Melissa Mey: İnsanı var eden anılar; onlar alındığında varlığımız, kimliğimiz yok olur

Melissa Mey: İnsanı var eden anılar; onlar alındığında varlığımız, kimliğimiz yok olur
Sanatçı Mey, 12-13 Temmuz'da Bayburt Kenan Yavuz Etnografya Müzesi’nde gerçekleşecek "Hafıza" sergisi hakkında, "Kişisel hafıza meselemden tüm insanlığın ortak kişisel hafızasına ve oradan toplumsal hafıza meselesine değinmek istedik" dedi.

Abdullah EZİK


Melissa Mey ve müzisyen Emre Nurbeyler'in ortak çalışmasının ürünü olan “Hafıza” projesi, geçmişe, anılara ve hemen her şeyin kendisine yer edindiği “hafıza” meselesine odaklanıyor. Projede Melissa Mey’in fotoğraflarına Emre Nurbeyler’in bu fotoğraflar üzerinden bestelediği müzikler eşlik edecek. Melissa Mey ile “Hafıza” başlıklı yeni projesi üzerine konuştuk.

melissa-mey-1000x1000.jpeg
Sanatçı Melissa Mey

Çok yönlü/katmanlı bir proje/sergi/performans olarak “Hafıza” önümüzdeki günlerde Bayburt Kenan Yavuz Etnografya Müzesi’nde gerçekleşecek. Öncelikle bu projenin başlığında da vurgulanan “hafıza” meselesinin sizin için nasıl bir anlam ifade ettiğini ve bu projenin nasıl gün yüzüne çıktığını sorarak giriş yapmak istiyorum.

“hafıza” konusu herkes gibi çoğu kez üstüne düşündüğümüz bir konu iken son yıllarda pandemi dâhil yaşamı fazlasıyla hızlı yaşadığımız bu günlerde daha da anlam kazandı. Gerek derslerimde anlattığım sanatçı yaşam hikâyeleri, gerekse yazdığım öyküler olsun hafıza, anı, unutmak, hatırlamak gibi kelimeler üzerine sıklıkla düşünüyordum. Ancak projenin asıl çıkışı mentim Emre’nin 18 ağustos 2023 akşamı arayıp fotoğraflarıma besteler yapmak istediğini söylemesi ile başladı. Bu telefondan çok kısa birkaç hafta önce anneme demans tanısı konulmuş, Alzheimer başlangıcı denilmişti. Bu acı haber üzerine Emre’ye uzun yıllar sabırla gün ışığına çıkmayı bekleyen fotoğraf serimden 8 adet gönderdim ve projenin temasının anılar, unutmak, hatırlamak yani bellek ile ilgili olmasına karar verdik. Kişisel hafıza meselemden tüm insanlığın ortak kişisel hafızasına ve oradan toplumsal hafıza meselesine değinmek istedik. Kelime çok basit görünse de her şeyin, evrenin bile bir hafızası var iken bu konuda daha çok düşünülmesini ve farkındalık oluşmasını istedim.

Anılar, insanın hayatını ve hayata bakışını şekillendiren en önemli zamansal aralıklar. Gerek maddi gerekse manevi olarak kişide bıraktığı izlerin ise ne derece derin olduğu bu proje üzerinden daha iyi anlaşılabilir. Bu noktada siz “anılar”a nasıl yaklaştınız? Bir anıya sahip olmak ve o anıyı vurgulamak/onun peşinden gitmek projede kendisine nasıl bir karşılık buldu?

İnsanı var eden anılarıdır. Onlar içimizden alındığında varlığımız, kimliğimiz de yok olur. Hafızasını yitirmiş birine bakın, sadece boş bakan gözler ve köksüz bir ruh görürsünüz. (Bir ülkenin kültürü, dili, geleneklerini aldığınızda varlığını yok edeceğiniz gibi) Bunun yanında Alzheimer hastalarına baktığınızda hatırladıkları şeylerin yaşamlarında en çok iz bırakan anıları olduğunu fark edersiniz. Sonrası iç içe geçen bin katmanlı, kopuk, ayrışık anı topluluğu. Seyahatlerimde, okuyup gördüklerimde bir süre sonra benzerlikler bulduğumu fark ettim. Ruhuma derin bir iz bırakmayan şeyler diğerleri ile karışıp başka bir şeye dönüşüyor. Yerler gibi insanlar da böyle. Biriyle tanışıp adını öğrenmem onu daha sonra hatırlamama yetmiyor, bir sohbet bir iletişim bağı kurduğum insanın adını tutuyorum. Önem sırası var bu anıların.

Her insan güzel anılarını saklamanın bir yolunu buluyor. Sanatçıların ise tüm anıları saklama ve aktarma yolu var. Bu hem çok büyük hem de acı veren bir güç. Anılara bu bağlamda her yönüyle bağlıyım ve onları şekillendirip dönüştürmeyi seviyorum. Bu da benim onları saklama yöntemim. Fotoğraflarım farklı zaman, ülke ve şehirlere ait. Her biri kendi anısına sahip olarak ruhumun hafızasında duruyor. Ancak bir süre sonra duygularının etkisi azalıp bazıları karışıyor bazı anılar ise daha bugünmüş gibi taze kalıyor. Kanımca bu durum hepimiz için benzer şekilde işliyor.

Hafıza aynı zamanda bir anılar yurdu, anıların toplandığı bir havza, bellek. Dolayısıyla hafıza ile anılar arasındaki bağ, bellekte hangi anıların yer ettiği meselesi de önemli. Aynı zamanda bir sanatçı ve yazar olarak bu konu size ne düşündürüyor? Anılar, bellekte yer edinen ânlar üzerine ne söylersiniz?

Ne güzel tanımladınız, hafıza anıların toplandığı bir havza, aynı zamanda bir anılar yurdu. Kesinlikle böyle. Bir ömür boyu her an farkında olalım ya da olmayalım ruhumuzun belleğinde biriken anılarımız bizi oluşturuyor ve bu bireysel bellek, yine bireylerin oluşturduğu toplumu da yaratıyor. (fotoğraflarım ve Emre’nin müziğindeki katmanlar gibi) Bizim hafızamız nasıl anılar yurduysa, toplumların hafıza havzaları da müzelerdir. Sanatçı, yazar kimliğimle bu konuda yaratımlarım geleceğe bırakma arzusunda olduğum bu belleğin parçaları. Yazarsan unutulmaz anılar diyordu okuduğum bir kitabın ilk cümlesi. * yazma eylemi belki de en çok bu yüzden. Ve fotoğraf çekme sebebimiz de bu değil midir zaten, bir anı hapsedip geçmiş zamana alıp onu geleceğe aktarma çabası.

kenan-yavuz-etnografya-muzesi.jpg
Bayburt Kenan Yavuz Etnografya Müzesi

Proje kapsamında farklı dönemlerde farklı yerlerde/coğrafyalarda çektiğiniz sekiz adet fotoğraf gün yüzüne çıkıyor. Bu fotoğrafları çekip onları gün yüzüne çıkarırken nasıl hareket ettiniz? Fotoğrafların coğrafyası, zamanları ve sizin/izleyici için bellekte bıraktığı izleri/anlamları nasıl görmek gerekir?

Fotoğraflarım dünyanın birçok farklı coğrafyasına ait. Avustralya’dan Stockholm’e Atina’dan Gaziantep’e, Floransa’dan Sicilya’ya dek. Aslında 8 fotoğraf ancak bunlar her bir fotoğrafın iki (3) karenin üst üste örtüşmesinden oluştuğu için bu sayı 8 den fazla. Bazı karelerde oto portrelerimi de kullandığım gibi, Bayburt müzemizin coğrafyasında çekeceğim kareler de kullanılacak. Fotoğraflar projeye uygun bilinçli bir seçki. Benim anılarımda en derin iz bırakan detaylar gizli. İzleyiciye müzik ve anlatıyla bu katmanlı hallerini göstererek anlatacağız. Anıların geçiciliği yanında, bilinçaltımızda katmanlarla koruduklarımızı, izleyicide kendi deneyimlerini hatırlatıp, üzerine düşünmelerini sağlamayı amaçlıyorum. Teknik olarak da uzun “graffiti” ve yansımalar” serilerimdeki gibi beni tanımlayan, üslubum olan bir çalışma.

Fotoğrafları gün yüzüne çıkarırken kullandığınız teknik de oldukça ayrıksı. Bu da üzerine konuşmaya değer bir konu. Projede yer alan sekiz fotoğrafı nasıl bir teknikle gün yüzüne çıkardınız ve neden özellikle “sekiz” fotoğraf?

Çok uzun zamandır kullandığım bu teknikteki fotoğraflarım gün yüzüne çıkmak için her şey gibi vaktini bekledi ve çok içime sinen bir zaman ve mekânda izleyiciyle buluşacak. Sembol uzmanı olduğum için her şeyi o bağlamda okumayı ve sunmayı seviyorum. Sekiz rakamının burada iki önemli anlamı var. Sonsuzluk işaretine gönderme var ki hafızanın bizdeki unutuluşuna rağmen sonsuzlukta var oluşunu anlatıyor. Diğer anlamı ise insan belleğinin genetik hafıza yeri olan DNA sembolünü de anımsatması.

Projenin Bayburt’ta yer alan Kenan Yavuz Etnografya Müzesi’nde gerçekleşmesi de önemli bir konu. Anadolu’da, bir etnografya müzesinde hayata geçmesi sizin farklı bir düşünce ile hareket ettiğinizi açıkça gösteriyor. Bu noktada neden Bayburt ve bir etnografya müzesi?

Emre ile konuşmamızdan sonra proje olmasını düşündüğümde ilk aklıma gelen yer “Kenan Yavuz etnografya müzesi” oldu. Üniversite yıllarımdan beri ülkemizin tüm köşesine sanatı götürmeyi hedeflemiş, bu amaç için çeşitli çalışmalar yapmıştım. Hala aynı duygu ve düşüncede çalışıyorum. Bayburt iki önemli müzeyi topraklarından çıkarmış çok enteresan bir şehir. Açıkçası ben de müzelerinden önce bu şehre dair hiçbir şey bilmiyordum ki bu çok utandığım bir konudur. Ancak bu şahane müzemizin yurt dışındaki müzeler arasından sıyrılıp aldığı çok önemli ödülün töreninde duyduğum oluşum hikâyesi, samimiyeti ve dâhice varlığı ile beni ağlatacak kadar etkilemişti. Bir bölgenin kültürünü anlatan ve geleceğe aktaran en önemli müzelerdendir “ etnografya müzesi”. Hafıza konusunu anlatmak için daha iyi bir mekân olamazdı. Ayrıca bunu İstanbul’da bir galeri içinde sunmak hafıza konusunu yapay bir bellek içine koymaya benzerdi. Oysa gerçek hafıza alanlarımız müzelerdir.

“Hafıza”da sizin fotoğraflarınıza Emre Nurbeyler’in bu fotoğraflar üzerinden bestelediği müzikler eşlik ediyor. Bu birliktelik nasıl ortaya çıktı? Nurbeyler’in besteleri bu fotoğraflarla nasıl bir bütünlük kurdu/oluşturdu?

Evet, “Hafıza” sergimiz Emre Nurbeyler ile ortak bir çalışma. Sadece eşlik demek eksik tutar çünkü projenin büyük yükü onun üzerinde. Canlı performansından, her bir fotoğrafa yaptığı besteleri dışında, bir yıldır tüm detaylar üzerinde birlikte çalışarak oluştu “hafıza” projemiz.

Emre, müthiş yetenekli bir müzisyen. Genç yaşına rağmen yıllardır benim de çok önemsediğim sanat disiplinlerinin birbirini desteklediği çalışmalara örnek olan “konser konseptli projeleri” yapıyor. Sadece müzik değil, onunla birlikte farklı elementleri de karıştırıyor konser anına. Bu sergimizde de fotoğraflarla müziği birleştirdik. Fotoğraflarımdaki katmanlar Emre’nin bestelerindeki müziğin katmanları olarak gösterilecek. Ona bestelerinde kemanı ile sanatçı ve akademisyen dostumuz Bahar Büyükgönenç eşlik edecek. Emre bu besteleri yaparken her bir fotoğrafın yerini, hikâyesini dinledi ve onlardaki duyguları besteleriyle anlattı. Performansında müzikle hafızamızda yer alan ve unutulan anıları izleyicilere anlatacak. Ayrıca belirtmek istediğim bir nokta da bildiğim kadarı ile ilk kez bir müze için beste yapıldığı. Bu projemiz de bir de Emre Nurbeyler imzalı bir “Kenan Yavuz Etnografya Müzesi” bestesi var.

Öne Çıkanlar