Boşanma ve nafakada 'arabuluculuk' önerisine tepki: 'Medeni hukuku şeriatçı erkek krallığına uydurmak anlamına gelir'
Oğulcan ÖZGENÇ
ANKARA - 2018’den bu yana kamuoyunun gündeminde olan nafaka ve aile hukuku tartışmaları Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un açıklamalarının ardından yeni bir boyut kazandı. Bakan Tunç, kira anlaşmazlıklarında yürürlüğe giren "arabuluculuk" uygulamasının nafaka, boşanma ve tazminat gibi Medeni Kanun kapsamına giren konulara da uygulanabileceğini ileri sürdü. Tunç, kadınlar aleyhine nafaka değişikliği sinyali verdiği son açıklamasının ardından, “Aile hukukunu sil baştan ele alacağız” dedi.
İktidarın uzun bir süredir hedef aldığı yoksulluk nafakasını, aile hukukunda gerçekleştirilmesi planlanan değişikliklerin neler olabileceğini ve arabuluculuk sisteminin olası sonuçlarını, Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan Avukat Hülya Gülbahar ve Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği’nden Berfu Şeker’e sorduk.
Gülbahar, ekonomik ve sosyal bakımdan eşit olmayan kadınların ve erkeklerin uzlaşmak üzere bir araya getirilmesinin şiddeti artırmaktan başka sonucu olmayacağını vurguladı. Şeker ise İstanbul Sözleşmesi’nin zorunlu arabuluculuğu yasaklayan 48’inci maddesini hatırlatarak, iktidarın sözleşmeyi kaldırdığı için arabuluculuk sistemini getirmeyi hedeflediğine dikkat çekti.
‘SANAL MAĞDURLAR ÜZERİNDEN MEDENİ HUKUKA SALDIRIYORLAR’
Avukat Hülya Gülbahar, hedefte Medeni Kanun'un bulunduğunu belirtti. İktidarın niyetinin sadece nafaka ile sınırlı kalmadığına dikkat çeken Gülbahar, aile hukukunun yeniden düzenlenmesinin laik hukuk sisteminin, evrensel temel insan haklarının ve cinsiyet dahil ayrımcılık yasağı gibi temel ilkelerin yok edileceği anlamına geldiği görüşünde.
Bakanın yaptığı “Bir gün evli kalıp onlarca yıl nafaka ödeyen kişiler var” açıklamasını da hatırlatan Gülbahar, şu değerlendirmede bulundu:
"Hem aile bakanına hem adalet bakanına bir gün evli kalıp onlarca yıl nafaka ödeyen kaç gerçek mağdur varsa açıklayın demiştik. O günden beri tek bir gerçek mağdur dosyası önümüze gelmedi. Nafaka mağdurluğu adı altında nafakanın gerçek mağduru kadın ve çocuklar göz ardı edilerek sanal mağdurlar yaratılıyor. Bu sanal mağdurlar üzerinden bütün bir medeni hukuk saldırıya açılıyor."
‘BİLİM KURULU'NUN KİMLERDEN OLUŞTUĞU KAMUOYUNA AÇIKLANMALI’
Gülbahar, söz konusu saldırılar ile medeni hukukun evlenme, boşanma ve çocuklarına sahip çıkma gibi eşitlik temeline dayalı düzenlemelerinin hedefte olduğunu vurgulayarak, “Medeni yasanın baştan sona yeniden yazılması demek, kadınların ve aile içinde sahip olduğu bütün haklarının ailenin reisi olarak gösterilecek olan erkeğe tabi kılınması anlamına geliyor. Daha önceki açıklamamızda, Bakan'ın bu değişiklikleri yapmak üzere oluşturulduğunu iddia ettiği bilim kurulunun kamuoyuna açıklanmasını talep etmiştik. Birçok üniversitenin medeni hukuk alanında tanınmış hukukçularının bu bilim kuruluna davet edilmediği bilgisine sahibiz. Bu kurulun kimlerden oluştuğunun kamuoyuna acilen açıklanması gerekir” dedi.
'AİLE HUKUKU DİNİ HÜKÜMLERE YAKLAŞTIRILABİLİR'
Bakanın son sözlerinin toplumda infial yaratması gerektiğini vurgulayan Gülbahar, söz konusu açıklamanın aile hukukunun dini hükümlere yaklaştırılabileceği anlamına geldiğini söyledi. Gülbahar, nafaka davalarında medeni hukukun uzun süredir tanınmadığını ifade ederek, “Kadınların nafaka hakkı filli olarak bir veya iki yıl ile sınırlandırılıp yok edilmeye çalışılmaktadır. Şimdi bu operasyon bakanlık eliyle yürütülecektir” diye konuştu.
'ŞİDDET UYGULAYAN ERKEKLE UZLAŞTIRMA, ŞİDDETİ ARTIRIR'
Arabuluculuk sisteminin ekonomik ve sosyal bakımdan eşit olmayan taraflar arasında uygulanamayacağını belirten Gülbahar, erkek şiddeti altında yaşamak zorunda kalan kadınların kendilerine şiddet uygulayan erkeklerle uzlaştırmayı hedefleyen bu sistemin şiddeti arttırmaktan başka sonucu olmayacağı görüşünde:
‘HUKUKU, ŞERİATÇI ERKEK KRALLIĞINA UYDURMAK ANLAMINA GELİYOR’
“Bu açıklama; boşanmaların hızlandırılması adı altında kadın ve çocukların, erkeğin verdiği boşanma dilekçesi ile bir hafta 10 gün içinde beş kuruş nafaka bağlanmadan aile konutundan atılması anlamına geliyor. Arabuluculukla mağdurların sorunlarını çözüyoruz demek, medeni hukuku; boş ol sistemini talep eden, kadın ve çocuklara karşı hiçbir maddi ve manevi sorumluluğu yerine getirmek istemeyen şeriatçı erkek krallığına uydurmak anlamına gelir.”
‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ZORUNLU ARABULUCULUĞU YASAKLIYORDU’
Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği’nden Berfu Şeker ise Bakan'ın açıklamalarının üzerine 2016’da hazırlanan Boşanma Komisyonu raporunu hatırlattı. "Nafakaların süresiz olmasının erkeğin hayatını ipotek haline getirdiğini” savunan rapordan 2018’e uzanan süreçte iktidarın nafaka hakkına ciddi biçimde saldırdığını ifade eden Şeker, şu tespitte bulundu:
"İstanbul Sözleşmesi kadına şiddet vakalarında zorunlu arabuluculuk uygulamasını yasaklıyordu. Sözleşmeyi kaldırdıkları için şimdi hem arabuluculuğu getirip hem de medeni kanuna girip kadınların mal rejiminden ve mirastan eşit yararlanması, yoksul kadınların boşandıklarında nafakadan yararlanması gibi uygulamaların altını oymaya çalışıyorlar. Dört bir koldan saldırı var. Bu açıklama da bunun en açık örneklerinden biri."