Celal Başlangıç
AKP’nin yeni görevi: Erdoğan’ın çamaşır makinesi
TOKİ, Ataşehir’de bir arsayı dönemin başbakanından habersiz bir şirkete satmış.
Başbakan, o tarihteki TOKİ Genel Müdürünü telefonda fırçalıyor.
Görüşmenin sonunda "Anlaşmayı bozun" talimatını veriyor, "Bundan sonra kupon arazileri benden habersiz satmayacaksınız."
2014’ün Mart ayında sosyal medyaya düşüyor bu telefon konuşması…
Yani anlayacağınız, uzun yıllardır önce başbakan, sonra cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi yöneten Erdoğan, değerli ve zor bulunan "kupon arazilere" kadar kentlerle yakından ilgilidir.
Altyapının kaldıramayacağı kadar yoğunluğu hormonlanan özellikle İstanbul ve Ankara’da ulaşımından imarına kadar kentler yaşanamaz duruma geliyor.
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan’a göre "Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, boğazın betonlaşması, yükselen gökdelenlerle birlikte İstanbul’un tarihsel silueti, neo-liberalizmin gökdelenlerine teslim oldu."
Candan’ın İstanbul’da Kadir Topbaş’ın istifası, Ankara’da Melih Gökçek’in direnişiyle süren AKP’nin yerel yönetimler krizine ilişkin saptaması "Melih Gökçek’in talancı, rantçı politikalarının AKP iktidarının genel yaklaşımının aynası olduğu" yolunda:
"Referandum süreci, kendi aralarındaki hesaplaşma ile şimdi kentsel ve siyasal rantın yeniden şekillenmesi sürecinde, dönemsel misyonunu tamamladı. Aslında sadece Gökçek değil, AKP tamamladı. Ancak genel yaklaşımları birinin üzerine suçu yıkarak oradan çıkmak olduğu için aynı yöntem yerel yönetimlerde de uygulanıyor." (Meltem Akyol, Birgün Gazetesi,16.10. 2017)
Erdoğan’ın düğmeye basmasıyla birlikte yaşanan kriz, tam da Candan’ın saptadığı gibi; suçu birbirinin üzerine yıkarak kurtulmak.
Aslında Erdoğan bu yöntemi uzun süredir kullanıyor.
7 Haziran seçimlerine kadar bir Cumhurbaşkanı olarak, o sıradaki anayasal yapının izin vermemesine rağmen yollara düşmüştü Erdoğan.
Partisinin bütün kampanyasını yürütmüştü.
Ancak sesi kısılınca yerine dönemin Başbakanı Davutoğlu’nu gönderiyordu dublör olarak.
Sonu hüsran oldu. AKP tek başına iktidar olamadı.
Ancak çatışmayı derinleştirerek, kendisi kenara çekilip Davutoğlu’nu öne sürerek yüzde 40’lara düşen AKP oylarını 49’lara çıkarmıştı.
Aslında "başarı" Davutoğlu’nun görünüyordu. Ancak Suriye politikasında büyük bir başarısızlık vardı.
Başvezir değiştiren padişah gibi bir gecede Davutoğlu’nu "azlederek" yerine Binali Yıldırım’ı getirdi.
Yandaş kalemler Suriye başarısızlığını "çaktırmadan" Davutoğlu’na fatura ederek Erdoğan’ı aklama yoluna gittiler.
Şimdi de bu sürecin bir benzeri yaşanıyor.
Aslında 16 Nisan referandumu Erdoğan ve AKP için büyük bir hüsrandır. Herkes biliyor ki ortada hakkıyla kazanılmış bir zaferden çok hileyle başarı gibi gösterilmeye çalışılan bir yenilgi vardır.
Ancak bu yenilginin faturasını birilerinin başka birilerine kesmesi gerekiyordu.
Elbette en öncelikli inisiyatif Erdoğan’ın elindeydi ve o da "metal yorgunluğu" diyerek belediye başkanlarıyla AKP örgütlerine kesti faturayı.
Şu anda 30’a yakın il başkanının istifası istenmiş durumda.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş istifa etti.
Ankara’da Gökçek hala direniyor.
Erdoğan’ın konuşmalarına bakılırsa 16 Nisan’daki referandumda "Hayır" oyları yüksek çıkan İstanbul ve Ankara’nın yanı sıra beşten fazla belediye başkanı da yolcu.
Oysa 16 Nisan’da oylananlar belediye başkanları değildi.
Eğer oylarda bir düşüş varsa o düşüşün sorumlusu "Cumhurbaşkanlığı sistemi"ni talep eden Erdoğan’dı.
Ancak Bolu’dan Balıkesir’e kadar Ankara’daki gibi bir direniş sürüyor.
Erdoğan, direnişi kırmak için çeşitli çözüm yollarını deneyecek.
"Reis"i dinlemeyip istifa etmeyen belediye başkanlarını AKP’den ihraç etseler, belediyeler desteğinde aleyhte çalışacak bağımsız başkanlar bulacaklar karşılarında.
Tek çözüm soruşturma başlatıp yerine "kayyım" atamak.
Ancak elbette Kürtlerin kazandığı belediyelerde uyguladıkları gibi kaymakamları ya da vali yardımcılarını başkan koltuğuna oturtmak değil amaçları.
Kürtlerin dışındaki diğer belediyelerde yaptıkları görevden almalar gibi, başkanın görevden alındığı belediyelerde meclisler üzerinden seçim yaptırmak.
Anket sonuçları kötü geliyor. Erdoğan’ın ve AKP’nin oyları ayrı düşüyor.
Birkaç ay önce Saray’ın yaptırdığı anketlerde AKP’nin oyları tarihlerinde ilk kez Erdoğan’dan yüksek çıkmıştı.
Son gelişmelerin ardından gelen anketler, AKP oylarının da Erdoğan’ın düzeyine düştüğünü gösteriyor.
Yani Erdoğan son operasyonlarıyla AKP’nin oylarını da kendi düzeyine çekti.
Aslında AKP’nin yeni görevi bir "çamaşır makinası" olarak Erdoğan’ın kirlilerini yıkamak.
Erdoğan "AKP makinası"nda ellerinin kirini yıkamaya kalktıkça partisi de onunla birlikte düşüşe geçiyor.
Erdoğan artık içerde baskıyı ve çatışmaları yoğunlaştırarak, sınır ötesinde savaş naraları atarak 2019’da yapılacak başkanlık seçimini bir türlü garanti edemiyor.
Hem içerde Meral Akşener örneğinde olduğu gibi siyasal konjonktür, hem de dışarıda ABD ile yaşanan kriz ve AB ile yaşanan gerginlikler ortaya Erdoğan’ın kolay kolay toparlayamayacağı bir tablo çıkartıyor.
Evet, ortada bir "beka" sorunu var. Ama bu asla Türkiye’nin gelecek sorunu değil.
Bu yaşadığımız Erdoğan ve AKP’nin "beka" sorunudur.
Erdoğan, kendisine bağladığı AKP’nin "beka" sorununu herkese "Türkiye’nin beka sorunu" olarak algılatmak çabasında.
Sonuç olarak yakında AKP’den kulağınıza büyük çatırtılar gelirse hiç şaşırmayın; çünkü hiçbir çamaşır makinesi bu kadar kirliyi yıkayamaz.