Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

‘Beka’nın sırrı: Seçimi kaybetsem de iktidarı bırakmam

Eğer siz rakiplerinizi düşman, muhalefeti ‘terörist’ olarak görüyorsanız, ülkenin bekası için yapılacak tek şey iktidarı yeni seçilenlere bırakmamaktır. Eğer gücün yeterse…

Ülke tam ortadan ikiye bölünmüş; bir yanı kırmızı, diğer yanı siyah.

Üst başlıkta da zaten ülkenin ikiye bölündüğü neredeyse itiraf ediliyor:

"Bugün Türkiye’de iki ittifak karşı karşıyadır"

Kırmızı parçanın üzerindeki ay yıldızın yanında "Cumhur İttifakı" yazıyor, siyah parçanın da başlığı "Zillet İttifakı".

"Zillet" yani sözlükteki karşılığıyla "hor görülme, horlanma, aşağılanma, alçalma" ittifakı…

Bu yakıştırma "Millet İttifakı"na AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın taktığı isim.

Neyse ki muhalifler Erdoğan’ın düzeyine inip MHP ile kurduğu Cumhur İttifakı’na "Kubur İttifakı" demediler.

İki parçada da altışar madde var.

Kırmızı zemindeki Cumhur İttifakı’nın altındaki ilk madde "15 Temmuz gecesi, sokaklarda, meydanlarda kurulmuştur".

Tam karşısındaki siyah zeminin Zillet İttifakı başlığı altındaki ilk madde de şöyle:

"Gizli pazarlıkların, siyaset mühendisliklerinin, çıkar hesaplarının ürünüdür."

Kırmızı zeminde yer alan ikinci maddede "Milletin emrindedir" yazıyor.

Siyah zeminde ise bu maddenin karşısında "Kandil ve Pensilvanya’nın güdümündedir" cümlesi yer alıyor.

Bu metne göre Cumhur İttifakı "Sadece Milletin hizmetine taliptir".

Zillet İttifakı ise "Amacı, terör örgütlerinin uzantılarını Belediye meclislerine ve bürokrasisine taşımaktır" diye tanımlanmış.

Altındaki imza da Recep Tayyip Erdoğan’a ait. Zaten kendisinin Twitter hesabından paylaşmış bu grafiği.

Tarihinde ilk kez bir Cumhurbaşkanı bu ülkeyi kırmızı ve siyah olarak tam ortasından ikiye bölüyor.

Yerel seçimlerde ittifak kurmak yok ama Erdoğan hâlâ genel seçimlerdeki ittifaklar üzerinden yürüyor.

31 Mart seçimleri öncesi AKP ile MHP işbirliği yaptı, CHP de İYİ Parti ile. Saadet Partisi ile de dirsek temasları var.

AKP, muhaliflerin oyları kendisine karşı bir araya gelmesin diye HDP’yi şeytanlaştırdı. Bu politikası da tuttu. Daha doğrusu Erdoğan muhalefet partilerini kendi minderine çekti. Onlar da Erdoğan’ın kurduğu giyotine boyunlarını uzattılar.

Erdoğan ve yandaşları HDP üzerinden basit bir mantık kurdu; "PKK eşittir HDP" dedi.

HDP’nin bazı il ve ilçelerde aday göstermemesini de CHP’ye, İYİ Parti’ye ve Saadet Partisi’ne desteğin ön şartı olarak gördü. Bu noktadan hareketle de başka bir sonuca vardı:

"PKK uzantılarının desteklediği CHP, Kandil’den yönetiliyor. CHP ve güçbirliği yapan İYİ Parti ve Saadet de doğal olarak terör uzantılarıyla işbirliği yapıyor."

Bu mantıkla da CHP’nin, İYİ Parti’nin, Saadet’in olduğu yere HDP’yi de ekledin mi, oldu mu sana terör işbirlikçisi "dörtlü çete".

Böyle bir akıl yürütmeyle, bu tarz bir propagandayla aslında Erdoğan kendini destekleyenleri "yerli ve milli vatanseverler", muhaliflerini de "teröristler" olarak tanımlıyor ve bu ülke insanlarını tam ortadan ikiye bölüyor.

İş bu noktaya gelince de karşımıza muhtarların, belediye başkanlarının, meclis üyelerinin belirleneceği bir yerel seçimin ötesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının, sürdürülebilirliğinin oylanacağı bir "beka seçimi" çıkıyor.

AKP ve MHP sözcüleri sadece ülke içersinde "teröristlerin yerel yönetimlerde iktidara gelme tehlikesi"nin ötesinde Türkiye’nin uluslararası çıkarlarını etkileyecek bir noktaya çekmeye çalışıyor yerel seçimleri.

Bakın ne diyor AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan:

"Erdoğan, Suriye için masaya oturduğunda, Irak’taki sorunlarla masaya oturduğunda, Kuzey Kıbrıs’ın enerji meselesinde masaya oturduğunda zayıf Erdoğan olmaması, zayıf Türkiye olmaması için bu seçimleri beka meselesi görüyoruz."

Yani bir miktar muhtarlık, bir miktar belediye başkanlığı kaybedince Türkiye’nin uluslararası çıkarları bile tehlikeye düşecek, bu yüzden yerel seçimlerin üzerine bir beka meselesi yüklüyorlar.

Burada amaç farklı, oraya da geleceğiz.

Ancak takdir etmek gerekiyor ki HDP bunca saldırıya, binlerce kadrosunun tutuklanmasına, eş genel başkanlarının, milletvekillerinin cezaevinde olmasına karşın çok stratejik bir hamle yaptı.

Kazanacağı yerlerde aday çıkardı, kazanamayacağı yerlerde de muhalefetin adaylarını destekleme kararı verdi. Böylece oyunun az olduğu yerlerde bile kimin kazanacağını belirleyecek bir güce ulaştı.

Bu yüzden bütün yandaş kanallarda en çok tartışılan parti HDP. Bol bol "bu parti nerede, kimi destekleyecek" meselesini konuşuyorlar. Ancak HDP’yi tek bir HDP temsilcisi olmadan tartışma cüretini de büyük bir yüzsüzlükle gösteriyorlar. Yani yumurtasız omlet yapmanın sırrını keşfettiler.

Şimdi gelelim beka meselesinin sırrına.

Erdoğan, PKK üzerinden HDP’yi, HDP üzerinden de CHP’siyle, İYİ Parti’siyle, Saadet’iyle bütün muhalefeti "terörist" ilan etti.

Elbette bu bir yerel seçim, iktidarı değiştirecek bir genel seçim değil. Ama…

31 Mart’ta İstanbul, Ankara hatta Balıkesir, Bursa, Adana, Mersin gibi büyük kentleri, kayyım atadığı kentlerdeki bütün il ve ilçeleri kaybetmiş bir AKP-MHP ortaklığı kaçınılmaz olarak erken seçime zorlanacak.

Diyelim ki erkene alınan bir genel seçimi muhalefet kazandı. Cumhurbaşkanlığı’nda yüzde 50’yi geçti, parlamentoda da çoğunluğu ele geçirdi.

Muhalefeti "terörist" ilan eden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yandaşları iktidarı yeni seçilenlere bırakır mı?

İşte "beka" sözcüğünün sırrı burada gizli.

Eğer siz rakiplerinizi düşman, muhalefeti "terörist" olarak görüyorsanız, ülkenin bekası için yapılacak tek şey iktidarı yeni seçilenlere bırakmamaktır.

Şu anda gelinen nokta tam olarak budur; "mevzubahis ülkenin bekasıysa demokrasi teferruattır".

Eğer gücün yeterse…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi