Efkan Şeşen: Bir dönemin bedelini ödeyerek müzik yapanlar yeterince sahiplenilmedi

Efkan Şeşen: Bir dönemin bedelini ödeyerek müzik yapanlar yeterince sahiplenilmedi
Efkan Şeşen'in yeni albümü dinleyicilerle buluştu. Şeşen, şarkıları ve türküleri ıslıkla yorumlama isteğini, "farklı coğrafya ve kültürlerin melodilerini yeniden yaratırcasına estetize etmek ve başka bir müzikal kalıba dökmenin hazzı" olarak tarif ediyor.

Deniz ÇAKMAK


Çalışmalarını Hollanda'da sürdüren müzisyen Efkan Şeşen, 'Islıklar ve Renkler Vol 3.' (Colours and Whistles Vol. 3) adlı yeni ıslık albümü ile 30 Nisan'da dinleyicilerine merhaba dedi.

'Renkler ve Islıklar’ serisinin üçüncü albümünde Şeşen, 'Hasta Siempre', 'Love in Portofino', 'Katyusha', 'The Lonely Shepherd' gibi tüm zamanların çok dinlenen ezgilerinin yanı sıra, 'Godfather 2 – Main Title', 'Raindrops Keep Fallin’ on My Head', 'Conquest Of Paradise' gibi kült filmlerin tema müziklerinin de aralarında olduğu 17 eseri ıslıkla yorumluyor.

Şeşen'le yeni albümü vesilesiyle ıslığı bir enstrüman olarak kullanmayı, müzikte yeni dağıtım araçlarının ve dijital mecraların müzisyen ile dinleyici arasındaki bağı nasıl dönüştürdüğünü, müzikal "ev"den uzakta üretmeyi ve daha fazlasını konuştuk.

img-1235-1.jpeg

30 Nisan'da yayınladığınız 'Colours and Whistles Vol 3.' albümünüz, dünya müziğinin klasik haline gelmiş şarkılarını ıslıkla seslendirdiğiniz çalışmalarınızın devamı niteliğinde. Şarkıları bu formda yorumlamaya ne zaman başladınız?

Aslında bu sorunun iki cevabı var. Yaşımın 18 olduğu Metris ve Sağmalcılar zindanlarında, mektup akşamlarının yürek ısıtan tınısıydı ilk. Sonrası 40 yıla yakın müzik yolculuğumda her defasında yeni doğan eserlerimin ve diyardan diyara uzanan sahnelerimin yoldaşı oldu. Halen de devam ediyor bu eşlik. Bugün ona, solistliğini yaptığı görkemli bir üçüncü albüm hediye ettim diyebiliriz. Fakat bu tür bir albüm yapmama yol açan asıl şey, 2008 yılında benim bir sahne ıslık performansımın (Dillirga), on binlerce kişiye benden izinsiz cep melodisi olarak satılmasıydı ki, bu emek hırsızlığına karşı 4 yıl süren bir mahkeme mücadelesi verdim ve sonunda bana ait olduğu kararıyla bir nebze moral buldum. Yaşanan bu kötü tecrübe, çoktandır içimde olan bir isteği de harekete geçirerek “Renkler ve Islıklar” albümünü yapmama neden olmuştu.

'ŞARKILARIN, TÜRKÜLERİN YORUMLANDIĞI BAŞKA BİR ISLIK ALBÜMÜ YOK'

Albümde 'Baba' (The Godfather) serisinin tema müziğinden Yeşilçam'ın başyapıtı 'Selvi Boylum Al Yazmalım' filminin Cahit Berkay imzalı bestesine kadar farklı türlerde ve dillerde şarkılar yer alıyor. Islık ve gitar, bu coğrafyalar arası kültürel ve dilsel bariyerleri aşan yeni bir tercüme biçimi gibi. Albüm için bu klasikleri seçme nedeniniz nedir? Islık kulanımı şarkıları nasıl dönüştürüyor?

Islık çalmak, doğal bir şey. Hemen herkes yapar. Ama onu bir enstrüman olarak müzik disiplini içinde kullanmak becerisi, öylesine çalandan (ben onlara ‘sarhoş ıslık’ derim) beni ayrıştırıyor galiba. Hani bakıyorum, bu basamakta yalnızım. Şarkıların, türkülerin yorumlandığı başka bir ıslık albümü yok.

Özel repertuar seçimi, aranje tercihleri ve nihayet artistik bir performans ile bu basamaktan daha üst bir yere çıktığımı da düşünüyorum ... Ki orada, farklı coğrafya ve kültürlerin melodilerini yeniden yaratırcasına estetize etmek ve başka bir müzikal kalıba dökme haz ve mutluluğu var. Albüm olarak repertuar tercihimde ‘Love in Portofino’, ‘Al Yazmalım’, ‘The Lonely Shepherd’ gibi çocukluğumdan beri severek dinlediğim ve zaman zaman ıslığımla çaldığım ezgileri bir araya getirmek isteği kadar, farklı coğrafyaların kültür formları ve tınıları da olsun isteğim rol oynadı.

'ALBÜMÜMÜ TÜRKİYE’DE OLSAM YAPAMAZDIM'

Müzikal çalışmalarınızı ve yaşamınızı Hollanda'da sürdürüyorsunuz. Bugün, müziğiyle coğrafyalar arası diyaloglar kuran çağdaş bir müzisyenin, üretiminin kaynağı olan yerden, belki müzikal açıdan da “ev”den uzak olması ne anlama geliyor? Bu çalışmayı orada kaydedip yayınlamanın avantajları ya da varsa zorlukları neler oldu sizin için?

Fiziksel ve müzikal açıdan “ev ”den uzak olmak, teknolojinin sunduğu olanak ile hissedilen bir sorun olmaktan çoktan çıktı bence. Ayrıca buranın sakin insanlarının güler yüzü ve sanat değeri üretene gösterdiği saygı ve de teşvik, yaptığım şeye yoğunlaşıp piyasalaşmadan gerçek ağırlığı ile eser ve projeler üretmeye devam etmeme olanak sağlamıştır.

Yeni dil pencereleri ve kültürel doku müziğimi de etkiliyor tabi. Başlarda zorlanmıştım, ama çabam, tecrübem ve motive edilişim sayesinde üstesinden geldim. Buradaki müzik sektöründe, oda ve kat aralarında sandalye-masa atıp hava parası alan da yok.. Yeri geldiğinde destekleniyorsunuz da. Albümümü Türkiye’de olsam yapamazdım yani.

img-0607.jpeg

Albümün içinden 'Allı Turnam', 'Leymosun Türküsü' ve 'Dolama' türkülerini ayrıca sesinizle icra ettiğiniz üç ayrı single da yayınladınız. Mali külfeti ve müziğin dağıtım araçlarının değişmesi nedeniyle albüm yapmanın müzisyenler için dezavantajlı görüldüğü bir dönemde, bu yeni mecralar özgün işlerin dinleyiciyle buluşma biçimini nasıl etkiledi?

Güzel ve can alıcı bir soru. 40 yıllık 16 albüm yayınlanmış bir müzisyen olarak, geldiğimiz yerde, beni seven ve izleyen dinleyicilerim ile aramda dijital dünyanın olanakları dışında hiçbir köprü kalmadığını söyleyebilirim. Artık konser yok! Koşulları daha da ağırlaşan bir dünya ile karşı karşıya olmak baş sorun olsa da, bizim gibi bir dönemin bedelini ödeyerek müzik yapanların yeterince sahiplenilmeyişinin de payı var. İrade de burada önemlidir aslında. İnsan bekliyor bu jesti. Ama hiç olmadı. 9 dilde albüm yaptım. En azından emeğe saygıyla 1-2 sahnesi olmalıydı değil mi? Ama olmadı. Bende bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Ne diyeyim...

'EMPERYAL- DİJİTAL TEKNOLOJİ, SANATSAL KÜLTÜR BELLEĞİNİ HIZLA SİLİYOR'

Sorunuzun odağına gelirsek..Kontrolü tamamen ele geçiren, emperyal- dijital teknoloji canavarı tarihsel ve sanatsal kültür belleğini de hızla siliyor. Dolayısıyla, daha düne kadar alanlarda, derneklerde, aktivitelerde sorun ve değerlerini dayanışarak, paylaşarak yol alan toplumlar, parçalanarak, gittikçe “sosyal medyada” ile ‘ben’ güdüsü kamçılanan, bir başkası ile (bu bir sanatçı da olabiliyor ne yazık) kendini bu platformda eşitleyerek gerçek sorunlarından bir an uzaklaşıp ‘iyi’ hisseden ‘profillere’ dönüşüyorlar ne yazık ki.

'İYİ MÜZİSYENİN KARŞISINDA GİTTİKÇE ÇÜRÜYEN BİR ORTAM VAR'

Genel olarak herkesi, üretmeyen, paylaşmayan ve eskiyi de çarçur ederek, kopyala- yapıştırcı sazan balıklarına çeviren bir canavarın dişleri arasında kaldığımız bir zamandayız artık. İyi müzisyen ne yapsın? Karşısında gittikçe çürüyen bir ortam var. Haliyle eskisi gibi toplum içinde sosyal - kültürel etkileşerek coşkuyla üreten ve tüketicisi ile canlı ilişkiler kuran müzisyen olmaktan çıkıp, eskiyle veya revaçta olana uymaya çalışarak kaygan zeminde var olmaya çalışıyorlar. Popülizm algısıyla tetiklenip bir ağ gibi büyüyen merdiven basamaklarına sahip ve dünya müzik devlerinin büyük sömürüsü altındaki müzik sektörü dediğimiz bu alanın tek iyi yanı; herkesin kendi müziğini vitrine koyabilmesi ve aradığı müziğe de kolay ulaşabilmesidir. Ucu açık bir süreç tabii. Sosyo-kültürel çöküş, sürüklenme ve değişim... Neye dönüşecek bilemiyorum. Ama kimsenin bu günleri düşünerek bir hazırlık yapmadığı da ortada.

307766.jpg

Efkan Şeşen bu albümden sonra yoluna nasıl devam edecek? Başka dillerde ya da formlarda yeni arayışlarınız var mı?

Gitarım ve ıslığım ile yeni şarkılarımı yazmaya ve fırsat buldukça dostlarımla ve nihayetinde vitrine koyarak sevenlerimle paylaşmaya devam. Evet farklı dillerde söylemeye de devam. Yukarıda bahsettiklerim ışığında zor gibi gözükse de dijital salon oluşturarak dinletinin mümkün olduğunu deneyerek gördüm. Sonuç iyiydi. Herkes memnun ayrıldı. Ara ara dinleyicilerim ile sosyal medya platformlarından canlı müzik ve sohbet düşünüyorum. Eskilerini memnun etmek kadar, yeni dinleyiciler edinmenin de tek yolu şu anda benim için bu.

Öne Çıkanlar