'Kanun Hükmü'nün gör dediği: 1970'lerden bugüne, Türkiye Sineması'nın sansür döngüsü

'Kanun Hükmü'nün gör dediği: 1970'lerden bugüne, Türkiye Sineması'nın sansür döngüsü
Altın Portakal’daki 'Kanun Hükmü' belgeseli krizi trajediydi, dün geceki son kararla beraber fars oldu. Bu krizin münferit olmadığını anlamak için 1970'lerden bu yana Türkiye sinemasının içine düştüğü sansür döngüsüne bakmak yeterli.

Deniz ÇAKMAK


Artı Gerçek - OHAL KHK'leriyle görevlerinden uzaklaştırılan doktor Yasemin Demirci ve öğretmen Engin Karataş'ın adalet mücadelelerini anlatan 'Kanun Hükmü' belgeselinin festival seçkisinden çıkarılmasının ardından başlayan sansür tartışması, sinema dünyasının tüm muhataplarını içine alacak şekilde genişledi.

Altın Portakal yönetiminden jüriye, festival programında filmleri bulunan yönetmenlerden yapımcılara, oradan Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne kadar herkesi kapsayan sürecin nihayet, adı her daim kapı arkasından konuşulan bir gölge oyuncu olan Kültür ve Turizm Bakanlığı'na uzanmış olması, Kanun Hükmü'nün seçkiye alınması ya da kaldırılması kararından öteye, Türkiye'nin kültürel hayatına damgasını vuran başka türden yapısal sorunlara işaret ediyor.

Bugün yaşananların münferit olmadığını anlamak için 1970'lerden bu yana Türkiye sinemasının içine düştüğü sansür döngüsüne bakmak yeterli.

Aynı yasakların, aynı gerekçelerle biteviye sürdüğü, 'Kanun Hükmü' belgeseli ile yeniden alevlenen krizin geçmişte defalarca yaşandığı, hatta yargının, daha büyük politik ajandaların sıçrama tahtası olarak kullanıldığı uzun sansür çetelesine bir göz atalım.

'BAKUR VE YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK BELGESELLERİNE SANSÜR'

Konu yasaklar olduğunda, belgesel sinemanın maruz bırakıldığı sansürün kolektif hafızadaki yerini tayin etmek için fazla eskiye gitmeye gerek yok. Bundan sadece 9 yıl önce, 2014 yılında iki belgesel film, Türkiye'nin iki ayrı festivalinde gösterimden kaldırılıyor - Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın talimatıyla olduğu söyleniyor-

Bunlardan biri, Reyan Tuvi'nin Gezi Direnişi'ni anlatan 2014 tarihli belgesel filmi 'Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek', diğeri de gazeteci- yazar Ertuğrul Mavioğlu ve yönetmen Çayan Demirel imzalı 'Bakur'.

Reyan Tuvi’nin yönettiği, 'Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek' adlı belgesel, İstanbul Film Festivali ve Adana Altın Koza Film Festivali’nde gösteriliyor; Berke Baş, Ayşe Çetinbaş ve Seray Genç’ten oluşan ön jüri tarafından Ulusal Belgesel bölümünde yarışacak filmlerden biri olarak belirleniyor.

Antalya Altın Portakal Festival komitesi ise filmi, “TCK’nın 125. ve 299. maddelerine aykırı ifade ve içerik ihtiva ettiği” iddiasıyla yarışmadan çıkarıyor.

Bu karar üzerine festivalin ön jüri üyeleri, “Bir belgesel filmin içeriği ne olursa olsun TCK’ya göre değerlendirilmesini ve listeden çıkarılmasını bir sansür olarak niteliyoruz” diyerek kararı tanımadığını açıklıyor.

SİNEMA MESLEK BİRLİKLERİ ÇEKİLME ÇAĞRISI YAPIYOR

Açıklamanın ardından sinema meslek birlikleri temsilcileri bir araya gelerek yaptıkları toplantı neticesinde 'Güç Birliği' imzasıyla kaleme aldıkları metni festivale katılacak sinemacıların imzasına sunarak, filmin tekrar programa alınmaması durumunda festivalden çekilme çağrısı yapıyor.

Çağrının ardından Antalya Altın Portakal Film Festivali Komitesi de bir açıklama yayınlayarak, ön jürilerin göreve davet nedeninin “yönetime ve ana jürinin çalışmasına yardımcı olmak adına bir seçki iletmek” olduğunu belirtiyor ve festivalin kararından geri dönmeyeceğini açıklıyor.

"Festival yönetiminin, "başvuran filmleri kabul etme ya da reddetme hakkına sahip" olduğunu ve ilgili konunun festival yönetmeliğinin 25. maddesinde de belirtildiği" ifade ediliyor.

Komite, bir filmin gösterim programına dahil edilme kriterini ise “İnsan haklarını rencide etmeyecek, etik ve hukuki kriterleri karşısına almayacak olması” olarak açıklıyor.

2015'TE YAŞANAN BÜYÜK SANSÜR KRİZİ

Türkiye sinemasının sansürle imtihanı bakımından 2014 - 2015 yılları özel bir dönem. Festival yönetimi ve bakanlığın, sinemacılar ve toplum karşısında aldığı tutum neredeyse saklambaç oyununa benziyor.

KURALLAR İLE PERDELENEN KURALSIZLIK

Yönetmeliklerin, gerekçelerin, karşılıklı suçlamaların ve her kurumun sorumluluk konusunda kaçak oynadığı; kurallar ile perdelenen bir kuralsızlığın, sinemanın soluk borusunu tıkadığı uzun bir festival dönemi yaşanıyor 2015'te.

Aynı yıl Ertuğrul Mavioğlu ve Çayan Demirel'in birlikte hazırladığı, çekimleri 2013 yılında çözüm süreci devam ederken yapılan 'Bir Gerilla Belgeseli Bakur/Kuzey'in 34'üncü İstanbul Film Festivali'ndeki gösterimi iptal ediliyor.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), belgesel filmin gösteriminin iptal gerekçesi olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 11 Nisan’da gönderdiği “kayıt tescil belgesi” konusundaki uyarı yazısını gösteriyor.

Bakanlık ise "söz konusu yazının festival yönetimine yeni gönderilmediğini, ilgili mevzuatın hükümlerinin hatırlatıldığı 9 Ocak 2014 tarihinde gönderilen genel bir bilgilendirme yazısı” olduğunu ileri sürüyor.

34. İstanbul Film Festivali'nin direktörü Azize Tan ise bianet'e verdiği demeçte, Bakanlığın bir önceki yıl da kendilerine gönderdiği 9 Ocak 2014 tarihli yazıyı 11 Nisan 2015'te tekrar e-posta yoluyla gönderdiğini söyleyerek, belgesel gösteriminin iptali konusunda ısrarla Bakanlığın "yazılı uyarısı"nı işaret ediyor ve şu açıklamayı yapıyor:

"TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü'nden İstanbul Kültür Sanat Vakfı'na gönderilen yazıyla 'Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik'in 15. maddesi uyarınca festivallerde gösterilecek Türkiye'de üretilen filmlerin kayıt tescil belgesi almış olması zorunluluğu hatırlatılmıştır."

BAKANLIK VE FESTİVAL YÖNETİMİ ARASINDA SANSÜR MUAMMASI

Tan, toplantıda birçok festival gibi kendilerinin de başvuru sürecinde bu belgeyi talep etmediklerini belirterek "Değişiklik yapılması için mücadele ederken belge olmadan gösterime devam edilebilir yaklaşımındaydık ancak bununla yüzleşmek gerekli" diyor.

İstanbul Film Festivali yönetiminin açıklamasına Bakanlığın yanıtı, sansürün kendilerinden kaynaklanmadığı ve festival yönetiminin kendi eksik uygulamalarının sorumluluğunu maksatlı bir tutumla Bakanlığa yükledikleri yönünde oluyor.

Bakanlığın o dönemde festival yönetimini sorumlu tutan açıklaması şöyle:

"Festival yönetiminin mevcut noksanlıkları ve yanlış uygulamalarını saklayarak, sanki Bakanlık sansür uyguluyormuş gibi bir anlayışa sevk edecek açıklamalarda bulunması bu sorumsuzluğu daha da pekiştirmektedir...Tüm bunların öncesinde ise gerek festival yönetimince gerekse de filmin yapımcıları tarafından filmin gösterimi için yerine getirmekle yükümlü oldukları yasal sürecin hiçbir şekilde başlatılmadığı hatta yok sayıldığı da açıktır. Noksanlıkları gizleyerek, yanlışlıklar silsilesi olarak devam eden bu süreçte Bakanlığımızı sansür uygulayan bir kurum olarak göstermeye çalışmak en hafif ifadeyle yalan beyandır. Bu itibarla, aksine iddialar gerçekle bağdaşmamaktadır."

BAKANLIK, FİLMİ ‘TERÖR PROPAGANDASI’ DİYEREK SUÇLUYOR

“Filmle ilgili yapılan haberlerde ‘PKK belgeseli’ nitelemesinin kullanılmasının da işaret ettiği gibi ortada terör örgütü propagandasının söz konusu olması hiçbir şekilde temel demokratik değerlerle ve düşünce özgürlüğünün evrensel kriterleriyle bağdaşmayan bir durumdur. Bu noktada da "PKK belgeseli" nitelemesinin işaret ettiği gibi, terör örgütü propagandası konusu da söz konusu vakfı ve festival yönetimini ilgilendirmektedir.”

SANSÜR NEDENİYLE GÖSTERİLEMEYEN SANSÜR BELGESELİ, SANSÜRE TAKILDI

Kısa bir fıkra olarak da anlatılabilecek olaylar, Türkiye'nin kültür-sanat hayatında sansürün, sanatçıların ya da kamuoyunun örgütlü tepkisine takılmadığında vaka-ı adiyeden sayıldığını gösteriyor.

Bu ortamın ironisi olsa gerek, sansür tartışmalarının yaşandığı 2015 yılında, Yeşilçam'ın 1977’de bir araya geldiği sansüre karşı yürüyüşü derinlemesine anlatan 'Yollara Düştük' isimli belgesel, finalist olarak seçildiği film festivallerinden iki kere sansür nedeniyle, bir kez de eser işletim belgesi olmadığı gerekçesiyle geri çekilmek zorunda kalıyor.

Yollara Düştük belgeseli / Afiş

SANSÜR, ÇEPERİNDEKİ HER ANLATIYI KENDİ HÜKMÜYLE ÖĞÜTEN BİR MAKİNE

Filmin yönetmeni Deniz Yeşil'in o dönem, Bianet'ten Çiçek Tahaoğlu'na verdiği demeçte sarf ettiği, “İki festivalde, başka filmlere uygulanan sansür nedeniyle, bir sansür belgeselini gösteremedim. Ama şaşkınlığım burada bitmedi. Dün akşam Eskişehir Film Festivali’nden aldığım telefonla, Yollara Düştük'e yine yollardan çekilmek düştü” sözleri; sansürün yönetmeliklerle ve tekil kararlarla sınırlı kalmayan, mümkünse çeperindeki her anlatıyı kendi hükmüyle öğüten bir makine gibi iş gördüğünün kanıtı.

Önce, 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Reyan Tuvi’nin 'Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek' belgeseline, ardından 34. İstanbul Film Festivali’nde Ertuğrul Mavioğlu ile Çayan Demirel’in Bir Gerilla Belgeseli Bakur/Kuzey adlı belgeseline uygulanan sansür nedeniyle geri çekilme kararı alan “Yollara Düştük”, Eskişehir Film Festivali’nde ise Eser İşletme Belgesi engeli nedeniyle yayınlanamıyor.

'Yollara Düştük' ilk olarak Antalya Film Festivali’ne finalist olarak seçiliyor. Ancak Reyhan Tuvi’nin belgeseline sansür uygulanınca 15 filmden 12’si ortak bir metine imza atarak festivalden çekildiklerini açıklıyor.

ESER İŞLETME BELGESİ ZORUNLULUĞU SANSÜR APARATI OLARAK İŞLİYOR

Peki söz konusu belgesellerin sansürlenmesi için bir katalizör işlevi gören eser işletme belgesi zorunluluğu tam olarak neye yarıyordu?

Eser İşletme Belgesi, filmlerin festivallere gitmeden önce Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alması zorunlu olan bir belge.

2015'te Bakur'un da ayağına dolanan kayıt ve tescil belgesine sahip olma zorunluluğu, hem festival yönetimleri hem de Bakanlık tarafından filmlerin gösterimiyle ilgili süreçleri doğrudan etkileyen bir gerekçe haline geldi.

Yönetmen Deniz Yeşil, aynı mülakatta, söz konusu prosedürün nasıl işlediğini şu sözlerle anlatıyor:

"Milli menfaatler, genel ahlak gibi başlıklarla uygun bulmadığı filmlere o belgeyi vermeyecek, o filmler de festivale başvuramayacak. Bu doğrudan sansürdür, filmin engellenmesidir."

Bakur’un engellenmesi sonrası sinemacıların filmlerini festivalden çekmesi ve yarışmaların iptal olmasıyla sonuçlanan sürecin önünü açan yönetmelik, sinemacılar tarafından tepkiyle karşılanıyor.

Ardından Ankara Film Festivali de belgesel ve kısa film yarışmalarının iptal edildiğini duyuruyor. Festival, bu kararın İstanbul Film Festivali’nde filmlerin gösterimini engelleyen yasanın bir sonucu olduğunu belirtiyor ve jüri görevlerinden çekildiğini açıklıyor.

Ankara Ulusal Film Yarışması Jürisi kararında, prosedürün sansür aparatı olarak işlediğine dikkat çekerek “Kayıt-tescil ve eser işletme belgesinin bir sansür mekanizması olarak işletilmesine karşı çıkıyoruz” diyor.

18 Nisan 2015'teki Özgür Sinema Yürüyüşü'nden

SANSÜRE KARŞI “ÖZGÜR SİNEMA” YÜRÜYÜŞÜ

Aynı yıl sinema emekçileri ve sinema yazarları “Özgür sinema” şiarıyla, Beyoğlu İstiklal Caddesi'ndeki Fransız Kültür Merkezi önünden Atlas Sineması’na bir yürüyüş gerçekleştiriyor.

Yürüyüşün ardından yapılan basın açıklamasında, Türkiye sinemasına yönelik geçmişten beri devam eden sansür ve engellemeler hatırlatılıyor.

'BÜTÜN GÜCÜMÜZLE MÜCADELE EDECEĞİZ'

Eser İşletme Belgesi zorunluluğunun kaldırılmasını sansüre karşı verilecek mücadelenin ilk adımı olarak gördüklerini söyleyen sinemacıların 2015'te yaptıkları açıklama şöyle:

“Önümüzdeki dönemde, filmlerin ve festivallerin çok daha büyük engellemelerle karşılaşma olasılığı yüksek görülüyor. Bizler, sansüre imkan tanıyan açık ya da örtük bütün uygulamaların bir an evvel kaldırılması için bütün gücümüzle mücadele edeceğimizi ilan ediyoruz."

SİNEMADA 12 EYLÜL'ÜN AYAK SESLERİ

Sansür tarihinde, yakın zamanda yaşanan her krizin cunta döneminin uzantısı olduğu tespiti atla deve değil. Ancak darbe bakiyesinin kurumlardaki akıl yürütme biçimine nasıl sirayet ettiğini anlamak için 1979 yılındaki sansür önemli bir eşik.

1977'deki 'Sansüre Hayır Yürüyüşü'nden

1979'DA DA YAPIMCI VE YÖNETMENLER FESTİVALDEN ÇEKİLME KARARI ALIYOR

Yeşilçam'ın 1977’deki Sansüre Hayır yürüyüşüne müteakip,1979'da düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin yarışma seçkisinde yer alan Yavuz Pağda imzalı 'Yolcular', Yavuz Özkan imzalı Demiryol ve Ömer Kavur’un yönettiği ‘Yusuf ile Kenan’ filmlerinin Sansür Kurulu tarafından yasaklanıp, bazı bölümlerinin kaldırılmak istenmesi üzerine tüm yapımcı ve yönetmenler festivalden çekilme kararı alıyor.

Jüri üyeleri o dönemde de “Tüm filmleri değerlendirme olanağı bulamadığımızdan, uzun metrajlı filmler dalında yapılan yarışmaya katılan yapıtları değerlendirmeme kararını oy birliği ile aldık” şeklinde açıklama yaparak durumu protesto ediyorlar. Sansüre karşı bir duruş sergileyen festival yönetimi, 16. Antalya Altın Portakal Film Festivali Uzun Metraj Yarışması'nı iptal ediyor.

17'NCİ ALTIN PORTAKAL'A 12 EYLÜL DARBESİ

Bir önceki yıl Uzun Metraj Yarışma bölümü iptal edilen festivalin 17'ncisi için yapılan hazırlıklara ve festival tarihinin netleşmesine rağmen, 13 Eylül olarak kesinleşen açılış tarihinden bir gün önce, 12 Eylül askeri darbesi oluyor; sıkıyönetim ilanının ardından festival bütünüyle iptal ediliyor.

1980 yılının iptal edilen festival jürisi Orhan Aksoy, Melih Cevdet Anday, Atilla Dorsay, Kami Suveren, Ara Güler, Kenan Değer, Erkal Güngören, Doğan Hızlan, Ahmet Keskin, Ergin Orbey, Atilla Özdemiroğlu gibi isimlerden oluşuyordu.

İptal edilen festivalin yarışma seçkisinde Atıf Yılmaz ve Zeki Ökten gibi usta sinemacıların filmleri de bulunuyordu.

Darbe yılında Ulusal Uzun Metraj kategorisinde yer alan filmler şöyle:

12 Eylül Askeri darbesi ile “Adak / Atıf Yılmaz”, “Sürü / Zeki Ökten”, “Düşman / Zeki Ökten”, “Doktor / Zeki Alasya”, “Bebek / İhsan Yüce”, “Yolcular / Yavuz Pağda”, “Demiryol / Yavuz Özkan”, “Yusuf ile Kenan / Ömer Kavur”, “Bereketli Topraklar Üzerinde / Erden Kıral”, “Gül Hasan / Tuncel Kurtiz”, “Derya Gülü / Süreyya Duru.

'KANUN HÜKMÜ'NÜN GÖR DEDİĞİ

Sinemaya uygulanan sansürün motivasyonu hiçbir zaman iktidarların politik bagajlarından azade olmadı ancak 1970'lerden bugüne dek, yürütmenin kimi zaman yargı sopasıyla kimi zaman da 'Olağanüstü Hal' koşullarıyla olağanlaştırdığı uygulamalara karşı, sanat kurumlarının kamuoyu baskısı yaratma ve sanatın özerkliğini koruma gayreti, sanat emekçilerinin daima gerisinde kalıyor.

Aynı sürecin izlerini, 2015'te ortaya çıkan zincirleme sansür krizi sırasında, Bakanlık ve İstanbul Film Festivali arasında yılan hikayesine dönen sansür kararını sahiplenme utangaçlığında da sürmek mümkün.

Nejla Demir imzalı 'Kanun Hükmü' filminin Antalya Altın Portakal Film Festivali yönetimi tarafından 'yargı sürecinin sürdüğü' iddiasıyla seçkiden kaldırılması, sinema emekçilerinin ve jürinin yarattığı kamuoyu baskısı olmadığı takdirde festival yönetimlerinin, Bakanlığın "uyarılarına" karşı kolayca sorumluluktan kaçabildiğini gösteriyor.

Bugünlerde yaşanan krizin bir diğer sacayağı da festivalin kendi içinde büyük bir ekonomiye dönüşmüş olması.

Festivali düzenleyen Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin, filmin seçkiden çıkarılma kararının ertesinde gelen tepkilere uzun süre sessiz kalmasının bir nedeni de festivalin maliyetinin Bakanlık ve diğer sponsorlarla paylaşılması olarak gösteriliyor.

Festivalin genel maliyetlerinin yanı sıra, Altın Portakal’ı düzenleyen aktörlerin, festivaldeki ihale usulü nedeniyle, Bakanlık desteğinin çekilmesi sonrası ödeyeceği para cezaları da krizin bir başka boyutu.

ALTIN PORTAKAL KRİZİ TRAJEDİYDİ, FARS OLDU: KANUN HÜKMÜ YİNE SEÇKİDEN ÇIKARILDI

Kanun Hükmü'nün kamuoyundan ve sinema emekçilerinden gelen baskılar sonrası seçkiye geri alınmasının ardından, Festival Başkanı Ahmet Boyacıoğlu şahsına yönelen soruşturma ve ölüm tehditleri karşısında yalnız bırakıldığını ve filmin yeniden seçkiden çıkarıldığını açıkladı.

Son kararla berabere Türkiye’de sadece sinema değil tüm kültürel hayat için yeni bir döneme girildiği kesin.

Hızına yetişmenin imkansız olduğu güncel durumun tüm çıkmazları bir yana, filmin Bakanlık tarafından "FETÖ propagandası" ile suçlanması, önümüzdeki günlerde yönetim tarafından iptal edilmese bile Valilik yasağıyla karşı karşıya kalabileceği yönünde yorumlanıyor.

Öne Çıkanlar