Barbaros Altuğ’dan dışarıda bırakılanların romanı
Artı Gerçek-Barbaros Altuğ'un yeni kitabı yabancı; askeri darbe teşebbüsünün ardından birkaç günlüğüne gitmeye karar verdikleri yurt dışından dönemeyen üç kadın arkadaşın hikâyesini anlatıyor.
Kitap münasebetiyle verdiği bir röportajda, "Türkiye artık benim anavatanım değil" diyen Altuğ'un yeni kitabı aslında üç kitaptan oluşan bir serinin son halkası olma özelliğini taşıyor.
QUEER KİMLİĞİN MARUZ KALDIĞI ŞİDDETİ ANLATIYOR
Dunya, Tuba ve Suna’nın Cihangir’de başlayan yolculuğu, önce Portekiz’e, oradan Hindistan’a ve ardından Berlin’e uzanıyor. Tuba ve Dunya’nın birlikte hazırladıkları bir haber dosyasına, evleri basılarak el konulduktan sonra bir daha evlerine dönemeyeceklerini anlayan üç kadının her biri kendine yeni bir yaşam yolu çiziyor. Roman boyunca sesini daha çok duyduğumuz Dunya’nın Berlin günleri, 1980 Darbesi’nin ardından annesiyle birlikte bu şehre göç ettiği zamanlara ait anıların yeniden ve farklı bir biçimde ortaya çıkmasına sebep oluyor. Altuğ; gazeteci ve yazarların içine düştüğü durumları, sürgün yaşamını, ırkçı tavrın yıkımını, queer kimliğin maruz kaldığı şiddeti ve dostluğun gücünü tarih için bir günlük kaydederek anlatıyor romanında.
'KİMSEYE SÖYLEYEMEDİKLERİMİ YAZIYORUM'
“Bir dilin anıları, koku anısına benziyor; bir sözcük duyunca çocukluğuna, güvende hissettiğin yerlere dönüyorsun. Çocuklukta konuştuğun dilde konuşacak biri yoksa? Ya kendi kendine konuşursun ya da benim yaptığım gibi kendi kendine yazarsın. Benim dedem de muhtemelen kendi kendine konuşuyordu, ben şimdi kimseye söyleyemediklerimi yazıyorum. İçimizdeki karanlık ve aydınlık tarihi hatlar kendi içimize yaptığımız kazıyla çıkıyor ortaya, öyle umuyorum, varlığının farkında bile olmadığım hücrelerden, kendi varoluşumu anlamlandırmaya çalışmak. Belki de beyhude bir çaba, belki asla bulamayacağım bir yanıt.” (KÜLTÜR SANAT)