'Porsiyonlarımızı küçültelim'

'Porsiyonlarımızı küçültelim'
Bir domates ve birkaç tane zeytin dendiğinde aklına Deniz geliyor insanın...

ARTI GERÇEK - Emine Erdoğan, Gıdanı Koru Sofrana Sahip Çık Kampanyası'nda yaptığı konuşmada ‘porsiyonlarımızı küçültelim’ der demez elektrik ve doğal gaza zam geldi. Enerji meselesinde nasıl ve kim sahip çıkacak onu söylememişti ama olsun, önemli olan insanların bu krize ve işsizliğe rağmen nasıl hala yaşadığı değil ne kadar yediğiydi...

Bi dakka ama…

Halkın porsiyonları doğal olarak zaten daha da küçülecekti son zamlarla. Doğal gaza ve elektriğe kaçıncı zam gelmişti? Neyse ki Karadeniz'de doğal gaz rezervleri bulunuyordu yoksa durum çok vahimdi! Emine Erdoğan'ın bu önerisi, Özal döneminde et fiyatları arttığı için yapılan ‘mercimek yiyin!' kampanyası gibiydi. Tabi orada mercimeği az değil çok yemek gerekiyordu gerçekten de o dönem mercimek fiyatları artmıştı...

Fakat bi dakka bi dakka…

Bir sorun var. İnsanlar porsiyonlarını küçülttüğünde masada bir şey kalmıyorken Saray küçülttüğünde ne kalıyordu? 

Ama bi dakka daha lütfen…

Saray bu tedbirlerin dışındaydı zaten.

Azdan çok, çoktan hiç giden bir dönem bu.

Simbiyotik medyalarda, televizyonlarda Saray'da ziyafetin videoları ne çok çekilmişti. Şu yemek şöyle, bu yemek de böyle hazırlanıyordu. Devasa masaların bile nasıl kurulduğunu biliyordu insanlar hiç oturamayacağı halde.

‘İtibardan tasarruf olmaz!’ günlerinde insanların zaten küçük olan porsiyonları bir itibar değil ama yaşamak meselesi.

Sadece yemek mi, pandemi ile birlikte yemek kadar krtikleşen internet 'porsiyonları' nasıldı mesela?

Altyapı sorunu günlerdir bir türlü çözülemeyen İstanbul'un ortasında çocuğuna internet verebilmek için çatıya çıkarak komşusundan kablo çekmeye çalışan babanın ve onu heyecanla, merakla izlerken çatıdan düşerek yaşamını yitiren çocuğu, Çınar Mert'i unutmalı mıyız?

Çınar'ın babası Önder Mert: Her şeyden kısarak oğluna bilgisayar aldığını söylemiş, "Oğlum o bilgisayarın kapağını bile açamadı. Olan çocuğumuza oldu. Oğlumu ne EBA geri getirebilir ne başka bir şey" demişti. Her şeyden kısarak bilgisayar aldığınızda yahut akıllı telefon almak zorunda kalan insanlara 'Evinde bilgisayar var demek ki zenginsin!', 'Evinde buzdolabı var demek ki zenginsin!', 'Elinde akıllı telefon var demek ki zenginsin' de dendi.

Bilgisayar için dahi her şeyden kısan baba Önder Mert gibi milyonlarca insan ne kadar pahalı olsa da, yaşadığı zorluğa rağmen internet abonesi olmak zorundaydı.

Bi dakka bi dakka...

Kaç çocuk online eğitimde olmak yerine işte olmak zorunda bırakılmıştı? Çocukları çalışmazsa onları yaşayamayacak hale getiren politikaları yapanlar neden sonra onlara yolda ceza da kesiyordu... Sistem böyle işliyordu, insanların yaşamını tüketerek. Yediklerini azaltması gereken kimdi bu durumda?

Kaç anne baba bu sürede işsiz kalmıştı?

‘Akıllı cep telefonun var demek ki zenginsin!’ deniliyor yine de. Akıllı cep telefofonu olmadan, HES kodu olmadan devlet dairelerine dahi girilemiyor, yolculuk yapılamıyorken insanları akıllı cep telefonu almaya zorlamak nasıl bir itibar meselesydi?

Her yeri borçla çevrilmiş olan bir ailenin masası dertten başka neyle çevrilidir? Porsiyonları kedersiz nasıl ve ne kadar olabilir?

Bi dakka bi dakka..

Ülkenin toplam borcu 450 milyar dolarları aşmışken, Kanal İstanbul için insanların daha kazanmadığı paraları dahi Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı ve Emine Erdoğan'ın eşi olan Recep Tayyip Erdoğan'ın ifadesiyle 'söke söke' alınacakken, bu geçmiş ve gelecek borçların büyük çoğunluğu özel şirketlerinken, yöneticilerin, patronların masaları neden borçla çevrili değil? Pandemi sürecinde büyüyen bankalar, alışveriş şirketleri, kargo, kurye şirketleriyle milyonerler, milyarderler arasına girenlerin ne çok olduğunu artık herkes biliyor. Demek ki borç onların değil, halkın olduğu için porsiyonunu küçültmesi gerekenin de halk olduğu söyleniyor.

Porsiyonunu küçültecekler için mesela internet aboneliğinin aylık ücreti kaç lira olmalıydı? Bilgi, haber ve eğitim ekmek kadar önemliydi sonuçta. İşte o parayı bulamayan, tasarruf etmeye çalışanlara ne diyebilirsiniz? Türkiye’nin iletişim altyapısı halkın parasıyla yapılmamış mıydı? 5 milyar dolarlık büyük dolandırılmadan sonra bir dönem Türkiye Varlık Fonu’na geçen ve zaten kuruluşunda halkın olan Türk Telekom mesela pandemi döneminde online eğitimin yaygınlaştığı bir dönemde ücretsiz olamaz mıydı? O zaman itibar olmaz mıydı?

Çocuğuna okul pantolonu alamadığı için intihar eden babayı, İsmail Devrim'i de unutmalı mıyız?  Kaç 'porsiyon' giyinebiliriz?

Ebeveynlerin çocuklarına karşı, çocukların yeni oluşturmaya başladıkları kişiliklerine karşı itibarı ne olacak?

Emine Erdoğan "Gelin hep birlikte basit önlemler alalım. Alışverişe çıkmadan önce alınacaklar listesi hazırlayalım. Porsiyonlarımızı küçültelim. Sadece ihtiyacımız kadarını alıp bozulacağını bildiğimiz yiyecekleri istiflemekten vazgeçelim." Derken ‘biz’ demesi ilginçti. Artık pazarlarda bozulacağı bilinen yiyecekler değil ama zaten bozulmuş olan yiyecekleri toplayan insanların ne çok arttığını görmemiş olamaz. Halkla ne aynı gemide ne de masadalar. Onların böyle anlarda ‘biz’ dediğinin gerçekte ‘kendilerinden gayrısı’ olduğunu iyice öğrendi insanlar. Onlar, yapılması gerekeni söyleyenlerdir, yapacak olanlar değil. İktidar olmazdan önce dilleri başkayken şimdi başka olması pozisyonların değişmesiyle çok ilgili. Pozisyon değişince akıl da dil de değişiyor.

Porsiyonu zaten küçük olan ve HDP İzmir İl binasında katledilen Deniz Poyraz’ın kahvaltısı insanın kalbinin derinliklerine işliyor. Bir domates ve birkaç tane zeytin dendiğinde aklına Deniz geliyor insanın. Başka bir dil, başka bir kültür böyle oluşuyor.

İktidarın dili başka halkların çok başka...

İnsanların porsiyonu zaten küçüktü, denizleriyse büyük…

Öne Çıkanlar