Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

AKP’liler yasalar önünde daha da eşittir

‘Adaletin bu mu AKP?’ denilecek bir durum yok, çünkü bu ülkede ‘adalet’, Adaletsiz Kalkınma Partisi’nden sorulur.

Yüzünde "atlatma" haber yakalamış bir gazetenin heyecanı var.

"Ankara’daki haber kaynaklarımla yaptığım görüşmede önemli bir bilgiye ulaştım" diyor "İlk defa İsmail Küçükkaya ile çalar saatte."

FOX TV’deki sabah programında tempoyu iyice yükseltiyor Küçükkaya.

"Ankara’daki bakanlardan birinin eşi MİT’in ortaya çıkardığı listeye göre, ilk defa açıklıyorum, Ankara’da hala görev yapmakta olan bir bakanın eşinde ByLock çıktı. Bakanın MİT’ten bu bilgiyi alır almaz eşinden ayrıldığı bilgisi bize geldi."

Sonra da "bomba"yı patlatıyor.

Küçükkaya’ya göre telefonundan ByLock çıkan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın eşiydi.

Ortalık karışıyor elbette.

Bakan Kaya savcılığa suç duyurusu yapıyor avukatı aracılığıyla.

Hem RTÜK, hem savcılık jet hızıyla harekete geçiyor.

Haberin üzerinden 48 saat bile geçmeden RTÜK, FOX TV’ye "haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz" gerekçesiyle bir aylık reklam gelirinin yüzde üçüne el koyma cezası veriyor.

Savcılık da RTÜK kadar hızlı davranıyor.

Pazartesi günü çıkan haber nedeniyle Küçükkaya’yı Çarşamba günü ifadeye çağırıyor apar topar.

Bu arada yandaş medya için "soruşturmanın gizliliği" hak getire. Daha Küçükkaya savcılığa varmadan haberler "havuz"a düşmeye başladı.

"TCK 301 ve 125. maddeleri kapsamında Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini alenen aşağılama ve basın yoluyla kamu görevlisine hakaret kapsamında…"

Ancak Küçükkaya’yı ifade vermeye çağıran savcı öyle hızlı davranmış, öyle hızlı davranmış ki…

Küçükkaya adliyeye gidiyor, savcının bulunduğu dördüncü kata çıkıyor ama o da ne?...

"Soruşturma" konusu programın ne bant kaydı girmiş dosyaya ne de bant çözümleri…

Savcı henüz Küçükkaya’yı suçlayacağı programın görüntülerini bile incelememiş.

Çağırmakta çok aceleci davrandığı için Küçükkaya’nın ifadesini kayıtların incelenmesinden sonrasına bırakıyor savcı.

"Haberimin arkasındayım, listeyi gördüm" diyor Küçükkaya.

Bu işin bir yanı.

Ama başka bir yanı daha var. Haber doğrudur, yanlıştır. Konuya özne olan kişi yargıya başvurur, yanlışın düzeltilmesini, hata yapanın ya da "yalan haber" yapanın cezalandırılmasını talep edebilir.

Ancak AKP’nin devlet olma anlayışına göre, bazı konular tek başına yargıya bırakılamayacak kadar hassastır!

İşte AKP-‘FETÖ’ ilişkisine dair konular da bunların başında gelir.

Erdoğan da öyle yapıyor ve bütün bunların yaşandığı gün Polonya gezisinden dönerken konuyu bir "beka" meselesine dönüştürüyor:

"Çok terbiyesizce, ahlaksızca, adice bir iftira. Terbiyeden yoksun olan söyleyeni, yazanı, sufle edeni her kimse, bunun hukuki bedelini ödemek durumundadır. Benim bayan bakanıma ahlaksızca, adice yakıştırma yapamazsınız. Biri TV’den sufle ediyor, diğeri yazılı haber haline getiriyor. Ben bakanımıza söyledim, bizzat takip edeceğim, dedim. Kendisine de konunun takipçisi olmasını söyledim."

Daha savcılık ifade bile almadan RTÜK jet hızıyla cezayı basıyor, Erdoğan da mahkeme heyeti yerine hükmü veriyordu.

CHP’nin gazeteci kökenli milletvekili Barış Yarkadaş da haklı olarak oluşan bu "hukuki" tabloya "Kendinizi soruşturmayı açan savcının yerine koyun... Erdoğan’ın bu sözlerinden sonra, sağlıklı bir soruşturma yürütülebilmesi mümkün değildir. Savcılık makamının, Küçükkaya’nın haberinin ardından baskı altına alındığı çok açıktı... Erdoğan’ın sözleri bu baskıyı daha da arttırdı" diye tepki gösteriyordu.

Yarkadaş’ın değindiği bir nokta daha var ki tam da AKP’nin bugünlerde yaşadığı belediye başkanlarının istifa krizine ayna tutuyor:

"Savcılık kendi belediye başkanını bile hapse attırmakla tehdit eden ve zorla istifa ettiren bir mekanizma karşısında sağlıklı bir soruşturmayı nasıl yürütecek? Bunu yapmaya ve yargıyı baskı altına almaya kimsenin hakkı yoktur. Bir şikayet varsa, bu doğal mecrasında ve özgür bir ortamda değerlendirilmelidir."

Aslında Yarkadaş’ın sözünü ettiği yargının "doğal mecrasında ve özgür bir ortamda" olma şansı AKP iktidarında artık imkansız bir dilek, gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir hayaldir.

İnanmazsanız Ankara’dan gelen şu kulis bilgisine bakın:

"Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in giderayak neler yaptığı siyasi kulislerin en çok merak ettiği konuların başında. Gökçek’in yakın çevresine Erdoğan için ‘bunu onun yanına bırakmam’ dediği iddia edilirken, saray danışmanlarının da ‘Gökçek’in elinde dosya arşivi var ama şu dönemde bir anlamı yok. Suç duyurusunda bulunmak için savcı bile bulamaz. Elinde ne olduğunun bir anlamı yok. Aksi halde sizin otoriteniz sarsılıyor. 17/25 Aralık’ın üstesinden geldiniz bunun da rahatlıkla üstesinden gelirsiniz’ diye rapor verdikleri konuşuluyor." (Ahmet Takan, Yeniçağ, 18 Ekim 2017)

Buradaki kilit tespit, bin yılın AKP’lisi Melih Gökçek’in elinde olduğu iddia edilen yolsuzluk dosyalarıyla ilgili olarak "Suç duyurusunda bulunmak için savcı bile bulamayacak olması".

İşin vahim yanı şu; AKP-"FETÖ" ilişkisine dair bir kulis bilgisi veren televizyoncu, hazırlanmamış bir dosya için jet hızıyla ifadeye çağırılırken, bu ülkenin başkentinde belediye başkanı "seçilmiş" kişinin AKP aleyhinde suç duyurusunda bulunacağı muhatap bir savcı bile bulamayacak olması.  

İşte AKP’nin "adalet" anlayışı bu; herkes yasalar karşısında eşittir ama, AKP’liler daha da eşittir.

"Adaletin bu mu AKP?" denilecek bir durum yok. Çünkü bu ülkede "adalet" Adaletsiz Kalkınma Partisi’nden sorulur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi