Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Bahçeli, Erdoğan’a Rus ruleti oynatıyor

Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP attığı her adımla Erdoğan’ı zora sokuyor. ‘Anahtar parti’ konumu kazanan HDP’nin önünde ise çok geniş bir siyaset alanı var.

Seçim yaklaştıkça "Erdoğan’ın kaybetmesi mümkün mü?" sorusu giderek "Erdoğan kaybederse gider mi" noktasına taşınmaya başladı.

Aslında bu durum "Erdoğan’dan kurtulma" umudunun toplumsal bir yansıması.

Bugüne kadar gelmiş geçmiş iktidarlar içerisinde seçim anketlerini en etkin biçimde kullanan AKP, 24 Haziran seçimlerine giderken neredeyse bütün rakamları unuttu; tek bir anket sonucu bile açıklayamıyor.

Ortaya çıkan anketlerin büyük bölümü ilk turda Erdoğan’ın yüzde 50 artı bir oy alacağına ilişkin bir sonuca varmıyor. Genel kanı cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağı yönünde.

Yandaş medya yazarlarının bazıları belli ki bu durumu "kesin sonuç" olarak algılamış, ilk turda muhalefetin parlamentoda çoğunluğu ele geçirmesi durumunda Erdoğan’ın yeniden seçime gidip gitmeyeceğini tartışıyorlar.

Aslında kaçınılmaz sonucu algılamak için anketlerin ötesinde son seçimin ve referandumun sonuçlarına bakmak yeterli.

1 Kasım seçiminde, yaşanan "güvenlik terörü" seçmenleri AKP’nin arkasında konsolide etti.

Sonuç olarak AKP ile MHP toplamda yüzde 61 dolayında oy aldı.

Ancak yaklaşık 5,5 ay sonra yapılan 16 Nisan referandumunda AKP ve MHP’nin başını çektiği "Evet" bloğunun yüzde 50’ye varamadığı bilinen bir gerçek.

Şimdi bu referandumdan yaklaşık 13 ay sonra 24 Haziran’da seçime gideceğiz.

Bu kez "Evet" bloğu "Cumhur İttifakı" olarak giriyor seçime.

O günden bu yana ittifak partileri açısından hiç de parlak olmayan bir süreç yaşandı. MHP’nin içinden İYİ Parti çıktı ve neredeyse MHP’nin yarısından fazlasını götürdü.

Yargıdan eğitime, ekonomiden insan haklarına kadar son bir yıl içerisinde AKP’nin başarısızlığı ortada.

Bu süre içersinde AKP’nin hem hukuki hem de ekonomik mağdurlarının sayısı çığ gibi arttı. 

İşte böyle bir süreçte MHP lideri Bahçeli bir "erken seçim" silahı çekti ve Erdoğan’ın eline tutuşturdu.

Erdoğan da seçimleri kazanabileceğine inandığı bütün kozları sonuna kadar oynadı Bahçeli ile birlikte.

Seçim tarihini 24 Haziran’a alarak İYİ Parti’yi saf dışı bırakmak istedi. Ancak özellikle CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun beklenmedik hamlesi bu oyunu boşa çıkardı.

AKP ile MHP tek partiye dönüşmüş, Bahçeli partisinden arta kalan parçayı Saray’ın bahçesine taşıyıp bir gecekondu kurmuştu zaten. Yani "Cumhur İttifakı" hazırdı.

Erdoğan’ın beklentisi referandumdaki "Hayır" cephesinin bir ittifak oluşturamayacağı yolundaydı. Ya da HDP’li bir ittifak kuracak, Erdoğan bu sefer HDP üzerinde oynadığı "kriminalleştirme oyunu"nu bütün bir muhalefet için oynayacaktı.

Ancak muhalefet özellikle Kılıçdaroğlu’nun çabasıyla HDP’yi dışarıda tutma pahasına "Millet İttifakı"nı kurdu.

Aslında bu seçime ağırlıklı olarak iki ittifak ve bir HDP katılıyor.

İktidarın "siyasi soykırım" uygulamalarına boyun eğmeyen ve büyük bir direnç gösteren HDP bu tabloda "anahtar parti" konumuna geldi.

Bu durum da ağırlıklı olarak Kürtlerin ve sosyalistlerin oyunu alan HDP’nin önünde inanılmaz bir siyasal alan açtı, partinin eline çok büyük bir pazarlık gücü verdi.

Bu gücün en belirgin işaretini Demirtaş’ın cezaevinde yapılan bir röportajdaki sözlerinde görmek mümkün:

"Ben ikinci turda da HDP’nin desteğini alabilmek için, HDP’nin ilkelerine ve beklentilerine azami dikkati kesinlikle göstereceğim. Samimi olacağım ve ikinci turda kazanırsam neler yapacağıma dair HDP ile bir protokol imzalayıp kamuoyuna açıklayacağım. Diğer adaylar ne yapar, nasıl davranır bilmem ama HDP’nin bunun dışında hiçbir yaklaşımı kabul etmeyeceğini düşünüyorum."

Ya ikinci tura Demirtaş değil de Erdoğan’la birlikte İnce ya da Akşener kalırsa?

Belli ki Demirtaş burada biraz da "kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" tavrında.

Şu anda seçmende gözlenen o ki muhalefetin oluşturduğu ittifakın dışında kalması HDP için bir avantaja da dönüşmeye başladı.

Askeri ve sivil bürokrasiye "sandığa gömün" diye talimat verdiği HDP’nin barajı aşması artık tek başına bu partinin sorunu olmaktan çıktı; asıl olarak CHP’nin, İYİ Parti’nin hatta Saadet Partisi’nin sorununa dönüştü.

Çoğunluğu CHP’li olan bazı seçmenlerde, cumhurbaşkanı seçiminde İnce’ye ya da Akşener’e oy vermek ancak parlamento seçimlerinde barajı aşması için mühürü HDP’ye basmak eğiliminin yükseldiği gözleniyor.

Çünkü HDP’nin baraj altında kalması daha doğrusu bıraktırılması halinde yaklaşık 65 milletvekili AKP’ye hediye edilmiş olacak.

Genel kanı Demirtaş’ın, HDP’den daha fazla oy alacağı yönündeydi.

Parlamento çoğunluğunu AKP’ye kaptırmamak için "emanet oy verme" eğilimi daha güçlenirse HDP’nin Demirtaş’tan fazla oy almasına şaşırmamak gerekecek.

Bu süreçte kabul etmek gerekir ki Erdoğan 16 yıllık iktidarının en "etkisiz eleman" sürecini yaşıyor.

Erken seçim kararını ilan ettiği 17 Nisan’dan bu yana Erdoğan gündem belirleme gücünü kaybetti. Hatta bu gücü tümüyle muhalefete kaptırdı.

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın saptamasıyla "oyunun kontrolü ilk kez muhalefette".

Aynı zamanda muhalefet, Erdoğan’ın erken seçime dönük bütün hamlelerini boşa çıkarttı, hatta Erdoğan’ın seçim kazanma hamlelerini aleyhine çevirdi.

Erdoğan "tamam", "sıkıldık" örneklerinde görüldüğü gibi kendi eliyle çok parçalı muhalefete ortak sloganlar "hediye" etti.

Bütün bu tablonun üzerine bir de doların önlenemeyen yükselişini, ekonominin çöküşünü koyun.

Hırsızlara, tecavüzcülere, mafya bozuntularına af umudu veren Bahçeli’nin yarattığı beklentinin AKP’yi soktuğu zor durumu düşünün ek olarak. 

Bir de üzerine ittifakla TBMM’ye taşıyacağı MHP’deki İYİ Parti bölünmesi sonrası partide kalanların büyük bölümünün de cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a oy vermeyeceğini açık açık ilan ettiğini ekleyin.

Bu durumda birilerinin yüksek yüksek tepelerde "Nereden girdim bu işe. Ne güzel 1,5 yıl daha iktidardaydım. Bu adamın ‘erken seçim’ oltasına atlamam şart mıydı? Şimdi kendi evde oturmuş yerli dizi izleyip iki kadeh çekip twit atıyor, biz de seçimi kazanmak için kendimizi parçalıyoruz" diye söylendiğini duyar gibiyim.

Bugün gelinen nokta itibariyle Türkiye’de oluşan erken seçim manzarasının en belirgin görseli, eline Bahçeli’nin tutuşturduğu silahla Rus ruleti oynayan Erdoğan figürüdür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi