İslam kaynaklarında adı geçen antik ‘Merel’ kenti Bingöl’de bulundu

İslam kaynaklarında adı geçen antik ‘Merel’ kenti Bingöl’de bulundu
İslam kaynaklarında adı geçen antik Merel kenti, Bingöl-Elazığ sınırındaki Kuruca’da bulundu. Kentin tarihinin nereye kadar uzandığına ilişkin net bir bilgi yok. Ancak aAntik kentin taşları Zerzevan Kalesi ve Palmira antik kentindeki taşlarla benzeşiyor.

Remzi BUDANCİR


BİNGÖL - Bereketli topraklar olarak tarif edilen Dicle ve Fırat havzası, Mezopotamya coğrafyasında birçok uygarlığın yaşam sürdürdüğü biliniyor. Bölgede bin yıllardır devam eden kesintisiz bir yaşam var. Mezopotamya’da hüküm sürmüş uygarlıklar tarihten silinse de o döneme ilişkin izler, yapılar ve kalıntılar hala varlığını koruyor. Bu bölgede tarihte ismi geçen ancak varlığı hakkında bilgiye sahip olunmayan birçok antik kent de yapılan kazı çalışmaları ile gün yüzüne çıkarılıyor.

suke-meran-kalintilari.jpeg

İSLAM KAYNAKLARINDA ADI GEÇEN ANTİK 'MEREL' KENTİ

Bu antik kentlerden biri Ortaçağ İslam kaynaklarında ismi geçen “Merel” şehri. İslam akınlarının yoğun olduğu 600’lü yıllarda Diyarbakır’dan sonra Bingöl üzerinden Elazığ-Palu bölgesine, oradan hareketle Bingöl-Kığı-Adaklı güzergahından geçen İslam orduları, “Merel” kentinden bahsediyor. İslam kaynaklarındaki anlatım dışında bu kente ilişkin bilgi veren başka bir kaynak da bilinmiyor. Modern ve medeni olarak tarif edilen bu kent neredeydi? O kentin kalıntıları hala var mıydı? Bingöl Üniversitesi’nden Sanat Tarihçisi Dr. Nebi Butasım, yıllardır bu soruların izini sürdü. Kendi anlatımına göre 20 yıl boyunca bu antik kenti aradı. Ancak hiçbir yerde izini bulamadı. Taa ki bir gün o bölgede yaşayan birkaç köylü ile sohbet edene kadar. Butasım, sadece İslam kaynaklarında adı geçen Merel şehrini nasıl bulduklarını, o bölgede hangi kalıntıların olduğunu ve kentin dayandığı tarihi Artı Gerçek’e anlattı.

ANTİK “MEREL” KENTİ MİRLERİN KENTİ OLABİLİR Mİ?

Antik kenti ararken ellerinde İslam kanyaklarında geçen isim dışında hiçbir bilginin olmadığını anlatan Butasım, İslam ordularının tarif ettiği bölgenin Bingöl-Elazığ sınırında, Kuruca bölgesi olduğunu söylüyor. Söz konusu bölgenin kendisinin de doğduğu köye yakın olduğunu anlatan Butasım, “İslam orduları buradan geçerken medeni bir şehirden bahsediyor. Şehrin ismi ise ‘Merel’. Şehri tarif ederken medeni olduğunu belirtiyorlar. Kuruca geçidinden geçerken, geçidinin güney tarafında konumlandırılmış Merel diye bir şehirden bahsediyorlar. Kuruca geçidinin güneyi Bingöl olduğu için acaba Bingöl’den mi bahsediyorlar diye düşündük. Ama yok. Bingöl’de Cebellicur, Çabakçur ifadeleri var zaten. Ayrıca Çapakçur Kalesi Eyyubi hükümdarlarının şiirlerine bile konu olmuş. Araştırıyoruz, gidiyoruz geliyoruz ama yanlış yeri araştırıyoruz. Meğer bildiğimiz bir yermiş. Bende o bölgeden olduğum için biz çocukken ‘Sûkê Mêran’ diye bir yerden bahsediyorlardı. Bir yazıda Sûkê Mêran ifadesi geçince, bir arkadaş ‘biz Sûkê Mêran’a yaylaya gittik deyince aklıma geldi. Sûk ifadesini biz hala kullanıyoruz. Çarşı, pazar şehir, şehir merkezi anlamında kullanıyoruz. Merel ile bu Meran aynı olmasın? Nerede olduğunu tarif edince hemen atlayıp gittik. 20 yıldır aradığımız yer meğer ayağımızın altındaymış. Her yerde kalıntılar vardı” diye anlatıyor.

İŞLEMELİ MİMARİ ELEMANLAR, ANDEZİT YAPI TAŞLARI YERDE YATIYOR

Butasım, bölgeye köy halkı ile birlikte gittiğini, oranın hikâyesini dinlemeye başladığını söylüyor. Köylülerin anlattığına göre o bölgede yapılar da bulunuyor. Onlara göre orada bulunan yapı bir kilise. Alanda inceleme yaptıklarında her yerin tahrip olduğunu gördüklerini söyleyen Butasım, alana ilişkin gözlemlerini paylaşıyor: “O yapının kalıntıları ile ilgili ‘Kilise budur’ dediler. Ama baktık Kilise değil. Bölümlü odalı bir yapıydı. Kilise ise tek parçalı olur. Çevredeki taşlar, özellikle sütun başları, kapı üzerinde yatay şeklinde kullanılan taşlar vardı. Hepsi de süslemeli. Orada iki özel taş vardı. Birisi bizim prizmatik üçgen dediğimiz şekiller vardı. Bir kısmı kırılmıştı tabi. Birde bizim kenger yapraklı sütun başları dediğimiz parçalar vardı. Zerzevan Kalesi’ne gitmişseniz görmüşsünüzdür. Giriş kapısındaki taşların benzeri burada var. Yıkmışlar, aşağıda sere serpe hepsi duruyor. Hemen az ilerde kaya mezar olarak düşündüğüm bir yapı tespit ettik. Yekpare bir kayaya oyulmuş bir mezar gibi. Yükseltisinden dolayı muhtemelen mezardır. Yaklaşık iki buçuk metre yüksekliğinde, bir buçuk metre eninde olan parçaydı. Uzunluk ve genişlik anlamında söylüyorum tam bir insan boyutunda. Ana yapıya yaklaşık bir kilometre uzaklıktaydı. Alan çok geniş olduğu için daha önce bulduğumuz taşı ikinci defa gittiğimizde yerini bulamıyoruz” diyor.

BİN YILLIK ANLATIM: ŞEHİR FARELER YÜZÜNDEN YOK OLDU

Bin yıldan fazla süredir orada duran antik şehir ile ilgili, İslam ordularının tarif etiği ‘Merel’ ismine benzer olacak şekilde bölgede “Meran” şeklinde ifade edildiği görülüyor. Şehrin yok olmasıyla ilgili anlatımların kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar geldiği görülüyor. Bölgeyi araştırırken köylülerin dedelerinden aktarılan bir rivayeti anlattığını söyleyen Butasım, “Köylülerin şöyle bir ifadesi var. ‘Bizim dedelerimizin anlatımına göre burayı fareler basmış. Burada yaşayanlarda farelerle baş edememişler, şehri terk etmişler. Onun için Sûkê Mêran diyorlar’ dediler. Meran ifadesini Zazaca’da fareye ‘Merri’ dedikleri için kullanıyorlar. Tabi bunun yanı sıra başka anlamda da kullanabilir. Acaba Mirlerin kenti mi? Süsleme olarak taşlara baktığımızda çok üst düzey bir işçilik olduğunu görüyoruz. Şu anda kazdığımız Genç Kalesi’ne baktığımızda çok ikincil planda kalıyor. Genç Kalesi’nde dere taşları kullanılmış, biraz daha basit olduğunu görüyoruz. Ama Sûkê Mêran’da kullanılan taşların estetik düzeyi çok üstün” diye aktarıyor.

ERMENİLERİN ANLATIMINDA ‘SAKİ MARAN’ OLARAK GEÇİYOR

Sûkê Mêran dedikleri yerin burası olduğundan emin olduktan sonra literatürde aramaya başladıklarını anlatan Butasım, ancak bir veri elde edemediklerini söylüyor. Araştırma yaparken bazılarının orayı Ermenilere atfettiğini hatırlatan Butasım, “Bir arkadaş bir kitap gönderdi bana. Yêğ, Bulgurcuk, Karakoçan’a yakın. Sınır zaten. Orada doğmuş bir Ermeni olan Barunak Topalyan adında birisinin 1940 yılında yazdığı bir kitap. Kendi bölgesini yazmış. Orada bir iki sayfada buradan bahsediyor. O ‘Sagi Meran’ ifadesini kullanıyor. Zaten Seng ifadesi taş anlamına geliyor. O buradan ‘Yılan Taşı’ diye bahsediyor. Zazaca’da ‘Mar’ derler. O ‘yılan taşı’ bölgesi ifadesini kullanıyor. ‘Çok zulüm gördük. Yandığımız yer. İlk memleketimizi bırakıp gittik. O yüzden yılan taşı’ diyor. Kitapta yakaladığımız bilgi orasının Ermenilere ait olmadığıdır. Çünkü Barnak Topalyan oradan ‘Burada çok büyük yapılar vardı. Çoğu, hala ayakta... Bir kısmı meyit (ölü) gibi yerlerde. Var olan yazıtları ne biz ne de dedelerimiz okuyamadı. Biz bu dili bilmiyoruz’ diyor. O dili bilmiyorlarsa, 1800’lü yılları düşünün. Osmanlıca değil, Arapça değil, Farsça değil demek ki. Ermeniler o dillere aşınalar çünkü. Muhtemelen ya Grekçe’dir ya da daha eski bir yazı, belki de çivi yazısı. Çivi yazısı olma ihtimali düşük, çünkü Urartu yapı taşlarına benzemiyor” diyor.

ZERZEVAN İLE YAŞIT, PALMİRA ANTİK KENTİ İLE BENZER

Ermenilerin kullanılan yazıyı bilmediği, hiçbir kayıtta olmayan ve sanki aniden ortan kaybolan bu gizemli antik şehrin tarihi nereye kadar dayanıyordu? Bu konuyu epeydir araştırdıklarını anlatan Butasım, elde ettikleri verileri paylaştı: “Tarihlendirme konusunda hiçbir bilgi yok. Sanki birden bire ortadan kaybolmuş bir yer. Şekilsel anlamda, kapı girişleri, taşların yapısı Zerzevan’la (Zerzevan Kalesi) aynı. Ortalama iki buçuk metre yüksekliğinde bir taş, genişliği ise bir buçuk metre. Üzeri silmeli. Bakınca hemen fark ediyorsunuz. Bu taş kapı ya da pencereye gelse baya ihtişamlı görünür. Taş üzerinde çok çalıştık. Süsleme bulamadık. Tarih olarak Bizans’ın beşinci yüzyılına kadar gittik. İstanbul’da Marmaray kazıları olduğunda yer altından çıkan taşlar buradaki taşların benzeri. En erken oraya kadar gidebildik. Süsleme açısından benzer taş özellikleri var. Bir taraftaki taş süslemeleri bizi Roma’ya kadar götürüyor. Şu anda çok erken olsa da Zerzevan ile hemen hemen yaşıt olduğu görülüyor. İslam orduları buradan 630-40’larda geçmişler. Onlar geçtiğinde zaten terk edilmişti. Açıkçası biraz daha şeye benzettim. Gezme imkânım olmadı ama Suriye tarafında IŞİD’in yerle bir ettiği yere (Palmira Antik kenti) benzettim. Oradaki yapı taşları ile süslemeler bir birine benziyor.”

TEPEDE 60 METRE ÇAPINDA MEZARLIK

Köylülerin eskiden orada yazı gördüklerini söylediğini anlatan Butasım, o yazıyı tarif ettiklerinde, anlatımlarda tarif edilen yazının Latinceyi andırdığına işaret ediyor. Köylülerin ayrıca kendisine “Hocam yıllardır buradayız. Her tarafı adım adım biliyoruz. Ama bunların mezar yerlerini bilmiyoruz” dediğini anlatıyor. Butasım, şunları söylüyor: “O sırada yüksek bir tepeden şüpheleniyordum. Oraya tepeden bakan o yükselti oraya yakındı. Gidip inceledik. Taşları çok sıradan, iri taşlar, sanki rast gele gelmiş gibiydiler. Sanki bir gök taşı düşüp taşları atmış etrafa. Tam 60 metre çapında daire bir alan. Birkaç defa daha gezince yüzeydeki toprağa dikkat ettim. Birkaç ufak taş parçasından oranında o yerleşim alanına ait olduğunu anladım. Alan çok geniş. Bölgede araştırma yapılması durumunda çok önemli bulgular elde edilebilir. Orayı sit alanı olarak önerdik. Cevabın ne geldiğini bilmiyorum açıkçası.”

Öne Çıkanlar