Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

AKP’nin karanlık yüzü: Ceylanpınar

Çözüm sürecini bitiren, bugün de yaşadığımız bu kanlı sürecin başlangıç noktası olan Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi olayı 'faili meçhul' kaldı.

Kültür merkezinin bahçesindeki kan kurusu henüz kızıldan kahverengiye dönmemişti.

Suruç’ta 32 gencin uğursuz bir bombayla parçalanan bedenleri daha yeni kaldırılmıştı düştükleri topraktan.

Rojovalı çocuklara götürdükleri oyuncaklardan, kitaplardan, defterlerden, kalemlerden arta kalanlar bir katliamda yaşanan vahşetin nişaneleri olarak savrulmuşlardı dört bir yana.

Tarih 20 Temmuz 2015’ti ve bugünün karanlığına savrulan Türkiye’sinin korku taşları döşeniyordu tek tek.

7 Haziran seçimlerinde AKP tek başına iktidar olma olanağını yitirmişti.

Belli ki Türkiye üzerinde yeni oyunlar oynanıyordu ve bunun ilk işaret fişeği Rojova’ya geçmek üzere Suruç’a gelen sosyalist ve anarşist gençlere yapılan IŞİD’in canlı bomba saldırısıydı.

Aslında ilan edilmemiş erken seçimin kampanyasını IŞİD, AKP adına başlatmıştı.

İki gün sonra, 22 Temmuz’da Suruç’a yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki Ceylanpınar’dan bir kanlı haber daha geldi. İki polis evlerinde uyurken elleri bağlanarak susturuculu silahlarla öldürülmüştü.

İşte AKP iktidarının "çözüm süreci bitti" diyerek PKK ile savaşı yeniden başlatmasına vesile saydığı olay bu olmuştu.

Açıkça söylemek gerekirse, iktidarın bu oyunu oynamasına HPG’nin yeteri kadar net olmayan açıklamaları da katkı sunmuştu.

Birden cehenneme dönmüştü Türkiye.

24 Temmuz’da AKP Kandil’i bombalayarak bugün de sınır ötesinde, Irak’ta hatta Suriye’de sürecek "Kürt savaşı"nı başlatmıştı.

Bir yandan Kandil bombalanırken diğer yandan Kürt siyasi hareketine dönük büyük bir operasyon başlamış, yüzlerce kişi gözaltına alınmıştı.

Hemen arkasından "hendek operasyonları" başlayacak, Kürt illerindeki yerleşim alanlarında, içinde çok sayıda sivilin de bulunduğu, PKK’nin gençlik yapılanması YDG-H’ye ve güvenlik güçlerine mensup yüzlerce kişi yaşamını yitirecekti.

AKP iktidarı çözüm sürecini bitirme bahanesi olarak Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesini gösteriyordu.

Yakalananlar, gözaltına alınanlar, tutuklananlar olmuştu.

İddianameyi yazan savcıdan tutuklama kararı veren hakime, hatta ihbarı yapan kişiden yakınlarına kadar çok sayıda kişinin "FETÖ"den tutuklanması da devreye girmişti.

Sonuçta 32 ay süren davada tek tutuklu sanık kalmadı, hepsi beraat etti.

Dava sürecinde birbirinden ilginç aşamalar yaşandı. O ayrı bir yazı konusu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan iki polisin öldürüldüğü gün yaptığı açıklamada "Suruç’ta 32 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açan terör saldırısının faillerini ve Ceylanpınar’da iki polisimizi şehit edenleri ortaya çıkarmak için tüm imkanları seferber etmiş durumdadır" diyordu.

Belli ki "devletin tüm imkanlarını seferber etmesi" pek bir işe yaramadı ve tüm sanıklar beraat ettiğine göre Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi "faili meçhul" kaldı.

HDP daha önce de konuyu TBMM gündemine taşımıştı.

AKP’lilerin "Yargı süreci devam ediyor dolayısıyla Meclis’in bu konuda bir komisyon kurmasına gerek yok" itirazıyla reddedilmişti bu girişim.

Tüm sanıklar beraat edince önceki gün HDP Milletvekili Garo Paylan, Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi olayını yeniden Meclis gündemine taşıdı.

CHP de bu girişime destek verdi. Grup Başkan Vekili Levent Gök "Önemli bir araştırma önergesi" diyordu:

"Türkiye’de, 2015’teki 7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım seçimleri arasında çok önemli olaylar yaşandı. 20 Temmuz’da Suruç’ta patlayan bomba 32 kardeşimizi aramızdan aldı. Hemen iki gün sonra Ceylanpınar’da iki polis kardeşimizin kapalı, kilitli bir evde enselerinden vurulmuş olarak bulunması daha sonra 10 Ekim Ankara Garı patlamasıyla yaşanan süreçte 7 Haziran’la 1 Kasım arasındaki sürecin sorgulanmasını gerektiren çok önemli olaylar yaşandı. Ben bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak iki polisimizin şehit edilmesinin arkasındaki gerçeği bilmek istiyorum. Sonuna kadar gidelim, iş nereye kadar gidiyorsa oraya kadar gidelim."

Ancak AKP grubu adına söz alan Celalettin Güvenç’e göre bu önergenin esas amacı Kandil’in bu olaydaki payını gölgelemek ve Ceylanpınar konusunda Kandil’i gündemden çıkarmaktı.

Güvenç, "Bu olayın çözüm sürecini kestiği ve baltaladığı doğru değildir" deyince HDP grubunun "Bunu Başbakan açıkladı", "Ahmet Davutoğlu söyledi" diye ayaklanması da fayda etmeyecekti.

Hatta Güvenç bir adım daha ileri gidecekti:

"Gelin, bugün diyelim ki PKK’ya, bırak artık bu silahları, Meclis’te siyaset konuşalım."

Elbette bu sözler de HDP’lilerin ciddi itirazlarıyla karşılandı.

"Mecliste vekil bırakmadınız be."

Tekrar kürsüye gelen HDP’li Ayhan Bilgen bir noktanın atını çiziyordu:

"Ceylanpınar ile çözüm süreci arasındaki ilişki konusunda ben size aynen katılıyorum. Çözüm sürecinin bitmesinin sebebi Ceylanpınar değildir ama sizin hükümetiniz adına buradan yapılan bütün açıklamalarda bu gerekçe olarak söylendi."

Sonuçta araştırma önergesi talebi AKP’lilerin oylarıyla reddedildi.

Yani AKP kendi çözüm sürecini bitirme ve bugün de süren yeni bir "Kürt savaşı"nı başlatma gerekçesini kendi oylarıyla reddetmiş oldu.

Şu anda Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesiyle ilgili davada yargılanan tüm sanıklar beraat etti.

AKP, bu araştırma önergesini reddederek başka bir olguyu kanıtlamış oldu.

Suruç’ta, Ankara Garı’nda ve özellikle 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında yaşanan pek çok olayda olduğu gibi Ceylanpınar olayı da AKP’nin karanlık yüzüdür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi