‘Muhalefet daha cesur olursa erken seçime gidilir’

‘Muhalefet daha cesur olursa erken seçime gidilir’
HDP’li Kerestecioğlu, muhalefetin daha cesur adımlar atması gerektiğini söyleyerek, ‘Eğer böyle bir cephe kurulursa tabii ki erken seçime gidilir’ dedi.

Seda TAŞKIN


ARTI GERÇEK- Ankara’nın nabzı röportaj serisinde bu hafta Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara milletvekili Filiz Kerestecioğlu ile konuştuk. Gündemdeki başlıkları değerlendiren Kerestecioğlu, erken seçime gidilmesinin tek yolunun muhalefetin ve halkın bu talepteki ısrarı olacağını söyledi. Kerestecioğlu, "Muhalefet daha cesaretli, iktidarın çizdiği sınırlarda sadece saldırılara cevap verme durumundan çıkması gerekiyor. Eğer böyle bir cephe kurulursa tabiki erken seçime gidilir. Bunu başarmak için mücadeleye ihtiyaç var" dedi.

Türkiye siyasetinin nabzını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de halkın katılımı olan demokrasinin olmasını çok arzu ederdim. Meclis siyasetine ilk katıldığım zaman burasının sivil hayattan, aktivizmden, oradaki somut çalışmalardan çok farklı ve sanal bir yer olduğunu düşünmüştüm. Zaman içinde insanlar bizim sesimiz oluyorsunuz dedikleri zaman bir anlam bulmaya başladı. Türkiye siyaseti asla demokratik bir siyaset değil. Bunu meclis binası içerisine girdiğiniz zaman bile gözlememiz mümkün. Zaman içerisinde meclise daha önce olmayan yeni bariyerler kuruldu. Yani buraya gelen ve dış kapıdaki aramadan geçen insanlar veya milletvekilleri bile yeni bariyerlere maruz kalıyoruz. Bu bile aslında gidişatı gösteriyor. Türkiye siyaseti sürekli bariyerlerle, sürekli bir hiyerarşi üzerine inşa edilmiş.

‘DAHA DEMOKRATİK BİR ÜLKE İÇİN ISRARCIYIZ’

Yereli, halkın katılımını görmek istemeyen her şeyin merkezi ve tepeden inme gerçekleşmesi çerçevesinde hareket eden bir siyaset biçimi ile karşı karşıyayız. Zaten cumhurbaşkanlığı sistemi de tam buna tekabül eden bir sistemdi. Özellikle sistem değişikliğinden sonra her şey daha da kötüye gitmeye başladı. Parlamentoda az da olsa bakanlar sorgulanabiliyor, hesap verme zorunluluğu hissediyordu ancak bunlar ortadan kalktı. Ama buna rağmen muhalefet olarak elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz. Çünkü biz ses olamayanların sesi olma çalışıyoruz. Daha demokratik ve özgür bir ülke için de ısrarcıyız. Bunun için mücadele ediyoruz.

Türkiye son dönemde afetlerle baş etmeye çalışıyor. Sizce iktidar afetlerde nasıl bir sınav verdi?

İktidar her şeye düşman bir sınav verdi. Bir tarafta yangınlar arasında ayrım yapıldığını gördük. Ormanlar yakıldı mı, yandı mı bunu da bilmiyoruz. Ama ben bizzat Muğla’da birçok yerin söndürülmediğini gördüm. Bu rant için, ihmalkârlık ve donanımın olmadığı için olabilir. Orada halk, belediye başkanları çırpındı ama yangınlara doğru dürüst müdahale edilmedi. Çünkü çelişkili açıklamalar yapıldı. Önce Cumhurbaşkanı uçağımız yok dedi, öbürü çıktı bizim uçaklarımız var dedi. Sonra başka ülkelerden kiraladıkları uçakları başka ülkelere yangın çıktığında gönderiyoruz dediler. Yani bu dönemin siyasetinin temel özelliklerinden biri manipülasyon üzerine kurulması. Siyasette şeffaflık yok. Denetlenebilirlik yok. Denetlenebilirlik ve şeffaflık olmadığı zaman manipülasyona çok açık oluyor. Biri ortaya bir laf atıyor ve o laf çerçevesinde dolanıp duruluyor. Doğa ile mücadele demiyorum çünkü doğa mücadele edilebilecek bir şey değil. Doğa yaşam hakkı olan bir şey, bizim birlikte yaşamamız gereken bir şey ama doğaya karşı savaş yürütüldüğünü düşünüyorum. Genel olarak da iktidarın politikalarını da savaş politikaları ve bundan beslenen politikalar olduğunu düşünüyorum.

Son dönemde en çok tartışılan konulardan birisi de erken seçim tartışması. Sizce Türkiye’de olası bir erken seçim yaşanabilir mi?

Şu anda meşruiyeti tamamen kaybetmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Yoksullaşmaya, kadın hakları gaspına, çocuk istismarına, Kürt sorununa ve afetlerle mücadeleye baktığımızda yönetemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Türkiye’de ciddi bir yönetim krizi yaşanıyor. Halk oylarının düştüğünü görüyor. İktidarın öncelikli gündemi halkın sorunları olmuyor yine rant oluyor. Adli yıl açılışında bile adaletten ziyade kalkıp kaç metre karelik inşaat alanlarından bahsediyorlar. Aynı şekilde seçim barajının düşmesinden bahsediyorlar. Biz zaten her zaman baraja karşı olan,  herkesin bu siyaset içinde yer almasından yana olan bir partiyiz.

‘ERKEN SEÇİMİ ZORLAMASI GEREKEN MUHALEFETTİR’

Sedat Peker’in açıklamaları, Erdoğan Bayraktar’ın sözlerini yani ortaya saçılanları görüyoruz. Ama bu sadece iktidara bırakılacak bir şey değil. Yani tamam artık gitsinler, tamam artık yönetemiyorlar sözüyle olacak bir şey değil. Çünkü hiçbir baskıcı, otoriter iktidar bunu yapmamıştır. Bunun için muhalefetin güçlü ve birlikte ortaklaşabilecekleri konularda ortak davranması gerektiğini düşünüyorum. Erken seçimi de şu an mümkün görmüyorum. Çünkü kaybedecekleri bir seçime girmeyeceklerdir. Ama bunu zorlaması gereken Türkiye muhalefeti ve halkıdır.

Muhalefetin bir araya gelmesinin öneminden bahsettiniz. Anketlere göre Cumhur İttifakının oyları düşüyor ama bu düşüş kazanım için yeterli mi? Burada muhalefete nasıl bir rol düşüyor?

Muhalefetin daha cesur olması gerekiyor. İktidar altı yıldır sürekli manipülasyon siyaseti, kriminalize edilen bir atmosfer içinde yaşıyoruz. Eğer bu atmosfer içeresinde olmasaydık, 7 Haziran seçimlerinin sonrasında daha farklı bir Türkiye olsaydı, HDP’nin yapabileceklerinin sınırının olmadığını düşünüyorum. Ama burada muhalefetin aynı cesaretle yaklaşması gerektiğini düşünüyorum. Hep marjlar var. Dokunulmazlıkların kaldırılması süreciyle başlayan ama sonrasında da iktidarın çizdiği sınırlar içesinde sanki devlet diye ayrı bir şey varmış ve sosyal devletmiş gibi davranma düşüncesiyle hareket ediliyor. Hâlbuki böyle bir şey yok hiç de olmadı. Şu anda iktidar küçük ortağıyla birlikte devletin kendisi aynı zamanda. Onlar devleti yönetiyorlar ve her yapıya sızmış durumdalar. Bu nedenle devlet ve iktidar ayrı şey gibi davranmaktan vazgeçmeleri gerekiyor. Laik bir ülke isteniyorsa ki laiklik kavramı da tartışılması gereken bir şey. Türkiye’nin tam anlamıyla laik bir ülke olduğunu düşünmüyorum. Bunu alevi yurttaşlara ya da başka dinlerden olan yurttaşlara baktığımız zaman da görüyoruz. Böyle olması isteniyorsa kalkıp da meclise gelen teskerelere evet demeyecekler. Her türlü savaş, asker bulundurma teskeresine bizden başka herkes evet diyor. Ondan sonra da eleştirmeye kalkıyorlar. Ben burada daha samimi daha cesaretli, iktidarın çizdiği sınırlar içesinde sadece onun saldırılarına cevap vermek durumundan çıkmak gerekiyor. Eğer böyle cephe olursa Türkiye’de tabiki bir erken seçime de gider, götürülür. Ama elimizi kavuşturup nasılsa gidecekler, oyları düştü diyerek bunu başaramayız. Bunu başarmak için mücadeleye ihtiyaç var.

Son günlerde ‘HDP yeni bir çözüm süreci’ mi yaşıyor gibi söylemler gündeme geldi. Siz buna söylemler için neler söylemek istersiniz?

Bizim böyle bir durumumuz yok. Böyle bir bilgi, muhataplığımız yok. Barışın bu ülkede zaten bütün sorunları çözeceğini düşünüyorum. Bunun muhatapları ile görüşülmesi gerektiğini ve Türkiye’de tecridin kalkması gerektiğini, barışın toplumsallaşması gerektiğini düşünüyorum. Barış insanlar tarafından daha fazla istenen bir şey oldu. Aslında savaş neye yola açıyor, insanların daha fazla kavrayabildiği ve kendilerinin talep ettiği bir şey olmalı. Daha bu noktada da değiliz. Kürt halkı bunu çok daha fazla acısını yaşayarak talep ediyor ve bu siyaseti de yürütüyor. Ancak Türkiye açısından baktığımızda henüz öyle bir noktada olmadığımızı düşünüyorum. Bu yüzden barış talebi için daha fazla çabalamalıyız. Bu sadece iki üç kişi görüştü, böyle olacak, şöyle olacakla olacak bir şey değil. Dünyadaki örnekleri de böyle olmamıştır. Çözüm süreci dönemi Dolmabahçe mutabakatı yok böyle bir şey denilerek masalar devrildi.  Yeni dönemler başka ülkelerde de belki yıllar yıllar içerisinde tekrarlanarak, farklılıklar kazanarak gerçekleştirilmiş. Barış kolay kurulacak, kolay inşa edilecek bir şey değil. Burada en önemli şey ise o onla mı görüşmüş, HDP’nin haberi var mıymıştan ziyade toplumsallaşması ile gerçeklik kazanabilecektir.

Afganistan’da henüz Taliban yönetimi ele geçirmeden Cumhurbaşkanı açıklamalar yaptı. Buna dair neler söylemek istersiniz?

İki sanatçısını öldüren, kadınların haklarını gasp eden, sokağa çıkmalarını yasaklayan böyle bir çete ile yakınlaşmak ve onu herkesten önce tanımaya kalkmak bizim asla kabul edebileceğimiz bir şey değildir. Partimizin de asla kabul edebileceği bir şey değildir. Burada yine rant uğruna, havalananında neler döndüğünü bilmiyoruz. Her şey uyuşturucudan başka şeylere ya da yeni yerler inşa etmek adına biraz da beton çimento üzerine kuruluyor. Ama onca insanın onca yıllar verdiği mücadeleyi hiçe sayıyorlar. Amerika’nın ve başka ülkülerinde yaptığı kabul edilemez. Ülkeleri kendi dinamikleri ile baş başa bırakmak lazım. Biz bu yüzden teskerelere hayır diyoruz. Suriye’de de Afganistan’da da asker yollanmasında da aynı şeyi söyledik. Ülkelerin iç dinamikleri var ve o ülkelerdeki halklar o mücadeleyi yürütüyorlar. Ben enternasyonalist bir insanım ve sınırların olmaması düşüncesini savunuyorum. Ama bugün baktığımızda her şeyin daha fazla savaş üzerine kurulduğunu görüyoruz. Afganistan’da bir kadın bir röportajında ‘burada sadece konuşma fırsatım olduğu için konuştum. Yoksa hepiniz iğrençsiniz’ dedi. Bu cümle beni en çok etkileyen sözlerden birisiydi. Bunu tüm dünyaya söyledi. Ben de öyle düşünüyorum. Bu savaş politikalarını yürütenlere diyorum. Türkiye’de bundan nemalanacaksa bu asla kabul edilebilir bir şey değil.

 

Öne Çıkanlar