'Amele sınıfının şairi' C. Hakkı Zariç: Şehrimiz annemiz gibidir, bağlarımızı koparamayız

'Amele sınıfının şairi' C. Hakkı Zariç: Şehrimiz annemiz gibidir, bağlarımızı koparamayız
Kendini 'Amele sınıfının şairi' olarak tanımlayan C. Hakkı Zariç ile memleketi Susuz’da (Cilavuz) bir söğüt ağacının altında şiiri ve memleketi Susuz’un şiirleri üzerindeki etkisini konuştuk.

Selda MANDUZ


KARS- C. Hakkı Zariç'in memleketi Kars-Susuz'da geçirdiği çocukluğunda uzun kış geceleri, halk âşıkları ve masallar onu şiir yolculuğuna çıkardı. Susuz'un sokakları ve insanları Zariç'in şiirinde derin izler bıraktı. Sert iklim ve kar yağışının oluşturduğu 'bitimsiz beyazlık' şairde doğaya karşı çaresizlik ve hayranlık duyguları uyandırıken şiirine de can suyu oldu.

'HALK ÂŞIKLARININ ÇALIP ÇIĞIRMALARI BENİ BELİRLEDİ'

Şair, çocukluk yıllarında kahvehanelerde dinlediği halk âşıklarından, atışmalarından ve yeteneklerinden büyük ölçüde etkilendiği anlatıyor. Âşıklar hakkında konuşurken hayranlığını gizlemeyen Zariç, "Buradaki yerel kaynaklar, özellikle halk âşıkları, benim için büyük bir olanak yarattı. Çocukken onlar kahvehanelere gelirlerdi. Benim yaşım küçük olduğu için kahveye almazlardı. Ben de merakla cama yapışıp onları dinlemeye çalışırdım. Onların yetenekleri, sözü alıp bazen ironi ile bazen şakayla karışık bir halde karşıdaki ozana aktararak devam etmeleri çok ilgimi çekerdi. Hâlâ halk âşıklarını dinlerim ve onların yaratıcılığı beni etkileyen unsurların başında gelir. Karacaoğlan'ı, Yunus’u okurum, divan edebiyatından da yararlanırım ama burada en çok halk âşıklarının çalıp çığırmaları beni belirledi" diyor.

'BİTİMSİZ BİR BEYAZLIK HÂKİM'

Zariç, susuz'un sert iklimi ve bol kar yağışı, hikayeler ve radyo Zariç'in büyük bir olanak yarattığını anlatıyor:

"İklim çok sert ve kapalı. Çok fazla kar yağışı var; bitimsiz bir beyazlık hâkim. O karın kalkacağını, baharın geleceğini düşünemezdim. Karın kalkmasına çocukken ihtimal vermezdim, nereye baksanız büyük bir kar yığını vardı. İnsanın doğaya karşı çaresizliğini öğrenmesi için büyük bir olanaktı. Ev işlerinde, hikayelerle, radyoyla geçen bir hayatım oldu. Kitaplarla tanışmam da bir biçimde önümü açtı. Buradaki yerel hayat, insanlar ve çağdaş Nasrettin Hoca gibi kişilerle tanışmak, onların ironilerine gülmek, şiir birikimi, sözlü tarih ve hikaye aktarımı Susuz’da büyüyen bir şair için iyi bir olanaktı."

'HİKAYE BURADA BAŞLADI, BURADA ÇOĞALDI'

"Susuz hep belirleyici mi oldu şiirinizde?” sorumuza Zariç, Nazım Hikmet’in 'Saman Sarısı' şiiri ile yanıt veriyor:

"Nazım Hikmet, bir şiirinde der ki 'İki şey var anca ölünce unutulur: Annemizin yüzü ile şehrimizin yüzü. Şehrimiz bizim annemiz gibidir. Nasıl ki annemizden o bağı koparamazsak, şehrimizle de bağlarımızı koparamayız. Bizim köklerimiz burada, buraya aitiz. Burada doğduk, burada büyüdük, burada kendimizi belirledik. Hikaye burada başladı, burada çoğaldı. Dolayısıyla burası bizim annemizdir ve annemize karşı duyduğumuz saf sadakat ve sevgi, değişmeyen bir yakınlık duygusudur. Ona temas etmek, yanında olmak, zor durumda başımızı okşamasını isteriz, şehrimiz de böyledir. Uzakta kalınca biraz da sitem ederiz. Ama şehriniz sizi belirler; o sokaklar, insan ilişkileri, yapılar, yoksulluk. Birinin kim olduğunu anlamazsanız, üstündeki ceketten ya da paltodan tanıyabilirdiniz çünkü herkesin bir tane ceketi ya da paltosu vardı. Bunlar beni çok etkilemiştir, lirik bir hikaye gibidir. İçinde şiiri saklar bu insanların saflığı. Türkiye’nin her yerinde bir başkası kendi doğduğu köyden bahsederken eminim bu duygularla bahsedecektir. Bizim için burası özel bir yer fakat başkası için kendi doğduğu topraklar özeldir. Biz bu özelliği kendi içimizde, annemize duyduğumuz sevgi gibi büyütüyoruz."

'BİR EDEBİYAT PROLETERİ OLARAK YENİDEN ÜRETMEYE ÇALIŞIYORUM'

Kendisini 'amele sınıfının şairi' olarak tanımlayan Zariç, şiirin aynı zamanda bir itirazı dile getirdiğini vurguluyor:

"Şiirin neden etkileneceğini biraz da şairin izleri belirler. Avusturya İşçi Marşı’nda dediği gibi 'Anamız amele sınıfıdır' ve biz amele sınıfının şairleriyiz. Amele sınıfının şairleri olarak, bu şiiri kurmak ve itiraz odakları oluşturmakta hem yoksullukla hem de bu gidişatın saçmalığı ile mücadele etmekle bir şair olarak kendimi zorunlu ve görevli hissediyorum. Amele sınıfının bir mensubu, bir şiir işçisi, bir edebiyat proleteri olarak yeniden üretmeye çalışıyorum.

Bir yerlerde bir insanın sizin şiirinize dair bir şeyler söylüyor olması, tanımadığınız bir insanın yazdıklarınızla ilişkilendiğini bilmek mutluluk verici. Sermayenin ya da sponsorların ne yaptıkları ilgimi çekmiyor. Bir okurum var ve okurlarımla aramda sevgi ve saygıya dayalı bir ilişki var. Sıradan insanların çok büyük şiirleri ve hikayeleri olabilir. Gündelik hayatımızın içinden yoğrulmuş ve çıkmış çok büyük şiirler var. Şairlerimiz bunları büyük özveri ve çalışkanlıkla ürettiler. Biz sıradan insanlar olarak bu hayata yeni şiirler bırakmaya devam edeceğiz."

HAKKI ZARİÇ KİMDİR?

Kars-Susuz'da doğan Hakkı Zariç, 12 Eylül 1991'de Kars'ta yakalanarak 'gizli örgüt üyeliği' suçlamasıyla 12.5 yıl hapse mahkûm edildi. Cezaevinde, açık öğretim fakültesinin işletme önlisans bölümünü bitirdi. Selçuk Yamen, Hasan Basri Ünlü, Ümit Şener, Reha Yünlüel ile birlikte 'Ağır Ol Bay Düzyazı' adlı şiir dergisini çıkardı. Zariç’in şiir ve yazıları Evrensel Kültür, İzlek, Öteki-siz, Kirpi, Erkekçe, Üç Nokta, Bireylikler ve Rüzgâr gibi dergilerde yayınlandı. Zariç'in 2006'da 'Senli', 2014'te 'Sıfır', 2015'te 'Toz kadınları' ve 2017'da Zona' adını verdiği şiir kitapları okuyucuyla buluştu.Türkiye Yazarlar Sendikası ve PEN Türkiye üyesi olan Zariç, BUYAZ 2017 Şiir Onur Ödülüne lâyık görüldü.

Öne Çıkanlar