Celal Başlangıç
AKP-MHP seçimleri Kürtler için ‘plebisit’e dönüştürdü
Terörle Mücadele Müdürü, emrindeki polislere gözaltına alınanları göstererek tembih ediyordu:
"Bunları size zimmetliyorum. Bunları iyi tanıyın. Şayet bunlar yanlışlıkla bile olur da bırakılırsa, saçlarından tutarak tekrar buraya getireceksiniz."
Tam bir hafta önce, Diyarbakır merkezli dokuz kentte siyasetçilere ve gazetecilere yönelik operasyon başlatılmıştı.
Basılan 200 adresten gözaltına alınan 141 kişi Diyarbakır TEM’e getirilmişti.
Hazırlanan dosya bir isimsiz ihbarla birkaç gizli tanığın ifadelerine dayanıyordu.
Ancak gözaltına alınanların tanıklığına göre TEM Müdürü elindeki delillerden emindi:
"Dosyayı ben hazırladım, son 20 yılın en sağlam dosyası. Bu dosya kapsamında herkesi tutuklatacak ve ceza almasını sağlayacak deliller hazırladık."
İçişleri Bakanlığı ile konuştuklarını söylüyordu TEM Müdürü:
"KCK ile HDP arasında bağlantı kurularak, HDP çalışmalarını illegalize edeceğiz."
Gözaltında alınanların savcılıkta tanık oldukları konuşmalar, TEM Müdürünü doğrular nitelikteydi.
İfadeler alınırken İçişleri Bakanlığı’ndan soruşturma savcısına telefon gelmişti. Savcıya, bakanlıktan "Ne oldu, durum nedir?" diye sorulduğunu aktarıyor telefona çıkan memur.
"Halen devam ediyor" demesini istiyor savcı. (Kaynak: Mezopotamya Ajansı)
Dört gün süren gözaltının ardından 25 kişi hakkında tutuklama kararı çıkıyor, gerisi serbest bırakılıyor.
Aslında girilen son dönemecin ilk işaret fişeğini bu gözaltılardan iki gün önce atmıştı Erdoğan.
AKP Genel Başkanı olarak Mart 2019’da yapılacak yerel seçimler için partisinin seçim kampanyasını fiilen başlatmıştı:
"Şunu da açık söylüyorum. Mart seçimleri geliyor. Bu seçimlerde de teröre bulaşmış olanlar, olur ya, sandıktan çıkacak olurlarsa, öyle bekleyelim şu olsun bu olsun yok. Anında gereğini yapıp kayyım tayinleriyle yolumuza devam edeceğiz. Beklemek yok."
Ancak o günden bu yana yaşananlar gösterdi ki, Erdoğan’ın başlattığı yerel seçim kampanyası sadece HDP’yi kriminalize etmekle, partide seçimler için çalışacak kadro bırakmamakla, belediye başkan adayı gösteremez hale getirmekle sınırlı değil.
Özellikle bu hafta sonu yaşananlar, çok tehlikeli bir sürecin sinyalini verdi.
Sakarya’da Amedspor’a yapılanlardan anlıyoruz ki, sadece HDP’liler değil, AKP’li olmayan bütün Kürtler Erdoğan iktidarının hedefindedir.
Amedspor’ın başına gelenler bu ülkenin geleceği açısından ürküntü ve dehşet verici.
Pazar günü Sakaryaspor’la yapacağı maç için Yeni Sakarya Atatürk Stadı’nda sahaya çıkıyor Amedsporlu futbolcular.
Stadın skorboardlarında bölgede ilan edilen sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan çatışmalar, güvenlik güçlerinin operasyonu gösteriliyor. Stadın dört bir yanından "Ölürüm Türkiyem" şarkısı çalıyor.
Statta oluşturulan atmosferle galeyana gelenler Amedspor’un önce yedek kulübesine ardından soyunma odasına saldırıyor.
Devletin görevlileri eliyle Sakaryalılar görünüşte Amedsporlular’a, ama aslında Kürtlere saldırtılıyor.
Yani sadece KCK üzerinden HDP’yi PKK’yla eşitleme çabası yok AKP-MHP faşizminin hedefinde. Aynı zamanda Amedspor’u da PKK’ya bağlamak için bir uygulama yapılıyor devlet görevlileri tarafından Sakarya’da.
Erdoğan-Bahçeli cephesinde büyük bir panik yaşanıyor Mart 2019 yerel seçimleri öncesi.
Çünkü Erdoğan biliyor ki bölgeyi "Kayyımistan" yapma çabası fena halde geri tepti.
24 Haziran seçimleri de gösterdi ki, önümüzdeki yerel seçimde HDP kayyım atanan belediyeleri fazlasıyla geri alacak.
Erdoğan kürsüden konuşurken bölgedeki kayyım uygulamasıyla nasıl hizmet götürüldüğünü ballandıra ballandıra anlatıyor. Ancak iş "kürsü arkasına" gelince yapılan yatırım ve hizmetlere rağmen bölgede partisinin oy alamadığından yakınıyor.
Ama Erdoğan’dan farklı olarak çok daha büyük bir paniği var AKP’nin küçük ortağı Devlet Bahçeli’nin.
Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök’ün sorularını yanıtlarken bu endişelerini açıkça dile getiriyor Bahçeli.
"Yerel seçimlerde alınacak sonuç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin oturması ve yürümesi açısından çok önemli. Alınacak kötü sonuç her şeyi tersyüz edebilir. Özellikle üç büyük şehir çok önemli. Buralarda HDP, CHP ve diğer partiler destek verip yerel yönetimler kazanabilir. Bu olduğu takdirde daha o gece ‘bu sistemin meşruiyeti’ni tartışmaya açarlar. Bu da içinde bulunduğumuz şu geçiş döneminin altüst olması demektir. Bu seçimde Güneydoğu’da alınacak oylar çok önemli. Orada 101 belediyeye kayyım atandı. Şimdi o parti oralarda yine kazanırsa bu çok kötü olur. Çıkarlar, bunu plebisit gibi sunarlar."
Demek ki, iki korkusu varmış Bahçeli’nin.
Birincisi, üç büyük şehirde AKP-MHP ittifakının kaybetmesi durumunda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin meşruiyetinin tartışmalı duruma gelmesi.
İkincisi de HDP’nin kayyım atanan belediye başkanlıklarını kazanması durumunda bunu bir "plebisit" gibi sunması…
HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ise Bahçeli gibi "plebisit" demese de yerel seçimlerde alınacak sonuçları "bir onur meselesi" ve "rejimin çöküşü" olarak değerlendiriyor.
"Başkanlık sisteminin yerleşmesi için yerel seçimler üçüncü ve son ayak. Önce Anayasa referandumu ve 24 Haziran seçimleri, son olarak da yerel seçimler. Yerel seçimlerde blokun büyükşehirleri kaybetmesi ve Kürdistan’da kayyım atanmış olan il, ilçe belediyelerinde HDP’nin geri dönüşü aslında bu rejimin çöküşü anlamına gelecek."
AKP-MHP iktidarı yerel seçimler öncesi sınır içinde yeni bir "Kürt savaşı" başlattı ve görünen o ki, sınır ötesinde, Kuzey Suriye’de Kürtlerle yeni bir savaş başlatmanın yollarını arıyor.
Sınır içinde başlatılan savaş HDP yöneticilerinin, Kürt siyasetçilerin, olası belediye başkan ve meclis üyesi adaylarının, parti kadrolarının gözaltına alınmasıyla, tutuklanmasıyla şiddetlenerek sürüyordu.
Şimdi bu "savaş" stadyumlarda devlet görevlileri tarafından tribünde bulunanları Kürtlere karşı kışkırtma aşamasına sıçratıldı.
İşte bu yüzden süreç önümüzdeki yerel seçimlere Kürtler açısından bir "plebisit"e dönüşebilir.
Ama bu "plebisit" Kürtler istedi diye olmayacak.
AKP-MHP iktidarının önümüzdeki yerel seçimler öncesinde başlattığı "Kürtlere karşı topyekun savaş" politikasının bir sonucu olarak, Erdoğan-Bahçeli işbirliğinin şovenizme varan politikaları sonucu, sayelerinde bir "plebisit"e dönüşecek.
Yani bir arada yaşama koşullarını ortadan kaldıran da, Türkiye’de bir "bölücülük" anlayışını geliştiren de AKP-MHP’nin odağına oturduğu bu devlet olma yapısıdır.
Yarın "Yahu yerel seçimler plebisit olacaktı, nereden çıktı şimdi bu bağımsızlık referandumu" noktasına gelinirse, varılan bu aşamaya Erdoğan-Bahçeli ikilisinin sunduğu katkılar unutulmayacaktır.