Bilim Kurulu’na sorular

Bu denli önemli bilgilerin hekimlerle ve sağlık profesyonelleri ile paylaşılmadığını da öğreniyoruz.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) enfekte olmuş hekim ve sağlık çalışanları sayısını açıklarken doğrudan alandan aldığı bilgilere dayanıyor. Salgının yükseliş eğrisini ve enfekte olmuş kişi sayısını açıklarken de. Nitekim TTB’nin açıklamalarını DSÖ de (Dünya Sağlık Örgütü) Türkiye’deki yükseliş eğrisine dikkat çekerek doğruluyor. Resmi ağızlara göre Türkiye salgınla mücadelede bütün ülkeleri geride bırakacak kadar başarılı.

Bilim Kurulu üyelerinin açıklamalarından çıkan sonuç ise bir başarıdan söz etmeyi mümkün kılmıyor.

Prof. Dr. Levent Yamanel, "Kurallara uyarsak 2-3 haftada o kritik eşiğe gelir, kırılmayı sağlayabilirsek, yani o yükselmeden sonraki o platoya (yatay duruş) dönme eşiğini yakalayabilirsek o zaman biz ülkece başarmış olacağız. Ve böylece de 2-3 ay içerisinde de virüsü kontrol altına alma ihtimalimiz olacak" diyor.

Prof. Dr. Ateş Kara salgının haziran ya da ağustosta biteceğine yönelik söylemlerin sadece tahmin olduğunu belirterek, izolasyon başarısına bağlı olduğuna dikkat çekiyor: "Vatandaşlarımız ne kadar evde kalırsa biz ne kadar kişisel olarak kendimizi evde tutarsak o kadar az sayıda vaka olacak ve o kadar erken bu dönemi atlatmayı başaracağız."

Bilim Kurulu üyeleri hastalığın belirtileri, seyri ve bireysel önlemler konusunda net ifadeler kullanıyor ama "izolasyon başarısı" derken tam olarak ne kastettikleri konusuna açıklık getirmiyorlar.

Oysa Bilim Kurulu kamuoyu nezdinde salgına karşı iktidarın yürürlüğe koyduğu bütün politikalardan sorumlu.

-Örneğin bütün üyelerin altını çizdiği "izolasyon"un kapsamı ile ilgili iktidara ne önerdiler? Halen uygulanan kısmi izolasyon salgını durdurmaya yeter mi?

-20 ile 65 yaş arasının, yani fabrikalarda, inşaatlarda, kamu kurumlarında, otobüslerde, metrolarda, sokaklarda olmaya devam eden işçi ve emekçiler dahil bütün kesimlerin evde tutulması gerektiği önerildi mi?

-Bilim Kurulu cezaevlerinde salgının önlenmesi için bir plan sundu mu hükümete?

-Bilim Kurulu’ndaki hekimler salgınla mücadelede TTB ve diğer sağlık meslek örgütleri ile işbirliği yapılması gerektiğini belirttiler mi?

-Örneğin Türk Toraks Derneği’nin Kurul’da olması gerektiğine ilişkin bir önerileri oldu mu?

Türk Toraks Derneği dün, çok değerli öneriler ve önemli uyarılar içeren bir mektup gönderdi Bilim Kurulu'na.

Giriş bölümünde "…Ancak pandemi hakkında her gün ve her an yenilenen tüm bilgilere ulaşabilmek ve çeşitli nedenlerle yönelebilecek sınırlamalara ve yönlendirmelere karşı geliştirilebilecek en iyi tutumun, başta uzmanlık dernekleri olmak üzere toplumun tümüne karşı sergilenecek açıklık, şeffaflık, bilgi alışverişi ve müzakere olması gerektiğini düşünüyoruz" deniyor.

Bu önemli vurgulamanın ardından şu ifadeler yer alıyor:

"Biz Türk Toraks Derneği olarak, temel ihtiyaç alanlarında minimum üretim planlanarak toplumun tüm kesimleri için fiziksel hareketin azami düzeyde kısıtlanması gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Kuşkusuz getirilecek kısıtlamanın kişiler ve aileler üzerinde olumsuz ekonomik etkilerini önlemek için ücretli izin politikasının da hayata geçirilmesinin zorunluluk olduğunu düşünüyoruz.

Diğer kırılgan gruplar ( huzurevi ve bakım evleri, mülteciler, cezaevlerindeki kişiler gibi,) ve askeri birliklerdeki kalabalık ortamın çok sayıda insanın ölümüne neden olacağı, bu insanlık trajedisinin ve kontrolden çıkan salgının tüm topluma ağır vicdani ve yaşamsal yük getireceğinden kaygılıyız. Bu nedenle ceza evlerinde özellikle tutuklu pozisyonunda olanlar başta olmak üzere geniş bir tahliye gerektiğine dikkat çekiyoruz."

Sağlık çalışanlarına ilişkin 11 maddelik öneri listesinin yanı sıra "Salgının Yönetilmesine Dair Öneriler" başlığı altında yer alan uyarılardan anlıyoruz ki, hastalığın tanısında farklı testler kullanılıyor ve başarı oranı yüzde 60. Dernek yazısında "Ancak klinik pratiğimizde bu duyarlılığın çeşitli nedenlerden dolayı Türkiye’de daha da düşük olduğunu gözlüyoruz. Bu nedenle ilk olarak ülkemizde kullanılan tanısal testlerin çeşitleri ve duyarlılığına yönelik verileri sağlık profesyonelleri ve onların uzmanlık – meslek örgütleriyle paylaşılmalıdır" diyor.

Bu denli önemli bilgiler hekimlerle ve sağlık profesyonelleri ile paylaşılmıyormuş.

Başka ne öğreniyoruz; bütün belirtileri taşıdığı halde testi negatif çıktığı için hastaların İl Sağlık Müdürlükleri tarafından takip edilmediğini, dolayısıyla ciddi bir "bulaş odağı" olabileceğini.

Bilim kurulu ile birlikte Sağlık Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu Başkanlığı'na da gönderilen mektupta "ortak akıl" çağrısı yapılarak, Türk Tabipleri Birliği, uzmanlık dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarının katılımının sağlanması ile birlikte Kurul’da toplanan verilerin paylaşılması isteniyor.

Bilim Kurulu’nun mektuptaki önerilere vereceği yanıt önemli. Salgınla mücadelede iktidar politikalarındaki etkisi için de bir ölçü olacak. Çünkü mektupta işaret edilenler, halen izlenen politikalarda ısrar edilirse salgınla mücadeleden bir başarı öyküsü çıkmasının zor olduğunu gösteriyor.

Deneyimlerimizden biliyoruz ki, vaka ve ölüm sayıları arttıkça ağırlaşacak faturanın havale edileceği adres belli.

Sağlık Bakanı’na bir yandaş gazetecinin "Bilim Kurulu üyelerinin hepsi konuşmasa. Bir sözcü seçilmesini düşünüyor musunuz" gibi sorumturak önerisinden bazı üyelerin rahatsızlık yarattığı anlaşılıyor.

Muhtemelen içinde psikolog, sosyolog, din adamı olacağı belirtilen ikinci kurul, Bilim Kurulu’nun ekranlardan çekilmesinde, kamuoyu algısının kontrolünde de daha işlevsel olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi