Enver Topaloğlu
Edip Cansever’in onuncu kitabı ‘Sonrası Kalır’ elli yaşında - 2
Edip Cansever’in şiirinde “yeniden” zarfı en belirgin haliyle 1959’da yayımlanan “Petrol” kitabının dikkat çekici şiirlerinden biri olan Phoenix’te açılır. Şiirin finalini de oluşturan dizeleri anımsayalım: “Kim ne derse desin ben bugünü yakıyorum / Yeniden doğmak için çıkardığım yangından.” “Yeniden” zarfı gibi şairin poetikasında etkili olduğunu düşündüğümüz bir de fiil vardır: “Bakmak”. Fiilin Cansever’de, öncelikle bir şeyin üzerine eğilmek anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Ama dahası vardır; bakılanın irdelenmesi, didiklenmesi, kurcalanması.
Şair için “bakmak” nedensiz ya da gelişigüzel değildir; bir nedene, gerekçeye bağlanır. Bunu “nesnel bağlaşıklık” ilkesiyle de ilişkilendirmek mümkün.
Anımsanacağı üzere “Çağrılmayan Yakup”ta Yakup “bakmaktan” geliyordu. Şiir “Kurbağalara bakmaktan geliyorum dedi Yakup” dizeleriyle başlar ve “Bunu kendine üç kere söyledi” diye devam eder.
“Kurcalamak”, “didiklemek” de Edip Cansever şiirinde “bakmak” fiiliyle birlikte gerçekleşen o fiilin şemsiyesi altında yürütülen eylemlerdir. Örneklendirmek için ellinci yaşı dolayısıyla konu ettiğimiz “Sonrası Kalır”daki şiirlerden biri seçilebilir.
O halde Edip Cansever şiiri büyük ölçüde “yeniden”, “bakmak”, “didiklemek, kurcalamak” odağında gelişmiştir yorumunu yapabiliriz. Cümleyi Edip Cansever’in şiirleri “yeniden” düşüncesinin ışığında bakan ve didikleyen, kurcalayan bir şiirdir şeklinde toparlayabiliriz. “Sonrası Kalır” bu sav için kanıt gösterilebilecek şiirler bakımından da önemli bir yapıttır.
Bir şiir okuyarak devam edelim. Aktaracağımız betik “Saate Bakmak” başlıklı şiirden. Şairin “yeniden” ışığı altında “baktığı” ve “didiklediği, kurcaladığı” yaşantı kesitinden bir bölüm:
Ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
Gölgesi yüreklerimizin
Öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye
Ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
Çıplak ölüler
Birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.
Şairin, şiirlerinde genel olarak eğilimi “bireyi toplum içinde somut olarak görünür duruma getirmek, giderek daha da derinlerine inmek, onun içsel dramını kurcalamak” diye özetlenebilir. Öte yandan “Sonrası Kalır”daki şiirlerde bu odağın bir nebze de olsa kaydığı söylenebilir. Bununla bağlantılı olarak şairin onuncu kitabında her şeye, her yere bakmaya yöneldiği, bakışını biraz daha içeriden dışarıya doğru çevirdiği, ağırlığı buraya verdiği değerlendirmesi yapılabilir. Şu dizeler “Suçtur Çocuğun Olmak” başlıklı şiirin girişinden:
Sulanmış caddelere bakıyoruz, bugünün ikindisi
Buğular içinde yüzüyor ağaçlar
Sarı bir kedi yalanıyor uzun uzun
Ayaklarını gererek
Pespembe ayaklarının dibi
Ve güneş ufak ufak damlıyor üstümüze
Güneş üstümüze damladıkça
Yeni yıkanmış bir taşlık görünüyor aralık bir kapıdan
OLMAKTA OLANIN ŞİİRLERİ
Şair bakar ve kaydeder. “Sonrası Kalır”da bakılmış ve şiir olarak kaydedilmiş yaşamdan kesitler vardır. Daha da özetleyerek söylersek şairin onuncu kitabı “olmakta olana” bakmanın şiirlerini içeriyor diyebiliriz. Bu çıkarıma, kitaptaki şiirlerin bir “şimdiki zaman” duygu ve düşüncesi içerdiği savını da ekleyebiliriz. Sunacağımız betik “Dallardan Yapraklara” başlıklı şiirden:
Ey benden sızan aşklar
Bu dünyaya kan taşıyorum ben
Ispanaklardan, menekşelerden
En aşırı, ama en aşırı şeylerden
Aşırı duygululuktan bir de
- mutluluk nedir
Şairin dile getirdiği gibi “Güncel olanı (güncel bir olayı, güncel bir durumu vb.) soyutlayıp daha sonra somuta dönüştürerek (şiir bir somutlamadır çünkü) bir genelliğe varmak, böylelikle onu zamanlara yaymak, hatta zaman ötelerine götürmek” hedefini tutturduğu bir kitaptır “Sonrası Kalır”. Öyle olmasa elli yıla karşın eskimemiş, hangi şiire baksanız taze, hangi betiği seçseniz güncelliğe açılıyor dedirtebilir mi? Şiirlerde adeta, salınımı şimdiki zamanın içindeki geçmişe ve geleceğe doğru gerçekleşen bir sarkaç söz konusudur…
BİR NEFESTE OKUNAN ŞİİR
Sadece “Sonrası Kalır”ın değil, sadece şairin de değil, modern Türkçe şiirin de en çok okunan şiirlerinden biri olduğunu düşündüğümüz “Mendilimde Kan Sesleri”, kitabın ilk baskısının elli ikinci sayfasında yer alıyor. Şiirin okurla ilk buluşması Nisan 1972’de Yeni Dergi’nin 91. sayısında yayımlanmasıyla gerçekleşiyor. Şiirden alıntı aktaracağız, ama söz konusu “Mendilimde Kan Sesleri” olunca şiiri bölmeye, parçalamaya eli varmıyor insanın. Belki bunda şiirin bir nefeste, soluksuz okunuyor olmasının da payı vardır. Şiirin tamamının okunmasını önererek girişten iki betik (biz başladık, siz devam edin dediğimiz varsayılsın) paylaşalım:
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
Edip Cansever’in şiirlerinde şair ya da anlatıcı özne bir tür “tutanakçı” gibidir. Şairin tutanakçılığını “olay yeri muhabirliği”ne benzeterek tanımlarsak sanki meramımızı daha isabetli aktarmış olacağız. “Gül Kokuyorsun” başlıklı şiirden
Gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
Ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
Sen koktukça düşümde görüyorum onu
Düşümde, yani her yerde
Yüzü sararmış, titriyor dudakları
Şakakları ter içinde
Tam alnının altında masmavi iki ateş
İki su
İki deniz bazan
Bazan iki damla yaz yağmuru
Mermerini emerek dağlarının
Şiirler söylüyor gene
Ölümünden bu yana yazdığı şiirler
Kızaraktan birtakım şiirlere
Büyük sular büyük gemileri sever çünkü
Ve odur ki büyüklük
Şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
O zaman ölünce de şiirler yazar insan
Ölünce de yazdıklarını okutur elbet
Ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
Yaşamanın herbir yerinde.
SİNEŞİİR
Edip Cansever’in şiirinde, genelinde olduğu gibi “Sonrası Kalır”da da sürekli bir akış vardır. Şöyle de diyebiliriz; onun şiirlerinde bir şeyler sona kalır, ama hiçbir şey donakalmaz. Hayat akar, zaman akar. Şair “Sonrası Kalır”da altmışlı yılların sonundan itibaren yetmişli yılların ilk birkaç yılındaki günlük yaşantının akışını vizör gibi kullandığı kaleminden okuyucuya izletir adeta. Onuncu kitaptaki şiirlerde, dramatik yapının teatral sunumundan sinematik anlatıya yönelmiş bir eğilim söz konusudur. Bir tür sineşiir… Bu bağlamda söz konusu yönelimin aslında bir önceki kitapta ortaya çıktığı ve “Sonrası Kalır”da sürdürdüğü de söylenebilir. Bir soru: Kitaptaki şiirlerin “okur dostu” olmasında şairin sineşiire yönelişinin de etkisi var mıdır; irdelenmeye değer. “Aşklar İçinde” başlıklı şiirden bir bölüm sunalım:
Yüreğimde bir sancı keskin bir akasya kokusundan
Avuçlarımda bir yanma
Büyüyen bir ürpertiyim sanki, kayıp gidiyorum üstünde sabahın
Oldu olacak
Eğilip bir taş alıyorum yerden, fırlatıyorum denize
Ufacık bir gülüş geçiyor suyun üzerinden
Bir çocuğun gülüşü gibi
Aşkların, nice aşkların ayrılık günü gibi
Bir sokağın ucunda kaybolup solan
Daha çok solan, aşkların solgunluğu suyun üzerinde
Korularda yoğun bir erguvan sisi.
Hisarlı balıkçı ağlarını ayıklıyor
Ağları pembeden hüzne giden
Dip sularında mercanlar gibi koyulaşan
Kirpiksiz gözleri böyle daha güzel
Çil basmış yüzünü bütün
Parmakları capcanlı, pavuryalar gibi
Merhaba, desem bir kucak balık atacak önüme
‘SONRASI'NA NAZİRE GİBİ 'SONRASI KALIR'
Edip Cansever, şiirlerinde divan şiirine de, halk şiirine de, folklorik öğelere, temalara, motiflere de hayli mesafeli olmuş bir şairdir. Yani oralara pek “bakmamıştır” diyebiliriz. Ama kendi kuşağının ve kendisinden önceki cumhuriyet dönemi şairlerine ve şiirlerine bakmış, hatta son derece dikkatli bakmıştır. Cansever’in baktığı şairlerden biri Orhan Veli ise diğeri de Cahit Sıtkı Tarancı’dır örneğin. Elbette bu listeye Ahmet Muhip Dıranas, ilk kez şiirlerini gösterip görüşünü aldığı Ahmet Hamdi Tanpınar gibi başka isimler de eklenebilir.
Doğaldır şair şaire bakar. Ama baka baka kararmaz, baka baka olgunlaşır.
“Sonrası Kalır”da, örtülmüş olsa bile okurun dikkatinden kaçmayan bir nazire söz konusudur. Nazire malum nazardan, yani bakmaktan geliyor. Elbette “bakma”nın olduğu yerde etkileşimin bir sonucu olarak nazire de beklenir. Neyse. “Sonrası Kalır”a dönelim.
Edip Cansever onuncu kitabıyla, etkilendiği şairler arasında yer alan Cahit Sıtkı Tarancı’ya nazire yapar. Bu aynı zamanda Tarancı’dan aldığı etkiyi aşmak için yapılmış bir hamledir.
Tarancı’nın ölümünden sonra kitaplarına girmeyen şiirleri toplanarak “Sonrası” adıyla yayımlanmıştır. Cansever, kitabına verdiği “Sonrası Kalır” adıyla Tarancı’ya hem nazire yapmış hem de şairce diyebileceğimiz bir hamleyle onu ve üzerindeki etkisini aşmıştır. Şairin onuncu kitabına adını da veren şiirden bir bölüm okuyalım:
On kalır benden geriye, dokuzdan önceki on
Dokuz değil on kalır
On çiçek, on güneş, on haziran
On eylül, on haziran
On adam kalır benden, onu da
Bal gibi parlayan, kekik gibi bunalan
On adam kalır.
Ne kalır ne kalır
Tuz gibi susayan, nane gibi yayılan
Dokuzu unutulmuş on yüz mu kalır
Onu da unutulmuş bir şiir belki kalır
ANLATI DOYMAZI
Edip Cansever’in elli yaşına giren onuncu kitabı ekseninde kalmaya, çerçeveyi aşmamaya çalıştık. Yine de söz uzadıkça uzadı. Devam etsek daha da uzayacak. Ama şairin, şiirinde öykünün yerine ilişkin değerlendirmesine kısaca da olsa değinmek gerektiğini düşünüyoruz.
Cansever “Şiir Üzerine Söyleşi Notları” başlıklı yazısında “şiirinde öykünün değil de anlatının” söz konusu olduğuna değiniyor ve ekliyor: “Sait Faik’in ‘Hişt Hişt’ öyküsünde ne kadar şiir varsa, benim şiirlerimde de o kadar öykü vardır.”
Edip Cansever için “şiir doymazı” denildiği biliniyor. Ölümünün ardından Cemal Süreya “Fazla şiirden gitti” diye yazdığı da. Bu hatırlatmaları şuraya bağlayacağız: “Sonrası Kalır”ın “şiir doymazı” şairin aynı zamanda bir “anlatı doymazı” da olduğunu örneklediği söylenebilir.
“Sonrası Kalır” ellinci yaşında şiirin zaman engelini aşarak nasıl taze, canlı, güncel kalmayı gerçekleştirebileceğine ilişkin ipuçları da sunuyor. “Ölü Kalmış Biri Yaşıyor Her İkisi de” başlıklı şiirin son betiğini okuyalım:
Ben doğduğum günkü kadarım
Sense bir ölüm sonrası güzelliğinde
Basaraktan geçeceğiz yeniden
Yeniden yeniden yeniden
Daha öfkeli
Yenikken bıraktığımız ayak izlerimize.
Şair “on kalır benden geriye” diyor ya, ondan çok daha fazlası kalmıştır. “Sonrası Kalır” yaşıyor. Ellinci yaşını kutluyor ve nice elli yaşlara diyoruz.
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.