Satın alınan zamanın izinde: Bukalemunlar Kitabı
Merve KÜÇÜKSARP
Afrika’nın önde gelen yazarlarından biri olan, dilimize kazandırılan, ‘Unutmanın Genel Teorisi’ ve ‘Yaşayanlar ve Diğerleri’ ile nitelikli edebiyat okurundan övgü toplayan Jose Eduardo Agualusa’nın kaleme aldığı ‘Bukalemunlar Kitabı’ Timaş Yayınları tarafından, Bengi De Sa Matos Paixao’nun çevirisi ile yayımlandı. Bir kertenkele türü olan geko tarafından anlatılan hikaye, insanlara yeni bir geçmiş yaratarak geçimini sağlayan bir adamın serüveni ekseninde -Agualusa’nın diğer eserlerinde olduğu gibi - bellek ve kimlik kavramını ele alıyor.
Yazar Jorge Luis Borges'in reenkarne olma arzusunu dile getirdiği bir alıntı -"Yeniden doğsaydım, tamamen farklı biri olmak isterdim. Norveçli olmak isterdim. İranlı da olabilir. Uruguaylı olmak istemezdim, çünkü bu başka mahalleye taşınmak gibi olurdu." - ile başlayan, -bu bağlamda kertenkele Eulálio'nun aslında Borges'in reenkarnasyona uğramış hali olma olasılığını düşündüren hikaye ilk bakışta, eskiden bir insanken reenkarnasyona uğrayarak bir kertenkeleye dönüşmüş birinin ağzından anlatıldığı için büyülü gerçekçilik biçiminde yazıldığı hissi uyandırsa da, pür gerçeklik üzerine kuruludur. Gerçeğin değiştirilip değiştirilemeyeceği, kişinin geçmişinin yeniden kurgulanabilir olup olmadığı üzerine…
Agualusa, gerçeğin doğasını, yalanlara başvurarak hikaye anlatımının gücünü ve bunların geçmişimizi ve kimliklerimizi nasıl oluşturduğunu sorgulayan dairesel bir hikaye anlatmak için büyülü gerçekliğin birtakım enstrümanlarını kullanırken, bir yandan da metne etkileyici bir derinlik ve zenginlik katıyor.
Eulálio isimli kertenkele tarafından anlatılan hikaye kanlı bir iç savaşla parçalanan eski bir Portekiz kolonisi olan Angola'da geçmektedir. Albino bir adam olan Félix Ventura, antika kitap satıcısı olmanın yanı sıra bir geçmiş satıcısıdır. Felix insanların geçmişlerini arzu ettikleri şekle getirir, kimi zaman zenginleştirir, daha cerbezeli ayrıntılarla doldurur, kimi zaman ise müşterilerine sil baştan yepyeni bir kişisel tarih yaratır. Soy ağaçlarını asaletle donatmak isteyenler, Angola iç savaşı sırasında haksız servet biriktirenler, savaş sırasındaki eylemlerini olduğundan daha az kötücül hale getirmeyi düşünenler, hepsi ama hepsi Felix’in kapısını çalanlar, kertenkelenin anlatısına özne olanlardandır.
Felix, duvarlara tırmanabilen, her şekilde durabilen bu kertenkeleye evcil hayvan gibi davranır, onun yanında en hafi taraflarını ortaya serer, kertenkele ise onu gözler. Onu, müşterilerini ve eve getirdiği kadınlarla olan ilişkilerini… Bilhassa romanda sözü geçen rüyalar Felix’in kertenkele Eulálio ile sohbet ettiği, iletişim kurduğu sekanslardandır. Eulalio da efendisini rüyasında görür ve bu rüyalarda ikisi etkileşime girer. Bahsi geçen rüyalar metinde geniş yer tutar, bir defasında Eulálio, kalabalık bir şehirde yürüyor ve insanlarla el sıkışıyordur. Sonraki rüyalarda ise Eulálio'nun geçmiş yaşamını gerçekten hatırlayıp hatırlamadığı veya Felix'in diğer müşterilerine yaptığı gibi ona da bir geçmiş sağlayıp sağlamadığı sorusu okurun karşısına çıkar. Acaba Felix, sevdiği hayvanına da zaman zaman sığınacağı, onunla avunacağı bir geçmiş yaratmış olabilir mi?
Felix ve Eulálio rüyalar ve sorularla yaşarken, bir gün Felix’in kapısını isimsiz bir yabancı çalar. İsmini bahşetmeyen ve kendini bir foto muhabir olarak tanıtan kişi, o güne dek birçok kimliğe sahip olduğunu, ancak şimdi yepyeni bir kimlikle yeni bir hayata başlamak istediğini söyler. Felix ona yardım etmekte önceleri isteksiz olsa da, sonunda ona yalnızca bir hikaye değil, sahte resmi belgelerle yeni bir kimlik sağlar, bu yabancının yeni ismi ise José Buchmann olur.
Buchmann bu yeni kimliğine öyle bağlanır ki, bu hali kertenkelenin dikkatinden kaçmaz. Aksanını yeni kimliğine uyacak hale getirir, giyim ve kuşamı, hali tavrı da Felix’in kurgusuna uygun olacak şekilde değişir. Sahte kimliği ile sık sık seyahat etmeye başlar. Üstelik Felix'in yarattığı bu kurgu kimlikte var olan her bir ayrıntının gerçekte var olduğuna dair birtakım kanıtlar da ortaya çıkar. Bu noktada Buchmann’In gerçek kimliği ile sahte kimliği iç içe geçer ve hikaye Buchmann'ın gerçekten var olup olmadığının izini sürer. Bu açıdan Agualusa insanın kimliğini var eden şeyin ne olduğunu sorgular. Hatta bu mesele üzerine bir rüyada, kertenkele Eulálio ve Felix tartışırlar. Felix yaptığı şeyin edebiyata benzediğini düşünür. Bu fikrini şu sözlerle ileri sürer:
“’Yaptığım şeyin ileri bir edebiyat biçimi olduğunu düşünüyorum(…) Ben de olay örgüsü kuruyorum, karakterler icat ediyorum ama onları bir kitabın içine hapsetmek yerine onlara hayat veriyorum, gerçekliğin içine salıyorum.”
Roman gerçeğin doğasına ve varoluşa dair okuru düşünmeye davet eder ve kişinin gerçek kimliğinin ne kadar kaygan bir zeminde olduğunu işaret eder. Felix’in annesi tarafından söylenen sözler romanın geneline sirayet eden bu fikri vurgular:
“Gerçeklik acı verici ve kusurludur (…), doğası böyle. Onu rüyalardan bu şekilde ayırt edebiliriz. Bir şey bize çok güzel göründüğünde, bunun sadece bir rüya olabileceğini düşünürüz ve sonra rüya görmediğimizden emin olmak için kendimizi çimdikleriz: Eğer acırsa rüya görmediğimiz içindir. Gerçek, bir an için rüya gibi görünse bile acı verir. Var olan her şey, genellikle daha özgün renklerle ve gerçekten var olan şeylerin gerçek acısı olmadan kitaplarda bulunabilir. Hayatla kitaplar arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsan, oğlum, kitapları seç.”
Agualusa, “Bukalemunlar Kitabı” isimli romanında hafıza ve geçmiş temalarını ele alıyor. Yaşamak istenen hayat ile gerçekte var olan hayat arasındaki zıtlık, yaşanan geçmiş yerine imaj bellediğimiz geçmişin hatırasını koyma arzusu, görkemli bir kimliğe sahip olma ihtiyacı ile kısa ama derinlikli bir metin inşa ediyor.