The White Lotus: Ringi olmayan bir müsabaka

The White Lotus, üç sezondur zenginlerin gittiği bir oteller zincirinde bu müşteriler ile çalışanların hayatlarını iç içe geçiriyor. Burjuvazinin zaaflarını, bencilliğini ve kibrini ele alıyor ve politik bir hiciv oluşturuyor ama bu iki sınıfın karşılaşması ringi olmayan bir müsabakaya benziyor.

The White Lotus: Ringi olmayan bir müsabaka

Suzan DEMİR


HBO’nun ilk olarak 2021’de yayınladığı ve yayınlandığı dönem epey ses getiren dizisi The White Lotus, üçüncü sezonuyla geri döndü. 16 Şubat’ta ABD’de yayınlanan dizi Türkiye’de de 17 Şubat’ta BluTv’de izleyici ile buluştu. İlk sezon Hawaii, ikinci sezon Sicilya’da geçen dizi bu defa Tayland’da. Şimdiden dördüncü sezon onayını da aldığı basına yansıdı.

Mike White tarafından yaratılan dizi özellikle sınıfsal hicvi bakımından epey beğenilen ve dikkat çekici bir yapım oldu ilk iki sezonuyla. Şimdi üçüncü sezonun ilk bölümünde de benzer bir anlatıyı görmek mümkün. Genel olarak hatırlayacak olursak dizi iki sezonda da hem otelde konaklamaya gelen zenginlerin hem de otel çalışanlarının hayatını paralel olarak izlediğimiz bir yapımdı. Bu paralel hayatların kesişim noktaları ise bu üç otelde de işlenen bir cinayet. Dizi genel manasıyla bu ana şablon üzerine oturuyor.

The White Lotus: Ringi olmayan bir müsabaka - Resim : 1

Her iki sezon gibi üçüncü sezon da (ilk sezondan tam emin değilim) bir cinayetle yani aslında sonla başlıyor ve sonrasında olayların en başına dönülüyor. Öte yandan bir diğer tekrar eden şey ise tüm sezonların otel müşterilerinin karşılanmasıyla başlaması. Üçünde de tekne ile gidilen otele varmadan kamera tek tek yeni müşteriler üzerinde dolanıyor, onların küçük sohbetlerine dahil oluyor. Sonrasında adadan tekneye aynı ritimle el sallayan otel çalışanları ve müdür kıyıda beliriyor.

The White Lotus: Ringi olmayan bir müsabaka - Resim : 2

The White Lotus çok fazla karakterlere odaklanan bir dizi değil. Her yeni sezonda farklı karakterler izliyoruz. Ama tabii ilk sezonda Tanya rolüyle büyük çıkış yakalayan Jennifer Coolidge’ı unutmamak lazım ki kendisi ikinci sezonda da müthiş bir iş çıkarmıştı. Bu sezonda Tanya’nın kendisine vaatlerde bulunup yüz üstü bıraktığı, birinci sezondaki otel çalışanı Belinda (Natasha Rothwell) karakteri de var. Bu defa çalışan değil müşteri olarak gidiyor otele ya da otel bünyesinde eğitim almaya, burayı henüz bilmiyoruz.

The White Lotus: Ringi olmayan bir müsabaka - Resim : 3

Şunu da belirtmekte fayda karakterlere odaklanmayan derken, yarattığı karakterleri derinliksiz ve yapay bulmuyorum. Tek bir karakteri takip etmeyen bir dizi bu aslında. Birden fazla hikâye ve kişiyi iç içe geçiren bir yapıda. Ama bazı şablonları da kullanmıyor değil. Örneğin zengin karakterler ya da bazı çalışanlar fazla prototip olabiliyor. Bu üçüncü sezonla birlikte daha net okunuyor bana kalırsa. Ama yine de tüm bunları karikatürize etmeyen ritmi sayesinde dizideki prototip karakterler hayatın olağan akışına uyum sağlayan, o prototip çizgilerini çok da keskin şekilde belli etmeyen kişiliklere dönebiliyor.

The White Lotus: Ringi olmayan bir müsabaka - Resim : 4

Üçüncü sezona dair henüz çok az bir izlenimim var. Çünkü ilk bölüm daha çok karşılama ve otel müşterilerinin yerleşmesi ile geçiyor. Onlar henüz etrafı keşfedememişken bizim de keşfimiz sınırlı kalıyor. Kuş bakışı karakterlere bakacak olursak, bu seferki müşteri kafilesi içerisinde dikkati çeken bir aile var, kızlarının Budizm araştırması için ailece tatile gelen Timothy (Jason Isaacs) eşi Victoria (Parker Posey) oğulları Saxon (Patrick Schwarzenegger), kızları Piper (Sarah Catherine Hook) ve en küçük diğer oğulları Lochlan’ından (Sam Nivola) oluşuyor bu aile. Belli ki birbirleriyle pek de uyumlu olmayan bu zengin aile içindeki çatışma dinamikleri diğer otel müşterileri ve çalışanlarıyla bir aks oluşturacak.

The White Lotus: Ringi olmayan bir müsabaka - Resim : 5

İlk sezonda da olan Belinda’dan zaten bahsetmiştim. Onun dışında bir de çiftimiz var, Rick (Walton Goggins) ve ondan yaşça genç kız arkadaşı Chelsea (Sex Education’dan tanıdığımız Aimee Lou Wood). İlk bölümden itibaren Rick’in otele bir şeylerin peşinde olduğu için geldiği izlenimi veriliyor. Yine bu çift arasında da uyumsuz bir kimya var. The White Lotus’un bir başka özelliği ise bir araya getirdiği insanların son derece uyumsuz ve gergin kimyaları. Bunların yanı sıra yine aynı teknede bu kafileyle gelen bir diğer grup ise otel sahibinin de son derece ilgi gösterdiği biri ünlü, üç kadın arkadaş. Ünlü olan Jaclyn (Michelle Monaghan), Laurie (Carrie Coon- ki kendisini The Leftovers’taki Nora karakteri ile çok beğenirim) ve Kate (Leslie Bibb). Bu üçlü yıllardır görüşmeyen ama son derece iyi arkadaş olan kadınlar. Bunların arasında da yapay bir sevgi var. Bu yapaylığın da her an bir yerden patlayıverecek bir kaosa sebep olacak bir gerginlik taşıdığını söyleyebilirim.

The White Lotus: Ringi olmayan bir müsabaka - Resim : 6

İlk bölümde birbirlerine övgüler yağdıran bu kadınların sonraki bölümlerde birbirlerine karşı eteklerindeki taşları dökeceklerinden neredeyse emin gibiyim. Öte yandan dizinin çok sevilen jenerik müziği değişmiş. Bu biraz hayal kırıklığı yaratsa da dizinin toplam atmosferde sesleri ve Tayland’ın egzotik yapısını kullanımı ve buradan bir gerilim unsuru yaratması hoşuma gitti. İlk iki sezonda da dalgaların içinde ilerleyen kamera, karanlık noktalarda yaratılan ürpertici unsurlar burada da var. Bu anlamda görüntü yönetmenliğinin yine şahane olduğunu söyleyebilirim.

The White Lotus: Ringi olmayan bir müsabaka - Resim : 7

The White Lotus’un alameti farikasının sınıfsal bir hiciv olduğunu söyledim başta. Biraz kimyası bakımından Ruben Östlund’ın “Triangle of Sadness” (Hüzün Üçgeni) ile benzerlikleri var. Bu daha önce de dile getirildi hatta ama “Triangle of Sadness” sınıfsal bağlamı son derece karikatür biçimde ele alıyor. Zenginlerin salak olması iki sınıf arasındaki çatışmanın ana kaynağı değil maalesef ya da sömürü için çok akıllı olmaya gerek yok. Çok akıllı olanları parayla çalıştırabilir ya da dünyanın başına musallat olan “akıllılar” gibi kendine öyle bir imaj verebilir burjuvazi. Ama burada da iki sınıfın bu iç içe geçen hikayesini izlerken üç sezonda da daha çok zenginlerin bencillik, kibir ve doyumsuzluğunu gördük. Çalışan sınıfın da çelişkileri ile birlikte. Tabii bunların ana kaynağı sınıfsal aidiyetlerden gelen genetik bir kod değil, “yapabilme yetkisi” haliyle yönetmen Luis Buñuel’in “Burjuvazinin Gizli Çekiciliği” filmindeki gibi bu sınıfın zaaflarıyla oluşturulan mizahi anlatımın politik bir tekabülü var. Ama ben yine de The White Lotus’u iki sınıfı yan yana getiren, politik ama ringi olmayan bir kara komedi ya da müsabaka olarak görüyorum.