Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

AKP’ye Çalışan ‘Gazeteciler’ Günü kutlu olsun!

Her türlü yalanı sonuna kadar yazabilme, Reis’e biat etmeyen herkesi karalama, aşağılama, sonuna kadar haysiyet cellatlığı yapma özgürlüğü olan 'Çalışan Saray Tellalları'nı Erdoğan kutladı.

Türkiye’de basın özgürlüğü öylesine yerlerde sürünüyor ki, "Erdoğan’dan sansür talebi" haberine bile sansür geliyor.

Bu çağda, bu coğrafyada "sansür talebi" haberine sansür getirmek neredeyse imkansız ama, AKP Türkiye’sinde vakayı adiye.

Brezilyalı karikatürist Carlos Latuff, okyanus ötesinden müthiş Erdoğan karikatürleri çiziyor, bunları Twitter hesabından paylaşıyor.

Bu çizgiler de bir elin parmaklarından az kalmış muhalif medya organlarında yayınlanırdı.

Sansürü sınır ötesinden de öteye, okyanus ötesine taşıma mahareti gösteren AKP’nin Genel Başkanı, avukatları aracılığıyla Latuff’un çizgilerine erişim engeli getirilmesini istiyor.

Bu talebin Twitter tarafından kabul edilmesi üzerine bir mesaj daha atıyor Latuff:

"Erdoğan’ın avukatları içinde 11 karikatürümün yer aldığı 80 içeriğin internetten kaldırılması için Twitter’a yasal baskı yapıyor ki bu düpedüz bir sansür girişimidir. Türk demokrasisi bu mudur? Erdoğan Türklerin karikatürlerime erişmesini neden istemiyor? Erdoğan’ın korkusu nedir?"

İşte bu habere de erişim engeli geldi, hem de Sulh Ceza Hakimi’nin haberden daha uzun bir karar metniyle. (11 Ocak 2018, Elif Akgül, bianet.org)

Hani bu AKP’liler "Osmanlı torunu" olmakla övünüyorlar ya, her şey bir yana basına uygulanan sansür konusunda kesin "Osmanlı torunu" olduklarına inanıyorum.

Bunların "dedeleri" de şimdik Kanun Hükmündeki Kararnamelere benzer "yasak kararnameleri" çıkartır, hatta bu kararnamenin yayınlanmasını da yasaklarlardı.

Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), "Basını En Çok Baskılayan Lider Ödülleri" dağıttı.

Sonuç malumunuz, aynen Özdemir Asaf’ın dizelerindeki gibi...

"Bütün renkler hızla kirleniyordu

Birinciliği beyaza verdiler"

Yani bu ödüllerin büyük bölümünü Erdoğan’a verdi CPJ.

Beş kategoride veriliyordu ödüller.

"En Alıngan Lider..."

"Terörle Mücadele Kanunlarını Basına Karşı En Sert Kullanan Lider..."

"Basını En Sıkı Kontrol Eden Lider..."

"Basın Özgürlüğünde En Çok Geri Giden Lider..."

"Dünya Genelinde Basın Özgürlüğünün Altını Oymakta En Başarılı Lider..."

Türkiye’de gazetecilerin, yayın organlarının ve sosyal medya kullanıcılarının sürekli "Cumhurbaşkanına ve Türklüğe hakaret"le suçlandığını, bu suçtan bir yıl içersinde 46 bin 193 dava açıldığını gözönüne alan CPJ Erdoğan’ı "En Alıngan Lider" seçiyor.

Erdoğan’ın arkasından ikinci sırada Trump geliyor.

CPJ’ye göre Türkiye dünyada en çok gazetecinin cezaevinde olduğu ülke. Türkiye’de gazeteciler devlete karşı suçlar sebebiyle soruşuturuluyor ya da hüküm giyiyor. Bu davalarda yöneltilen suçlamalar da "terör propagandası yapmak" ya da "terör örgütüne yardım etmek"

İşte bu kriterlerden hareketle CPJ, Erdoğan’a "Terörle Mücadele Kanunlarını Basına Karşı En Sert Kullanan Lider" ünvanını veriyor.

Bu katagoride Erdoğan’ın arkasından ikinci sırayı alan da Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fetih el Sisi.

Diğer ünvanlar da  Çin Devlet Başkanı Si Jinping, Rusya Devlet Başkanı Putin, Myanmar lideri Aung San Suu Kyi, Polonya Devlet Başkanı Duda ve ABD Başkanı Trump arasında bölüştürüldü.

Şimdi Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi açısından bakınca Türkiye’nin lideri böyle görülüyor.

Türkiye’de basın özgürlüğü zaten sizlere ömür.

Kapatılmış yüzlerce basın organı... Gözaltına altına alınan, sarı basın kartı iptal edilen, işsiz kalan binlerce gazeteci...

İşte ortada böyle bir tablo varken 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü geldi çattı.

Erdoğan öyle bir kutlama mesajı yayınladı ki, görenin "Acaba ben hangi ülkede yaşıyorum" diye soracağı cinsten.

Bakın ne diyor Erdoğan gazetecilere yönelik kutlama mesajının ilk paragrafında:

"Toplumun, kamuoyunun hızlı, doğru, tarafsız haber alma hakkını temin etmek demokratik ülkelerin en belirgin göstergesidir."

İnsan okuyunca ister istemez "demokratik ülkelerden bahsediyor, bizden değil herhalde" diye düşünüyor.

Gelelim ikinci paragrafına:

"Medya kuruluşlarının herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan, ülkemizin her bir köşesinde, dünyanın dört bir tarafında olup biteni insanımıza ulaştırılmasını sağlamak demokrasinin de gereğidir."

Bu cümleyi okuyunca da Türkiyeli bir gazeteci olarak insan "Şu demokrasinin gereğini bir de biz yerine getirebilsek" demekten kendini alamıyor.

Üçüncü paragraf da uzaydan birkaç bin ışık yılı öteden Türkiye’ye yönelen hafif bir ışık gibi:

"Dünyaya açık, ülkesinin ve insanlığın meselelerini takip edebilen, söz söyleyebilen, katılımcı, gerçeklerden kaçmayan bir toplum, özgür, şeffaf, hakkaniyetli medya organlarıyla mümkündür."

Türkiye’de yaratılan "Saray telları"nın hali ortada, ne özgür, ne şeffaf, ne hakkaniyetli... Görünen mülkiyet sahipleri bile gerçekte emanetçi.

O zaman bu cümledeki mantığa göre Türkiye toplum olarak ne durumda biliyor musunuz?

Dünyaya açık değil... Ülkesinin ve insanlığın meselelerini takip edemiyor... Söz söyleyemiyor... Katılımcı değl... Gerçeklerden kaçıyor...

Yaşanılan gerçek şu ki, Türkiye’de ne basın özgürlüğü, ne halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı var.

Bir tek "Saray tellalları"nın her türlü yalanı sonuna kadar yazabilme, Reis’e biat etmeyen herkesi karalama, aşağılama, sonuna kadar haysiyet cellatlığı yapma özgürlüğü var.

Bu tabloya göre Erdoğan "Çalışan Gazeteciler Günü"nü değil, olsa olsa "AKP’ye Çalışan Gazeteciler Günü"nü kutlamıştır.

Hele bu saatten sonra AKP’ye çalışana ne kadar "gazeteci" denilirse...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi