Sosyolojik kopuşun adı ırkçılık

Sosyolojik kopuşun adı ırkçılık
1934 Haziran ayı içinde Kırklareli, Edirne ve Tekirdağ'da Yahudilere karşı önce Türkçe konuşma mecburiyeti, sonra mallarına karşı boykot ve nihayet göçe zorlama hareketine geçildi.

Erdal BOYOĞLU


Türkiye Cumhuriyeti tarihi, Türklük ve Sünni-İslam’dan başka hemen her aidiyet ya da ‘aidiyetsizliğin’ dışlanarak adeta suç olarak algılatıldığı dilsel-dinsel-toplumsal-siyasal-kültürel iklimin inşa tarihidir.

Cumhuriyetin resmi tarihi aynı zamanda inkar ve asimilasyon tarihidir. Türkleştirme uğruna mozaik bir coğrafyayı tanımayı reddediş, gerçek ve kalıcı bir barışa, demokratik bir cumhuriyete ulaşmanın yollarını da tıkadı. Irkçı fikriyat Türkiye tarihinin en acımasız yarılmalarından biri olmasına rağmen, kendi içinde cerayan eden ırkçı tarih ile yüzleşmedi. Türk ırkçılığı kötülüklerini hasıraltı etti hep. Her şey 'Türkleştirme' politikasına kurban edildi.

Resmi tarihin bilgi kirlenmesiyle çok sıkıntılar yaşanıyor.

Her şeyi Türk'e göre ayarlamak isteyen iktidarlar; her şeyi ötekileştirerek inkar ve asimilasyon ile hiçbir dil, hiçbir din, hiçbir kültür bırakmadı. Farklı olan her şey 'Türkleştirme' saldırılarıyla karşı karşıya kaldı.

 

Trakyalı Yahudiler ve 1934 olayları

Trakya’da geliştirilen Yahudi düşmanlığı devlet politikasıydı. Trakya'da Yahudilerin ekonomik varlıkları hem devleti hem de zenginleşemeyen Türkleri rahatsız ediyordu. Dolayısıyla saldırıların dilsel ve dinsel tahammülsüzlüğü de önemli rol oynadı. Irkçı politikalarla 'Ne Mutlu Türküm Diyene' hız kazandı. Vatan-millet adına saldırılar kışkırtıldı.

1926’da hazırlanan Türkçü programla birlikte Trakya bölgesinde gerilim yükseltildi. Yahudi cemaati bu gelişmelerden rahatsızdı ve bu rahatsızlığını devlet yetkililerine ilettiler. İktidardan bu anti-semit kampanyanın durdurulmasını istiyorlardı. Ama başvuraları boşa çıktı.

 

Trakya‘da yasayan yahudilere ırkçı saldırılar.

Yahudi düşmanlığı. Neden-Niçin-Niye ? Bu konuda en belirgin olan bir şey varsa o da ‚ ''Her şey Türk'e göre'' olmalı idi. Türk'ün elinde olmayan ticaret Türk'ün eline geçmeliydi. Türk milli burjuvasi yaratılmalıydı, Gayrimüslim olanların elindeki malları alınmalıydı. Trakya’da zengin olan Yahudilerin varlığı ortadan kaldırılmalıydı. (Trakya'da kırk binden fazla Yahudi yaşıyordu.)

Yahudiler, ticaret ve hayvancılık ile uğraşıyorlardı. Trakya ekonomisi hayvancılık üzerinden gelişmişti. Meralar genişti, doğa hayvancılığın gelişmesine müsaitti. Hayvancılık piyasası Yahudilerin elindeydi ve süt ürünlerini üretimde değerlendiriyorlardı. 

 

21 Haziran 1934’te başlayan saldırılar Yahudilere acımasız bir şekilde uygulanan ırkçılıktı.

İttiha Terakki’den alınan Turancı, ırkçı tarih ‘Dilsel - Dinsel - Kültürel soykırım‘ politikaları Türkleştirme serüveni ile devam ettirildi. Yahudileri hedef almalarının bir nedenini de ''Yahudiler nankördür, iyilikten anlamadılar'' diye açıklayan Türkçüler; bunu Osmanlı döneminde getirilen Yahudilere yapılan yardımlara bağlıyorlardı. 1453’de Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u işgal edince Balkanlardaki ve Anadolu’daki Yahudilerin çoğunu İstanbul’a getirtmişti. Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet için şehrin ekonomik kalkınması gerekiyordu ve bundan dolayı Yahudilerin zanaatkarlığından yararlanmak istiyordu. Balkanlarda ve Anadolu’nun bir çok bölgesinde yaşayan Yahudiler zanaatçiydi.

Oysa, azınlıklar arasında Türkleştirme politikasına yakın duran Yahudilerdi. İsimlerini Türkleştirdiler. Nedenine gelince ‘‘Türk olarak toplum tarafından kabul edilmek ve diğer halklarla ‘eşit halklara sahip olmak‘, ‘ eşit görülmek‘, ‘eşit kabul edilmek‘. Ama 1934 Trakya Olayları ayrımcı bir şekilde imha etmeye yönelik saldıralar olunca Türkleşme heveslisi olan Cemaat önderleri de saldırıya uğradı. Kendi cemaatlerini Türkleştirme hayalleri boşa çıktı. Hiçbir şekilde Türk olarak kabul görmeyeceklerini kafalarına dank ettirdi Trakya saldırıları.

Bütün arabulucu girişimlere rağmen 21 Haziran‘da Trakyalı Yahudilere baskılar ve ırkçı saldırılar başladı. Yahudilere ait evler, işyerleri yağmalandı. "Yahudileri istemiyoruz" diye slogan atarak "Hadi, Yahudi yağmasına!" diye halkı kışkırtıyorlardı. Yahudilere ait dükkanlar, evler yağmalandı. Yağmacı ırkçılar tarafından bir jandarma öldürüldü. iktidar her ne kadar saldırganlardan bir kaçını tutuklasa da Irkçı-Turancı çevrelere dokunmadı. Trakyalı Yahudiler bu ırkçı saldırlardan sonra göçe ve sürgüne mahküm oldular. Trakya’da 40-45 bin arası Yahudi yaşıyordu. 15 bin Yahudi Tekirdağ, Edirne, Kırklareli ve Çanakkale gibi illerden kaçanlar İstanbul’a göç etti. Yunanistan’a kaçanlar da vardı. (14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti kuruldu. İstanbul ve diğer şehirlerde yaşayan Yahudiler İsrail’e göç ettiler) İnsanlık bir kez daha ırkçılığın kurbanı olmuştu. 

İstanbul’a doğru yola çıktılar. 

1942 Varlık Vergisi dönemi çok acımasız bir süreci başlatmıştı. Yahudiler için bu süreç tam bir kırılma noktası oldu.

Türkleştirme Planları

‘‘CHP Hükümetinin talimatı: Herkes Türk toplumuna dahil edilsin.

Türk dilinin kullanılmasının ekonomik anlamda getireceği avantajların anlatılması.

Türk kızları ile Türkçe konuşmayan erkeklerin evliliklerinin teşvik edilmesi.

Türkçe dışında diller konuşanların kıyafet türkü, dans, düğün gibi geleneksel örf ve adetlerinin kınanması.

Yabancı dilleri konuşanlara hiçbir şekilde Boşnak, Tatar, Çerkez, Laz, Kürt, Pomak, Gürcü, Türkmen ya da Abaza denmeyecekti. Türkçe olmayan köy isimleri değiştirilecek, buralardaki Türkçe konuşmayan ahali, kendi aralarında ve evlerinde Türkçe konuşmaya zorlanacaktı. Her Türk’ün ulusal ve en önemli görevi, '' kendi dilini kültürünü ve ülküsünü Türkleştirerek, bunları Türklerin tarih ve kaderine bağlamak'' idi. Beyaz Soykırım. Gülçeçik Güven Tekin. Sayfa: 198 (Güven, 2005:89-90) 

Uzlaşma adına tarihi adım atılmadı.

1924 Lozan Barış Antlaşması içinde Türkiye’nin azınlıkları olarak, resmi devlet merciinde Ermeni ve Rumlar tanındı. Azınlıklara kendi dillerinde eğitim yapma, yayın yapma hakları vardı. Yahudiler için de aynı haklar vardı. Ama alınan kararlara Kemalist iktidar uymadı.

1933 yılında Edirne Lisesi'nde öğretmenlik yapan Nihal Atsız'ın Turancı-Türkçü düşünceleriyle öğrencileri zehirledi. Orkun dergisi Türkçü propoganda ile ‚‘‘Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur‘ diye yapıyordu. Trakya ve ilçelerinde Yahudilere karşı kışkırtılan ırkçı Türkçüler her tarafa saldırdılar. Orkun dergisi Türkçü bir görev olarak Trakya halkını Yahudilere karşı kışkırtmıştı.

Cevat Rıfat Atilhan adlı bir yazar, Almanya’dan Türkiye'ye dönünce "Milli İnkılap" adıyla İstanbul'da bir dergi çıkarmaya başladı. Türklük, İslam, Masonluk gibi çeşitli konuları içeriyordu. Almanya’da eğitim yapmış bir Türk ırkçısı. Nazi ideolojisinden devşirdiği "saf kan", "saf soy", ‘‘üstün kültür‘‘ gibi düşünceleri "Öztürk", ‘‘Türklük‘‘ gibi kavramlarla dillendiriyordu.

Kürd, Ermeni, Asuri, Rum, Laz bölgelerinde isimlerin Türkçeleştirilmesi olayı İttihat Terakki’nin iktidara gelmesi ile başladı. 24 temmuz 1908 tarihi Türkçülüğün iktidara gelme tarihidir. İlk işleri Türkçe olmayan isimlerin sistemli olarak değiştirilmesinin adımlarını attı.

Türkleştirmenin en acımasız ve en vahşi katliamı Ermenilere yapıldı. 1915 de yapılanlar bir halkın kökten yok edilmesidir. İttihat Terakki iktidarı, vatanları ve milletleri için yakıyor, yıkıyor ve acımasızca öldürüyorlardı. 

 İttihat Terakki, Türkleştirme politikasının en önemli hedefi „gayri müslümlerinden elinden ticareti ele geçirmekti" 1909‘da Adana’dan başladı.

Ege ve Marmara ve Karadeniz bölgesinde yaşayan Rumlardan temizlemek ve bütün mallarına el koyarak devam etti.

Cumhuriyet dönemi, Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm Diyene" ruhu Türkçülerin altın çağıydı. Her yerde ‚ 'Milli İktisat'tan söz ediliyordu. Her yerde "Yerli malı kullan!' hareketi" başlatılmıştı.

 

1934 Haziran ayı içinde Kırklareli, Edirne ve Tekirdağ'da Yahudilere karşı önce Türkçe konuşma mecburiyeti, sonra mallarına karşı boykot ve nihayet göçe zorlama hareketine geçildi.

Trakya halkını tahrik eden sadece Nihal Atsız’ın dergisi Orhun ve Cevat Rıfat Atilhan'ın yayımladığı Milli İnkılap dergisi etkili olmadı. Devletin ırkçı eli de Trakya Olayları'nın içindeydi. Trakya eski müfettişi Manisa milletvekili Sabri Toprak'ın ırkçı kışkırtmalarını da unutmamak gerekir. 

Devletin planları uzun vadeliydi. Trakya bölgesiyle Çanakkale boğazının askeri açıdan önemi çok büyüktü. Trakya bölgesi hem tarım ve hayvancılık bakımından geleceği parlak bir yerdi hem de askeri alan açısından haraketli bir bölgeydi. Askeri alanda yörede yaşayan Yahudi‘lere güvenilmediğinden dolayı bir an evvel bölgeden ayrılmalarının alt yapısı hazırlanmalıydı. Sınır güvenliği açısından da bir an gönderilmeleri şarttı.

Yahudilerin Trakya'dan kovulması Türkçü kışkırtmalara bağlıydı. Bir iki kışkırtıcı olay korku ve gözdağı ceberrut devlet için oyuncaktı. Bölgeyi Yahudilerden temizlemenin şartları her an istedikleri gibi olacağından soğukkanlı haraket ediyorlardı. Amerikan şirketlerinin, Trakya bölgesindeki temsilcilerinin çoğu Yahudi tüccarlardı. Amerikan bayiliklerine göz diken Türk ırkçıları istedikleri ayak oyunlarını siddet ve talana güvenerek Yahudileri kovacakları projeler arasındaydı. Nitekim Yahudi tüccarlar, Amerikan şirketlerine başvurup yaşadıkları şehirleri hemen terk etme emri aldıklarını ve bayiliklerinin kendilerinden geri alınmasını istediler.

21 Haziran 1934 tarihinde Çanakkkale'deki Yahudilere karşı ırkçı saldırılar gerçekleşti. Yahudi zenginleri tehdit mektupları almaya başladı, gitmemeleri halinde öldüreceklerini yazıyorlardı. Yahudilere karşı sokak sataşmaları ve tecavüzler- tacizler devam etti. 21 Haziran’da başlayan saldırılar 4 Temmuz’a kadar devam etti. Trakya ve Çanakkale’de yahudiler kitlesel olarak yaşadıkları yerleri terk etmeye başladılar. Kaçmak zorunda kaldıklarından dolayı da mallarını değerlerinin çok altında fiyatlarla elden çıkarmak zorunda kaldılar.

2 Temmuz 1934 günü Edirne; ellerinde taşlar, sopalar ve kesici aletlerle "Yahudilere ölüm" diye slogan atanlar Yahudi mahallesini bastı, yahudilere ait mağazalar, evleri yağmalandı, tahrip edildi. Dayak yiyen Yahudiler sokaklarda inliyorlardı.

Parası olan Yahudiler tren ve özel araçlarla İstanbul'a kaçtılar. Parası olmayan fakir halk Yunan sınırına doğru yaya olarak kaçmak zorunda kaldılar. Kaçamayıp Trakya, Edirne' ve diğer ilçelerde mahsur kalmış olan Yahudiler de korku içinde saklandılar. Yahudilere karşı sert bir boykot uygulandı. gıda satıcılarına yahudilere yiyecek satmamaları tembih edildi. Emniyet güçleri 3 Temmuz 1934 günü Trakya ve Edirne’yi 48 saat içinde terk etmelerini emretti Yahudilere.
3 Temmuz 1934 akşamı Yahudi mahallesindeki evler lise öğrencilerine taşlatıldı. Edirne Lisesi öğrencilerine yöre halkı da destek vererek Yahudilerin evlerine hücum ettiler, kapıları kırıp evleri yağma ettiler. Bu saldırıda altmışbeş ev yağmalandı. Yağmacılar kadınların ve kızların yüzüklerini almak için parmaklarını kestiler. Bu saldırı üç-dört saat boyunca dövmek ve kadınlara tecavüz ederek devam etti. Saldırı bir gün sonra da devam etti. Saldırganlar Kırklareli hahamını yakalayıp çırılçıplak soydular ve sakalını kestiler.

Yahudiler başından geçenleri Vali'ye şikayet ettiler. Ama Edirne valisi Salim Özdemir kendilerine bu davranışlardan dolayı olağanüstü bir durum olmadığını, Edirne halkının Yahudilerin Edirne'den ayrılmalarını istediğini ve kenti terk etmelerinin daha doğru olacağını söyledi.

1934 Trakya Olayları ve 1942 Varlık Vergisi uygulaması ile Yahudiler büyük ölçüde mülksüzleştirildi. Ermeni ve Rumlarla birlikte Aşkale’ye sürgüne gönderildi. 6-7 Eylül 1955 olaylarıyla birlikte ekonomik olarak tasfiye edildiler. 1964’de İstanbullu Rumlara söylenen tek kelime; İstanbul‘u derhal terkedin ...

 

Türkcülük-Türkleştirme politikaları

Kemalist iktidarın, Türkleştirme inkar ve asimilasyon politikası 1926’dan itibaren acımasız bir şekilde devlet politikası oldu. Milli Devlet programıyla ‚ 'Vatandaş Türkçe Konuş‘ kampanyaları başladı. Sokaklarda afişler, el ilanları dağıtılarak yürütülüyordu. Sokaklarda Fransızca okuyan Yahudilerin elinden gazeteler alınıp yırtıldı. Türkçe konuşmayanlara yönelik şiddet ve taciz edilmeler günlük uygulandı. Farklı dil konuşanlar ya tehdit edildi ya da para cezaları kesildi. Türk gazeteleri ‚‘Vatandaş Türkçe Konuş‘ kampanyasını sürekli yazdı. İstanbul’da ilk başta Yahudiler hedef alındı. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası Türkçe dışında hiç bir dili, dini inanışı ve milleti kabul etmedi. Devlet tarafından Türkleştirme programları yazıldı, çizildi. Devletin kurum ve kuluşlarında görevli olan gazeteci, yazar-çizer resmi ideolojinin yandaşları oldu. Türkçü akımın öncüleri hem düşünsel hem de asimilasyon sürecininde görev aldı. Büyük kampanyalar eşliğinde türkçülük politikalarına, Türkleşme programını yaymak için yollara düşmüşlerdi..

 

Türkleşme yolunda; Tek dil, tek din, tek millet klavuz oldu.

Balkan savaşı yenilgisinden sonra,Türkçülük-Türkleştirme politikası hız kazanır. Hareketin öncüleri Selanikli Mustafa Kemal, Tatar kökenli Yusuf Akçura, Azeri kökenli Hüseyinzade, yine Azeri kökenli Ahmet Ağaoğlu, Türklerden daha Türkçü Ziya Gökalp, Çerkes kökenli Ömer Seyfettin, Yahudi asıllı Mois Kohen (Tekin Alp) ve Hamdullah Suphi'dir.

9 Mart 1924 tarihinde açıklanan Türkiye Cumhuriyeti Anayasa gerekçesinde şöyle yazıyor. "Devletimiz milli (ulusal) bir devlettir. Çok milletli bir devlet değildir. Devlet Türk'ten başka bir millet tanımaz. Memleket dahilinde eşit hak ve hukuka sahip olması gereken ve başka ırktan gelen kimseler de vardır. Fakat bunlara da ırki durumlarına uygun olarak haklar tanımak veya bu anlamla gelecek sözler etmek caiz değildir. Her yeni millet gibi Türk milleti de aynı ırktan gelmeyen kimseleri içerebilir. Ancak Türklük camiasıdır ki bütün uruku (ırkları) bir arada toplamak kabiliyetine sahiptir. Kaynak: Bilim-Resmi İdeoloji-Devlet-Demokrasi ve Kürt Sorunu / İsmail Beşikçi.

Moiz Kohen; isminin değiştirilmesini Atatürk istedi ve adı Tekin Alp oldu. Yahudi Moiz Kohen, Yahudilerin Havralarda ki ibadetlerini bile Türkçe yapılmasını önerecek kadar ileri gitti..

1928 yılında Türk Ocaklarının çalışma tarzı üzerine önerilerde bulundu. Türkleştirme programı hazırladı. Türkleştirme, millileştirme gayesinde ‚Türkçenin umumileştirilmesini‘ önerdi. Dilleri, kültürleri, ve kimlikleri nasıl tekleştirmenin fikirdaşı ve danışmanı olarak Atatürk’ün yanında yer aldı. Mustafa Kemal’in isteği üzerine Güneş Dil Teori‘sinin yaratıcısı oldu. Ve Türkleşen,Türkçülerin eliti oldu.

Kürd olan Ziya Gökalp, Türkçülüğün esasları üzerine Türkleşmenin teorilerini yazdı.

Gökalp'a göre;'' Azınlıklar servet kaynaklarını eline geçirmişti''. Osmanlı padişahları harem sefalarında zevki alem sürerken, işgal ettikleri yerleri haraca bağlarken, oraları talan ederken gelecek nesillere Müslümanlığı bırakmıştı.''Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak''

Berç Türker, Ermeni asıllı. Ermeni Berç’de ‘‘Türkçenin‚ anadil‘ olarak konuşulması için önlemler alınmasını istiyor."

‘‘Sadece Türk milleti bu ülkede etnik ya da ırki bir takım haklar isteyebilir...Vazifemiz, bu vatan içinde bulunanları behemahal Türk yapmaktır‘‘ İsmet İnönü

İster istemez aklına şu soru geliyor insanın.
Hiçbir Türk ırkçı değil mi? Türkler ırkçı bir laf etmez mi? Türkiye’de ırkçılık diye bir şey yok mu? Olamaz mı?
Türkiye‘de ''Vatanımı ve Al Bayrağımı Seviyorum, Varlığım Türk Varlığına Kurban Olsun, Ya Sev Ya Terk Et, Tanrı Türkü Korusun, Bir Türk Dünyaya Bedeldir, Ne Mutlu Türküm Diyene" demek ne ifade ediyor sonra?

Hayal düşümü şöyle kuruyorum gazeteler sürmanşetten ''Türk ırkçısı Ermeniye saldırdı'' diye bir başlık atsa, ne olur? Hemen "Türkler ırkçı değil, bunlar vatanımıza göz dikenlerin bir oyunudur, bazı ufak tefek sözler de istemeyerek olmuş olabilir " diyen ırkçıların saldırısına uğramaz mı?

Irkçı saldırıları kınayan, sorgulayan bir Türk yöneticisi olur mu? ''Ermeni Dölleri, Yunan Tohumu, Kart Kurtlar, Dağlı Türkler'' vb. ırkçı kavramlardan dolayı "Özür dilerim" diye bir demeç verir mi?

Bu rezaletin ırkçılık ve ayrımcılık boyutunu kim ne kadar yüreğinde hissedebildi? Kim hissediyor?

Ve Türkiye’de ırkçılığın kabul edilebilir bir şey olduğunu hangi iktidar söyledi / söyleyebildi?
Dolayısıyla, devletin yarattığı ve onayladığı ırkçılık ikliminde ırkçı suçlar işlenmeye devam ediyor.

Ne? Niye? Niçin? Neden? sorularının ve yanıtlarının kaynağı demokratik cumhuriyet, barış ve demokrasi ile aynı havayı solur, aynı yere basar, aynı göğe bakar ve aynı sevgiyi paylaşır gibi yaşadığımızın farkındalığını betimlemeliyiz.

Irkçılığa karşı suskunluk devam ediyor. Yazının başlığına sadık kalmak babında, 1934 Trakya Olayları'nda yaşanmış ve (yaşanmakta) olan inkarcılığın, trajedi, dram ve acıların algısı üzerinde hazırlanmış bir yazı olduğunu takdir edersiniz.

Öne Çıkanlar