Oluz Höyük kazıları: 'Türkmen mezarlığı proto Aleviliğin izlerini taşıyor'
Mehmet MENEKŞE
AMASYA - Amasya'daki Oluz Höyük'te 2007 yılından bu yana devam eden kazılar bu yıl 10 Ağustos'ta başladı. İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Türk İslam Arkeolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şevket Dönmez başkanlığındaki kazılarda Cerrahpaşa, Hitit, Amasya ve Niğde Üniversitelerinden 15 akademisyen ve uzman görev alıyor. Ayrıca bir arkeolog, bir harita mühendisi, bir restoratör ve üç stajyer arkeoloji öğrencisi kazılara destek veriyor. Bu yıl kazıların ekim ayının sonuna kadar devam etmesi planlanıyor.
'KAZILARDA ŞİMDİYE KADAR 10 UYGARLIK KATMANI ORTAYA ÇIKARILDI'
Artı Gerçek'e konuşan kazı başkanı Prof. Dr. Şevket Dönmez, "17 yıl süren kazıda 10 uygarlık katmanı ortaya çıkardık. Geç kalkolitik dönemden yani Milattan Önce (M.Ö) 4500’lerden Hellenistik Dönemin sonuna kadar, yani M.Ö.47 yılına kadar, günümüzden yaklaşık 6 bin 500 yıl önceye uzanan kesintisiz bir süreci açığa çıkarmış bulunuyoruz. Oluz Höyük 2024 yılı çalışmalarımızın ilk bölümünü Frig dönemi dediğimiz M.Ö. 7’nci yüzyıl sonu 6’ncı yüzyıl başına tarihlenen kutsal bir alanda gerçekleştiriyoruz.
Anadolu’daki dinsel yapılaşmanın ve dönüşümün izlerini bulmaya başladık. Geçen yıl bulunan sunakta Med mimarı yapılarına ve küçük bulgulara rastladık. Med sunağının ayrıntılarını bu yıl titiz bir şekilde araştırmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
'MALAZGİRT SAVAŞI'NDAN 100 YIL ÖNCE GELMİŞ BİR TÜRKMEN BOYU'
Kazılarda sıfır noktasında bir Türkmen mezarlığı ile karşılaştıklarını anlatan Dönmez, "Sıfır tabakasında bir erken Türkmen mezarlığı var. Bu da Milattan Sonra (M.S.) 10’uncu ve 11’inci yüzyıla tarihleniyor. Burada yaptığımız tarihlendirmelerde en erken mezarların 1020 yılında defnedildiğini, oluşturulduğunu saptadık. Bu noktada da höyük terk edildikten 1000 yıl sonra oluşmuş bir mezarlıkla karşı karşıya geldik ama bu herkesin görebildiği, algılayabildiği mezarlık değildi. Arkeolojik katman içinde zamanla yok olmuş bir mezarlıktı. Bu mezarlığa defnedilmiş 100 kadar bireyi ortaya çıkardık ve bu mezarlığı tarihledikten sonra da özellikle bir kız çocuğu mezarlığında rastladığımız bir Türkmen küpesi, henüz bir DNA çalışması yapmadığımız bu mezar da bu bölgeye Malazgirt Savaşı'ndan yüz yıl önce gelmiş bir Türkmen, Oğuz boyuna ait olduğunu bize gösterdi" dedi.
'MEZARLARDA İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK GELENEKLERİNİN İZLERİ VAR'
Mezarların kurgan gelenekleriyle yapıldığına dikkat çeken Dönmez, "İslami tarzda gömülmüşlerdi. Başları batıda, ayakları doğuya gelecek şekilde açılmış çukurlar içinde ve yüzleri kıbleye bakar biçimde gömülmüşlerdi ancak bazılarının yanında eşyalar vardı. Bu İslamiyet öncesi geleneklere işaret ediyor ve henüz yeni İslamiyet’i benimsemiş, belki de Horasan’dan, Kırgızistan’dan Anadolu’ya gelirken, İran’dan geçerken Müslüman olmuş Türkmenlere ait olduğu görülüyor. Bunların buluntularıyla, ziynetleriyle beraber, küpeleriyle, figuralarıyla, bazen de başka eşyaların yerine gelebilecek sembolik kiremitlerle gömülmüş olmaları bir kurgan geleneği, bizi İslamiyet öncesi Türk geleneklerine götürüyor" diye konuştu.
'BULGULAR PROTO ALEVİLİĞİN ARKEOLOJİK İZLERİNİ TAŞIYOR'
Oluz Höyük kazısında ortaya çıkarılan bulguların bölgedeki bazı ölü gömme gelenekleriyle benzerlik taşıdığını vurgulayan Dönmez, "Örneğin bir Sıraç köyü olan Zile Acısu Köyündeki ölü gömme geleneklerinde, eşyalarıyla gömülüyorlar. Ve bu noktada bulduğumuz şeyler sanki bize proto Alevilik bulgularını gösteriyor gibi geldi ve çalışmalarımızı bu konuda yoğunlaştırıyoruz. Bu bölge, 13’üncü yüzyıldaki Babai İsyanları, 16-17’nci yüzyıldaki Celali İsyanlarının yaşandığı, Alevi nüfusunun da çok yoğun olduğu bölgeler. Bu bakımdan 10-11’inci yüzyıldaki bir ölü gömme geleneğinin günümüzde hâlâ devam ediyor olması, proto Alevilik izleri bize henüz daha kökenini arayan Alevi kültürünün ve Alevi dinsel yapılanmasının da aslında bu bölgelerde çok erken tarihlerde arkeolojik izlerinin bulunduğu noktasında önemli ipuçları verdi. Bugün, Türkmen Aleviliği ya da Anadolu Aleviliği gerçekten İslamiyet’ten kopuşu simgeleyen çok farklı bir inanç. Ama bugün çok tartışılan işte Tunceli (Dersim) Aleviliği ya da Nusayrilik gibi Arap Aleviliği noktasında bunların her birinin aynı kökenden mi çıktığı yoksa tarihsel süreçte bunların yol ayrımına mı girdiği noktasında Oluz Höyük mezarları çok güçlü arkeolojik bulgular olarak bugün karşımıza çıkıyor" dedi.
'OLUZ HÖYÜK ZERDÜŞTLÜĞÜN BATIYA YAYILMASI KONUSUNDA VERİLER SUNUYOR'
Kazılarda Medlere ait de önemli verilere ulaştıklarına değinen Dönmez, "Med dönemi Anadolu’da bugüne kadar arkeolojik bulgusu olmayan ve hep mişli geçmiş zamanla anlatılan bir dönemdi. Burada özellikle Medlerin geç Frig katmanında bir Frig sunağına yaptığı dinsel eklentiler, yani bir ateş çukuru ve onun yanına yaptıkları ve üzerinde ateş yanan bir platform yani mil, buraya yaklaşık M.Ö. 570-560 yıllarında Med’lerin geldiğini, en azından misyoner olarak geldiklerini gösteriyor. Zaten siyasi olarak da M.Ö. 590 yılından itibaren burası Med Krallığının bir toprağı haline geliyor. Tabii bu M.Ö. 590- 570-565 bahsettiğim yıllar özellikle geleneksel kabule göre Zerdüşt’ün de hayatta olduğu yıllar. Bu noktada sanki erken Zerdüşt dininin, erken Zerdüştlüğün batıya yayılımı noktasında Oluz Höyük arkeolojik veri sunan bir yerleşim durumuna gelmiş gibi görünüyor. Bunu da burada saptadıkları, kullanılır durumda buldukları bir Kubaba sunağı, bir Frig sunağını bir Med ateşgahına dönüştürerek yapmışlar gibi görünüyor" diye konuştu.
'MEDLERİN VE PERSLERİN GELİŞİYLE TEK TANRILI DİNLERİN İZLERİ GÖRÜLÜYOR'
Oluz Höyük'te Medlerin ruhban sınıfı olan Magi'lerin izlerine ulaştıklarını anlatan Dönmez, "Heredot bize Medlerin altı boy halinde yaşadıklarını söylüyor. Bunlardan en önemlisi tabii Magiler. Bunlar ruhban sınıfı ve buraya gelenlerin de biz en azından Magi olduklarını anlayabiliyoruz . Medlerden sonra M.Ö. 550 yılında Persler, İran’daki devleti devralıyorlar. İkinci Kiros’tan itibaren M.Ö. 550 yılından itibaren de Persler Anadolu’ya geliyorlar ve buradaki Med yerleşimini Pers yerleşimi olarak devam ettiriyorlar. Ama burada Perslerin bir ateşgede ve ibadethaneden oluşan mabet inşa etmeleri yine Medlerin burada kaldıklarını, ayinler yönettiklerini, ruhban sınıf olarak görevlerine devam ettiklerini gösteriyor. Bütün bu süreç M.Ö. 590’da İskender’in Anadolu’yu işgaline kadar yani Persleri yıktığı tarih olan M.Ö. 330’a kadar da devam ediyor. Anadolu bu dönemde o güne kadar görmediği doğudan gelen İrani halklar, Medler ve Persler ve onların dinleriyle tanışıyor; Anadolu’da tam anlamıyla bir dinsel dönüşüm ve yeni bir dinsel yapılanma görülüyor. Bu noktada da o güne kadar aslında paganist bir inanca sahip Anadolu özellikle kıyıdaki Yunan kentleri ve onların çok tanrılı inançları Anadolu içlerine kadar tesir etmese de yine de bilinen etkisini gösteren inanç sistemiydi. Medlerin ve arkasından Perslerin gelmesiyle beraber Anadolu’da ilk defa tek tanrılı dinler erken Zerdüştlük ile beraber monoteist, tek tanrılı bir inanca; ateşi kıble yaparak, ateşin enerjisine inanarak, saygı göstererek yaşanmış. Bunun da mimari karşılığı olarak ateşgahlar ve ateşgedeler, ibadethaneler ve mabetler inşa edilmiş gibi görünüyor" dedi.