Turizm sektöründe emeğe darbe

Haftada 1 gün izin hakkının turizm sektöründe yasal olarak delinmiş olması, tüm sektörlerde sermayeyi işçinin hafta tatiline göz dikmeye sevk edecektir. İşçilerin örgütlenmekten, sendikalaşmaktan ve dinlenme hakkına – yani yaşamlarına – sahip çıkmaktan başka şansı yoktur.

Sürekli kronik döviz finansmanı krizi içindeki Türkiye ekonomisinde, turizm sektörünün sağladığı döviz girişi stratejik önem arz eder. Döviz açığının her türlü sınırı aştığı Başkancı rejim altında ise bir mega-turizm dönemini yaşıyoruz. Turizm sermayesinin her isteği kanun oluyor.

Daha kısa süre önce, Kartalkaya’nın en ünlü ve en büyük otelinde yaşanan yangın faciası, nasıl da vahşet düzeyinde bir denetimsizliğinin hüküm sürdüğünü herkese gösterdi. Grand Kartal Otel’de yaşanan açıkça bir katliamdı. Sermayenin kâr hırsı uğruna basit bir yangın alarmına dahi para harcamadığı, kimsenin de bunu denetlemediği bir vahşi turizm ortamındayız. “Sezon kısalığı” her zaman ve her şeyin bahanesi…

Yaz turizmi de hiç farklı değil. Anayasanın açık hükmüne rağmen kıyılar otellerce kapatılıp, müşterileri için özelleştiriliyor. “Her şey dahil” menülerle, yabancı turistler yerel esnafın yüzünü bile göremeden tüm zamanını otelde geçirmeye koşullanıyor. Pek çok plaj, “beach” işletmecilerince kapatılarak paralı hale getiriliyor. “Sezon kısa” bahanesiyle her şey turizm yörelerine özgü fiyatlarla, çok pahalıya satılıyor. Otellerde can güvenliği denetimlerinin ne denli yapıldığı meçhul! Kartalkaya faciasının benzerlerinin yazlık otellerde yaşanmayacağının bir güvencesi yok. Her yıl yeni kıyılar, yeni ormanlık bölgeler, otellerce ya da yazlık sitelerce ele geçiriliyor, vb. vs.

İşte şimdi tüm bunlara, turizm sektörü işçilerinin dinlenme hakkını gasp eden bir yasal değişiklik eklendi. Anayasanın dinlenme hakkı maddesini çiğneyen bu yasa ile 6 gün çalışıp 7. gün tam gün tatil (hafta tatili) hakkı yok edildi. Bir ilk olan bu yasa ile turizm sektöründe 10 gün iş, 1 gün dinlenme verilecek. Elbette bahanesi hazır; “sezonun kısalığı”!..

Bu konuda Sputnik Radyo’nun hazırladığı özel haberi dinledim. İsmini vermek istemeyen, Antalya’daki bir otel yöneticisi, sektörde zaten 10 gün çalışma 1 gün izin sisteminin fiilen uygulandığını, çıkan yeni yasanın ise bu uygulamaya yasal dayanak sağladığını söylüyordu. Pratikte bir işçi Pazartesi izin yaptıysa, ona ancak diğer hafta Cuma günü izin verdiklerini anlattı. Yani bugüne değin yasayı çiğnediklerini açıkça itiraf etti!..

Başkancı Rejimin kendisi de “fiili duruma uygun bir anayasal düzenleme yapalım”, mantığıyla getirilmişti. Başkancı Rejim altında ezenler, ezilenlerin her türlü yasal/anayasal hakkını fiilen tanımıyor, kimse de onları yasaya uymaya davet etmiyor. Yasalar sadece ezilenleri bağlıyor.

Antalyalı otel yöneticisinin mantığından gidecek olursak – ki bu sermayenin azami kâr mantığıdır – bu yeni düzenleme otel patronlarını bu kez 15 gün çalışıp 1 gün izin verme için cesaretlendirecek demektir. Yasal hakları dün tanımayan otel patronları, bugün niye tanısınlar? Bu mantıkla, “sezon kısa” diye otel çalışanlarına ayda bir gün de izin verilebilir!

Otel işçileri, sadece turizm sermayesine muazzam kârlar kazandırmakla kalmıyor, Türkiye ekonomisinin çarklarının dönmesini sağlayan döviz girdisini de sağlıyorlar. Karşılığında aldıkları ise, dinlenmeden çalışmaktır. Türkiye’de oldukça oturmuş bir hak olan haftalık izin hakkının turizm sektörü için delinmiş olması, kuşkusuz diğer sektörlerin sermaye sahiplerini de harekete geçirecektir. 10 gün çalışma – 1 gün izin sistemini onlar da fiilen uygulamaya çalışacaktır. Böylece ayda 4 yerine 2 izin günü dinlenebilecektir işçiler. Sermaye işçilerin yaşamından çalarak birikecektir.

İşçi, çalışırken yaşadığını hissedemez. Çalışma zamanı sermayeye aittir. İşçi ancak dinlenme zamanında – serbest zamanda – yaşadığını hisseder. Haftada 1 gün izin hakkının turizm sektöründe yasal olarak delinmiş olması, tüm sektörlerde sermayeyi işçinin hafta tatiline göz dikmeye sevk edecektir. İşçilerin örgütlenmekten, sendikalaşmaktan ve dinlenme hakkına – yani yaşamlarına – sahip çıkmaktan başka şansı yoktur.