönetimleri de halkı da feshedemeyeceksiniz.

Böylesi büyük bunalım zamanlarında çıtayı yükseltmiş yoksulluğu ve talanı yine halk azaltacaktır. Empatisi, aidiyet duygusu, kültürel birikimi ve ahlakı var. Paranın gücü bu bunalımları azaltmaz ancak yeni zenginler, vurguncu şirketleri, çıkarcıları ve çeteleri var eder.

Evin koridorları arasındaki hayat bizim. Hepimiz çoluk-çocuk oraya sıkıştık. Birbirimizi ancak biz anlarız.

Halka gölge etmeyin, bağışlarını, yardımlarını gasp etmeyin, engellemeyin başka bir şey istemez. Yıkılmış bir halk yok ortada, yıkılmış iktidar ve aygıtları var.

 

*Sosyal Antropolog

Öne Çıkanlar