Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Başbakan’a Rojava’dan mektup getiren ‘Akil’ de gözaltında

HDP yaptığı kurultayla AKP iktidarının saldırılarına tokat gibi yanıt verdi. AKP’nin ‘Kürt sorunu’nun neresinde durduğunu anlamak için Celalettin Can’a bakmak yeterli.

Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’ndeki toplantı 10 saatten fazla sürmüştü.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Akil İnsanlar Heyeti’yle hem ilk hem de son kez bir araya gelmişti.

Tarih 2014’ün Ekim’i.

78’liler Girişimi’nin Sözcüsü olan Celalettin Can, Akil İnsanlar Heyeti’nin bir üyesi olarak Kobane Kantonu Eşbaşkanı Enver Müslim’in Davutoğlu’na yazdığı mektubu okuyordu toplantıda.

Müslim’in Davutoğlu’na mektubu "Kobane’den saygıyla sevgiyle selamlıyorum" diye başlayıp "Türkiye için risk faktörü değiliz. Türkiye ile barış içersinde yaşamak istiyoruz" sözleriyle sürüyordu.

Müslim, Davutoğlu’ndan "Kobane’ye açılan Mürşitpınar sınır kapısının normal gümrük kapısı haline getirilmesini, bunun için hem ticari, hem yardımların ve insanların rahat geçişlerinin sağlanması kolaylığının gösterilmesi"ni istiyordu.

"Kobane kazanımlarımızı kolay elde etmedik, kolay da bırakmayacağız, bu konuda kararlıyız" diyen Müslim, Davutoğlu’na yazdığı mektubunda "Tanınmak istiyoruz" talebini de dile getiriyordu.

Müslim’in talepleri sadece Eşbaşkanı olduğu Kobane Kantonu ile sınırlı değildi. Davutoğlu’na gönderilen mektupta Rojava Özerk Bölgesini oluşturan Cezire ve Afrin kantonlarına ilişkin olarak Türkiye ile yaşanan sorunlar da vardı:

"Öncelikle Nusaybin, Kızıltepe-Şenyurt (askeri) kapılarının yardım ve insani geçişler için açılmasını talep ediyoruz. Buralardan hasta almıyorlar, heyet almıyorlar, yaralı almıyorlar."

Müslim’in Başbakan Davutoğlu’na ilettiği mektupta yer alan sorunlar ve talepler sadece Cezire ve Rojava kantonuyla da sınırlı değildi.

Mektubunda Müslim, önemli bir zeytinyağı üreticisi olan Afrin’in yağlarının Türkiye dışındaki ülkelere satılabilmesi için de kolaylık getirilmesini istemişti:

"Afrin’in zeytinyağının satışı için transit olarak yola ihtiyacımız var. En yakın kapı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nun kontrolündeki Öncüpınar kapısından bu sağlanabilir."

Celalettin Can, Başbakan Davutoğlu’na bu mektubu sözlü olarak ilettikten sonra yazılı biçimini de sunmuştu.

Aslında kolay olmamıştı Can’ın Akil İnsanlar Heyeti üyeliğini kabul etmesi.

Yaşamının 20 yılını bu devletin cezaevlerinde geçiren bir insanın, sonuçta yine bu devlet tarafından gelen "Akil İnsan" olma teklifini kabul etmesi çok kolay değildi. Ama "Kürt sorunu"nun çözümü için diyaloğa, barışa ve demokrasiye inanıyordu Can. Bu teklifi kabul etmesindeki en önemli etken de buydu.

AKP’nin "Kürt sorunu" karşısında nereden nereye geldiğini anlamak için Celalettin Can’ın bugün nerede olduğuna bakmak yeterli.

Daha dört yıl önce Türkiye’den sınır kapılarını açmasını isteyen, "Türkiye için risk faktörü değiliz. Türkiye ile barış içersinde yaşamak istiyoruz" diyen, Afrin zeytinyağı için transit geçiş izni isteyen Rojava, yani Kuzey Suriye’deki yapıyla bugün Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi savaşa girmiş durumda Türkiye.

Akil İnsanlar Heyeti’yle ilk ve son kez toplantı yapan, sonra "azledilen" dönemin Başbakanı Davutoğlu bugünlerde Erdoğan’ın yamacında "Suriye’yle ilgili pişman değilim" diye dolaşıyor ortalıkta.

Kobane Kantonu Eşbaşkanı Enver Müslim’in mektubunu "Akil İnsan" olarak Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde Davutoğlu’na ileten 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can bir haftadır gözaltında ve bu süre yedi gün daha uzatıldı dün.

Yine dün Kuzey Suriye’nin en güçlü siyasi oluşumu PYD’nin geçenlerde görevinden ayrılan, öncesinde Türkiye’nin davet edip önüne kırmızı halı serdiği Salih Müslim de AKP iktidarı tarafından İnterpol’ün kırmızı bülteninde "kellesine" dört milyon lira verilen bir "suçluya" dönüştürüldü.

Buraya kadar yaşanan süreç de gösteriyor ki, Türkiye sınırında dost bir halk, işbirliği yapabileceği bir komşu yerine savaşmayı tercih etti.

Elbette bu savaş halinin Türkiye içine de bir yansıması var. Çünkü Türkiye’nin üzerine gittiği, operasyon yaptığı, hatta şu ana kadar ki görüntüsüyle işgal etmeye kalktığı Afrin’de yoğun bir Kürt nüfus var.

Türkiye’nin Afrin’e dönük bu saldırgan tutumu Kürtlerin yanı sıra kentte bulunan ve toplam sivil halk nüfusu 500 binden fazla olan Araplara, Türkmenlere, Asurilere, Ezidilere, Ermenilere de dönük.

Bunun kaçınılmaz olarak Türkiye içersine dönük bir yansıması da olacaktır. Bu yansıma da en azından bu ülke insanlarını karşı karşıya getirmek olacaktır.

Aynen Erdoğan’ın yol açtığı "Kobane düştü düşüyor" olayında yaşandığı gibi.

Bunun en somut örneği geçtiğimiz pazar günü Ankara’da yapılan HDP Kurultayı’nda yaşandı.

2015’teki 7 Haziran seçimlerinden bu yana bir tür "siyasi soykırım"a uğrayan HDP ve DBP çizgisindeki 10 binlerce insan gözaltına alındı. En az sekiz bin HDP, altı bin DBP üyesi tutuklandı; il ve ilçe başkanları, yönetim kurulu üyeleri, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeleri... 90’dan fazla DBP’li belediyeye kayyum atandı. Bir o kadar belediye eşbaşkanı tutuklandı. Şu anda da 50’den fazla eşbaşkan tutuklu bulunuyor.

Zaten HDP’nin eşbaşkanları ile yedi milletvekili tutuklu. Yedi seçilmiş HDP’linin milletvekilliği düşürülmüş durumda.

HDP Kurultayı yaklaşırken yine büyük bir gözaltı dalgası yaşandı HDP’nin yöneticilerine, kadrolarına.

Son on günde gözaltına alınanların sayısı 500’lerle ifade ediliyor.

İşte 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can da bunların arasında.

Bu yüzden geçtiğimiz pazar günü yapılan HDP Kurultayı’nı göremedi, çünkü nezarethanedeydi.

İşte pazar günü Ankara’da yapılan HDP Kurultayı, AKP devletinin Kürtlere, solculara, sosyalistlere, HDP bileşenlerine dönük olan, hele son günlerde daha da yoğunlaşan saldırılarına tokat gibi bir yanıttı.

Eğer AKP devletinin bu saldırıları olmasaydı, HDP Ankara’da bu kadar yığınsal, bu kadar coşkulu bir kurultay yapamazdı, bu kesin.

Belki kendi içlerinde uygulanan politikalardan tercih edilen eşbaşkanlara kadar daha çok tartışırlar, daha çok eleştiri ve özeleştiri yaparlardı. Ama AKP devletinin bu yoğun saldırısı yüzünden hiçbiri olmadı. Çünkü, HDP ve bileşenleri bu saldırı nedeniyle adeta birbirleriyle kenetlendi.

Bu da herhalde AKP devletinin hiç istemese de HDP’ye yaptığı bir katkı. Ancak altının çizilmesi gereken bir nokta vardı HDP’nin geçtiğimiz pazar Ankara’da yaptığı kurultayda.

Ne diye bağırıyordu kurultaya katılanlar:

"Yaşasın Afrin Direnişimiz"

 

Kime karşı direniyor Afrin’in halkları.

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve besleyip büyüttüğü ÖSO’culara karşı...

TSK’nın Genelkurmayı nerede?

Ankara’da.

Nerede bağırıyordu HDP’liler "Yaşasın Afrin Direnişimiz" diye?

O da Ankara’da.

İşte burnunun ucunu bile görmekten aciz AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği uçurumun kıyısı budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi